• kadim dosttur kendisi. çok sevilen ve çok özlenecek olandır. yüksek müsadenizle formatın bir defaya mahsuben içine edip kendisine bir veda mektubu yazmak istiyorum..

    öhöm..

    sevgi kelebeğim, *
    sen bu satırları okurken benden çok uzaklarda olacaksın. farklı enlemlerde ve farklı boylamlarda devam edeceğiz hayatlarımıza. farklı saatlerde aynı sabaha uyanırken kimbilir belki aynı düşü görmüş olacağız seninle. saat farkı girecek aramıza. kişiler, mekanlar hatta mevsimler bile değişecek. hep yanımdasın sen aslında bakma enlem boylam dediğime, hep de öyle olacaksın. yansıttığı ışınlar farklı olsa da aynı güneşe uyanıp geceleri aynı yıldızlara kapatacağız gözlerimizi. ama merak etme, akşamları msn de seni tıpkı eski günlerdeki gibi sık sık taciz edeceğim. sonra seninle insanlar üzerine uzun geyikler yapacağız yine.. bana "zuzucaanım" diyeceksin içten sıcak bir tebessümle* ve ben de seni çok özleyeceğim.

    kurabiyem, ballı böreğim, fıstıklı dondurmam... beni buralarda bırakıp kariyer peşinde gurbet ellere gideli henüz bir gün olmadı ama seneler sonra buralara geri döndüğünde bu entryi okuyup "vay be zaman ne çabuk geçmiş" diyeceksin. sen ki y.lisans hayatımın bana kazandırdığı en güzel ve en değerli şeysin. her ne kadar seninle henüz kep atıp hakan altun dinlemeye gidemesek de * çok şey yaşadık şu kısacık zaman diliminde. bol bol güldük, bazen sıkıldık hüzünlendik, bazen dalga geçtik, eğlendik, 'heppsini' denedik, bazen kahkülü sağa attık, teknolojinin nimetlerinden faydalanarak ödev yaptık, hatta sırf maksat gezmek olsun diye makale kasıp oraya buraya yolladık ama malesef havamızı aldık. yine dene yine yenil daha iyi yenil sözü seninle anlam kazandı ve sayende hayat felsefem oldu dadlum. iyi ki tanımışım seni.

    arada kart at bana. üşütme, nemli ve serindir oralar. sıkı giyin. yemene içmene dikkat et. bol bol sebze meyve tüket. canın burdan pastırma, sucuk, sarma, karnıyarık falan çekerse bi alo de hemen kargoya veririm. hasretime dayanamazsan söyle kendimi göndereyim sana kargoyla. gerçi son zamanlarda aldığım kilolarla baya bir pahalıya mal olurum ama yeter ki sen "mıtlı ol" bebişim. bekle beni. elbet bir gün buluşacağız, bu böyle yarım kalmayacak. *

    bu arada hatırlatmam gereken önemli bir nokta var. bulunduğun her ortamı ve ne yaptığını sık sık facebookta paylaş yoksa meraktan çatlarım. @milano – shopping with handsome italians, @malibu – yay! sunbathing, @paris – sightseeing on a double-decker bus @kitchen – cooking cookies, yummy! @balcony, dikizleying the karşı komşu, @toilet – relaxing tarzı statuslarını ve hepsinin altına burcucum çok güzel çıkmışsın yazacağım günleri heyecanla bekliyorum.

    neyse, dilerim her şeyin en güzeli ve en hayırlısı olur senin için. bu uğurda ne kadar uğraş verdiğini ben bilirim. sen her şeyin en iyisine layıksın ve inan sorun sende değil bende * artık akademisyen kankilerinle ders çıkışında publara falan gider bir iki tek bir şeyler atar, boynunda şalın * elinde martini kadehi entel muhabbetlere girersin. akşam 5 çayına gelirler belki sana, sen de çay demlersin onlara porselen çaydanlığında, turkish delight falan ikram edersin..

    kısa keseyim aydın havası olsun. bunu okurken henüz culture shock ve jetlag modundan çıkamamış olacaksın o yüzden seni daha fazla angaje etmeyeyim. hele bi’ sit, soluklan my nephew. * all in all, acısıyla tatlısıyla kurtuldun şu lanet yerden * darısı benim başıma diyorum ve sana oralarda çok mutlu, başarılı ve huzurlu bir hayat diliyorum. her şeyin yolunda gitmesi temennisiyle baby. you rock girlie! yummy! yay! oh yeah! * david’e selamlar.

    bu arada sana bir şarkı yazdım. hadi sözlerini de yazayım tam olsun:

    sepet sepet yumurta
    sakın beni unutma
    unutursan küserim
    mektubunun keserim

    p.s. o değil de bi' natiq vardı n'oldu ona? *

    *
  • anlaşılmamaktan müzdarip şahsıma ilaç gibi gelmiştir, eli boş da gelmemiştir üstelik. uzun zamandır bu kadar seri konuştuğumu bilmem, hep bir boşluk olurdu sanki, demekki sorun bende değil karşımdakindeymiş *, yok yok iletişim dediğin iki taraflıdır.
    zamanında yaptığı sıradışı öğretmenliği ile takdirimi ayrıca kazanmıştır, şu sadece bir örnek: #13039026. böyle bir değeri elden kaçırdığı için memleketim adına üzülmedim değil. ancak, t in the park'a kanye west gelmezse gelmeyeceğini söylemesi beni ziyadesiyle üzmekte, hem sahnesi iyi mi değil mi onu bile bilmiyoruz, festival dediğin eller havaya olmalı biraz.

