• hayatın dönüm noktalarındandır. bir de bununla beraber gelen balo tören vs. gibi etkinlikler vardır. aslında hayat ilk kazığını burada atar hadi bakalım mezun oldun/oluyorsun der gibi,

    ben tabi mezuniyet sonrası bu aktivitelerden bahsetmek isterim.

    mezuniyet balosu mu? kutlama mı?

    neyi kutlayayım ki? dört sene boyunca gördüğüm akademik ortamın itici ve mide bulandırıcı yönlerini mi? ailemden edindiğim iyiye ve doğruya dair bilgimi, inancımı körelten ve beni saçma sapan bir insan haline dönüştürmeye ant içmiş gibi görünen makam sahiplerini mi? insanlığı üç kuruşluk çıkar uğruna unutan, manevi değerleri olmayan insanlar tarafından idare edilişimi mi? edilemeyişi mimi ya da? 50 kişilik sınıfta dört senedir neyi paylaşamadığını anlamadığım o -yabancı- insanların gereksiz bulduğum yıpratıcı hırslarıyla, bütün "paylaşım" girişimlerime ket vuruşlarını mı? uluslararasın ı ingilizce! okumamı mı?

    zırt pırt odalarına girip dalkavukluk yapmadığım için suratımı sadece derslerde gören hocaların "okula ilgisizsin"den, "sorumsuzsun"a varan çıkarımlarını mı kutlayayım? kapılarını "nasılsınız?" demek için çalmayıp yalnızca derslere ve sınavlara girdiğim için, bilmedikleri milyonlarca şeyle daha uğraştığım için "ilgisiz" olduğumu söyleyen ve bunu referans mektubuna kadar yazacak hocaların, aldığım notları en az 20-30 puan düşürmesini mi kutlayayım? benim hakkımda bildiklerini sandıkları her şeyin o rahat totolorundan uydurulmuş olduğunu bir türlü bağıramayışımı mı? maliyi mi o büyük aileyi mi ?

    dört sene zaten kendini sınıf ortamında değil de, bir baloda hisseden ben, maskelerini dusurduklerinde eğilip "buyurun" diye ellerine verip gülümseyen yine ben. bu balo bana yeni bir sey gostermeyecegi gibi asla eglendirmeyecek de. paranın şımarttığı, dünyanın küçük tepelerine sahip olduklarını ve olabileceklerini sanan, durmadan “falan olan” ama başka bir bok olamayan öğrencilerle geçen dört seneyi mi kutlayayım? kutlayacağım tek şey bu ortamdan kurtuluşum olabilir ancak. eh bunu da hayatımdaki özel insanlarla şarabımı yudumlarken yapmayı tercih ederim. yine de burkuluyor insanın içi. keşke benden parça parça ben'ler eksilmemiş olsaydı da, güzel paylaşımlarla, güzel anılarla dört sene içindeki tek baloyu bu güzel şeyleri kutlamak adına yapsaydık güle oynaya. keşke dört sene boyunca her gün bana maskeli balodaymışım hissi vermeselerdi de, o son gece, mezuniyetimin en tatlı anılarından biri olarak yerini alsa hayatımda.

    ama gel gör ki hissiyat bu olsa da insan yinede o sevdiği 5 10 kişi ile bir "jübile" yapmak istiyor, istiyor lakin nasıl? şöyle bir mezuniyet kıyafetlerine baktım, iki parça tüle değmeyecek fiyatlar... ki takım elbiseler keza, ek olarak 50 100 lirayı sikim sonik bir tavuk yemek için vermek artı üstüne bir ton masraf sonra bunun yanında o hallerimiz hergün gördugunuz insanları taniyamamamız kızların standart kilolarının yarısına inmesi ve makyajları ancak kaziyarak cikartilabilmesi. hergün yanibasinizda oluveren insanların en geniş vizyona sahip yani en ortalarda ki, en eğlenceli masalara dahil olmak icin savaşı. basta ürkek bakislarla hayatlari boyunca hic girmedikleri kadar tikky bir ortama giren bunyeler sicak bir karsilamayla serpilirken, digerleri balo karmasasinda dogal seleksiyonla yok olması. sosyal fobiler ve kaygilar havada ucusması, daha once hic kullanilmamis kumas pecetelerin icsel bir sezgiyle dizustune ortülmesi. insanlarin sadece komik duruma dustugu bir illuzyon değil mi sadece...

