• türkiye'nin en buyuk internet "kafe"si.

    türkiye'nin en buyuk internet "kafes"i.
  • turkiye'nin yuz karasi olan okul.

    bilmeyenler icin anlatayim, biz sabanci universitesi'ne converse yahut adidas giymeyenleri almiyoruz. yani eger bir gun buraya gelip eylem filan yapacaksaniz once okulumuzun unofficial (sabanci universitesi'nde resmi dil turkilizcedir, konusamayanlar bosuna ayakkabi almasinlar) kilik kiyafet yonetmeligine uyup gelsinler.

    biz sabancililar tavsan bokuyuzdur, ne kokariz ne bulasiriz. hocalarimiz ne ogretirlerse emme basma tulumba gibi kafa sallariz. cunku eger karsi cikarsak maazallah sinavlarda bize dusuk not verirler. alimallah.

    laboratuvarlarimizi gelin gorun, hoodlarin icinde bir parmak toz var, kimse kullanmiyor tabi. haklisiniz.

    gorsel studyolarina ise hic girmeyin, bilgisayarlarin ustundeki pitircikli ambalajlar daha cikmadi, kimse gelip calismiyor ki..

    hele hele bilgi merkezimize (kutuphane diyemiyoruz dilimiz donmuyor) adim dahi atmayin. kitaplarimiz bir kitapliga anca sigiyor. maun agacindan yapilma masalar sandalyeler (maundan asagisi bizi kesmez, lutfen) biri gelse de bizi kullansa diye gozumuzun icine bakiyor. orali degiliz tabi, dunkin'in masalari varken kutopone'de neden duralim? (dilim donmedi dikkat ederseniz)

    bu okulda ogrenciler uyumaz. the campus that never sleeps yani. yanlis anlasma olmasin, ders calistigimiz, proje paper yetistirdigimiz icin degil, sabaha kadar eller havaya yaptigimiz icin uyumuyoruz. askolsun yani gencligimizin baharinda eglenmiycez de napcez?

    bizim okulun bolumleri ayri bir dert konusu. ne idugu belirsiz, uydurmasyon uydurmasyon isimler: mikroelektronik, uretim sistemleri, mekatronik, toplumsal ve siyasal bilimler... postmodern egitimde sinir tanimiyoruz ama hepimiz muzdaripiz, amerika'da avrupa'da bu bolumlerin hicbiri para etmiyor. okuyamiyoruz! gonul isterdi ki burda da turizm ve otelcilik, isletme, urdu dili ve edebiyati olsun, konvansiyonel evimizde sicak sicak, siradan siradan oturalim.

    biz her gun dersine giderken saclarini joleleyip makyajini yapan insanlariz. bakimliyiz, metroseksueliz bir yerde. o yuzden geldiginizde kultur soku yasayabilirsiniz normaldir. zaten laboratuvarlarin toz tutmasinin nedeni de bu: neden lablarda ustumuze basimiza asit, baz dokup kiyafetlerimizi mahvedelim di mi ya? deneyde hata yapip (hata yapmadan deney yapamiyoruz biz, denedik, olmadi) uzuntuden aglayinca makyajimiz akmaz mi? niye ugrasalim bu gibi sinir bozucu ayrintilarla?

    tabi dis gorunus derdimiz oldugu icin oyle sokak cocuklari gibi kavga etmiyoruz biz. illa ki kavga edilecekse dormun onune gel lan diyoruz, sonra gitmiyoruz ters koseye yatiriyoruz dusmani. psikolojik savas yani. kanli degil. iyy kan gorunce bayilirim ben.

    yani uzun lafin kisasi sekerler, bu okulun oyle yuksek puanlarla ogrenci aldigina bakmayin. biz hepimiz photoshop'ta oss sonuc belgemizi degistirip de geldik. benim belgede saclar igrencti mesela, ben notu duzeltirken saclara da bi golge attirdim. bu okul var ya, google earth'te filan olmamasi gereken, zengin bebelerin 4-5 sene kebap yapip naylon diplomayla mezun oldugu bir okuldur. iyi ki allahin unuttugu yere koymuslar ki sokaga ciktigimizda utancimizdan yer karolarini sayarak yurumuyoruz. zira disari cikamiyoruz burda, viyuv viyuv araba kamyon geciyor onumuzden.

