• neden bu geleneğin hala devam ettiği aslında üzerine düşünülmesi keyifli bir konu, çünkü toplumumuza dair bir takım önemli göstergeler var burada.

    bir kere herkes ama herkes şunu biliyor, bu iş gereksiz ve insanları rahatsız eden bir konu.

    neden insanlar bunu dillendirmiyor?

    mesela diyelim ki siz bir muhtarsınız, neden mahalleden dilekçe toplayıp o mahalle bazında bunu kaldırmıyorsunuz?

    çünkü davulcu 3-5 kuruş da olsa bir para kazanıyor, ve o davulcu sizin bir arkadaşınız, akrabanız vs.

    arada rüşvet yediğinizden değil de, siz birinin işini görüyorsunuz, ona bu küçük rant kapısını veriyorsunuz, yarın seçimde o adam sizin için çalışıyor yahut başka bir şekilde işinize yarıyor.

    şu kadar küçük bir rant kapısı bile değerli.

    neden?

    çünkü insanlar şu kadar küçük bir rant kapısına bile ihtiyaç duyuyor. zengin bir ülke olsak şu küçük rant kapısını hiç kimse takmaz, muhtar da bunu avantajı bir duruma dönüştürmek istemez çünkü bu durum değersiz olurdu maddi olarak ve muhtarın bu işten pek bir alacağı karşılık olmazdı, çünkü yaptığı iyilik finansal olarak çok çok daha etkisiz ve değersiz gözükürdü.

    gelelim belediye'ye,

    belediye niye kaldırmaz?

    bu belediye başkanı bir sonraki seçim döneminde diğer partilerce münafık, ateist, kafir, dinsiz vs olmakla suçlanır, hoş görülmez. belediye başkanı bundan çekinir.

    neden?

    herkes bu işin saçmalığının farkında değil mi?

    aslında farkında ama yine de bu suçlama olur.

    burada temel sorun şu:

    geçenlerde iş dolayısıyla 2 kez ankara'ya yolum düştü. taksicilere bir kaç farklı kişiye meslektaşıma falan sordum, ne düşünüyorsunuz diye, dediler ki her şey aynı.

    bence ankara'da her şey aynı değil ama o başka bir konu,

    anlatmak istediğim şey şu; insanlar ortada büyük bir şey görmek istiyor, somut bir şey görmek istiyor. türk halkı soyut işleri düşünmüyor. politikaya ilgili gibi, ama aslında son derece ilgisiz.

    devletin kaynakları iyi kullanılıyor mu,
    sosyal devlet ilkesine uyuluyor mu,
    liyakat var mı,
    belediye birilerini hukuksuzca zengin ediyor mu,
    belediye kimlerin hayatına nasıl dokunuyor,

    adam bunu umursamıyor. şehrin ortasında doğrudan kendi gözüne girecek bir şey görmek istiyor. yahut doğrudan bir şekilde o işlerden etkilenmek istiyor.

    empati yok.

    kendisini doğrudan etkileyen büyük bir şey görmek istiyor. göremiyor, diyor ki her şey aynı.

    işte türkiye'de insanların siyasete bakışı gerek belediye seviyesinde gerek genel yönetim seviyesinde çok somuta dayalı.

    benim vergimle ne oluyor falan demiyor kimse.kör göze parmak işleri yorumlayabiliyor sadece.

    hal böyle olunca o adamın gözüne sokmak için ya dinazor heykeli falan yapıyorsun, ya savunma sanayisinde ürettiğin bir şeyleri şov malzemesi yapıyorsun, her devlet üretmiyormuş gibi, ya yolları milletin gözüne sokuyorsun falan.

    türk halkı için bir şeyleri onların gözüne somutlaştırıp sokmazsan devleti belediyeyi vs yönetirken aslında hiçbir şey yapmıyorsun.

