• cümlelerin altını çizerek okumaktan ellinci sayfa civarlarında vazgeçtim. çizilmeyenler çizilenlerden azdı çünkü. karakterlerin hepsinin ismi birbirinden güzel. zeey, tagan, bendag, zeheyra, agabu, moottah, dehamar, serhenas vs... sadece bu bile ayrı bir yaratıcılık!

    resim, doğa, şiir, yol, yolculuk... hangisine odaklanacağımı şaşırdım okurken. hala bitmedi. hem bitsin merakıyla aceleyle, hem "ya biterse" endişesiyle sindire sindire okuyorum.

    kalelerine şiir bayrakları asılan, kahvelerinde şiirler okunan, herkesin hayalinin iyi şiir yazmak olduğu anakara'yı çok sevdim. şairin sesinin yankılandığı şairin kuyusu için ise beğenmek çok basit kalır.

    edit: bitti. çok etkileyici bir film izlemişim gibi, görüntüler gözümün önünden gitmiyor. murathan mungan'ın sanatının önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum.
  • kitabın ilk yarısını 10 günde, ikinci yarısını ise 3 günde okuduğum; başta "fena değil" derken, ortalarda "hiç fena değil" dediğim, sonunda şaşırmasam da "çok iyi" diye bitirdiğim roman.

    romanda en çok sevdiğim 3 şey:

    --- spoiler ---

    1. serhenas ve agabu hikayesi- benim için kitabın hareketlendiği bölüm olmuştur.
    2. yazarın "zaman" kurgusu
    3. yazarın bıraktığı ip uçlarını takip etmek

    --- spoiler ---

    bir de, kitabı kapatıp kütüphaneme koyarken gördüğüm dedeciğimin fotoğrafı ile hayalimde bir türlü yüzünü bulamadığım bendağ benim için canlanmıştır.
  • şair yaz'dı... ben okurken bahar...
  • (bkz: murathan mungan)'ın sözleriyle... "biriyle çok yoğun bir aşk yaşadığınızda hayattaki diğer her şey geride dursun, bu aşka bulaşmasın istersiniz ve sevgilinizle yaşadığınız programı her şeyden değerli bulursunuz ya, şairin romanı da böyle bir his uyandırıyor bende. biliyorum ki, o benim ‘yüzyıllık yalnızlık’ım, ‘görünmez kentler’im olacak.”
  • "ben bu kitabı bir yanımla bir şaman olarak yazdım, tıpkı kahramanım ümma gibi; rüyalarımla, çağrılarımla, görülerimle… görünen ve görünmeyen bütün esin perilerimi ve cinlerimi çağırarak yazdım. diğer taraftan hem türk edebiyatını hem dünya edebiyatını yakından izleyen biri olarak kuramsal donanımımı, entelektüel birikimimi kullanarak da yazdım. yani şaman yanımla teknisyen yanımı sanırım iyi birleştirdiğim bir kitap oldu."

    yazarı murathan mungan tarafından böyle sunulan, türk edebiyat tarihinde derin bir iz bırakmasını beklediğim fakat henüz layıkıyla keşfedilememiş sıradışı bir roman.

    tuğla büyüklüğündeki hacmi ve küçük puntolu satırlarıyla sabır gerektiren bir kitap olan şairin romanı, son yıllarda okuduğum eserler arasında edebi içeriğiyle mest eden, sanatsal bir ziyafet yaşatan en etkili roman olma özelliğini taşıyor.

    hiçbir cümleyi boş geçmeyen, üzerinde düşünülmüş yoğun emek sarf edilmiş olduğu ilk satırlarından belli olan roman, klasikle modern olanı bünyesinde eritebilmiş. arka kapağındaki şu tanımlamayı fazlasıyla hak ettiğini söyleyebilirim;
    "batının modern çağ fantezi romanlarıyla doğunun binbir gece masalları’nın özgün bir birleşimi."

