saate bakmak
-
bastan sona usenmeden yazılası edip cansever siiri;
" varsın her sey sonraya kalsın
sonraya, en sonraya
sozgelimi iki bin altı yuz kırk bir mil. bir papatya ne kadar uzagı gorebilirse
o kadar yakın kalplerimiz birbirine
olu bir denizi bile bir tartısmaya cevirdik
kayaları tas devrine gore olctuk bictik
kalemlerimizi kesilmis cicek sapları gibi attık
kapıları acarken birbirimize agladık
(ne kadar çok severmişiz birbirimizi
sahi ne kadar çok severmişiz
yıllarca, yüzyıllarca öpüştük
sigaralar tuttuk, içkilerin en iyisini sunduk
istersen bu gece burada kal, dedik
sağlığımızı sorduk, bir sürü ilaç adları saydık
sık sık görüşelim, olmaz mı, dedik
iyi bildiğimiz ne varsa yaptık, ayrıldık
ortada
her zamanki gibi bir karanfil kaldı.)
kosedeki tutuncu silaha cevirdi sigaralarını
odemesi cok guc sigaralara
manav yarı anlamlı guldu biz gecerken
eriklerden, cileklerden, o canım kirazlardan bile utanmadan
hani o cocukluk kupesi olan kirazlardan
hani rengi icimize gore degisen: mor, mavi, pembe, sarı
ilk defa merhaba dedi bir balıkcı
cırparaktan elindeki suyu olgun bizlere
sigarası dudagında: merhaba!
ya peki biz ne dedik, ne dedik
yoldaki bir tası soyle bir kenara koyduk
yakamıza rastgele bir cicek ilistirdik
su satılan dukkanlara baktık, yuzumuz cam cam ısıdı
ve leylak kokuları gibi kendi kokumuza uzandık
koseyi donduk, butun koseleri hızla donduk
su birikintilerinin agaclandıgı eski bir sokagın tarihinde
soyle yazdı:
her sey sonraya kaldı.
ey ayaklarımızın dibindeki yoksul gul
golgesi yureklerimizin
ofkemiz sevgiye benziyor simdi, sevgimiz ofkeye
ve tartısmaya cevirdigimiz deniz oluler bırakıyor
cıplak oluler
birbirine kenetlenmis copler halinde.
bir otobuse biniyoruz, sahiden biniyor muyuz
soyle, nerde ' goge bakma durakları ', nerde
birinin elinde gazete ve sut
gazete mi, evet gazete
butun mansetler tutsaklıgı ve yenilgiyi cagrıstırıyor
paramızı veriyoruz, ustunu alıyoruz, bozuk paralar
cebimizde nikel
cebimizde sarılmıs oluler halinde.
her sey bir hızlı adım olmamaya
ama gun gibi taze bir umut gozlerimizde
saatlerimize bakıyoruz hic yoktan
cok uzaklara bakmaktır, diyoruz, durmadan saate bakmak
yemyesil bir su takılıyor akrebe, bir cavlan
yuzu akide gibi parlayan bir gun takılıyor yelkovana
anılardan anılardan coktan vazgectik
yasadıgımız bugun nasıl
guzelligimiz hangi guzellik.
biliyor muyuz, hayır, bilmiyoruz da
acılarımızdan bir yaz kurduk onarıyoruz
belki bir hazırlık bu baska yazlara
yakın yazlara, uzak yazlara
cunku her sey eskiye kaldı, anılar bile
her sey, ama her sey eskiye kaldı
vakit yok bir daha yemyesil eylul tramvaylarına. " -
oldukca basit gorunen bir bilgi edinme hareketi olmasina ragmen belki de en cok anlam yukleyebildigimiz eylemlerden birisidir;
• kimi zamanlarda nezaket gostergesi; hangimizin keyifli bir sohbetin ortasinda, ortamdaki birisinin saatine goz atmasiyla keyfi kacmamistir?
• kimi zamanlarda ruh halinin gostergesi; hangimiz bir zamani paylastigimiz kisinin saati kontroluyle caninin sıkıldıgını, bunaldigini ya da daraldigini dusunmemisizdir?
• kimi zamanlarda bitmelerin gostergesi; hangimiz deger verdigimiz birisiyle ayni ortamdayken saate bakmasiyla gitme vaktinin yaklastigini dusunmemisizdir?
• kimi zamanlarda yalnizliklarin gostergesi; hangimiz beklentiler icindeyken gozunu saatte buldugu anda kendisini yalniz hissetmemistir?
kim bilir daha ne duygular icinde, ne anlamlar yuklemisizdir saate bakmaya?
saat zamanin gostergesidir, saate bakmak ise siz ne anlam yuklemek isterseniz onun gostergesi olur cikar... -
yasadigimiz ani degil harcadigimiz zamani goruruz.
