• yaşar kemal sözlüğü yayınlanmazdan önce aşağıdakileri hazırlamıştım. en azından ince memed okurlarına faydası olur düşüncesiyle hazırladığım kadarına burada yer vereyim dedim.

    bir iki not: kelimelerin bir kısmı tdk sözlüğünden bulundu, diğer sözlük yazarlarının verdiği bilgilere parantez içinde referans vermeye çalıştım ama eksikler olabilir, zamanla tamamlanır. ekleme yapan yazarlardan birisi ötuken türkçe sözlük'ten bolca faydalandığını söyledi. tabii aşağıdakiler ince memed okurken benim cahilliğimden dolayı bilemediğim, aradığım kelimeler.

    edit: aşağıdaki yazarlar bu küçük sözlüğün zamanla büyümesine önemli katkılarda bulundu:
    grapes of butcher
    mortimes
    cinematography
    ladyshallot
    aves
    kayra kurul
    yabbozbozucusu

    ikinci edit: grapes of butcher'ın buraya eklemem için gönderdiği onlarca ve hatta yüzlerce tanım katkı olmanın ötesine geçti.

    abara: köy evlerinin tavanındaki direkler arasında kalan boşluk (abara/@sebelek)
    akarak: su yolu, dere mecrası.
    alaçık: hasırdan yapılmış, yarım silindir şeklinde yörük çadırı.
    alıp yatırmak: birdenbire hızla koşmaya başlamak.
    allalem: sanırım, galiba.
    arıtmak: (niyeti arıtmak) niyetini kesinleştirmek.
    aşmak: erkek ve dişi hayvanin çiftleşmesi.
    ay ıslığı: (ayı ıslığı): parmaklar ağza götürülerek çıkarılan ince ve tiz sesli ıslık.
    `ayal: geçimiyle mükellef olunan kişi.
    balkımak: ışımak, aydınlanmak.
    barhana: ev eşyası.
    beli bıkını kırılmak: her tarafı ağrımak.
    belleme: yük hayvanlarının sırtına örtülen keçe, meşin ya da kalın kumaş parçası, binek hayvanını soğuktan korumak için beline sarılan veya eyerin altına konulan keçe.
    berdi: toprak evlerin damını örtmekte kullanılan saz, sırık, çalı çırpı v.s.
    biruh: ruhu gitmiş, ruhsuz.
    bol bolamadı: bol bol, dolu dolu.
    burcu bulanmak: dayanma gücünü yitirmek, ağlayacak duruma düşmek.
    `buydurmak (bkz: buymak): dondurmak.
    buymak: soğuktan donmak.
    büvet => büğet: su birikintisi, gölcük.
    car: yardım.
    cartayı çekmek: ölmek.
    ceç etmek: kalburda tahıl elemek
    cemmi gafur => `cemmi gafir: alelade kalabalık.
    cendek: insan veya hayvan ölüsü.
    cıncık: bardak, kadeh, tabak vb. sırçadan veya porselenden yapılan şeyler, züccaciye.
    cicim: ince dokunmuş renkli, nakışlı kilim.
    cilpirtilik: bir tür maki (cilpirtilik yerine cilpirti daha sık kullanılıyor olabilir)
    cipbeter olmak: büsbütün beter olmak
    cipil: kirpikeleri genellikle çok açık renk olan sapsarışın mavigözlü kişiler için de kullanılan bir sıfat; zaman zaman zamir
    cokuşmak: (bir yere) çokuşmak: (bir yerde) toplanmak. (cokusmak/@tsan chan)
    çağşaklı: kirli.
    çakır dikeni: dikenli bir bitki.
    çamçak: ağaçtan oyularak yapılmış büyük kaşık, kepçe.
    çampara: araba dingilinin ucuna geçirilen yassı halka. araba hareket ettikçe ses çıkarır.
    çatlamak: sıçmak.
    çavmak: yön değiştirmek.
    çaygara: çay veya dere yakınındaki küçük pınar.
    çemremek (çemirlemek): giysinin kollarını dirseğe kadar kıvırmak.
    çeti: baklagillerden dikenli bir çalı.
    çımgışmak: uyuşmak, ürpermek; vücudun bir yerinin ağrıması
    çiğir: taşlık yol, patika.
    çinke taşı: sağlam, sert taş.
    çir: yağ.
    çont: eli kolu sakat, felç.
    çövdürmek => çöğdürmek: işemek.
    dahalet etmek => dehalet etmek: sığınmak.
    dalgündüz: güpegündüz.
    değilcikten: mahsuscuktan, iş olsun diye.