    kapitalizmin, serbest piyasanin lider ulkesi amerika'da bile boyle bir balo yoktur, okulun spor salonuna veya acik havada kurulan sahnede (ki genellikle boyle olur) canli muzik olur, insanlar icer, dans eder eglenir. o durmadan kulturlerini diger ulkelere empoze etmeye calistiklari filmlerinde hep bunlari gormez miyiz? (aklima gelen tek ornek su an i know what you did last summer) hic hilton'a baloya gelen, annesinin makyaj cantasina dalmis cocuklar gibi hic yaslarina yakismayan kiyafetler giyen genclere rastlar miyiz o filmlerde? dunyanin bu alanda en umursamaz ulkesi amerika'da bile durum boyleyken, turkiye'de niye insanlar maymuna cevirir kendini... smokin alip, limuzin kiraliyip (bunu yapanlar da var...), brujuvazi hayata ozenmenin ne anlami vardir?

    hadi butun bunlarin hepsini gectik diyelim ki kisi basina gelir duzeyi cok yuksek, verilecek 100 tl'in hic kimseye koymayacagi kuzey avrupa ulkeleri gibi bir ulkeyiz. yine de mukemmel mezuniyet gecesi havuz basinda 1'er icki icip sonra yemek yiyip, boktan muziklerle iki dans edip aksam eve donmek midir? olayin maddiyat yonu sorun olmasa bile yine de sacma sapan degil midir boyle formalitelerle dolu bir son gece gecirmek? kisi basi 100 tl verildikten sonra 50-100 kisiden 5.000-10.000 tl toplanacagini anlamiyor mu bu insanlar? 10.000 tl'in kaç para olduğunu mu fark etmiyorlar? 10 milyara bahcesi duzgun olan bir okula sıradan bir muzik grubu getirilip gun boyu suren orta capta bir muzik festivali bile yapilabilecekken, neden toplam 3-4 saat surecek, bittikten sonra herkesin "bunu mu bekledik?" diyecegi rezalet bir gece duzenleniyor... bu kadar da yaraticiliktan, ozgunlukten uzak bir toplumuz? bu kadar mi gosteris meraklisiyiz? niye 20 tane ogrenci cikip boyle bir sey oneremiyor, anlamiyorum, anlamadikca sinirleniyorum, anlayan biri varsa bana anlatsin.

    bu yüzden gençlerimize kendi aralarında yemek düzenlemeleri, hiçbir giysi masrafına girmeden, eşofmanla bile katılınabilecek bir organizasyon planlamaları erkeklerin kasılmamaları kızların rahatça dolaştıkları bir organizasyon olmalı mezuniyet baloları.

    özet: okumak güzeldir canım kardeşim.

    katıklarından dolayı toshi, djnr e teşekkür ederim.
  • boğazında bi düğüm bazen, ara sıra böğründeki öküz.
    su içerken güldüren arkadaş yüzünden boğulma tehlikesi geçirirkenki öksürük. koşarken şişen dalak.

    koştun, şimdi bitişe geldin ya. acıyor ya bazen, yorgunluktan, eskitmekten, eskimekten, bitirmekten.
    gözünden akamayan damlaların oluyor bundan sonra, özlem falan olcak galiba, öyle deniyo.

    en kötüsü de bitse de kurtulsam dediğin senenin bitmesini istememek, ne istediğimi çok iyi bilirdim halbuki.
    aldığın bi diploma, en fazla 10 insan, biriktirdiğin ve dönünce canlanmayacak anılar. çünkü fantastik dizi değil hayatın, "zaman dursun" büyüsü yapamazsın.

    arkana dönüp baktığında tek bir anından bile pişman olmadığın yılların varsa, o güzel işte.

    iyi ki vardı, iyi ki varlar.
  • 4 senedir her vize final döneminde ''bitsin artık, atalım o kepi'' diye çalıştığımız gün. deü iibfnin öğrenci forumu vardır, bilen bilir. orada açıklanır bu tarihler. tören yeri, balo yeri belirlenir ve duyurulur. mezuniyet 2010, mezuniyet 2011 başlıklarını gördüğümde hep ''mezuniyet 2012 başlığı açıldığında ne hissedeceğim'' diye sordum kendi kendime. ve bugün bir dönemin ne zaman kapanacağını öğrendim. şimdi ne hissediyorum?

