• cizre hükümdarlarından mir abdullah'ın oğlu mir zeynuddin zamanında (854 hicri, 1451/1451 miladi) yıllarında olay meydana gelmiştir.
    kürt şairi, bilgini olan ehmedê xanî tarafından yazılmış ve 1695 yıllında tamamlanmıştır. bu bu eserin hangi tarıhte yazılmış olduğu hakkında hiçbir belge yoktur. 1690 yılında yazmaya başladığı söylenmektedir.
    xanî'nin, hangi tarihte doğup hangi tarihte vefat ettiği hakkında da kesin bilgiler mevcut değil. buna rağmen xanî'nin (1651/52) yılında hakkârî bölgesinde bulunan xân köyünde dünyaya geldiği ve ismini buradan aldığı yargısı güçlüdür. ehmedê xanî, kürt edebiyatına can verenlerin başında gelmektedir. ve kürt halkına birçok eser armağan etmiştir. bu eserlenden biri (şaheseri) olan mem û zîn'dir.

    ahmedê xanî, bu olaydan yaklaşık olarak 240 yıl sonra cizre'ye gelmiş ve eserini yazmıştır. bu ölümsüz eser hakkında günümüze kadar onlanca inceleme kitabı ve yüzlerce makale yayınlanmış, konferanslar düzenlenmiş, tartışmalar yapılmıştır. bir eseri üzerine bunca şey yapılmışken, ehmedê xanî'yi anlatmak ve bir kaç sayfaya sığdırmak elbette ki mümkün değildir.

    cizre beyi, mir zeynuddin'in zîn ve sitî adlarında iki tane bacısı vardı.

    zîn, beyaz tenli, beyin can ciğeriydi. bey onu çok severdi. sitî ise esmer, selvi boylu biriydi. tacdin, beyin divan vezirinin oğluydu. hikâyenin ana
    kahramanı mem ise tacdin'in manevi kardeşi ve dostuydu. botan bölgesinde baharın müjdecisi olan mart ayında (21 mart newroz), eğlence ve bayram günlerinde çoluk - çocuk bütün cizre halkı kırlara çıkar süslenirlerdi.

    işte böyle bir günde mem ile tacdin kendilerine kızlar gibi süs verip ve kıyafet değiştirerek şenliğe katılırlar. şenlik alanına vardıklarında
    erkek kıyafetli iki kişiyi görürler. (onlar sitî ile zîn'di) onları görür görmez ikiside yere düşüp bayıldılar. sitî ile zîn bayan kıyafetli iki
    erkeği iyice süzerek onlar sezmeden kendi yüzeklerini onların parmaklarına geçirip oradan ayrılırlar. mem ile tacdin ayıldıklarında kendilerinin bezgin
    ve sersem onlduklarını görürler. bu esnada tacdin mem'in parmağında, üzerinde zîn yazılı mücevheri fark eder, tacdin mem'ın parmağına doğru elini
    uzatınca mem de onun parmağında bulunan pana biçilmez ve üzerinde sitî yazılmış olan yüzüğü görür. ikiside sîti ve zîn'in ne yapmış olduklarını
    anlarlar. sitî ile zîn dadıları olan heyzebun'a anlatırlar. dadıları bir hekim kılığına girerek hasta olan mem ve tacdin'in yanına varıp, sitî
    ve zîn'inde onlar gibi yandığını söyler ve yüzükleri geri ister. tacdin yüzüğü geri verir. fakat mem 'bununla yaşıyorum' diyerek yüzüğü vermez.
    mem ile tacdin kalkıp arkadaşlarına durumu anlatırlar. bunun üzerine tacdin için cizre'nin önde gelenleri cizre bey'inden sitî'yi tacdine isterlerler.
    bey, tacdin'e sitî'yi verir. böylece yedi gün yedi gece düğün yapılır. aslen botanlı olmayıp iran'ın bir köyünden (merguverli) olan beko, bey'in kapıcısıdır.
    tacdin beko'yu hiç sevmez. bey'e kaç sefer bu adamın kapıcılığa layık olmadığı söyler fakat bey: 'değirmenimiz onunla dönüyor. köpekler de
    kapıcıdırlar' der. beko, bey'in zîn'i mem'e vermemesi için 'efendim, tacdin kendi tarafından zîn'i mem'e vermiş.' bunun üzerine kızan bey,
    'and içerim ki; zîn'i eş olarak mem'e vermeyeceğim' der. bey'in ava çıktığı bir günde mem zîn'i görmek için bahçeye girer. mem'i gören zîn birden yıkılıverir
    yere. bu sırada mem onu görmez gül ve reyhanları seyrederek şöyle der]

