• bu sözü,

    kadın evinde oturur çocuk doğurur.
    kadın erkek işine karışmaz.
    kadının söz hakkı yoktur.

    şeklinde anlayanların acilen mümkünse anneleriyle, değilse anne olmuş bir yakınlarıyla konu üzerine çok değil iki cümle konuşması gerekir.

    atatürk'e saldırmadan önce düşmanını tanıma adına biraz çaba sarfederse yine kendisi adına hayırlı olacaktır.

    edit: dur hadi kıyamadım yine al oku. oku ama bak üşenme.

    http://www.kultur.gov.tr/…ff19b00056a5a2497543c96c6
  • saga donuyorum, sola donuyorum, yazmama kararimin icinde kivraniyorum. daha once - dort yillik sozluk gecmisimde- ataerkil zihniyet karsiti turlu entry'mde dile getirdigim bir sey, "kadin ve vazifeleri" konusu. tekrar beni genel olarak mutsuz eden ve bogan bir sey oldugu icin, son zamanlarda da sozluk'un zeka ve algi seviyesinden; ve -acikcasi- sozluk arkadaslarimdan da hayatimda hic sogumadigim kadar sogudugum icin, isin acimasiz tarafi, vaktim de pek olmadigi icin kimseyle didisecek, genel olarak iletisimsizligi/yazmamayi secme yolundayim. ama mustafa kemal ve cinsiyetcilik konusunda ufak bir iki kelam etmek isterim, zira yazilan sacmaliklar, cehalet ve art niyet arasinda mekik dokuyor yine.

    "kadinin en buyuk vazifesi analiktir" sozu cinsiyetci anlamlar imler:

    bu sozu, bes kelimeden olusmus bir cumle olarak semantik analize tabi tuttugumuzda, muhakkak ki cinsiyetci oldugu yonundeki kani agir basacaktir. myriamonde, barthes'in mitlerine gonderme yapmis, bizi bilgilendirmis sagolsun. bir de onermis, demis ki, semantik, ortaogretimde okutulsun. ben de kendisinin bu fikrini, -aynen kendisinin mustafa kemal'e yaptigi gibi- baglam disinda cikartip, cevresinden izole ettigimde son derece mantikli buluyor ve arttiriyorum: mantik, felsefe, discourse analysis ve dilbilim, ortaogretimde okutulmaya baslansin. saniyorum kendisi de buna katilacaktir. ancak, dilbilim konulariyla bu kadar ilgilendigi icin kendisini contextuality ve intentionality kavramlarini da etud etmeye davet ediyorum tum inceligimle. zira kendisi, bir tur "soylem analizi" yapmak istemis, isi - affola- yarim yamalak yapmis, soylem analizinin vazgecilmezleri olan contextuality ve intentionality'ye* hic deginmemistir. yazisinda "edit" notuyla aslinda bir tur disclaimer yapmis, ancak bir okuru ve onu taniyan bir arkadasi olarak "madem oyle, bu baslikta ne yapmaya calisiyorsun myria?" diye dusunen boynu bukuk ameth'ini tatmin edememistir.

    kadina cocuk bakmayi uygun goren mustafa kemal degildir arkadaslar, ataerkil osmanli toplumudur. mustafa kemal, o gune kadar gelismislik bakimindan muthis bir esitlik icinde keyfi surulen, cinslerarasi esitligin temin edildigi ve kadinin cinsiyetcilige maruz kalmadigi bir toplumun basina gecip onu cinsiyetcilige itmemistir. oyle bir konusuyorsunuz ki, sanki donem, kadinin ve toplumun cagdaslasma hareketinin tam hiz gittigi, ama ne yazik ki mustafa kemal diye bir adamin birden bire cikip tum kazanimlari basasagi edip, "kadinin yeri analik kurumudur!" diye ataerkilligi dikte ettigi bir masal cikiyor karsimiza. bu konuda buraya gelip yazmis kisilerin bir cogunun aslinda salak olmadiklarini biliyorum; net baktigimda bu yuzden durum iyice vahimlesiyor. zira o halde, mustafa kemal'i, ataerkil, kadinin cagdaslasmasinin onune gecen ve dahi recep tayyip ve hatta apo ile ayni kefede tartacak mentalitenin iyi niyetinden ve amacindan suphe ederim. mustafa kemal'i, apo ve tayyip ile ayni cizgiye cekmek ise eger "ulkunuz", ki anlasilan oyle, etnik kaygilarinizin, kultur birikimizinin ve analiz yeteneginizin onune geciyor olmasini gormekle yasadigim hayalkirikligini ifade edebilecegime emin degilim.