    nefesinizi tuketmeyin o yuzden bu okul soyle kotu boyle yanlis diye. biz kendimizi biliyoruz.
  • öğrencilerinin bölüm seçme eğilimleri bünyesinde geçirdiğim 4 sene boyunca şu şekilde gözlemlediğim üniversite:

    -mekatronik veya elektronik mühendisliği bölümündeki öğrencilerin ezici çoğunluğu okula ilk geldiklerinde bu bölümlerden birinde okumayı kafaya koymuş öğrencilerden oluşur. özellikle ülke sınırları içinde, kısa vadede varolan iş alanları ve bu bölümlerin gerektirdiği yoğun tempo nedeniyle başka bölümlerden bu bölümlere geçiş çok çok nadirdir. ilk üyeleri 2.sınıfta meriç özcan'ın circuit süzgecinden geçmek durumundadır. geçemeyenler hayatlarını başka dallarda sürdürmek üzere dağılırlar.

    -biyoloji ve malzeme mühendislikleri birbirleriyle yakın ilişki içindedir. sık sık lab ve ders paylaşırlar, aralarında yoğun öğrenci alışverişi olur. malzeme mühendisliği özellikle okulun ilk yıllarında çok bilinen bir bölüm olmadığından genelde biomühendislikten kayan öğrencilerden oluşan küçük bir gruptu, zamanla genişlediler.

    -üretim mühendisliği okulun en geniş çaplı bölümüdür, benim mezun olduğum sene mezun öğrencilerin dörtte biri falan bu bölümdendi. bu bölümü okumaya baştan kararlı öğrencilerin yanı sıra, meriç özcan kurbanı meka ve elektronikçiler, asıl niyeti finans-pazarlama olup da mühendis ünvanı almak için kasan iktisatçılar, kod yazmaktan sıtkı sıyrılan bilgisayar mühendisi adayları buraya doluşur. yarım dönem gürdal ertek aforizması dinlemek zaruriyettendir.

    -bilgisayar mühendisliği bölümü, 6 yaşından beri kod yazan bilgisayar kurtları, üretim mühendisliği bölümünü fazla finans-pazarlamaya kaçtığını düşünen ex-üretimciler, circuitlara tutunamamış meka ve elektronikçiler, biraz kod yazmayı öğrensem iş bulmak kolaylaşır diye gelip fazlaca sardıran ex-ekonomicilerden oluşur.

    -visual arts, kendilerini dizayna adamış ex-bilgisayar mühendislerini, aykırı üniversite gençliğe havasına gireyim derken sanatsal yönünü keşfedenleri, sanat tarihine merak sarıp, görselin anlamlarından görselin kendisine geçiş yapan ex-sözelcileri, iş-para kaygısıyla işletme-ekonomi okumaya gelip sanat hevesleri tekrar ortaya çıkanları bir araya getiren bölümdür. geceleri fakülte binası hayaleti taklidi yapar, dokunuşlarıyla fakülteyi renklendiriler.

    -sözel bölümler, yani toplumsal siyasal bilimler ve kültürel çalışmalar, tıpkı va gibi iş bulma-para kazanma ekseninde başka alanlara kayıp üniversitede asıl tutkularını tekrar bulan öğrencilerle doludur. okula bu bölümleri okuma niyetiyle gelenler azınlıktadır. politik ekonomiye merak sarıp da ekonomiden siyasal bilimlere geçen öğrenciler çok yoğundur. azımsanmayacak kadar da ortalama üstü mühendislik kariyerlerini bırakıp çok iyi bir siyaset bilimi öğrencisi olacağına inananlar vardır ki, benim tanıdığım çoğu başarılı olmuştur. sps ve kültürel çalışmalar tıpkı bio ve malzeme gibi içiçe hayat sürerler, meraklarının uluslararası ilişkiler veya antropolojiye kaymasıyla ayrışırlar.