    'ey gul! eger tu nazenînî, / 'ey gül! gerçi sen de nazeninsin,
    kengê tu ji rengê ruyê zîn'î / sen nerde, zin'in yüzünün rengi nerde?
    ey sınbıl! eger heyî tu xweş bû, / ey sünbül! gerçi senin güzel kokan var,
    reyhan ji te bûyîne sîyehrû, / reyhan senin için kara yüzlü olmuş.
    hun ne ji mîsalê zilfe yarin / fakat siz yarimin zülfine benzemezsiniz.
    hun her du fızûl û he zekarın / ikiniz de arsız ve herzecisiniz.
    ey bılbıl! eger tu ehlê halî / ey bülbül! gerçi sen de aşk adamısın,
    perwanyê şem'ê werdê alî, / kırmızı gül mumunun pervanesisin.
    zîn'a me ji sorgula te geştir / benim zîn'im senin kırımızı gülünden daha şendir.
    bext'ê me ji talıê te reştir' / benim bahtım da senin talihinden daha karadır.'

    mem bunu söyledikten sonra zîn'i görür ve oda orada bayılır. ava giden bey, avdan dönünce mem'i bir abaya sarılmış bir şekilde bahçede görür. mem
    'beyim, biliyorsunuz ben hastayım canım sıkıldı gezeyim derken sonra kendimi burda buldum'der. bey'in yanında bulunan tacdin abanın altında
    zîn'in saçlarını görür, durumu anlayan tacdin bey'i ikna ederek divana doğru götürür. daha sonra eve gidip sitî ve çocuğunu evden çıkararak,
    evi ateşe verir. böylece mem ile zîn'in kurtuluşu için tacdin evini feda eder. emsali görünmemiş bir dostluk örneğini sergiler. beko'nun oyunlarıyla
    beyle satranç oynamaya ikna edilen mem başlangıçta ilk üç oyunu alır. beko mem'in iyi oynadığını görünce mem'in yönünü zîn'e doğru çevirir. zîn'i görüp
    hayallere dalan mem, bey'e yenilir. sevgilisinin zîn olduğunu öğrenen bey mem'in zindana atar. bir seneye yakın zindanda kalan mem, zîn'in hasretine dayanamayıp
    ölür. mem'in cenazesinin kaldırıldığı esnada tacdin beko'yu görüp öldürür.

    beko'nun öldüğünü gören zîn, bakın hakkında ne düşünüyor:

    'ey şah û wezirê izz-û temkin! / 'ey izz ve temkinli şah ve vezir!
    ez hêvî dikim ne kin înadê / rica ediyorum inatetmeyiniz,
    der heqqê vi menbeê fesadê / bu fesat kaynağı hakkında.
    lewra ku xwedanê ins û canan / çünkü insanlar ve cinlerin allahın,
    wi xaliqe erd û asimanan, / yer ve göklerin yaratıcısı,
    roja ewî hubbe da hebîban / sevgiyi, sevgilileri verdiği gün,
    hıngê ewî buxzê da raqiban / o zaman buğzu da rakiblere verdi.
    ... / ...
    em sorgulin, ew jibo me xare / biz kırmızı gülüz, o bizim için dikendir
    em gencîn û ew jibo me mare / biz hazineyiz o bizim için yılandır.
    gul hıfz-ı di bin bi nûkê xaran / güller dikenlerin gagasıyla korunur,
    gencîne xwedan di bin bi maran / hazinelerde yılanlarla beslenir.
    ... ...
    ger ew ne bûya di nêv me hail / eğer o olmasaydı aramızda engel,
    işqa me di bû betal û zail' / aşkımız da buzulur ve zail olurdu.'