    derakap: hemencecik.
    derimevi: keçeden yapılmış çadır.
    dilhun: dertli, yüreği yanan.
    divlik: [divlek ile ilgili olduğunu sandığım bir kelime, kavun anlamına geliyor] (bir kuş türüdür aynı zamanda, o yörede çok bulunur)
    dulda: gölge; yağmur ve rüzgar almayan kuytu.
    durraç: turaç.
    dünek: ev, ocak (`dunek/@evin) (romanda ev anlamı yerine istirahat anlamında kullanılıyor, "uyku yok dünek yok" gibi).
    edik: bir tür ayakkabı.
    ekmeksiz: zürriyetsiz anlamına gelen bir hakaret.
    emecik: emek.
    emiştirmek: sağılmadan önce koyunların kuzular tarafından gizlice emilmesi.
    emlemek: yarayı ilaçlamak.
    emlik kuzu: henüz ot yememiş, yalnız anasını emen kuzu.
    evran: devasa boyutlardaki efsanevi yılan. başı kesilse de yerine onlarca yeni başı çıkar. yaşar kemal evranı biri ortadan kalktıkça yerine daha azılısı gelen zalim toprak ağalarına eğretileme olarak kullanıyor.
    feldirdemek: titremek.
    fırdolayı: çepeçevre.
    fışkı: tezekleşmemiş hayvan pisliği.
    firez: yeni çıkmaya başlamış ekin.
    fütur: kaygı, tasa.
    gail: razı demek olabilir.
    galyen: tütün içmek için kullanılan bir tahta ağızlık.
    gelha eylemek: atmak, saplamak.
    gıllıgış: gizli ve kötü amaç.
    göcek: bir karış boyundaki ekin.
    göğünmek (göynümek): sararmak.
    gözlerini belertmek: gözlerini kocaman açarak imada bulunmak.
    gülşeftali => gülşefteli: açık kırmızı.
    güney yeli: lodos.
    hali: sahipsiz.
    hanuman: ev, bark.
    hapahap kalmak: yüzyüze, karşı karşıya gelmek.
    harim-i ismet: mahrem yer, namus ocağı.
    harman savurmak: tahılı samandan ayırmak için dövülmüşünü rüzgâra karşı savurmak
    havak: kökü havakmak fiili, yaranın azması, şişip kızarıp iltihaplanması anlamına geliyormuş
    hayıt: bir ağaç türü, ayıt olarak da geçer.
    hayma: çardak.
    hempa: yoldaş.
    hırızma: hızma.
    hızman: kuru çiriş otu tozunun suyla yoğrulmasıyla elde edilen mataraya benzer bir saklama kabı.
    hopur: orman ve çalılıklar kesilerek ya da yakılarak elde edilen tarla.
    hörtük: gavur, mendebur gibi bir sövgü.
    huğ: saz ya da kamıştan yapılan kulübe (`hug/@rialto)
    hulus-u kalp: kalp temizliği.
    hütdağı (hüt dağı gibi şişmek): çok şişmek,kabarmak.
    hüyük (höyük) : tepe.
    ığranmak: bir o yana bir bu yana sallanmak.
    ıhırcık: akşam üzeri olan alaca karanlık.
    ırganmak: sallanmak.
    ırılmak: uzaklaşmak.
    ifna etmek: yok etmek
    iğva: baştan çıkma, yanlış yola sürüklenme.
    imi timi bellisiz olmak: kaybolmak, sırra kadem basmak
    işmar: başla gözle yapılan işaret.
    ipil ipil etmek: parlak bir ışıkla, bir sönüp bir parlayarak yanmak
    kalaklamak: dalgalanmak
    kantarma: azılı atları zapt etmek için dillerini bastıracak biçimde yapılmış demir araç.
    kareylemek: kesin anlamına ulaşamamakla birlikte romandan "damın akması" gibi bir şey anlaşılıyor.
    karkış: beddua
    kasar sürmek: [ağartma işlemi anlamında kullanılmış olabilir, ağartmak, temizlemek anlamında, kasar suyu çamaşır suyu için kullanılıyor hala bu yörede)
    kayırtı: gürültü, kargaşa anlamında kullanılıyor olabilir.
    kedi taşağı: kırmızı renkli bir çiçek.
    kefenk (kefeki): kireçtaşı.
    keleplenmek: sancıdan kıvranmak.
    kepir: çamurlu, verimsiz toprak.
    kerkez (kerkes): akbaba.
    kerme: yakacak olarak kullanılan hayvan dışkısı (tezek şekil verilmiş olanı, kerme doğal hali).
    kese: kestirme yol.