    mustafa kemal ataturk, 1930'larda dile getirdigi bu fikri, cagdaslasma yolundan cikmayan bir "toplumsal orgutlenme" amaciyla (erek odaklilik) dile getirmistir. bunu, salaga anlatir gibi anlatmak zorunda kalmak uzucu; bu sorumlulugu hissetmek ise nereye koyacagimi bilmedigim kisisel bir duygu. mustafa kemal ve ekibi bir "devrim" yapmistir arkadaslar. devrim, surdurulebilir bir toplumsal orgutlenme talep eder. bu sebeptendir ki, 1930'lar turkiye'sinde hala adam yerine konmayan kadin'a, onun dunyasindan "kabul edilebilir" ve "makul" bir motivasyon sunarak, ona "gercekci olmayan" standartlar koymamayi secmistir. insan psikolojisinden biraz anlayan herkes bilir ki, bir insani kendinizden uzaklastirmak istiyorsaniz, ona, onun kosullarinin erismeyi elvermedigi olcude "gercek disi" standartlar koymalisiniz. bildigim en zeki adam olan mustafa kemal'in, ortadogudaki "en buyuk kadin devrimi"ni yaptigi gercegini bir turlu kabullenmek istemeyen ve -tekrar ediyorum- etnik kimligi, kadin kimliginin onune gecen feminist arkadaslar bu devrimin uzerine cikip tepinirken, bu cumleyi de alip, havada kalacak sekilde analiz etmeye yeltenerek, dincilerin siklikla yaptigi, "baglamdan cikartma" ve "cimbizlama" egilimini bir kez daha gostermektedirler. kiniyorum. once kadin oldugum icin, sonra, bu devrimden faydalanip, onu ileriye goturmektense, "kokunu kazimayi" sectikleri icin.

    mustafa kemal, ortadogudaki en buyuk kadin devriminin mimari, 1930'larda, turkiyeli kadina, "vazifeleri arasinda" cocuk bakmayi ogutlemisse, "kazanimlara sahip cikan bir nesil yetismesinden emin olmayi istemek"tendir bu. tarihe baktiginizda yapilan her devrimin ardindan bunun surekliligini aileden garanti etme motivasyonunu bulursunuz. bunda sasirilacak bir sey yoktur. apo ile tayyip'i nereye koydugunuzu bilmiyorum, ancak her ikisi de su anda turkiyeli kadinlarin surunmesinin garantisidir; ve bu isimleri mustafa kemal ile kiyaslama arsizligi, daha once hic tanisik olmadigim (denk gelmedigim) bir arsizlik ornegidir.

    cinsiyetciligin liberali dincisi olur mu? olur arkadasim, 2009 yilinda turkiye cumhuriyetinde isen, ataturk ve orduya camur atmakla "haberci" olan bir takim "taraf"lar, mankenin gogsunu ramazan diye fotosopla ortuyorsa, "liberal ve dinci agzi"ndan bahsederiz. dunyanin baska hicbir ulkesinde liberallik, benim ulkemde algilandigi gibi algilanmamaktadir arkadaslar. dunyanin hicbir ulkesinde liberallik, 1920lerde 30larda yapilan ve doneminin en cagdas devrimi olan bir devrime camur atarak bir sey basarmaya calismamaktadir. bu oyle "essiz" bir durumdur ki, turkiye gibi "essiz" ulkelerin konjukturlerinde gorulur sadece. bunun icin, mustafa kemal'in bu sozunu alip, mustafa kemal soylememis de, duvara oylesine yazmis biri gibi, ve dahi, bir tur ideolojinin "slogani" gibi alip analiz etme cabaniz, salakca olmasi disinda, art niyetlidir; dinci-liberal isbirliginin bir urunudur ve evet, ihale bu ikisine kalir.