    nasıl ki bir gülü diken, hazineyi de yılan koruyorsa, bizim de bekçimiz (köpeğimiz) beko olacaktır. diyen zîn, mem'in mezarının
    başında devamlı ağlayarak şöyle der:

    'ey vücudumun ve canımın mülkümün sahibi,
    ben bahçeyim, sen de bahçıvan
    senin bahçen sahipsizdir
    sen olamazsan onlar neye yarar
    kaşlar, gözler, zülüfler neyedir.
    zülfümü tel tel çekeyim
    sonra yarim sen beni belki değişik görürsün
    en iyi hepsi yerinde kalsın
    hakk'a emanetim teslim ediyim.'

    diyerek yapıştığı mem'in mezar taşında canını verir. bey, zîn'i gömmek için mem'in mezarını açtırarak zîn'i sarktığı esnada şöyle seslenir]

    'memo! al sana yar! der.

    xanî, bu aşk hikâyesini, kürt halkı arasında oldukça yaygın olan ve sözlü gelenek yoluyla yüzyıllarca dilden, dile dolaşan 'memê alan destanı''ından esinlenerek yazmıştır. mitolojik bir nitelik kazanan
    bu destan m.ö.'den bu yana halk arasında, daha çok 'dengbêj' 'ler tarafından ve özellikle uzun kış gecelerinde ard arda uzayıp giden gecelerde manzum ve bazen de anlatıcı durup mensur (hikaye edici bir dille) a
    nlatırdı. uzun soluklu bu dengbêjleri, halk âdeta büyülenmiş bir şekilde ve kendinden geçercesine saatlerce dinler ve onu takip eden gecelerde hikâyenin
    sonunu büyük bir sabırsızlık ve merakla beklerdi. halkın ilgisini göre anlatıcısı da hikâyenin kısa veya uzunluğunu belirler. xanî, 'mem û zîn' ' i xvii. yüzyılın
    sonlarında yazmıştır. o dönemde yazılmış olan bütün eserlerde arapça ve farsça'nın etkisi altında kalıp bu dillerden kelimeler mevcuttur. (bu divan edebiyatı'nın
    da bir özelliğidi.) bunda dolayıdır ki bu mem û zîn'de de bu etkiyi görebilmek mümkündür. buna rağmen bu eser, kürt dilinin ve zengin kültürünün ispatıdır. xanî'nin, 'kurmancım, kûh-î kenarî ' (kürdüm, dağlıyım, kenardanım) deyişi,
    sanırım birçok sorunun cevabı niteliğindedir. bu eser, ilk olarak ahmed faîk tarafından (1143 hicri-1730 miladî) yılında azeri türkçesine çevrilmiştir.
    sırrı dadaşbilge, 1969 yılında nesre çevirip, beyitlerini sadeleştirmiştir. 42 yaprak 83 sayfadan meydana gelmiş bu çevirinin ilk sayfası zayidir. faîk,
    ehmedê xanî'den 35 yıl sonra çeviri yapmıştır. iki ayrı yerden kendisinden bahsetmekte olan faîk ayrıca gazellerin son beyitlerinde mahlaz kullanmıştır.
    ikinci olarak abdulaziz halis çıkıntaş 1906 yılında türkçeye çevirmiştir. fakat kitap bir türlü basılamaz. arapça, fransızca, almanca, rusça başta olmak üzere birçok
    dile çevrisi yapılmıştır. 1968 yılında m.emin bozarslan tarafından türkçeye çevirilmiştir. leyla ile mecnun, romeo ve juliyet gibi mem û zîn'de dünyanın ölümsüz edebi eserleri arasında yerini almıştır. ve yine bu eserlerdeki gibi
    mem û zîn'de de beşeri aşktan ilahî bir aşka yükseliş vardır. bu aşk etrafında xanî, çağın sosyal, kültürel, dini ve idari durumunu güçlü bir şekilde tasvir
    etmiş, bölge (botan bölgesi)'nın törelerini, bayramlarını (burada newroz bayra**nın yeri oldukça önemli...), bayramlarla birlikte av partilerini,
    kır eğlencelerini kısacası halkın bütün yaşantı tarzlarını görebilmek mümkündür. aşk unsurunun yanında, dağlardan (cudi, tura 'tur dağı'), sulardan
    (özellikle dicle nehrini), ağaçlardan, hayvanlardan, kuşlardan (bülbülün önemi büyük), bitkilerden (bülbülle bağlantılı olarak gül'den ), renklerden,
    kokulardan sık sık bahsetmekte bunları okuyucunun zihninde canlandırıp adete gözler önüne sermektedir
  • kürt edebiyatının kutsal kitabı. ünlü kürt halk destanı memê alan'dan esinlenerek yazılmıştır. mehmet emîn bozarslan 1968 yılında kürtçesini arap alfabesinden latin harflerine çevirmiş ve türkçe çevirisi ile birlikte yayınlamış. her ne kadar bozarslan bu çeviride kürtlerin milli duygularına hitap eden bazı pasajları çıkarmak zorunda kalmış olsa da bütün bu eksikliklere rağmen mart 1971 darbesiyle kitap türkiye'de yasaklanmıştır. eldeki kitaplar toplatılıp imha edilmeye çalışılmış. fakat bütün bu olumsuzluklara rağmen mem û zîn türkiye'de daha çok tanınmış ve okunmuştur.