    kesek: bel, çapa veya sabanın topraktan kaldırdığı iri parça; tezek; çimen yapmak için üzerindeki otuyla birlikte çıkarılmış çayır parçası.
    kesmelik: kesme taş çıkarılan ocak veya geneli kesmeye müsait ağaç bulunan orman.(romanda ikinci anlam kastediliyor).
    kıbal: dış görünüş.
    kılaptan: yaldızlı ip.
    kılavlamak: bıçak gibi keskin cisimleri bileylemek.
    kırfacan: acınacak durumda, bozguna uğramış.
    kımık: küçük, ufak (grapes of butcher dedi ki kıymık'tan türeme, ufak, küçük).
    kilükali => kilükal => (bkz: kiyl-ü kal): dedikodu.
    kirmen: elde yün eğirmeye yarayan tahtadan yapılmış araç (kirmen/@poison)
    kirp diye: birdenbire, aniden.
    kirpiştirmek: [(gözlerini) kırpıştırmak anlamında kullanılıyor olmalı]
    konurlanmak: gururlanmak, onurlanmak.
    konuşuk: nutuk.
    koygun: dokunaklı, etkili, içli, acıklı.
    köküç (köngüç): ucu sivri kısa sopa. romanda bu sopayla oynanan bir oyun kastediliyor. bu oyunda sivri uçlu köküçler nemli toprağa saplanır, rakipler de kendi köküçleriyle saplanmış sopaları devirmeye çalışırlar.
    köpeksiremek: kitaptaki en ilginç fiillerden biri. bunun da kesin anlamına ulaşmak mümkün olmadı ama bağlamdan "çok korkup korkusundan yıpranmak" gibi bir şey anlaşılıyor.
    köre: karınca yuvası.
    köskelmek (köskenmek): bir yere yaslanarak oturmak.
    kubarmak: dayılanmak.
    kubur: tabanca kılıfı.
    kulun: yavru.
    kulunlamak: yavrulamak.
    kurada: bozulmuş, işe yaramaz.
    kutnu: pamuk veya ipekle karışık pamuktan dokunmuş kalın, ensiz kumaş türü.
    külek: bal, yağ, yoğurt vb. şeyler koymaya yarar tahta kova.
    külünk: taş kırmakta kullanılan sivri uçlu kazma.
    kündükü: koyu mavi.
    küren: hayvan sürüsü.
    küşümlenmek: kuşkulanmak, kaygılanmak.
    lain: lanetlenmiş.
    lalüebkem: dili tutulmuş.
    lenduha: çok iri şey.
    lup: büyüteç.
    mağfur: affolunmuş.
    mahzuz: memnun, hoşnut.
    maltız: pişirmek amacıyla kullanılan ocak.
    mantıvar: bir çiçek türü.
    marzıman: erkek eşek.
    matluba muvafık: talep eden kişinin amacına hizmet eden (durum).
    mecruh: yaralı.
    mesrur: sevinçli.
    mezdeğe => mezdeği: kozalaklarından sakız çıkarılan ladin ağacı.
    mırmırık: kedi.
    mitil: döşek.
    `muheyya: hazır.
    müdahane => müdahene: yağcılık, dalkavukluk.
    müsademe: çatışma, çarpışma (doğrudan yaşar kemal veya çukurova kelimesi olmayabilir).
    müstantik: (eskiden) sorgu yargıcı.
    naşi: -den dolayı, ötürü.
    ölçermek: sönmekte olan ateşi karıştırarak alevini artırmak.
    örd olmak: ıslanmak, nemlenmek.
    örklemek: hayvanı otlakta iple kazığa bağlamak.
    pampal: gelincik çiçeği.
    patanç: bacak arası, apış arası.
    pel pel bakmak: tuhaf tuhaf bakmak.
    pelik: parça.
    perverde olmak: beslenmek.
    peryavşan: yavşan otu. mavi - beyaz çiçekli bir ottur.
    pürçük: pürçek: bitkilerin saçaklı kökü veya püskülü; ayrıca bkz. purcuk/@elcikpower
    püren: süpürge otu.
    sadhazar => sadhezar: yüz bin, çokça.
    sağılmak: aşağı doğru akmak.
    salta: yakasız, iliksiz, kolları bolca bir tür kısa ceket.
    sarat: geniş delikli kevgir.
    satlıcan: zatülcenp.
    savat: gümüş üstüne özel bir biçimde kurşunla işlenen kara nakış.
    savlet: saldırma, hamle.
    sayrı: hasta.
    sepelemek: çiselemek.
    sergerde: elebaşı.
    sığın: evcilleşmemiş sığır.
    sıvgaca: fidan gibi düz, ince.
    sıykal: düzlenmiş, düzgün hale getirilmiş.
    sigaya çekmek: sorguya çekmek (siygaya cekmek /@ tsan chan).
