• değerli, güvenilir, saygın olma durumu; prestij. ayrıca (bkz: kredi).
  • "bizim gibi aciz olan, o yüzden bize medet etmeleri mümkün olmayan dostlarımızın refakatine dayanıp güvenmek tam bir saçmalıktır. dostlarımızın bize bir yardımı olmayacak; yalnız başımıza öleceğiz.
    o halde sanki yalnızmışız gibi davranmalıyız. gerçekten böyle davranacak olsaydık, ihtişamlı evler, vesaireler yapar mıydık ? hakikati tereddütsüz biçimde aramamız gerekiyor. bu arayışı reddetmemiz ise, şunu gösterir: insanların bize itibar göstermesine , hakikatin izini sürmekten daha fazla değer veriyoruz."

    diyor blaise pascal, düşünceler'inde.

    mürşidi taptuk emre'nin dergahına, kırk yıl boyunca dağdan odun taşıyan yunus emre ve tıpkı onun gibi tasavvuf yoluna girmiş olan diğer insanların ilk kırdıkları duygudur, itibar ve gurur. kibirin ilk nüve'sini silip atarak başlarlar işe. kendi prestijine saplanıp kalan bir insan ise; nefs-i emmarenin ` :emredici nefs` boyunduruğunda yaşamaktan kurtulamayacaktır. aynadaki aksi hayran hayran izlemek ve çevreye izletmek mi, yoksa hakikati bulmak için dikenli yollarda yürümek mi ?
    çok ince bir çizgi. bıçak sırtı.
  • "itibar edilmeyecek davranışlarla itibara ulaşır insan."(bacon)
    (theodore zeldin, "hayatın gizli hazları")
  • kim için muteber olduğunla ölçülebilir değeri..

    oldukça tehlikeli bir nesnedir.. tadını alan bir daha mahrum kalmak istemez kolay kolay.. "itibar" giysisini kuşanan kişi, sıradan olmayı kabul edemez.. "önemli kişi" olmak o kadar tatlıdır ki, insanların sizi dinlemeleri, topluluklarda size ayrılan bir yer olması, adınızın güzellikle anılması o kadar kıymetli bir incidir ki, parıltısına bir kere kapılırsanız sizi uçurumun kıyısına kadar sürüklese farkına bile varmazsınız.. (bkz: riya/#48352372)

    bir serhoşluk halidir itibar..

    hakikati perdelemez.. ne acıdır ki hakikati hakkıyla ve net bir şekilde görmenizi ister.. onu görmenize rağmen size bile isteye yanlış olanı seçtirebilir.. direnirseniz mahrumiyetiyle korkutur sizi..

    öyle korkarsınız ki onu kaybetmekten, kıymetlisini kaybeden gollum'a dönersinisss asssiisisiimm.. o bissim, bisssiimm kıymetlimisss, kıymetlimisssss...

    ---

    devrin muteberleri, beyleri, reisleri, liderleri, söz sahipleri; siyaseten kendilerine ayakbağı olmaya, dalgalarına taş koymaya başladıktan sonra "kölelerin peygamberi" demişlerdi fahr-i kainat efendimize..

    itibar o kadar önemliydi ki onlar için, akıllarınca küçümseyecek, bu sözleriyle itibar düşürücekler..

    bunu, bu tabiri ne zaman duysam değil itibarında gölge görmek, daha da gururlanırım böyle bir peygamberi sevmek nasip edildiği için..

    yüzüme, nereden geldiğini benim bile anlamadığım tuhaf bir tebessüm yayılır..

    "kölelerin peygamberi"

    o kölelerden olabilme şerefine sahip olabilir miyim acaba..?

    bunu düşünürken anlarım ki "itibar" göründüğünden epey farklı bir şey.. çok çok farklı..

    genel algıda küçültücü gibi görünen şeylerin kazandığı anlam öylesine güçlü oluyor ki bazen.. taşlar yerinden oynuyor.. algı baştan aşağı değişiyor.. soylular-beyler-paşalar zelil, sırtı kırbaç izleriyla dolu köleler aziz oluyor..

    ayağının altındaki toz olayım o kölelerin.. eğer bir itibarım olacaksa ancak bundan olsun..