    bu bir mavi yakanın bir genel müdür için " bütün gün oturup hiçbir şey yapmadan para kazanıyor " demesi gibi bir şey.

    burada temel bir eğitim problemi var.

    vatandaşlık nedir, belediye nedir, siyaset nedir, vergi nedir bilmiyor insanlar. bunu öğretememişiz kimseye. vatandaş için temel medeni bilgileri verememişiz. öyle olunca da kimse hiçbir şey anlamıyor, düşünmüyor.

    basit bir ramazan davulcusu konusunda bile " bu adam davulcuları kaldırdı, bu adam bizim kültürümüze karşı " derler diye korkuyor. çünkü böyle somut şeyler tehlikeli. seçmenin gözüne sokulabilecek bir şey bu.

    peki neden vatandaşa bu kadar basit vatandaşlığa dair, sisteme dair bilgileri veremiyoruz?

    çünkü o sistemin içindeki çarkların bir çok üyesi, en temelde aile ve öğretmenler, bu işi ciddiye almıyor.

    materyalist bakıyor.

    çocuk şu bölümü bitirsin, çok para kazansın istiyor.

    1) eğitimi doğrudan finansal bir yatırım olarak görüyoruz ve vatandaş için temel bilgiler bunun bir parçası değil.

    2) bu bir finansal yatırım olarak ele alınıyor çünkü insanlar fakir yahut fakir olma korkusu içerisinde. yine nereye geldik = bu ülke fakir.

    3) bu sebeple insanlar vergi nedir cumhuriyet nedir demokrasi nedir seçim nedir belediye nedir liyakat nedir, anayasa nedir hak nedir hukuk nedir ne neden önemlidir gibi çok temel kavramları anlayamıyor, onlar üzerinden siyasi fikir edinemiyor bu yüzden " bu adam davulcuya karşı " gibi çok basit şeyler siyasi fikirlerini etkileyebiliyor.

    muhalelet neden bundan bahsetmez yahut hükümet neden adım atmaz? aynı gerekçeyle. belediye ile tamamen aynı.

    aslında bu ülkenin en temel sorunu fakirliktir. fakirlik size ramazan davulcusu gibi bir şeyi kaldıracak imkanı bile tanımaz.

    peki türkiye neden fakir?

    türkiye'de fakirlik yahut fakirlik korkusu içerisindeki insanlara bakarsanız (devlet bazında genel krizleri görmezden gelelim) en temel sebebin mirasın çocuklara yetmediği olduğunu görürsünüz.

    türkiye'deki bir çok ailede miras kavgası vardır.

    çünkü anne babanın sahip olduğu mal varlığı çocuk sayısına yetmez, onları " fakir kalma korkusu"'ndan kurtaracak kadar çok değildir.

    haliyle insanlar daha fazlasını ister.

    türkiye'de her şey pahalıdır çünkü arz az talep fazladır.

    türkiye'de işsizlik vardır.

    devletin sistemleri 80 milyona hizmet vermek konusunda yeterli değildir. optimize, verimli çalışamaz, güç bela döner çarklar.

    bu kısmı kısa kesiyorum, daha bir çok ara sebep vs, ben kafamdakileri tek tek yazmayayım sonuç noktasına geleyim:

    türkiye'nin nüfusu çok fazla.

    türkiye'nin elindeki kalifiye kaynak türkiye'nin nüfusunu besleyecek kadar fazla değil, daha kötüsü o nüfusu kalifiye hale getirecek eğitimi verecek kadar fazla da değil.

    türkiye'nin nüfusu neden çok fazla?

    çünkü türkiye'yi yönetenler 2. dünya savaşı sonrasında kontrolsüz üreme konusunda bir şey yapmaları gerekirken aksine 15 yaşında evlilikleri falan desteklediler, yasa çıkarttılar.

    insanların üremesini istediler.

    çünkü bir ülkenin gücünü nüfusu ile ölçtüler.

    o yoğun kas gücüne o kadar önem verdiler ki belimiz büküldü. taşıyamıyoruz.

    o kadar taşıyamıyoruz ki ramazan davulcusu gibi bir saçmalığı bile kaldıramıyoruz.

    çünkü elimizde hiçbir kalifikasyonu olmayan, hiçbir soyut düşünceyi algılayamayan, eğitimsiz, kültürsüz, vatandaşlık bilinci olmayan yığınla insan var.

    zamanın hükümetlerince " bunlar buğday tarlasında çalışır, asker olur falan, bize kaynak olurlar " diye düşünüldüğü için,

    bu insanlar bugün buğday tarlasında çalışmadığı yahut cephede asker olmadığı için bu insanlar bize büyük bir yük.

    türkiye'nin hangi sorununu irdelerseniz irdeleyin çıkacağınız nokta burası. belimizi büken bir yığın insan.

    kullansan kullanamıyorsun, eğitsen eğitemiyorsun, ve seçimde oy veriyorlar.

    sisteminin bu insanlarca yıkılmasını istemiyorsan onların seviyesine inmek zorunda kalıyorsun.

    onların seviyesine indiğinde de ne siyasi etik kalıyor ne liyakat ne kalifikasyon ne okumuş adama saygı.

    onların seviyesine inmek zorunda kaldığında,

    " ya bu davulcu çok saçma, herkesin alarmı var " bile diyemiyorsun.

    buğday tarlasına ya da cepheye yollamak için yarattığımız bu kaynağı alıp götümüze sokmaktan başka yapacak bir şeyimiz yok.

    entry'mi rahmi koç'tan bir alıntı yaparak bitireyim: 80 milyon bize yüktür
  • oruç tutan bir insan olarak bile ramazan davulcusu geleneğine karşıyım. bir de ateist olsam herhalde iyice gıcık olurdum.

    tamam hadi hobi olarak gürültü yap da saat daha 1.30. imsak 4.30. beni niye 3 saat önce uyandırıyorsun arkadaş. kim üç saat önceden sahura kalkar?

    böyle saçmalık olmaz.

    sonra kim sana "beni uyandır." dedi? eminim davulcu olmasa kimse "davulcu neden yok?" demez. kimsenin umrunda değil.
  • etmeyim diyorum. bak oruç tutuyorum mübarek ramazan ayı diyorum. gelenek, görenek, örf, adet ve daha hepsinden dolayı saygılı olayım diyorum.
    ama e yeter artık.
    sen benim oturduğum binanın arka bahçesine girip 5 aylık kızımı her allahın gecesi korkutarak uyandırmaya hakkın yok ki. el kadar yavru sen o davula her vurduğunda minicik kalbi güm güm çarpıyor ve her seferinde sıçrıyor.
    ramazanda davul çalınır diye bir gelenek varsa. olmaz olsun ta amına koyayım böyle geleneğin.

    (bkz: bir babanın isyanı)

    edit: artık oruç da tutmuyorum. zaten kız da 8 yaşına girdi, davul çalsan uyanmıyor. bir de bu yeni mahallede yıllardır davulcu da yok. ramazan davulcusuna karşı hırsım geçmiş sanırım.
  • öğlen markete uğrayıp eve döndüm. hemen ardımdan kapı çaldı. apartmanın içinde yankılanan dumtrınka dumtrenk seslerini duyunca kapıya bakmadım. 10 - 15 saniye sonra kapı tekrar çaldı, yine açmadım. birkaç saniye daha geçti, kapının dibinden bir ses:

    "abi biliyorum evdesin kapıyı aç."

    bilgisayarın başında donakaldım. ne bu lan, i know what you did last summer gibi? birkaç saniye daha geçti, galiba demin dediğini açıklama gereği duydu:

    "abi... demin girerken gördüm seni"

    yok, kapıyı açmadım, cevap vermedim. ne denir ki bu adama? vicdanımın sesi gibi çınlıyor merdiven boşluğunda, killing me softly with his davul.
  • mahallemizin deli köpekleri yüzünden, her gece zor anlar yaşamaktadır.

    - dandan dan dan dan dandan dan
    - hav havhav havhav hav hav havhav

    (bir süre sessizlik)

    - dandan?
    - havhav hav hav!
    - ...
    - ...
    - dan?
    - hav

    bayramda kendisiyle tanışmak için sabırsızlanıyorum.
  • geçen ramazan ayında kendisiyle şöyle bir diyalog yaşadığım çalgıcı kişisi...

    çalgıcı kişisi : hayırlı ramazanlar abla, ben bu mahallenin ramazan davulcusuyum. bak bu da muhtardan aldığım belgem.
    bitter çikolata : ben oruç tutmuyorum ama. yani geceleri da sahura kalkmıyorum. teşekkürler. (kapıyı kapamaya yeltenirken)
    çalgıcı kişisi : valla orası allahla senin aranda bişey abla. ben ona karışamam. ben bahşişimi almaya geldim sadece.

    aslında diyalogun devamı da var ama buraya kadar olan kısmı beni koparmaya yetmişti.
  • imsak vakti burda 4:50 ama saat 2'de davul çalmaya başladı. 3 saat önceden çalınca ne anlamı var? ayrıca bu gelenek hiç etik ve hoşgörülü değil. sonuçta herkes oruç tutmuyor ve kimsenin bu insanları davul sesiyle rahatsız etmeye hakkı yok. 3 saat önceden davul çalarak hali hazırda sahur yapacakları da rahatsız ediyorlar.
    edit:(bkz: ramazan davulu geleneği kaldırılsın kampanyası)
  • böyle geleneğin afedersiniz ama anasını avradını sikeyim. teknoloji uyanamayan adama alarmı kapatmak için matematik problemi çözdürecek kadar ilerlemiş, bazı yarak kafalılar oruç tutan insanları uyandırmak gibi saçma bir misyon adına tüm şehirde gecenin kör saatinde boktan ritimlerle davul çalıyorlar. ya oruç tutmayanları uyandırmak ne haddine fln bile demiyorum. nüfusun tamamı oruç tutsa bile ne haddine lan? bir de bu kadarla da kalmıyor, her kapının zilini çalarak insanları kapıya getirip para istiyorlar. çıldıracağım vallahi.
  • yalnızca uykumuzu değil hayallerimizi de çalan kimse..

    hagi sonrası galatasaray, on numara arıyordu, hoş hala da arıyor. ikinci fatih terim döneminin başlaması ile birlikte yeni on numara olarak felipe transfer edildi. fatih terim, kendisinden koşan bir on numara yaratmak istedi ve başarılı olamadı. ayrıca ana dili portekizce olan birine italyanca taktik vermesi girişimi sonuç vermeyince, felipe'nin büyük umutlarla başlayan galatasaray macerası kabusa dönmeye başladı. tam da bu sırada bir gece sabaha doğru felipe, evinin önüne tarafların gelip protesto ettiğini düşündü. camın ucundan korkarak dışarı baktığı zaman; aynı tribünlerde olduğu gibi ritimsiz bir şekilde davul çalan kişiyi ve etrafındakileri gördü, ya eve dayanırlarsa diye sabaha kadar uyuyamadı. ertesi gün o uykusuzlukla çıktığı maçta pek verimli olamazken kulüp görevlilerine durumu anlattı. gelenlerin taraftar değil de ramazan davulcusu olduğunu öğrenmesi, ilk şaşkınlığın ardından neden insanlar çalar saat kullanmıyor? sorusunu sormasına neden oldu. kısa bir süre sonra, bir on numaramız daha yitip gitti.
  • bebeğimi feryat figan içinde uykudan uyandıran orospu çocuğu
hesabın var mı? giriş yap