    sinsin: ateş etrafında oynanan bir halk oyunu.
    siyim siyim: ince ince, yavaş yavaş.
    sokurdanmak: homurdanmak.
    solağan: çabuk yorulan, nefes aldığında karnı fazla şişip inen hasta beygir.
    söbe: eliptik.
    sömelek: kundak çocuğu (mecazen süt çocuğu).
    sücinmek: tadını bulmak; mahzuz olmak.
    süğen (süyen, söğen): bağ, bahçe çitlerinde kullanılan uzun kazıklar
    sümürmek: tabaktaki yemeği sonuna kadar yemek, silip süpürmek.
    şadıman=> şaduman: memnun.
    şaki: haydut, eşkiya; ayrıca bkz. şaki/@my jekyll doesnt hide
    şavkımak: ışık saçmak, parlamak.
    şavullamak: göz gezdirmek, araştırmak.
    şayak: kaba dokunmuş, dayanıklı bir çeşit yün kumaş, bu kumaştan yapılmış elbise.
    şekavet: eşkiyalık.
    şerefyab olmak: müşerref olmak, onurlanmak.
    şorlamak: fışkırarak, hızla akmak.
    taka: eski evlerde tavana yakın açılan küçük pencere.
    tapıklamak: birini beğenerek arkasını okşamak, tapışlamak.
    taşkala etmek: dalga geçmek, alaya almak.
    teberik: yadigar; türbeden alınan toprak parçası.
    tebeyyün etmek: belli olmak, aşikar olmak.
    tecvit: kuran'ın usulüne göre okunması.
    temennah: el göğse ve başa götürülerek eğilinerek yapılan selamlama.
    tetebbu: araştırma.
    tenkil: herkese örnek olacak bir ceza verme.
    tevek: kavun karpuz gibi meyveleri köke bağlayan dal.
    tırlık: pamuktan elle dokunan kalın bir kumaş.
    tirkemek: dizmek, sıralamak.
    tirkenmek (bkz: tirkemek).
    toht: köpeklerin boğazına takılan dikenli demir halka.
    toklu: 1-2 yaşında küçükbaş hayvan.
    tozak: ince ince yağan kar (tozak/@canavarus cangunday; romanda ince yağan kar yerine kavak, meşe gibi ağaçlardan uçuşan pamukçuklar anlamında kullanılmış).
    töm töm: zayıflıktan boynu incelmiş.
    tutulgası tutmak (tutalağı tutmak): sara nöbeti gelmek, mecazen abuk subuk şeyler yapmak.
    tuvana: diri, kuvvetli.
    ulmak: çürümek, ezilmek, kokmak.
    uruşman: ekinler arasında biten bir sarı çiçek.
    ustun: yapıların çatısına konan ağaç, kereste.
    vala: baş örtüsü.
    vahşet-i müşekkel: insan kılığına girmiş vahşi.
    vefk: üstüne dua yazılı şey.
    vıcırdaşmak: kuşların karşılıklı ötmesi
    yağar => yağır: yük hayvanlarının sırtında eğer ya da semerin açtığı yara
    yağlık: büyük mendil
    yalım: alev
    yamçı: bir yüzü uzun tüylü, kalın yünden dokunarak yapılmış yağmurluk.
    yazı: ova.
    yazyeri: sürülüp dinlenmeye bırakılan tarla.
    yekinmek: davranmak, olduğu yerden fırlamak, ayağa kalkmak, kalkmak için hareket etmek, kımıldamak.
    yeyni => yeğni: hafif.
    yılancık: bir sıyrığa veya yaraya streptokok denilen mikropların bulaşarak yaptıkları hastalık, kızılyörük.
    yıldırdamak: ışıldamak.
    yılın yılın yatmak: yayıla yayıla yatmak
    yornuk: dinlenme
    yornuk almak: dinlenmek
    yumak: yıkamak
    yurmak: yıkamak (mesela çamaşır yurmak).
    yüze çıkmak: kafa tutmak, karşılık vermek.
    zait: gereksiz, fazla.
    zaparta => saparta: azar, fırça.
    zarılmak => zarılamak: çok ağlayıp sızlamak.
    zecrî: zorlayıcı.
    zıknabut => zeknabut: zehir anlamında ama romanda bir küfür olarak kullanılıyor.
    zınkazınk: hıncahınç, ağzına kadar.
    zıncar: böğürtlen çalısı.
    zort atmak: kendini beğenmişlik yapmak, hava atmak.
    zurba: hayvan sürüsü.
  • “ince memed”in, bunca engellemeye karşın, edebiyatımızın kült kitaplarından biri olmasının sırrını yaşar kemal şöyle anlatmaktadır:

    “geçenlerde çukurova’daydım. uzun yıllar sonra ilk kez birçok yeri yakından gördüm. savrun gözü’ne gidiyordum, yani savrun çayı’nın kaynağına. yolda motorize yörüklere rastladım. traktör arkasında, römork içinde adamlar; yöresinde sürüler, dağlara doğru çekilip gidiyorlar. eskiden görkemli develerle, deve katarlarıyla giderlerdi. çok da süslü olurlardı, develerin havutlarının üstüne kilimler atarlardı. develerin, sığırların çanlarının sesleri duyulurdu.

    bunları anımsıyorum. şimdi traktörle gidiyorlar. biraz gittikten sonra düzlükte üç çadır gördüm. her birinin önünde bir traktör ve römorklar. bir traktörde akümülatör gördüm. ‘bu ne?’ dedim. ‘televizyonumuz var da,’ dediler.

    yanımdakiler beni tanıttılar: ‘işte bu yaşar kemal, ünlü romancımız.’ genç bir çocuk, ‘hiç duymadım,’ dedi. ‘peki,’ dedim, ‘sen hangi obadansın?’ ‘ben,’ dedi, ‘karakeçili obasındanım.’ ‘sarıkeçililer nerede?’ dedim. ‘onlar kozanaltı’nda,’ dedi. ‘hacıahmetler nerede?’ diye sordum. ‘bilmem,’ dedi. ‘horzumlular nerede?’ dedim. ‘onlar maraş altında,’ dedi.

    ‘peki, kerimoğulları nerede?’ dedim. ‘şu aşağıdaki köy benim köyüm, hemite köyü. onlar gelirler, yanımızda konaklardı,’ dedim. ‘haa,’ dedi, ‘biliyorum o kerimoğlları’nı, ama görmedim. ince memed romanında var onlar,’ dedi. ‘peki,’ dedim, ‘ince memed’i biliyorsun da yaşar kemal’i niye bilmiyorsun, ben onun yazarıyım işte!’ ‘ne bileyim ben onun yazarı olduğunu, köroğlu gibi bir şey zannediyorum,’ dedi…”