    turkiyeli feministler, etnik ve tasrali komplekslerinin disina cikmadikca, asla avrupa standartlarinda bir cinsiyetcilik-karsilitligi yapilamayacak turkiye'de.

    sevgili sephrenia pek guzel deginmis zaten. yillar oncesinde, doneminin zaten pek cok ilerisinde oldugu apacik bilinen bir adamin (bu benim yorumum), 2009 yili standartlarinda, dunyada tonlarca kultur devrimi yapildiktan sonra, simdinin perspektifinden ele alinmasinin anlamsizligindan bahsetmis. ben de diyorum ki, bu tur bir eylemi "makul" kilabilecek tek bir sey olabilir: bir ataturkcu liderin, gunumuzde, kadinlarin vazifelerini tanimlamaya kalkmasi. ben boyle bir sey gormedim, gorsem emin olunuz ki ilk analiz edecek ve dahi curutecek ben olurum bu ortamda da. ancak bilakis benim gordugum, cumhuriyet devrimi ve tek partili sistem sonrasindan; iki donemdir, ataerkilligi her tarafindan akan, kadinin yerini kur'anla belirmeye calisan bir partiyi iktidara secen bir toplumun miras kaldigidir. ders kitaplarinda cinsiyetcilik'te de detayiyla irdelendigi gibi, menderes donemi ile, "kadina yeri ve haddi" bildirilmeye baslanmis; bu, cocuk beyinlere kazinmaya calisilmistir. ataturk doneminin kazanimlari ve kadini erkekle yanyana koydugu yer silinmeye baslanmistir. iki donemdir secilen akp de, bize 1950'lerden ve ikinci donum noktasi olarak da 1980'den miras kalan bir toplum yapisinin tezahudur. bu toplum yapisi, cinsiyetcilik karsiti devrim yapiyordu da ataturk mu mani oldu? bu toplumun kadini mucadele veriyordu da ataturk mu durdurdu?
    komik bile degilsiniz arkadaslar. ayiptir yaptiginiz, arsizliginiz.

    pek sevgili kurt feministler, pek sevgili dinci feministler, kurt feodalitesi icinde kadinin gordugu zulmle basa cikarken de bu kadar tutkulu musunuz cok merak ediyorum. kur'anin kadini apacik koydugu yeri tanima konusunda da durust olabilecek misiniz bu kadar, merak ediyorum.

    mustafa kemal oleli cok oldu ve su resim onun eseri degil: http://www.weforum.org/…/gendergap/rankings2008.pdf

    feminizmin/turkiyeli feministlerin ilgilenmesi gereken konu, etnik hirslarinin ve tasra kompleksinin acisini cikartmak degil, iste tam bu resim olmalidir.

    -
    *text; pretext, context; textuality kavramlari da eminim kendisini ilgilendirecektir.
  • sol liberalciklerin, dincilerden daha tiynetsiz oldugunu bana bir kez daha gostermistir.
    dunyanin baska hicbir yerinde, sol'dan beslenip sol'a bu kadar zarar veren, kendi ulkesinin ve modernlesmesinin cikarlarina bu kadar ters duran bir "liberaller grubu" yoktur.