    ötesi beylere, paşalara olsun..
    allah bunlarla imtihanımızı kolayından versin dilerim..
  • aranılan değerli özellik.
    birden kazanılmaz, mevki ve para ile de kazanılmaz. sağlam karakter ve kişiliğin oturmuş halidir.

    itibar sahibi insanlar, her kesimden kişilere, tüm canlılara karşı derin bir saygı içerisindedirler. bu insanlar; merttirler, çalışkandırlar, irade sahibidirler. yerinde ve zamanında konuşurlar. özü sözü doğru insanlardır, güvenilirdirler. başladıkları hiçbir şeyi yarım bırakmazlar, yarım bırakacakları hiçbir işe başlamazlar. aynı zamanda mesafelidirler fakat onların yanında kendinizi gayet iyi ve güvende hissedersiniz. hedefleri ise üst düzeydedir. boş şeylerle vakit kaybetmezler.

    yaşamda, daima saygı görürler, hayatta olmadıklarında bile saygıyla anılırlar...
  • bir kişi, kurum veyahut organizasyonun, başkaları üzerinde zora dayanmayan ve otoriteden farklı olarak başkalarının da buna gönüllü bir boyun eğişle ram oldukları sevk ve nakil kabiliyeti, yahut bunun algısı.

    itibar olgusu bir büyülenme olarak başkalarının zihninde ilgilisinin sırtını dayadığı nesnellik duvarının mukavemetini mimler. bilimsel kisveden farklı olarak bu duvarın dayandığı rasyonalite ilgilinin kendinde cisimleşmiş, adeta gerçeklik ilgilide fiziki bir boyutla ete kemiğe bürünmüştür. itibar sahibinin eylem ve fikirlerinin muteberliğinin serpildiği toprak; başkalarının nesnellik algısından, bu algının çatlaklarından içeri doğru; itibar sahibinin sızmasını sağladığı veya umduğu veya kendiliğinden gerçekleşen, başkalarının itibar sahibine dair, doğru ya da yanlış kanaatlerin tomurcuğa durması ile sınanarak beslenir, beslenilerek sınanır.

    itibar, kredibilite yahut prestij kavramın çok üstünde olan bir olgudur. herhangi bir zamanda kişinin sadece adına dayanarak toplayabildiği borç miktarı olarak yahut başkalarının eylemini etkileyen bir ikna ölçütü olarak mülahaza edilmemelidir. itibar, bütün esprisini sahibinin başkalarıyla kurduğu karşılıksızlıktan alır. bu karşılıksızlık; itibarın, bir algı yönetimi sonucu kurutulup yeşertilebilinir, cilalanıp zımparalanabilinir olduğu gerçeğini değiştirmez. zira itibar bir meşruiyet kaynağı olarak her daim otoriteye içkin bir alanda yer alır. otorite onu kendine benzetebilir ve hatta itibar otoritenin fahişesi haline gelebilir.

    insanın kendi eyleminin sorumluluğundan değil belki ama bu eylemin olumsuz sonuçlarından kendini sıyırmak için bu olumsuz sonuçtan doğan ya da doğabilecek olan sorumluluğun gizli fakındalığı ile sorumluluğun en azından bir kısmını başka seçeneği olmamakla veya mutlak zorunluluk olgusuna yaslanmış bir düşünüşle,tutum ve eylem belirlemesi itibar olgusunun ana kalkış durağıdır. hiç kimse başkasının etkisi altında olmak istemez. bilakis herkes başkasını etkisi altına almak ister. oysa gerçek bundan oldukça farklıdır. gerçekte hepimiz eylemlerimizin daha seri, daha hızlı, daha az tereddütlü olması peşinde, belli alışkanlıklara doğru palaspandıras koşarken öyle ya da böyle bir biçimde başkalarının inandırıcılığına kendimizi bırakmak zorunda kalırız. inandırıcılık diyorum zira itibar tam da bu inandırma meselesinden başka bir şey olarak kendini göstermez. güven duygusu itibarın ekmeği, suyu, havası, güneşidir.

    itibarı pazara çıkarmak batı toplumlarında sıkça görülen bir itibar devalüasyonudur ki doğu toplumlarında bunun anlamı sağlık yitiminden kaynaklı bir eksilişten hemen önce gelen, bedenin manevra kabiliyetinin, sinir hücrelerine doğrudan etki eden toplumsal alan içinde motivasyon felcine yol açan kronik bir hastalıktır.

    bir şeyin itibarı o şeyin kendisinden adeta doğum yoluyla elde edilmiyorsa yani itibarın kaynağı yine itibar sahibinin kendisi değil de itibar sahibinin dahil olduğu bir üst kimlik yahut kendisine bir biçimde başkalarınca layık görülen bir paye, makam ve statüden kaynaklı ise, bunun muteberliği dahil olduğu sistem için geçerlidir. rusya’da avukat olmanızdan kaynaklı var olan itibarınız türkiye’de bir işe yaramaz ya da tam tersi.

    o halde ne yapmalı, nasıl etmeli, kime gitmeli, itibar çüremesin bozulmasın, yeşersin göğersin deyi...

    bu hususta maalesef itibarınızı ilkelere tabiyetle, ilkelerinizi itibarınızla korumak dışında pek bir çıkar yol görünmemektedir. en azından benim açımdan...
  • sonu, hem beklenen hem de şaşırtan dergidir. mekanı cennet olsun (olmayacak).