    hejar mukriyanî ise bu kitabı 1960 yılında soranî lehçesine çevirmiştir. bu çeviri bağdat'ta yayınlandı. bu hâliyle de soranlar ehmedê xanî'yi daha yakından tanıma fırsatı buldu.

    mem û zîn üzerine
    li ser mem û zînê

    hîvron yorumuyla
  • filmi mardin, midyat, nusaybin, hasankeyf ve cizre'de (teşekkürler iron maiden fan) binbir zorluk ve tehdidler altında çekilen, musa anter'in de rol aldığı kürt destanı...film müziklerini mazlum çimen yapmış, soundtrackinde bulunan iki şarkı (gerdek ve buluşma) dinleyenleri uzak dünyalara götürecek kadar etkileyici parçalardır...
    (bkz: ney)(bkz: mey)
  • efendim bir de beko vardır bu şaheserde; kötüdür, ispiyoncu*dur, yapmadığı kötülük yoktur (her destanda vardır bunlardan en az bir tane olmak üzere) ama filmin sonunda affedilir ki bence bu destanı farklı kılan noktalardan biridir bu...

    zaten filmde zin'in babası söyler, "bir beko gider, yenisi gelir"...
  • ey gül! gerçi sen de nazeninsin,
    sen nerde, zin'in yüzünün rengi nerde?
    ey gül!gerçi senin güzel kokun var,
    reyhan senin için kara yüzlü olmuş.
    fakat siz yarimin zülfüne benzemezsiniz.
    ikiniz de arsız ve haz versiniz.
    ey bülbül! gerçi sen de aşk adamısın,
    kırmızı gül mumunun pervanesisin.
    benim zin'im senin kırmızı gülünden daha sendir.
    benim bahtım da senin talihinden daha karadır.
    ey sonucu iyi olan bülbül! asıl bülbül benim.
    boşuna kendini niçin kötü adlı yapıyorsun.
    ilk baharda gül bahçeleri
    bir değil, yüzbinlerce gül verirler.
    benzerleri çok olan yerler
    huri ve melek bile olsalar
    sebep olmaz onlar hiçbir yerde
    çünkü bulunurlar her yerde
    bir tane olsa, eşsiz ve emsalsiz olsa
    o da zin gibi perde arkasında olsa
    aşık o zaman neyle teselli bulur?
    sabretmeden, ölmeden çaresi nedir onun...
  • hın weslehebin ji renge tacdin(kimi mutluluğu seçer tacdin gibi)
    hin derdeguzin wekî mem u zin(kimiyse derdi seçer memle zin gibi)
  • van devlet tiyatrosunun bu akşam muş'ta sahnelediği oyun. gerçekten etkileyici mem ile zin'in aşkı. kıskanmamak elde değil. van dt oyuncuları da bu aşkı bize anlatmak için çok kötü koşularda ellerinden geleni yaptılar. ağıtlar gerçekten yürek parçalayıcıydı. aşk acısı çekiyorsanız okumayın, izlemeyin yada okuyun, izleyin yaşadıklarınızın, aşk dediğiniz şeyin ne kadar boş olduğunu görürsünüz.
  • ehmedé xani'nin, "memé alan" soylencesinden yola cikarak, imkansiz bir ask hikayesini anlattigi, neredeyse üçyüz yillik saheseri.