    bambaskasiniz.
  • şimdi evvela "bu lafa katılmayan atama hakaret etmiştir, pis yobazlar" çiğliğindeki yorumları atlıyorum önceden belirteyim. yani bir asır önce söylenmiş söz o dönemin şartlarında, o dönemin bakışında söylenmiş sözdür, bugün şaşırtıcı bile gelse, dönemi için inanılmaz ilerci olması dahi mümkündür. konuşmak istediğim bu değil. benim asıl dikkatimi çeken şu, sene olmuş neredeyse 2010, birtakım insanlar -çocuk doğurmayan kadın fahişedir, bir kadının "kadınlığı" onun evlenmesine bağlıdır, "her" kadının hayattaki "görevi", yani isteyen kadının çocuk yapması değil, mevcut her bir kadının, görevi-ödevi, üremektir- diyorsa, ciddi bir sorun var demektir.

    bakın cümleleri aynen kopyalıyorum, alt alta sıralıyorum:

    ***** "arkadaş feminikliğin de boku mu çıkıyo ne? yani tutup "her kadın ayda bir regl olur" desen, biri çıkıp " yokh canıııım! erkek niye olmuyomuş" diyecek." (burada eleştiri "insanın vazifesi aile kurmaktır" gibi biyolojik bir yaklaşım yerine sadece kadına çocuk yapma-bakma vazifesi yükleyip, bu konuda en az kadın kadar pay sahibi olan erkeği anmamak. yani anlamadıysanız diye daha da açayım, regl sadece kadının olduğu bir şeydir, dolayısıyla hayır, kadınlar regl olur derseniz "feminik"ler size kızmaz. ama çocuk yapmak kadınla erkeğin bir arada yaptığı bir şeydir. çocuk yapmayı kadının "görevi" olarak görürseniz, çocuğun bakımını "vazife" olarak sadece kadına yüklerseniz adama sorarlar çocuk yapmayan erkekler de görevlerinden kaytarmış sayılıyor mu, yoksa sadece kadınlara mı ait bu görev diye. vahim değil mi yani çocuk yapmayı regl gibi sadece kadın biyolojisine dair bir şey sanmak. )

    ***** "her canlı türünün tek ortak amacı türünün devamını sağlayabilmektir. bu sebeple kadınların en büyük görevi doğurmak ve yetiştirmek iken erkeğin görevi de kadınını ve çocuğunu korumaktır." (bunu diyen bireyin üremek dışında bir amaçla seks yapmadığını da umuyoruz. ömründe üç kere sevişse çok bile. atatürk'ün çocuğunun olmaması hususunda da "en büyük görevini gerçekleştiremeden gitti rahmetli" diye yorumda bulunmasını talep ediyorum bu zihinden ayrıca)

    ***** "daha önemli vazifeleri olanların gocunmasına gerek yok. barlarda, pavyonlarda vazifelerine devam etsinler." (kadın ya anne olmalı ya orospu. başka seçenek yok şu hayatta)

    ***** "e tamam doğurma, seksi olma, annelikten tiksin, kadınlıkla alakalı herşeyden nefret et, evlenmekte çok banal ya ne kaldı haspam diye sormazlar mı ?" (doğurmuyorum, seksi değilim, evlenmedim de o zaman benim şu hayatta yapacağım ne kaldı öyle mi? bu kadar mı kadının hayattaki seçenekleri? mesela birleşmiş milletlerin başına geçtim, rahibe teresa oldum, teorik fizikte çılgın açılımlar gerçekleştirdim, kanseri yok edecek ilacı buldum... bunların hiçbiri olmaz mı, sadece evlenip seksi görünüp çocuk mu doğurmalıyım?)

    bakınız burada itiraz edilen şey çağdaşlarca çağdaş bu insanların nasıl olup da birden bire "evlenmiyorsun, çocuk yapmıyorsun ee ne diye hayattasın ki sen" diye sorabilecek seviyeye düşüvermesi.