    4 sene boyunca gördüğün yüzlerden, oturduğun kafelerden, şikayet ettiğin hocalardan, yoklama sırası beklediğin amfilerden artık kopacaksın. o gün kapanacak bu defter. hiçbir deftere sonuna kadar yazmamış olan sen kapatacaksın. bir kepli fotoğrafını da sonuna ekleyip kaldıracaksın anıdan kütüphanene. belki her gün yanından geçip gittiğin hademeyi bile merak eder olacaksın.

    neden bu tarihe bu kadar anlam yüklediğimi bilmiyorum. çok iyi bağlar kurduğum arkadaşlarım olmadı üniversitede, unutulmayacak anılara imza attığım da olmadı.

    yalnızca artık hiç çocuk olamayacağımı biliyorum o günden sonra. kocaman plazalarda üstüme bir beden büyük etek ceket takımımla ve hiç rahat etmediğim o topuklu ayakkabıların içinde yetişkinlerin dünyasına girmeye zorlayacaksınız beni o gün.
  • bittikten sonra lanet olsun harbiden rezalet bir filmmis derdirten yapit. tek bir diyalog vardi hosuma giden mahalle genclerinin "kupe yakismis mi lan" diyalogu, neyse uzak durun izlemeyin. yada gotluk yapmak istediginiz bir arkadasiniza abi super film sonunda cok acayip baglaniyor olaylar diyebilirsiniz.
  • resmen işsiz olunan an...
  • hak ettiğiniz gün, ellerinizin arasına aldığınız gibi dünyanın tüm kapılarını peş peşe açacakmış gibi hissettiren anahtar.
    sadece bir günlüğüne de olsa bünyeye yetecek olan sihirli bir "açıl susam açıl".
    ve o anahtar bugün benim elimde...
  • onca film arasından seçip beğenip biletimizi aldıktan sonra salona girdiğimizde, o dizi dizi koltukların boş olmasına bir anlam verememiştik...o kadar merkezi bir sinema salonunda ve üstelik haftanın son gününde bu filmi izlemeye gelen sadece ben ve arkadaşım olamazdık. sonradan anladık tabi sebebini. insanlar bu filme gelmektense evde oturup " arka sıradakiler"i izlemeyi yeğlemiş.yeğlemiştir yani herhalde.

    --- spoiler ---

    eşcinselliğin bir suç olmadığının anlatıldığı ve mezuniyet gecesini gerdek gecesine çevirmeye and içmiş iki gencin tecrübesizliğinin gülünç bir biçimde yansıtıldığı iki sahne dışında, gerçekçi bir oyun yoktu ortada.

    kızın biri, bir gece önce kendisine çıkma teklif eden çocuğu ertesi gün tanımıyordu mesela. sen kimsin? dedi şok olduk, çocuk da uslu uslu anlattı ben sana çıkma teklif etmiştim diye. ulan hadi hatun "skimde bile değilsin" imajı sergilemeye çalıştı diyelim de bu kadar da olmaz be kardeşim. kızı da görsen, hayatında iki kere çıkma teklifi almıştır zaten, unutması namümkün.

    sonracığıma her liseli kızın mezuniyet gecesi illaki bir otel odasında seviştiğini belirten replikler de " you f*ckin' bitch" tadındaydı; "oh,yeah" dedirtti yani.

    bir de kayalıklardaki " hayat en çok kimi zkti?" başlıklı münazara son derece otçuldu, gülünçtü. "babam ablamı becerdi, amcam anneme daldı, bakkal bana kaydı o yüzden böyle zengin ve piç oldum." vuuu harikasın bebeğim ahaha.

    --- spoiler ---

    demem o ki salondan çıkar çıkmaz " dvd si ne zaman çıkar acabaaaaeeee" tadında geyiklere neden olan boş beleş bir filmdi.
    ilk filmleriymiş, gençlermiş, anlayışlı olmak lazımmış falan beni ırgalamaz kardeşim. kötüye kötü.o ka!
  • hayatımda izlediğim en kötü filmlerden biri. arkadaşımla konusuna bakınca, zeki demirkubuz'un son filmine* gitmeyi erteleyerek, "değişik bir filme benziyor, herhalde çılgın dershane türevi bir film değildir." diye düşündük ve maalesef yanıldık. son dönem mehmet ali erbil filmleri bile bunun yanında sanat filmi kalır.