    ümit elcinin, bu soylenceye dayanarak cektigi "mem u zin" filmi, turkiye'de cekilmis ilk kürtçe filmidir. (turkce altyazi).filmin, diyarbakir ve ankara gosterimleri kapali gise oynamis.
  • rivayete göre ehmede xani "mem u zin" i 1690 yılında yazmaya başlamış ve bitirişi 1695 yılını bulmuştur.ayrıca kitap 1919 yılında istanbul'da arap harfleriyle, 1958 yılında şam'da arap harfleriyle,1962 yılında moskovada latin harfleriyle basılmıştır daha sonraları 1968,1973 ve 1990(en son ne zaman basıldı bilmiyorum elimdeki kaynak 1990 baskısı) yıllarında m. emin bozarslan tarafında türkçeye çevirilerek basıldı.(bkz: ehmede xani)
  • kürtçesi bir yana m. emin bozarslan'nın türkçe tercümesi de gayet güzel olan eser.en etkileyici yerlerinden biri de zin'nin mum ile mem'in ise dicle ile yaptığı konuşmadır.

    zin bı fındera dı peyive(zin muma sesleniyor)

    dem,şem'e dı kır jıbo xwe demsaz(bazen mumu ederdi kendine muhattap)
    ki:ey hemser u hemnışın u hemraz("ey sır ve oturma arkadaşım,baş arkadaşım)
    herçendı bı sohtıne wekı mın(gerçi yanmak yönünden benim gibisin sen)
    emma ne bı gotıne wekı mın (fakat konuşma yönünden benim gibi değilsin)
    ger şıbhete mın te jı bı gota (eğer sen de benim gibi söyleseydin)
    de mın bı xwe dıl qewi ne sohta (benim de gönlüm fazla yanmazdı)
    derde mın u te jı yek bı ferqe (benimle senin derdin farklıdır)
    ew ferqe jı xerbe ta bı şerqe (o fark doğudan batıya kadardır)
    meşrıq tuyı,agıre te zahırsen (doğusun ateşin görünüştedir)
    mexrıb ez,u batıne mın agır (batı da benim, içim ateştir)
    daim dı sojıt me rışteye can (her zaman yanıyor canımızın damarı)
    te na sojıtın bı xeyre ezman (senin ise bazı vakitlerden başka yanmaz)
    pehtı me lı ser,dı dıl perenge (benim başımda alevler,gönlümde köz var)
    cane me dıgel perenge cenge (canım o közle savaştadır)
    şewqek te lı ser seri diyare (senin başının üstünde ışık var)
    sewdayeki serseri dı bare (ondan serseri bir sevda yağıyor)
    ew şewq jıbo tera zımane (o ışık senin için dildir)
    ev pehti jıbo mera ziyane (benim başımdaki alev ise zarar verir bana)
    pehta jı dıle me dayı ser ser (benim gönlümden başıma vuran alev)
    hukmje dı ketın lı baye serser (şiddetli rüzgara hükmeder)
    her çendi bı şev dı minı bıdar (gerçi geceleri uyanıksın sen)
    sıbhan dı nivi heta vı evar (ama sabahtan akşama da uykudasın)
    evar u seher bı roj,eger şev(akşamdan şafağa,günden geceye)
    ez her dı sojım wısa lı ser hev (hep yanarım ben")