    burada garip gelen şey 100 sene önce söylenmiş bir lafı körü körüne sahiplenip, bir çocuğu kadın ve erkek beraber yaparken neden "insanın en büyük görevi aile kurmaktır" değil de, sadece kadının görevi çocuğa bakmaktır bunu açıklamadan karşıya bok atmak.

    bu lafı söyleyen kendi zamanında, kendi koşullarında söylemiş, seneler önce rahmetli olmuş gitmiş. şu an sorsan ne der, dünyanın bugünkü haline ne yorum yapar onu bilemeyiz. ama biz bugünle ilgili konuşuyoruz, ve bugün insanlar çıkıp çocuk yapmanın bir "görev" olduğunu, yani bir istek, arzu, kişiye bağlı bir seçim değil, görev olduğunu, ve sadece kadın için bir görev olduğunu söylüyor, buradaki hatayı da göremiyorsa bir sorun vardır.

    eğer "çocuğu olmayan erkeğin erkekliği yoktur, atatürk de hayatındaki en büyük vazifeyi gerçekleştirmeden, baba olmadan gitmiştir" demiyorsanız, ama utanmadan "çocuk sahibi olmak bir kadının "kadınlığına sahip çıkması"dır diyorsanız,

    ve bir çelişki görmüyorsanız bu durumda,

    en az üç çocuk yapın diyen adama neden oy vermediniz onu soruyorum? en az onun kadar kısıtlı bakıyorsunuz zira dünyaya.
  • hayattan, aileden, ebeveyn kavramından ve hepsinden öte insan duygusundan bihaber kişilerin cinsiyetçi bulduğu söz.

    "...aile içinde yeterli ilgi ve şefkat görmüş, sevinç ve üzüntülerini aile fertleriyle paylaşmayı öğrenmiş, kendine güvenli, sağlıklı bir sosyalizasyon süreci ile topluma hazırlanmış bir kişinin yaşamı boyunca karşılaşabileceği sosyal problemlerle başa çıkabilmesi şüphesiz daha kolaydır. burada aileye, aile içinde de özellikle kültürün kuşaktan kuşağa aktarılmasında temel öge olan kadına büyük sorumluluklar düşmektedir. bu nedenle de özellikle kadının iyi eğitim görmesi, aydın olması gerektiğini atatürk şu sözleriyle vurgular:

    'kadının en büyük vazifesi analıktır. ilk terbiye verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse bu vazifenin ehemmiyeti lâyıkıyla anlaşılır. milletimiz kuvvetli bir millet olmaya karar vermiştir. bugünün gereklerinden biri de kadınlarımızın her hususta yükselmelerini temindir. bu sebeple kadınlarımız da âlim ve teknik bilgi sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün tahsil derecelerinden geçeceklerdir. sonra kadınlar sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin yardımcısı ve koruyucusu olacaklardır.' "

    prof. dr. tülin içli, http://www.atam.gov.tr/…cerikno=593&yer=dergiicerik
  • bunu diyen şunu da dedi;

    "kadının en büyük vazifesi analıktır. ilk terbiye verilen yerin, ana kucağı olduğu düşünülürse bu vazifenin ehemmiyeti lâyıkiyle anlaşılır. milletimiz kuvvetli bir millet olmaya karar vermiştir. bugünün gereçlerinden biri de kadınlarımızın her hususta yükselmelerini temindir. bu sebeple kadınlarımız da âlim ve teknik bilgi sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün tahsil derecelerinden geçeceklerdir. sonra kadınlar sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin yardımcısı ve koruyucusu olacaklardır."

    1- mümkün müdür ki bir topluluğun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin? şüphe yok yükselme adımları, dediğim gibi, iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmak ve ilerleme ve yenilik alanında birlikte yol alınmak gerektir. böyle olursa inkılâp muvaffak olur.

    2- allah'ın emrettiği şey, erkek ve kadının beraber olarak ilim ve bilgiyi kazanmasıdır... türk sosyal hayatında kadınlar ilim ve bilgi yönünden ve diğer hususlarda erkeklerden asla geri kalmamışlardır. belki daha ileri gitmişlerdir...