    -ekonomi, sözel bölümleri çok teorik bulup ayrılanlar, işletmede muhasebe dersi görmekten sıkılanlar, mühendislik eğitiminden sıtkı sıyrılmış ex-mühendislerden oluşur. işletme ile pek çok yerde yolları kesişse de teori, yönetim, pazarlama ekseninde ayrışırlar.

    en son olarak şunu diyebilirim ki, bölüm seçme özgürlüğünün pek çok hayatı değiştirdiği, tanıdığım onlarca insanın gerçek tutkularına sarılmasına olanak veren, yapay toplumsal standartları ve baskıları öğrencilerinin üzerinden kaldıran üniversitedir.
  • ben bu okulda okumadim ama keske tercih etseydim derim hep. sabanci hakkinda yorum yapmicam ama sinavlari kolay diye laf edenler olmus. sinavlari kolaysa ne olmus? eger okulun iyiligi sinavin zorlugu ile alakali olsaydi begenmediginiz turk universiteleri bile en iyi amerikan universitelerinden iyi olurdu emin olun (google: us grade inflation). ulkenin her yerinden cehalet ve vizyonsuzluk akiyor yemin ediyorum. siz sinavdan 90 alcam diye gidip soru ezberlerken amerikan universitelerinde cocuklar sizin calistiginizin yarisi kadar calisip o 90'i aliyor, geri kalan zamanlarinda da robot falan yapiyorlar.

    turkiyenin en iyi universitelerinden biri. ogrencileri cok sansli, umarim degerini biliyorlardir.
  • bu aralar yükseklisans asistanlık maaşlarıyla ilgili enteresan olaylar dönüyor.

    okulda burslu okuyan, asistanlık yapan ve yurtta kalmayan master öğrencilerine ekstra 500tl ödeniyor yol yardımı adı altında. bu da tabii ki bir çok insanın yalnızca yol değil, kendi şahsi aracıyla gidip gelmesine ya da şehirde ev tuttuysa onun kirasına gidiyor.

    geçen haftalarda, bu 500 liranın 2012-2013 eğitim yılında öğrenciye değil, okulun anlaşmalı olduğu gürsel turizme ödenmesi kararı alındı. hem de, bu yolculuk hakkı da yalnızca haftaiçi, günde bir gidiş geliş ile sınırlı.

    açıklanan amaç ise, master öğrencilerini okulda tutmak, yayın konusunda daha meyve vermeye yatkın phd öğrencilerine kaynak yaratmak.

    bu durumda:
    - gürsel'i kullanmayan,
    - gürsel'i kullanan fakat evine ulaşmak için ekstra araç kullanmak zorunda kalan,
    - aldığı parayı, geçen sene okula girerken aldığı maaş sözüne güvenerek, ev kirasına yatıran,
    - durumdan etkilenmeyen fakat yaratılan durumdan rahatsız olan

    başka bir deyişle master ve doktora öğrencilerinin büyük bir kısmı tepki gösterdi. bu yüzden iki haftadır yükseklisans ve doktora öğrencileri bir tarafta, yönetim bir tarafta tartışmalar dönüyor okul içinde. genel rahatsızlık, belirttiğim üzere, verilen hakların nasıl böyle sorulmadan edilmeden geri alındığı konusunda.

    yönetim ise ''suçu biraz kendimizde aramamız gerektiğinden'' yana. ben de şahsen 20 saatlik asistanlık yapmam gerektiği halde 40 saati rahat geçen ve 20 kişinin bitirme projesinin teknik altyapısının üstümde olduğu bu senaryoda kesinlikle suçun ve eksikliğin bende olduğunu düşünüyorum.

    zaten, okula girişte kabul edilmiş bir anlaşma var. her dönem sonunda burslar baştan hesaplanıyor. yani her dönem sonunda, teoride kimse ''beklentileri karşılayamazsa'' 600 kişinin birden bir anda ayda 500 lirası kesilebilir; kağıt üstünde okula tam burslu ve maaşlı girdikten bir dönem sonra, para vermek zorunda kaldığını öğrenmek mümkün. sabancı üniversitesi gibi öğrenciyi her zaman koruyan bir kurumun asla böyle bir şey yapmayacağına eminim zaten o ayrı konu da, hani kağıt üstünde mümkün.