    elli yıl sonra ana yurduna dönerek ölmeye yatmak amacında olan yüz yaşındaki bir bilge, yirmi yıl sonra evinden kitaplarının arasından çıkıp iki küçük çırağıyla yollara düşen bir filozof, şairleri öldüren bir seri katilin peşine düşen bir atlı polis ve yardımcısı, ömrünü kelimelerin peşine düşmeye adamış bir sözlükçü, şairler, gezginler… hepsinin yolu odragend adlı şehirde yapılacak şiir şenliğinde kesişecek ve şiirle bütünleşmiş hayatları bir şekilde değişecektir...

    olay örgüsünden ziyade tabiat, şiir ve yaşam üzerine yoğunlaşan yazar ortaya müthiş bir roman çıkarmış. hiçbir şiire yer vermeden şiirin nasıl anlatılacağının da dersini vermiş. okurken özgüven kaybına uğruyor, yazara gıpta ediyorsunuz. kitabı bitirmek için hiç acele etmiyor kendinizi akışına bırakıyorsunuz.

    her geçilen şehir güçlü tasvirlerle uzun uzun anlatılmış, yeryüzü denilen gezegende her biri ilgi çeken isimlendirmeler ve karakterlerle "anakara" adıyla yepyeni bir dünya kurulmuş. aslında romanın nirengi noktasını oluşturan serhenas-agabu- zeheyra sarmalındaki hikaye kitabın yarısından itibaren devreye giriyor ve adım adım sizi içine çekiyor. o bölüm itibariyle artık romanı elinizden bırakmıyorsunuz. müthiş şaşırtıcı finaliyle de zihninizde eşsiz bir eser olarak yerini alıyor.

    not: şairin romanı'nı okuyalı ve yukarıdaki yazıyı yazalı 10 yıllık bir zaman geçmiş. bu romanın, ilk çıktığı sıralar keşfedilemese de sonraki yıllarda mutlaka patlama yapacağını ve hak ettiği değeri göreceğini düşünmüştüm. galiba fena yanıldım. zira bildiğim kadarıyla 2. baskıyı bile yapamadı. ekşi'de nispeten epey entry girilmiş ve ilgilisi tabii ki kıymetini biliyordur fakat genel okuyucu kitlesinin bu romandan haberi bile olmadı. belki tutunamayanlar, saatleri ayarlama enstitüsü veya kürk mantolu madonna gibi elli altmış yıl sonra keşfedilir, vaktiyle nasıl ıskalandığına şaşılır bilemiyorum.
  • --- spoiler ---

    "kendi seçimlerimizin sonucunda olup bitenler rasgele başımıza gelenlerden daha çok sızlatır içimizi..insanın kendi karşısındaki çaresizliği diğer çaresizliklere benzemez..

    --- spoiler ---
  • "ne tuhaf! insanoğlunun yaşamda en geç keşfettiği şey şimdiki zamandı." beni koşarak satın al diyen cümleyi içeren kitap. ilk paragrafta üstelik.
  • başyapıt nitelemesi üzerine pek yakışan roman.
  • başlarda biraz ağır giden, özellikle ara verilip okunursa kopukluk yaşanabilecek bir roman. ama kaptırdıktan sonra bütün karakterler, mekanlar, olay örgüsü şiir gibi akıp gidiyor. adı şairin romanı ama aslında yapıtın tamamı mükemmel bir şiir aslında. kısacası yazıldığı 15 yılın her anına değmiş bir başyapıt. iyi ki varsın usta
  • tam bir ustalık eseri olarak tanımlanabilecek eser.

    ayrıca yazarın özellikle kullanmaktan kaçındığı kelime "muhteşem" olsa gerek. zaten sonlara doğru olan tek kullanımı da tırnak içerisinde ve bu görüşü doğrular nitelikte. ayrıca sanırım "fevkalade" sözcüğü de sadece bir kez geçiyor olsa gerek. "hani" sözcüğü sanırım hiç yok... neyse bu yazı şimdilik burada sona ersin, daha fazlası için kitap sizi bekliyor...
hesabın var mı? giriş yap