    3- toplumumuzun başarı gösterememesinin sebebi kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlik kusurdan doğmaktadır.

    4- bizim toplumumuz için ilim ve teknik gerekli ise bunları aynı derecede hem erkek, hem de kadınlarımızın edinmeleri lâzımdır. malûmdur ki, her safhada olduğu gibi sosyal hayatta dahi iş bölümü vardır. bu umumî iş bölümü arasında kadınlar kendilerine ait olan vazifeleri yapacakları gibi aynı zamanda sosyal topluluğun refahı, saadeti için gerekli gündelik çalışmaya dahil olacaklardır.

    5- ey kahraman türk kadını, sen omuzlar üzerinde göklere yükselmeye lâyıksın.

    6- bizce: türkiye cumhuriyet anlamınca kadın, bütün türk tarihinde olduğu gibi bugün de en muhterem mevkide, her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir mevcudiyettir.

    7- kadınlarımız, erkeklerimizden daha aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar; eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa.

    8- dünyada hiçbir milletin kadını, "ben anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte anadolu kadını kadar hizmet gösterdim" diyemez.
  • modern toplum, değişen hayat koşulları kadına ne tür sorumluluklar yüklerse yüklesin, kadının toplumdaki yeri nereye doğru evrilirse evrilsin, tüm siyasal ve dinsel söylemlerden arındırılmış bir biçimde çok doğrudur: kadının en büyük vazifesi analıktır.