    işbu entry olayların genel bir özeti şeklindedir ve şahsi bir yorum, suçlama vb. şekilde sabancıyı kötüleme amaçlı içerik barındırmamaktadır. olayların gelişimini okuyanların ve muhtemel gelecek öğrencilerin takdirine bırakıyorum.
  • bebek sahibi olan çalışanlarının mutlu günlerini tüm okulun duyurularında bas bas bağırarak duyurmayı insan kaynakları hizmeti sanan güzel okulumda bugün iki işçinin cenazesi kampüsten uğurlanmış ve biz öğrenciler olarak haberi okulumuzdan değil anadolu ajansından almış bulunmaktayız. okulda inşaat işlerinde çalışmakta olan taşeron firmanın iki işçisi, kampüs içinde bulunan barakalarında dumandan zehirlenerek hayatını kaybetmiştir. bu olay binlerce kişinin yaşadığı kampüste her nasılsa hiç duyulmamış, haber ancak televizyonlardan verilince farkedilmiştir. kanımca rezaletten başka hiç bir kelimenin tanımlayamayacağı bu olayın, kimi öğrenciler arasında "herkesi dert kedere boğmanın ne anlamı var canııım... zaten gerekli kişilere haber verilmiştir" tepkisiyle geçiştirilmesi ise durumun vehametini kat be kat artırmaktadır.
    bundan beş yıl önce, en küçük haberin kısa sürede kampüse yayılıp herkesin yardım etme çabasıyla yanınıza geldiği güzel okulumda bugünkü durum budur.
    buradan güler sabancı'ya ve kendisinin belirlediği karakterdeki yeni öğrenci profiline selamlarımı yollar, saygılar sunarım.
  • doktora ve lisansüstü öğrencileri için hiç bir politikası bulunmayan, hafif olmamış üniversite.

    doktora süreleri boyunca sürekli kampüste yaşayan ve öyle yapmaları da beklenen doktora öğrencilerinin lojmanlarında içki içmesi yasak. haa ama bu aynı doktora öğrencileri okulun barı olan suclub'a girebilen tek öğrenci grubu. yani burada içki içebilirler ama odalarında içemezler gibi saçma sapan bir kuralı, defalarca yönetimden çeşitli kişilere anlatılmasına rağmen hiç bir değişiklik olmadı. mesela aynı doktora öğrencileri yurt görevlisinden izin almadan misafir kabul edemez. yurt görevlisinden de alabileceğiniz izin en fazla 2 gün. yani kardeşiniz gelse 2 günden fazla kalamaz. keza bu kural da defalarca yönetimden çeşitli kişilere anlatıldı ve hiç bir sonuç alınamadı. daha bu dönem başında doktora öğrencilerinin kaldığı yurtların fiyatını aylık 1000tl yapmaya çalışmış bir okul yahu burası. zaten doktora öğrencisi dediğin adam tübitak projesinden para alıyorsa 1800tl (eski projeler için 1500) alıyor. 1000tl sini kalacak yer için almak istiyorlar. ve sana diyorlar ki "canım burası sana pahalı geldiyse, bak 2 kişilik odalarımız var, onların fiyatları daha uygun". bu doktora öğrencisi okuldan para alıyorsa, nakit para+yurt desteği alıyor ama aldığı yurt desteği 2 kişilik yurt, ve bu durumda da "fark ödeyeceksin canım". deniliyor ve bir önceki cevap tekrarlanıyor. yurtlarla ilgili memnuniyet anketi yapılıyor, bir şeyleri değiştireceğine dair hiç bir umudum olmadığı halde dolduruyorum (ve bunu da anketi doldururken belirtiyorum) ve gerçekten de hiç bir şey olmuyor. bu üniversitede bir lisansüstü politikalar merkezi var ve bu 1000tl krizi çıkana kadar kendilerinin ne yaptığını hiç bilmiyorduk. neyse ki en son o olayda bizi biraz dinlediler ve böylece krizi aştık. fakat kendileriyle böyle daha temel problemleri konuşmakla meşgul olduğumuzdan kampüs içindeki sosyal haklarımızdan bahsedemiyoruz hiç. ulan lojmana 1000tl vermemek için bile mücadele etmemiz gerekiyor. oysa ki bizim kafamızı meşgul eden tek şeyin araştırma olması gerekir, 800tl ile nasıl geçineceğimiz değil. bu arada unutmadan yemekhanede 4 kap yemek 7.25tl. 3 kaplı fiks versyonu 5,15tl. hiç bir şey yapmasanız da bir ihtiyacınız için şehire gidecek olsanız kampüsten taksime gitmek 7.40tl (tek yön) kadıköye gitmek de 5.80tl (tek yön).