    sözlerime burada son verirken, bunu saymayız diyorum, zaten london calling.
  • gürcü melezi babamın bize aktarabildiği az sayıda gürcüce ifadeden biri. bizim versiyonunun tamamı lamazi gogo mindadır. güzel kız istiyorum anlamına gelir ve gürcüce bilmeyen babam çocukken git şu adama lamazi gogo minda de diyerek kandırılmış, akabinde adam tarafından kovalanmıştır. bize de bu hikayeyi binlerce kez dinlemek düşmüştür. ama güzel anlatır babam.*
    hmm, şurada da varmış (bkz: lamazi gogo)
  • teee britanyalardan benim burada on gündür çektiğim işkenceyi anlamış. boşuna dememişler damdan düşen damdan düşenin halini bilirdiye. saygılar...
  • pek beğeniyorum kendisini. o da beni beğeniyor sanirim. oyle demisti zira bir keresinde.
    uzun zaman sonra, bugun tekrar bulustuk, uzak sirin bir sehirde.
    ne yalan soyleyeyim, git git bitmedi o yol..
    dunyanin bir ucu adeta.
    hava ilikti, yer yer ise deniz kokulu.
    beyaz bir elbise vardi uzerinde.
    guzeldi eskiden, ama simdilerde guzel kifayetsiz kalmis onu anlatmaya.
    oldukca aybalamsi; ama en cok da kuğu gibi, zarif ve asil.
    cok mutlu olsun. bazen fonda calan arabesk sarkilara ragmen (s. hoca tarzi swh), bugun oldugu gibi hep gulsun yuzu.
  • interpol'ün neden ülke sınırlarından içeri girmediğine dair uzun uzun konuştuk bu insanla ve akabinde interpol ilk defa türkiye'ye geleceğini açıkladı. burada ya bizim konuşmalarımızda, ya tanışmamızda, ya da ikimiz ve diyaloglarıız arasında dönen mucizevî bir olgudan söz etmek gerekiyor. kendisinden her interpol konseri sonrasında "ah ya" eksklamasyonları ve bilimum salya durumu içinde konser raporu dinlerdim ve "neden buraya gelmiyorlar ki?" muhabbetleri yapardım. bir şekilde bir şey oldu (ben hala lamazigogo'nun backstage'e girip türlü hinliklerle grubu ikna ettiği ihtimalinin üzerinde durmak istiyorum) ve adamlar apar topar yunanistan ve türkiye konserlerini açıkladı.

    bunun yanında konser haberini ilk aldığım insan da kendisiydi sanırım. ya da konser haberi sonrasında "peşlerinde dolaşa dolaşa kendilerini gelmeye ikna ettim" diyen kendisiydi -- ya da her biri.* interpol konserinde görüşmek üzere diyorum ve fade out efekti ile...
  • u2'lardan smiths'lerden açılan ve ilerleyen sohbetimiz neticesinde şu dakika itibariyle kendisiyle bir dönem aynı sokakta yaşamış olduğumuz bilgisine şaşkınlıklar içinde eriştim. yakında "çocukluğunu bilirim sümüklünün tekiydi" demesinden çekinmiyorum diyemem.
  • bu vatandaş nasıl bir ingilizce hocasıdır derseniz, öğrencilerine seinfeld izleterek ingilizce öğretmeye çalışan biri derim. şahsen aldığı tüm ingilizce dersleri boyunca jane eyre denen düdük makarnasının ya kitabını okumaya ya da filmini izlemeye zorlanmış biri olarak, genç dimağlara seinfeld aşılayarak ingilizce öğretmeye çalışma fikrini muhteşem bulduğumu belirtmeliyim. bu çabasını takdir etmeyen bazı meslektaş müsveddelerine gereken cevabı** vereceğine de inanıyorum. bu esnada mottosu, george'un it's not a lie if you believe it'inin iyi niyetli ve tarafımca update edilmiş versiyonu olan "it's not a dream if you make it" olabilir pekala.

    entry'nin anlam ve önemine binaen seinfeld'den bir alıntıyla sonlandırayım. bu sahneyi son dönemde 40 kere falan izlemiş olsa gerek. yine de yazıya dökerek bu fazla mesaili günleri unutmamasını garantilemiş oluyorum.

    aldon benes: which one's supposed to be the funny guy?
    george costanza: (jerry'yi işaret ederek) oh, he's the comedian.
    jerry: i'm just a regular person.
    george costanza: no, no. he's just being modest.
    aldon benes: we had a funny guy with us in korea. a tailgunner. they blew his brains out all over the pacific. (uzun bir sessizlik) there's nothing funny about that.
    (bkz: the jacket)
  • alman sempatizanı. maçtan* önce alman milli marşı okunurken eşlik etti, doyçland über alles falan dedi, duydum. bir de maçtan sonra diyor ki, "daha iyi oynadık ama kaybettik, napalım." nasıl bir yan çiziştir, önce tarafını seç de gel! enver paşa mübarek.
  • "unique taste and flavor on this limited edition. and for a very special prize - it's free, and yeah, pinky."
    edit: "sorry, we're out of stock."
hesabın var mı? giriş yap