    tarihöncesi dönemlerden başlayarak toplum "ana tanrıça" kavramına hem bir inanmışlık hem de adanmışlık dönemleri geçirmiştir; ana tanrıça, koruyandır, esirgeyen, can veren, hayatı yeşerten ve toprağı canlandıran. ayın döngülerinin dişil özelliklerle birleştirilmesinden tutun da koca memeli kadın heykelciklerinin inanma-sığınma-güvenme ihtiyaçlarıyla baş köşelerde durması boşa değildir; kadın doğurandır; can veren. sonra doğurduğu şey uğruna kendini hiçe sayacak bir dişil enerji sahibidir, duvar resimlerindeki, buluntular arasında yerini alan bildiğimiz yüzlerce binlerce koca popolu, koca memeli kadın tasviri kadın cinselliğine değil, üretkenliğine işaret eder. bir başka biçimde söylersek kadın memesi dergi kapaklarında erkek egemen bir şehveti cezbedecek malzeme oluşturur oluşturmasına ama gerçek varlık nedeni beslemektir, can verdiğini beslemek. çağlar boyu insan evrilse, toplum gelişse ve kadın artık bambaşka bir noktada duruyor olsa da biyolojisi "kadın"dır. rahmi vardır ve memeleri, doğurması için ve can taşıması, ve sonra onu koruması, esirgemesi için. bu kadın varlığının temelidir, toplum aksini dayatsa da hiç merak etmeyin, biyolojisi kadına anne olmayı dayatır. hormonları coşar, en uygun erkeği seçmek için farkında olmadan aranır, bulunca bir başka şekilde adanır. kendini adadiği bir aile sahibi degilse, kendini baska bir işe güce duruma adadıysa da farketmez, süt vermeyen memelerinde kistler çıkması, doğurmamış rahminin ona varlığını anımsatması geç değildir, güç de degildir. kadın ister akademisyen, ister yönetici, ister feminist, ister sanatcı, ister toplumsal önder rolünde olsun, her ne ve kim olursa olsun süt bezleri ve her ay yeni yumurtalar taşıyan rahme sahiptir, kadındır. kadının kendine analık kimliğini unutturmaya çabalı modern toplum, bu yüzden farkında olmadan milyonlarca kadının da hasta olmasına neden olmuştur; hatta kadın farkındalığını unutmasına bile sebep olmuştur. her kadın annedir. kendi çocugunu dogurmasa bile bir çiçeğin, bir kedinin köpeğin belki başka cocukların annesidir. bu en ilkel toplumlardan dünyanın bambaska noktasına gelinen bu gün dahi degişmemiş birşeydir, kadının en temel varlık nedeni analıktır. bunu reddetsin ya da etmesin, olsun ya da olmasın, her ay kanayan rahmi ona bunu anımsatır, artık kuruyuncaya kadar. tamamen farklı bir donanımda ve ruhta yanyana durdugumuz erkeklerin bu durumu iyi anlayacagınız sanmıyorum. fakat kadın şefkatlidir, kucaklayandır, daha incinebilendir, duygusaldır. öyle görünmeyen dahi kendi içinde mutlaka öyledir, bunu üstünde taşımasa da evinin bir köşesinde taşır, bir yerinden naif bir kadın hali sallanır. anne olmamış bir kadın, hayatta bu konudaki karar ve durusu ne olursa olsun, anne olmuş ve cocugunu emziren bir kadını izlerken sızlar. anne olan kadınların "bu dünyanın en olağanüstü hissi" diye tanımladıkları o duruma yaklaşmamış bile oldugunu ince bir alt yazı ile zihninden gecirip siler. ama bu böyledir. toplum ne kadar degisirse degissin, insan ne kadar evrilirse evrilsin kadın kadındır, ve memeleri vardır, aşık oldugu adamla sevişirken karşılıklı iyi hissettiren bir zevk enstrümanı olsun diye degil, milyonlarca süt kanalından gecen acayip bir sıvıyla dogurdugu canlıya yaşam verebilmesi için. en temelde bunun için. fakat bu salak modern yaşam, aptal toplum, insanların özgürce sevişmelerini, yalnız ama başarılı, bagımsız, kendine yeten ve ardında eserler bırakabilecek kadınları desteklemiş, yüceltmiş bir yerlere monte etmiştir de kimse kadınların özgürce anne olma hakkı üzerine düşünmediği gibi, bunun peşinden giden kadınlar da kınanmış, ikinci sınıflaştırılmış, işe yaramaz bulunmuş ve ötelenmiştir. modern yaşam biçimi kadını bir yandan erkekleştirmiş, bir yandan da erkek egemen toplumda zevk malzemesi olarak varlığını aynı noktada yükselterek kadının rolünün içine etmiştir. modern toplum "analık" fikrini zayıflık öğeleri ile birleştirmiş bir salaktır. oysa ister milyon yıl önce ister şimdi olsun, analık tanrıçalıktır. bir erkek anaç olamaz, 12 yasından beri her ay yumurtalarına bakıp dogurganlıgının gecip gidiyor oldugunu asla hissetmedigi için. ve memesinden süt verebilmesi imkansız oldugundan. ve erkek egemen toplum evrile çevrile yine bu modern zamanlarda hürmet ettiği dogruların ibresini kendi çıkarı ve aklı ölçüsünde evrilttiği için analık bu gün ikinci sınıf algılanmaktadır. yani bir kadın başarılı bir akademisyen, başarılı bir avukat, başarılı bir sanatcı, iyi bir yazar olunca bu süper bir şeydir, ama bir kadın kucagında çocugu ile kocaman bir aileyi ayakta tutma çabasında ise, ya da etrafında üç yaşında koşan iyi kalpli bir çocuga sahip olmak dışında bir işe sahip olamadıysa bu hiç bir şeydir. işte gelinen zavallı noktadır bu.

    evet buradan şuraya geliyoruz sevgili sözlük, daha dogrusu sevgili sözlük dişileri. bu dünyaya kadın olarak geldiyseniz, anne olmadan ölmeyin. kadının en büyük vazifesi analıktır; ve analık illa ki dogurmaktan gecmeyebilir ama sahip oldugumuz en önemli özellik zekamız, aklımız, duygularımız ve yaratma becerilerimiz degil, tıpkı ana tanrıçaya atfedildigi gibi, beslemek, büyütmek, korumak, kucaklamak, kollamak, sevmek ve vermektir. bu tukenmez duyguya hicbir erkek sahip degil. ne mutlu kadın olarak var olmusum diyene.