    yani temel olarak şunu biz bu üniversite yönetiminden konuştuğumuz kişilere anlatamadık(ki kendileri de doktora yapmış insanlar. amerikalarda, avrupalarda doktora yaptıklarında böyle muamelelere maruz mu kalmışlar acaba? veya mesela mit'de böyle mi bu işler çok merak ediyorum): bir doktora öğrencisi eğer kampüste yaşıyorsa, sürekli kampüste demektir ve tonla işi vardır (okul bunun aksini iddia etmek istemez herhalde!). birisi adresini sorduğunda okulun adresini verir. kısaca kampüste yaşıyorsa gerçekten o kampüste yaşiyor demektir(biraz anlamsız bir cümle oldu ama çok denedim bunu anlatmayı hiç birinde başarılı olamadım, böyle çillervari hitaplara döndüm (bkz: ya olacak ya olacak) sonuçta kadın başbakan oldu bu ülkede). ben yaşadığım yerde bira içmek istiyorum. kapıdan birayı sokmak için 10 takla atmak istemiyorum. istemiyorum arkadaş. eşşşşek kadar adamım istemiyorum. ben bira içerken, yurt görevlisinin gelip "yalnız onu dökmem gerekecek" demesini istemiyorum. döktürtmeyince okul numaramın alınmasıyla başlayıp, daha sonra benden "yurt yaşam kurallarını" ihlal ettiğim için savunma istenmesi ve bu savunmada ne dersem diyeyim hiç bir cevap verilmeden uyarı ve kınama gibi cezalar almam ile sonuçlanan süreçlerden geçmek istemiyorum(evet ceza almak umrumda değil). arkadaşım veya bi akrabam bende 3 gün kalacağı zaman, çeşitli post-doclara veya hocalara gelen kişiyi kendi misafirleri gibi göstermelerini rica etmek istemiyorum.

    geçen gün bu lanet kampüs dışındaki bir yerde kalırken, elimde içinde bira olan bir poşetle apartmanın kapısından içeri giriyordum. tam girerken poşet bacağıma çarptı ve şişeler şangırdadı hafif. çok kısa bir süre "aha sıçtık lan" dedim. çünkü kampüse sokarken hiç ses çıkartmamam gerekiyor. sırf bilinç altımda böyle bir gerginlik yarattığı için bile bu okulu hiç sevmiyorum.
  • öğrencilere her türlü kendini geliştirme imkanının verildiği, ancak bunu yapacak zamanın ısrarla ve sadistçe bırakılmadığı mekan.
  • hijyenik bataklık.
    denilenler doğrudur, öğrencilerine bir üniversite öğreniminden fazlasını sağlamaktadır bu okul.
    öyle ki onlara bir ´yaşam tarzı´ sunmaktadır.
    bu yaşam tarzıdır ki bazıları için izlenecek yoldur, bazılarınınsa tercihleri arasında bile bulunmaz; ne yazık ki sorun da burada başlar. bu yaşam kuramcıları öğrencilerine seçim şansı tanımazlar.
    bu muazzam uzay üssü her türlü kirden arındırılmış oksijeniyle, düzenli temizlenen yerleriyle öğrencilerinin ayakkabılarının kirlenmesine asla izin vermez. yuvayı kontrol etmek kolaydır ama ya dış kaynaklı mikroplara ne demeli?
    bunu engellemek için kapıdan girenlere ayakkabılarınızı paspasa siliniz gibi bir uyarı koymak yetersiz olacağından dışarıya çıkışı engellemek en akıllıca çözümdür.
    öğrencilere öyle bir akademik yoğunluk sağlanır, kafalarını gömmeleri beklenen formüllerden yarışçı kimlikleriyle öyle bir eleştirel çehre beklenir ki dışarıdaki havadan zehirlenecek hale gelirler. bu beyaz mükemmel beyaz duvarların arasında yazın odaları basan sineklerden başka isyan edilecek ne kalmıştır ki? oysa akademisyenlerin dilinde bu gençlik at gözlüklerine sahiptir, habersizdir, rahattır, apolitiktir, okumaz. ülkedeki önemli değişikleri iki gün sonra öğrenme bu ışıklı koridorların ritüelidir. ideal öğrenci bu yoğunluğun arasında öyle debelenir öyle debelenir ki notları yükseldikçe daha da batmaktadır. arada bir sazlıklara tutunanlar olsa da, bu hijyenik bataklık onları enselerinden laptoplarına bağlamıştır.
  • tuvaletlere "sabancı üniversitesi bok merkezi" adını koymadığı için beni şaşırtan cinnet yuvası.
hesabın var mı? giriş yap