    hem islamcıların hem de sırtlarını dayadıkları gücün ne kadar sığ ve vasat altı olduklarının da kanıtıdır derginin kapatılması. zira kimsenin iplemediği onlarca gazete, tv tüm zarara rağmen hala aktifken bu derginin kapatılması dikkat çekicidir.

    entelektüel sığlıklarına ve inanılmaz boyuttaki ahlaki çöküşlerine rağmen islamcıların hala, az da olsa utanma duygusu barındırdıklarına inanıyorum (ya da inanmak istiyorum.)

    bu dergi, yapay ilanlarla, zorlama desteklerle (belki şimdiye kadar da böyle yürüdü) hala yüzdürebilirdi ama sahibi (ya da gyy'si diyelim) kapatmayı tercih etti. çünkü kimsenin iplemediği, iktidara da hiç bir faydası olmayan bir yayındı. dipsiz göl gibi(!) ve bunu idrak ettiler.

    dolayısıyla hem iplenmemenin acısı ve gücün umursamazlığı bu dergi kadrosunun devam etme iştahını bitirdi. olması gereken de oldu. çünkü bu dergi kadrosunun vermeye çalıştığı mesaj kendi eserleri olan gerçeğin tam aksiydi. yavaş yavaş bunu da görüyorlar ve ufak ufak sahneden çekilmek istiyorlar. bunun da sebebi yarın bu düzen bittiğinde, bizim yüzlerine tükürmememiz için "biz zamanında eleştirdik, iktidar nimetlerinden faydalanmadık, iflası tercih ettik" gibi bahaneler sunmak ve hatta mümkünse işlerine güçlerine bakmaktır.

    ne zaman bir yerde ibrahim tenekecinin doğa güzellemesi içeren bir şiirine denk gelsem midem bulanıyor artık. inşallah inzivası daim olur.
  • dergi hakkında olumlu olumsuz söylenecek birçok yön olabilir ancak şöyle bir tespitim oldu son zamanlarda. bir başka merkez dergide dahi bir şey yayınlatınca icabında, yankı zor olabiliyor. ama itibar'da yayınlat, işi garantiye al, herkes duyar, herkes takdir eder. alkışlar daha bir gür yükselir.
    evet bu tespitimden sonra diğer tespitlerimi bir başka entrynin konusuna bırakıyorum.

    şimdiden edit: sadece bir defa hikayem yayınlandı.
  • tdk'ya göre saygıdeğer kimse.
    aslına bakarsak odadan çıktığımızda arkamızdan konuşulan şeydir.
    gerçi bugün olan bir şeyin ertesi gün unutulduğu bir toplumda ne kadar önemlidir orası tartışılır tabi.
    zeka ile de bir ilişkisi varmış demek.
  • ilginç bir sözcük itibar. kök anlamı, arapça 'abr; ölçmek, tartmak. insanın başlıca arayışlarından/beklentilerinden biri -belki de biriciği- olan itibarın ölçme ve tartma ile bağlantılı oluşunun üzerinde düşünmeye değer. düşünelim madem.

    insan itibar peşinde dedik, demek kendinde olmadığını düşünüyor ki peşine düşüyor. öyle ya, hâlihazırda olan şey aranmaz, peşine düşülmez. ancak olmayan şeyin peşine düşülür. anlamı itibarıyla, itibarın ortaya çıkması için ölçen ve tartan bir öznenin lüzumunu da gördük*. e aynı türün üyeleri birbirini nasıl, neye dayanarak ölçecek? daha doğrusu, insan kendi gibi veya kendinden aşağı gördüğünün biçtiği itibara yüz vermez; türün içinde farklı birtakım özellikleri (güçleri) olanın ölçütünü dikkate almaya yönelir. yani önce kendi ölçer biçer, sonra da itibar gösterdiği kimseden itibar bekler. ha bu arada kendi gibinden itibar görmeyi de yan cebine koyar tabii, insan için fazla itibar asla göz çıkarmaz.

    buraya kadar basit. itibarın diğer anlamını hesaba kattığımızda iş karışıyor. itibar sözcüğünün diğer anlamı: "bir şeyin gerçek olmayan, öyle farzedilen değeri". kökeninde ölçmek, tartmak olunca, anlam havuzunda böyle bir anlamın olması son derece mantıklı. nitekim, itibarî sözcüğünü de bu manada kullanırız. yani farazi, varsayımsal, göreceli, bana göre, sana göre. e ne oldu? olan oldu, itibar'ın itibarı yerle yeksan oldu**.

    bu meyanda itibarı, 7 asır önce nesîmî'nin meşhur şiiri çok iyi özetlemiştir:

    ben melamet hırkasını
    kendim geydim eğnime
    âr ü namus şişesini
    taşa çaldım kime ne
hesabın var mı? giriş yap