    mem bı dicle'ra dı peyive(mem dicle'ye sesleniyor)

    naçar ı jı heyşete dı çu dur(mem çaresiz insanlardan uzağa giderdi)
    hemder ı dı bu dıgel şete kur(derin nehirle hemdert olurdu)
    ki: ey şıhbete eşke mın rewane("ey benim gözyaşlarım gibi dökülen nehir)
    be sebr u sıkuni,aşıqane (ey aşıklar gibi sabırsı ve sukunetsi nehir)
    be sebr u qerar u be sıkuni(sabırsız kararsız ve sükunetsizsin)
    yan şıbhete mın tu ji cinuni?(yoksa sen de benim gibi deli misin?)
    qet nıne jıbo tera qerarek(senin için hiçbir karar kılmak yok)
    xalıb dı dıle teda nayarek(galiba senin de gönlünde bi yar var)
    her kehze te jı çı tete bıre?(her an senin de hatrına ne gelir?)
    sergeşte dı bı lı rex cizır'e?(ki böyle cizre'nin yanıbaşında coşuyorsun?)
    ev şehreye ger jıbo te mehbub(eğer bu şehirse senin sevgilin)
    hasıl geriyaye bo te metlub(işte elde etmişsin arzunu)
    daim dı dıle tedane menzil(her zaman koynundadır bu konaklar)
    deste te lı gerdane hemail(kollarını dolamışsın gerdanına)
    heja jı xwede tu fıkre na ki (hala allah'tan korkmuyorsun da)
    her roji hezare şıkre na ki(her gün binlerce şükretmiyorsun da)
    ev çende dı ki hawar u gazi(bunca feryad figan ediyorsun)
    edı çı mıradeki dıxwazi?(artık ne murad istiyorsun?)
    behude çıra dı ki tu feryad?(boş yere niye feryad ediyorsun)
    aware dı çı diyare bexdad(avare avare bağdat diyarına gidiyorsun)
    ger ez bı gırım we ger bı nalım(ben ağlarsam,inlersem eğer)
    wer ez bı mırın we ger bı kalım(ben ölürsem sızlarsam eğer)
    herçı weku ez bı kım rewaye(her ne yaparsam ben revadır)
    maquli jıbo mera fenaye(benim için mantıklı yol,yok olmaktır)
    carek lı dıle mı jı guzer ke(benim gönlümün içinden de geç bir kez)
    serçeşmeye çeşme mın nezer ke(gözlerimin baş pınarına bak bir kez)
    derde dıle mın ku be dawaye(gönlümün derdi neden dermansızdır)
    çeşme tere mın çıma ceraye(ıslak gözlerimin macerası nedir)
    diwaneme mın peri bı der da(divane oldum ben periyi elden kaçırdım)
    ez dicle'me zenbere me ber da(dicleyim ben zenbereği bıraktım)
    westani u nergızi u seqlan(dicle kıyısındaki yer isimleri)
    derwaze u omeri meydan(dicle kıyısındaki yer isimleri)
    van seyregehan tu le dı kı geşt(sen oralarda dolaşıyorsun)
    ez mem'e jıbo mıra der u deşt (tek başıma kaldım burda bu ovalarda")
hesabın var mı? giriş yap