    sabah sabah baya gaz verici oldu, artık hayırlara vesile olsun hepimize.
  • bir sözü kimin söylediği önemlidir. buradakini söyleyenin icraatine bakınca analık dışında şeyler de yapması için kadınları cesaretlendirdiği onlara yol açtığı üstelik bunu yakın zaman ve coğrafyada çok az kimsenin becerebildiği kadar kadar yaptığı görülür. kadınları eve hapsetmek isteyen, bu yönde çalışan biri tarafından söylenmiş olsaydı doğaldır ki başka türlü değerlendirilecekti. zaten yazının tamamı okununca "kadın çocuk doğurup baksın, başka iş yapmasın" denmediği anlaşılıyor.
    bir de aradan 86 yıl geçmesine rağmen bu sözün geçtiği yazının tamamı türkiye ortalaması için hala geçerlidir.
  • i$bu sozu "mustafa kemal kadinlara ne demi$ yeaaa" olarak algilayan zibidiler nietzsche icin de "ya o kadin du$maniymi$ yeaa" dediler. hepinize koccaman opucukler yolluyorum sayin seyirciler.
  • 1) kadınlar hakkındaki tartışmalardan elinizi eteğinizi çekin ey erkekler, çok cahilsiniz bu konuda, katkıda bulunanız çok az. sadece laf kalabalığı yaratıyorsunuz. e tabii canım, kadının yeri bik bik bik diye boşuna konuşuyorsunuz, atatürk'ün lafını kıçından anlayıp kendi egonuza siper etmeyiniz, çok rica edeceğim.

    2) feminizmi ayağa düşürmekten vazgeçin, ucuz söylemlerle yıpratmayın küçük kızlar. insanı feministim demekten tiksindirmeyin. zeka yoksunu sıradan bildirge cümleleriyle açık hedef oluşturuyorsunuz. atatürk'ün lafını kıçından anlayanlar grubunda ataerkil düzen hastalarıyla yan yana duruyorsunuz, bilmem farkında mısınız? anlıyorum, tek bir feminizm yok ama sizinkinin hiçbiriyle alakası yok. rosa girsin rüyalarınıza e mi! olmadı clara tepiklesin sizi!

    3) her olay, her söz kendi dönemi içinde değerlendirilir, o sebeple rte vs atatürk karşılaştırması yapanları da sevgiyle kucaklıyorum, günüme neşe kattınız.

    toplumculuğun zirvesinde kurulan bir ülkede ataerkil düzeni pofpoflamak adına değil, toplumun temel taşını belirtmek adına sarf edilmiş bir sözü eleştirmeden önce okuyun... okuyun... okuyun... her kadın doğursun, çocuk yetiştirsin diye değil, yeni bir toplumun temeli olacak yeni nesli kadınlara emanet etmek için söylenmiş bir söz bu. kendi dönemi ve kavramları içinde değerlendirirseniz, ki olması gereken bu, çok ciddi bir misyon yüklemiştir. (gerçi kınıyorum atatürk'ü, neden o yıllarda bütün dünyada kadınlar her türlü hakkına kavuşmuş, hem kariyer, hem de çocuk yaparken bizleri sınırlamıştır, değil mi? tarih de bunu yazıyor, değil mi? tabe tabe)

    bulduğu her yerde atatürk karşıtlığı çığırtkanlık yapmak isteyenleri, aslen feminist bile olmayan söylemleri kusanları ve "tabii canım, kadın dizini kırsın otursun" diye kıçından yorum yapanları başka başlıklara davet ediyorum. burada size ekmek yok.
hesabın var mı? giriş yap