-
göndermelerle dolu bi edip cansever şiiri. içi acıyor diye okuyamayan oluyor bu şiiri, öyle de bişey işte.
çok fena. -
(ne kadar çok severmişiz birbirimizi
sahi ne kadar çok severmişiz
yıllarca, yüzyıllarca öpüştük
sigaralar tuttuk, içkilerin en iyisini sunduk
istersen bu gece burada kal, dedik
sağlığımızı sorduk, bir sürü ilaç adları saydık
sık sık görüşelim, olmaz mı, dedik
iyi bildiğimiz ne varsa yaptık, ayrıldık
ortada
her zamanki gibi bir karanfil kaldı.)** -
-
-
edip cansever şiiri.
varsın her şey sonraya kalsın
sonraya, en sonraya
sözgelimi iki bin altı yüz kırk bir mil. bir papatya ne kadar uzağı görebilirse
o kadar yakın kalplerimiz birbirine
ölü bir denizi bile bir tartışmaya çevirdik
kayaları taş devrine göre ölçtük biçtik
kalemlerimizi kesilmiş çiçek sapları gibi attık
kapıları açarken birbirimize ağladık.
(ne kadar da çok severmişiz birbirimizi
sahi ne kadar da çok severmişiz
yıllarca, yüzyıllarca öpüştük
sigaralar tuttuk, içkilerin en iyisini sunduk
istersen bu gece burada kal, dedik
sağlığımızı sorduk, bir sürü ilaç adları saydık
sık sık görüşelim, olmaz mı dedik
iyi bildiğimiz ne varsa yaptık, ayrıldık
ortada
her zamanki gibi bir karanfil kaldı.)
köşedeki tütüncü silaha çevirdi sigaralarını
ödemesi çok güç sigaralara
manav yarı anlamlı güldü biz geçerken
eriklerden, çileklerden, o canım kirazlardan bile utanmadan
hani o çocukluk küpesi olan kirazlardan
hani rengi içimize göre değişen: mor, mavi, pembe, sarı
ilk defa merhaba dedi bir balıkçı
çırparaktan elindeki suyu ölgün bizlere
sigarası dudağında:merhaba!
ya peki biz ne dedik, ne dedik
yoldaki bir taşı şöyle bir kenara koyduk
yakamıza rastgele bir çiçek iliştirdik
su satılan dükkanlara baktık, yüzümüz cam cam ışıdı
ve leylak kokuları gibi kendi kokumuza uzandık
köşeyi döndük, bütün köşeleri hızla döndük
su birikintilerinin ağaçlandığı eski bir sokağın tarihinde
şöyle yazdı:
her şey sonraya kaldı.
ey ayaklarımızın dibindeki yoksul gül
gölgesi yüreklerimizin
öfkemiz sevgiye benziyor şimdi, sevgimiz öfkeye
ve tartışmaya çevirdiğimiz deniz ölüler bırakıyor
çıplak ölüler
birbirine kenetlenmiş ölüler halinde.
bir otobüse biniyoruz, sahiden biniyor muyuz
söyle, nerde “göğe bakma durakları”, nerde
birinin elinde gazete ve süt
gazete mi, evet gazete
bütün manşetler tutsaklığı ve yenilgiyi çağrıştırıyor
paramızı veriyoruz, üstünü alıyoruz, bozuk paralar
cebimizde nikel
cebimizde sarılmış ölüler halinde.
her şey bir hızlı adım olmamaya
ama dün gibi taşıdığımız bir umut gözlerimizde
saatlerimize bakıyoruz hiç yoktan
çok uzaklara bakmaktır, diyoruz, durmadan saate bakmak
yemyeşil bir su takılıyor akrebe, bir çavlan
yüzü akide gibi parlayan bir gün takılıyor yelkovana
anılardan anılardan çoktan vazgeçtik
yaşadığımız bugün nasıl
güzelliğimiz hangi güzellik.
biliyor muyuz, hayır, bilmiyoruz da
acılarımızdan bir yaz kurduk onarıyoruz
belki bir hazırlık bu başka yazlara
yakın yazlara, uzak yazlara
çünkü her şey eskiye kaldı, anılar bile
her şey, ama her şey eskiye kaldı
vakit yok bir daha yemyeşil eylül tramvaylarına -
tüketilen zamanı anlatır. amaçsızca, umarsızca, hoyratça..tüketilen. vakit yok bir daha yemyeşil eylül tramvaylarına.
aynı zamanda edip cansever turgut uyar'ı selamlar bu şiirle:
(bkz: göğe bakma durağı) -
gecenin bir yarısı işbu şiirin gazına gelip hüsrana uğrayanları şüphesiz yine kendisi iyi edecektir. öyle de bir ilaç adıdır, sık sık görüşelimdir, birbirimize vitaminler morallerdir.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap