• devlet üniversitelerinden birinde yüksek lisans yapmaya çalışan, yüksek lisans yapabilmek için gül gibi işinden istifa ederek burnunun dikine giden biri olarak yazıyorum bu satırları.
    neyin peşindesin okan bayülgen? neyin peşindesin?
    üniversite öğrencilerinin sorunları bilmem neleri vs konulu bir program yapıp nasıl bu kadar sığ olabiliyorsun? bu kadar sığlıkla nasıl programlarının hedef kitlesi olarak üniversite öğrencilerini öngörebiliyorsun? programı izliyorum, konuk seçiminden, üslubuna, sohbetlerin gidişine kadar herşey o kadar tuhaf, herşey o kadar gerçeklikten uzak ki "kim lan bu üniversite öğrencileri?" diye soruyorum kendi kendime.
    tiyatroya gidebilmek bir ihtiyaçtır muhakkak. ama ben tipik bir üniversite öğrencisi olarak öncelikle mesela kitap alabilmek istiyorum. çünkü master yaptığım bölüm gereği okumam, çok okumam gerek. önceliği kirasını, faturalarını ödemek, karnını doyurmak olan o kadar çok arkadaşım var ki, bunu söylerken onlara karşı ayıp mı ediyorum acaba diye merak ediyorum. tipik bir üniversite öğrencisi olarak, mesela lisans döneminde başıma bela ettiğim öğrenim kredimi ödeyebilmek istiyorum. yurtdışı burslarından biri yüzüme gülsün de eli yüzü düzgün bir okulda doktora yapayım istiyorum. ama benim yaşadığım tüm zorluklar bile tipik üniversite öğrencisi sorunlarının yanında gülünç kalıyor.
    pazarcılık yaparak master eğitimini sürdüren, ailesinden hiç para almadan ayda 200 tl ile geçinen, üniversite eğitimini hiç evi olmadan ikametini arkadaşlarında misafir olarak tamamlamak zorunda olan insanlar arkadaşım oldu. daha zor koşullarda olanları da gördüm. harç parasını ve harçlığını çıkartmak için inşaatta amelelik yaparken düşüp, ölen üniversite öğrencisi ömer çetin'i de unutmadık!
    senden hiç hoşlanmıyorum okan bayülgen. ergenlikteyken bir şekilde kursağımızdan geçirerek yedirdiğin mesnetsiz cool tavrın, ucuz entelektüel havaların midemi bulandırıyor. senin paçavra, snob programların yerine yemekteyiz izlerim. hiç değilse, iddiaları belli, duruşları belli.
    kanalı çoktan değiştirdim, yemekteyiz'in tekrarını izliyorum.
    son not: sinirden akademik özgürlük, parasız eğitim gibi birçok konuya giremedim bile!
  • paris'in ara sokaklarında nerede ördek yeniri bilen bi kadının konuştuğu program.

    düşünün o kadar halktan insanlar var aramızda. yani ördeği lüks bi lokantada değil, ara sokaklarda yiyor ablamız. zannedersin 1,5 tl'ye tavuk döner yiyor. ha bu verdiğim fiyata ayran dahildi..
  • ilk defa uyuz olup kapattığım bir okan bayülgen programı oluyor şu anda. her zaman bir kenarda açık dinlerim kucağımda laptop takılırken ama bugün "oraya gittim buraya gittim bunu denedim şunu yaptım." insancıklarına katlanamadım. belki onların hayatlarına özendiğim ve asla öyle olamayacağım içindir. param olsa o kadar boş zamanım olmaz, o kadar boş zamanım olsa nasıl para kazanayım zaten? öğrenci halimle ipad iphone application muhabbetine de gelemiyorum, iphone alacak param yok, o kadar param olsa da telefona harcamam zaten. neyse zenginin malı züğürtün çenesi...
  • liseden beri televizyon izlemediğini söyleyen saçlarını dedesi kesmiş kız konuklara sahip program.

    iron'i yapıyor desem değil bildiğin ciddi ciddi söyledi. izlemediğin şeye niye çıkarsın be kızım.
    bir de liseden beri diyor sanki 65 yaşında.
    * * eyy saçlarını dedesi kesmiş kız, ben senin derdini biliyorum üniversitede okurken ben de tv izlemezdim, ama entellikten değil, yurt odasında tv olmamasındı. merak etme mezun olduktan 2-3 yıl sonra sen de o dizilerin esiri olacak. osman'ın akibetini sen de merak edeceksin* *
  • programa inci sözlüğü temsilen liseli ya da liseli kafasına sahip bir kimse katılıyor.

    programın konusu sansür. sansürü konuşmak, geniş kitlelere anlatmak için fırsat var.

    incici ne yapıyor?

    mail olayı şöyleydi, adını vermeyelim ama başka sözlük böyleydi, onlar değil de biz mağduruz...ekşşşiiii diye haber yapılıyor, inciiii...

    ya arkadaş sansürü konuşsana yemişim ekşisini, incisini... ssg reklam yapıyor olsun, ekşi markası öne çıkarılmaya kasılıyor olsun hadi diyelim incici haklı olsun... eeeee?

    işte arkadaş bu kafa bizi bitiriyor. inci sözlüğü temsilen çıkmış sözlük savaşı yapıyor, sidik yarıştırıyor....

    lan desenize; katalog suçları adı altında internet sansürlenmeye çalışılıyor. örneklerle açıklasanıza...

    yok hala inciyiz.... ekşi'den daha mağduruz. aferin.
  • yaklaşık iki dakika önce, 3-4 yıl önce yaptığım sigara öldürür konseptli çalışmamı - tabii ki iznim olmadan - bir güzel kolajlarına çakıp beni bu programda göstermiş bulunmaktadırlar. yani bir kere internete düştükten sonra nereden koruyacaksın da... ulan madem çaktın, belli ki ya deviantarttan ya da portfolyo sitemden aldın. demek ki türk olduğumu da biliyorsun, nasıl ulaşacağını da biliyorsun. en azından "bak kullandık" de, haber et.

    allah ıslah etsin ne diyeyim. zaten neye şaşırıyorum ki, ülker gider kola çakar, bilmemne radyo gider youtube logosu çakar, sütaş gider sütü seven kamyoncuyu çakar, kafa bu olduktan sonra canlı yayında gösterecekleri görselleri google'dan da koyarlar, her şey olur. ben gecenin bir yarısı pijamamla televizyon seyrederken durduk yerde kendimi görüp şok geçirmek zorunda mıyım allahın cezaları?
  • cehalet bu gece yayınlanan programa fazlasıyla hakimdir.
  • telefonla bağlanan bir beyin "kıyamet ne zaman kopacak..." diye cümlesine başlamasıyla zekeriya beyaz'ın saatine bakması güldürmüştür.
  • programda ilk soru sunay akın'a soruldu. soru şuydu:

    "oyuncak müzesi'nde nasıl oyuncaklar var?"

    sunay akın yine psikotik dünyasından çıkan sayıklamalarla cevap verdi ve şöyle girdi:

    "ben ilk oyuncak müzesini nürnberg'de gördüm..."

    kendisine buradan sormak isterim:

    "sorunun cevabı sence bu mu?"
  • blog yazmanin birinci sartinin ''yari ingilizce yari turkce ne bok oldugu anlasilamayan bir dil kullanmak'' oldugunun anlatilmaya calisildigi bir program yapiyorlar sanirim bu gece. ilginc.
hesabın var mı? giriş yap