    senaryo vasat, zorlama ve klişe, replikler klişe. çoğu berbat olan amerikan tipi gençlik filmlerinin daha da berbat bir kopyasını çekmişler. amatör oyuncuların oyunculukları berbat (flash tv dizilerindekilerle yarıştırılabilinirler kötülük konusunda), hepsi de "ben rol yapıyorum" diye bağırıyorlardı adeta. her tarafından eşcinsel ya da en azından efemine olduğu anlaşılan dört yıllık sıkı dostlarının bu özelliğini anlayamayan dangalak karakterler ve bol bol da süslü püslü, tiki kızlar ve züppe erkekler vardı kötü oyunculukların yanında. anlaşılan genç yönetmenimizin etrafındaki yaşıtları ağırlıkla bu tip züppe ve tikilerden oluşuyor ki, filmde de onların çok mühim(!) dertlerini anlatmış. repliklerle zaman zaman seksenlerin emrah filmlerindeki gibi arabesk bir hava yaratmaya çalışmışlar. bazen de ezberlediklerini anlatmaya tahtaya kalkmış bir ilkokul çocuğu gibi konuşuyordu karakterler. bu nedenle dram olmasına rağmen çoğu yerde sinirlenmemizin de sayesinde güldük. arkaya da böyle hüzünlü müzikler serpiştirmişler, zayıflıklarını örtmek için ama bu, filmi daha saçma bir hale getirmekten öteye gidemiyordu.

    keşke rahmetli aykut oray'ın son filmi bu olmasaydı. velhasılı kelam 24 yaşında olmamıza rağmen, film bittiğinde arkadaşımla bir daha konusunda "genç, gençlik,lise" geçen bir türk filmine gitmeye tövbe ettik. gitmeyiniz, sevdiklerinizin gitmesine de mani olunuz, boşuna parar vermiş olursunuz benden söylemesi.

    --- spoiler ---

    ekstra abuk olarak, filmde bir çift vardı ki plan yapmışlar: mezuniyet gecesi ilk cinsel ilişkimizi yaşayacağız diye. kız korkuyor, "ay nasıl olacak, nasıl yapıcam" diye kız arkadaşlarına dert yanıyor. filmdeki en kaşar ve bunun yanında en çirkin kız da "ne olacak kız, hepimiz yaptık, hadi hayırlısı, güzel olacak" minvalinde bir şeyler söylüyor. benim aklımdan şöyle bir şey geçti: lise çağları, ataerkil zihniyet ve ahlakçılık, ülke: türkiye cumhuriyeti ve sonuç elbette mavi ekrandı. bu nedenle bu sahneler ekstra kopartıyordu insanı. 20 yaşındaki senaristim, bu işin böyle planı mı olur allahaşkına?

    --- spoiler ---
  • mezuniyet filmiyle yaşanan “ilk”ler :

    "-türkiye’nin en genç yönetmeni doğa can anafarta 20 yaşında filmi hem yazdı, çekti ve oynadı.
    -ilk kez hiçbir oyuncu ücret almadan filmde rol aldı…
    -türkiye’nin en genç oyuncu yaş ortalaması (23) mezuniyet’te buluştu.
    -billur kalkavan ilk kez “mezuniyet”te hayat kadını rolünü canlandırdı.
    -türk sinemasında çekilen ilk mezuniyet filmi.
    -mezuniyet’in yapımcıları selen sevigen, hatay tozkoparan ve batu müftüoğlu 27 yaş ortalamasıyla “en genç yapımcı” ünvanına sahip.
    -mezuniyet filminin afiş tasarımını 19 yaşındaki ege üniversitesi öğrencisi dilara yaptı…
    -filmin görüntü yönetmeni sezer uçar (23) türkiye’nin en genç sinema yönetmeni ünvanına sahip oldu…
    -mezuniyet filminin web sitesi 19 yaşındaki genç enez tarafından hazırlandı…
    -mezuniyet’in uygulayıcı yapımcısı sercan çiçekoğlu (22) en genç sinema uygulayıcı-yapımcısı oldu…"

    (bkz: http://www.hurriyet.com.tr/…ti/12864273.asp?gid=222)
  • yılın bu zamanlarında facebook gibi sosyal paylasım ortamlarında otomatik olarak gelen albüm ismi.
hesabın var mı? giriş yap