    kaynak: celâl üster, cumhuriyet gazetesi
  • yazılış hikâyesi

    --- spoiler ---

    ince memed’in ilginç yazılış öyküsü!
    15 mart 2015 pazar

    sevgili okurlar… geçen yazımda büyük kaybımız olan yaşar kemal’i anlatmıştım. bu yazıda size onun ilk ve (bence) en büyük romanı olan ince memed’ten söz edeceğim.
    dünya çapındaki bu romanın ilginç bir yazılış öyküsü var.
    yıl 1953 idi… istanbul’da müthiş bir kış vardı… her taraf karlar altındaydı.
    yaşar kemal ve eşi thilda, oturdukları kiralık evde yokluk içinde sıkıntılı bir hayat sürüyordu…
    ***
    kar, tipi, fırtına… müthiş bir soğuk etrafı kasıp kavuruyor…
    yaşar kemal’in evinde küçük bir çini soba var ama yakacak odunları yok...
    yaşar kemal para kazanmak için ince memed romanını yazmaya başladı. cumhuriyet gazetesi’nden 1000 lira avans almıştı.
    gece gündüz çalışıp romanı üç ayda tamamladıktan sonra yazı işleri müdürü cevat fehmi başkut’a götürdü:
    “patron” dedi “bu romanımı bitirdim. beğeneceğinizi umuyorum. fakat… eğer basacak olursanız, imzamı koymayın.”
    cevat fehmi başkut, oturduğu masadan hafifçe doğruldu, gözlüklerinin izerinden ona bakarak:
    “neden? neden imzanı kullanmamızı istemiyorsun?” diye sordu.
    yaşar kemal kalın sesiyle ve alçakgönüllü bir tavırla:
    “ben bu romanı para kazanmak için yazdım” dedi.
    cevat fehmi “okuyalım bir hele, düşünürüz” cevabını verdi.
    ***
    hayatın büyük sürprizleri, yaşamın garip tecellileri vardır.
    yaşar kemal’in imzasını bile koymak istemediği “ince memed” romanı, onu şöhrete kavuşturan, para kazanmasını sağlayan ve onu dünyaya tanıdan dev bir roman oldu.
    ince memed, yaşar kemal’in baş yapıtıdır ve ilkinden sonra üç cilt daha yazmıştır. toplamı dört büyük cilttir ve hepsi birbirinden güzeldir.
    yazar, kendisine büyük şöhret kazandıran ve yaklaşık 40 yabancı dile tercüme edilen romanı ince memed’in öyküsünü fransa’nın ünlü şair ve yazarı alan bosquet ile paris’te yaptığı söyleşide şöyle anlatıyor:
    ***
    “1947-47 yıllarında roman denemelerine başlamıştım. ince memed de bunlar arasındaydı. bir de ortadirek romanına başlamış, yarım bırakmıştım.
    1951 yılında istanbul’a geldiğimde, ince memed’den bir sayfa bile yoktu elimde… ama konu, olduğu gibi kafamdaydı…
    … ve ince memed’i yazmak istiyordum.”
    ***
    “çok parasızdık. eşim thilda da benim yüzümden işten atılmıştı.
    1953 yılının o dehşet, görülmemiş kışı başlamasın mı?
    bizde küçük bir çini sobadan başka bir şey yok.
    aşağıdaki katın bacası bizim duvarın ortasından geçiyor.
    thilda yatağın içinde oturuyor, belini bacanın geçtiği duvara dayıyor, orada kitap okuyor.
    ben de erzurum’dan aldığım kalın eldivenler elimde ince memed’i yazmaya çalışıyorum.
    arada sırada biraz odun bulursak, evde düğün bayram.
    şubat’a doğru olacak, havalar daha da azıttı. tuna nehrinden gelen buzlar boğaziçi’ne indi, yeryüzü, gökyüzü dondu.
    istanbul’lular boğaz’da, buzların üstüne binip resimler çektirdiler.”
    ***
    “bu karda kıyamette, buz gibi evde ben üç ayda ince memed’i bitirdim ve cumhuriyet gazetesi yazı işleri müdürü cevat fehmi başkut’a götürdüm. 1800 lira daha alacağım romanı beğenirse. (baştan bin lira avans almıştım)
    bir ay sonra cevat bey beni odasına çağırdı. yanında yer gösterdi. “haklıymışsın” dedi. “önceki gece romanına başladım, ancak bu sabah bitirdim. elimen bırakamadım.”
    ***
    yaşar kemal, ince memed’e ismini koymak istemedi, bu romanı para kazanmak için yazdığını söyledi.
    dahası, romanın başındaki uzun çukurova tasvirini çıkarmasını isteyen gazetenin sahibi nadir nadi’ye de katılmadı.
    nadir nadi ise, romana hem adını koymasını, hem de bu bölümü çıkarmasını istedi ve birbirlerini çok sevmelerine rağmen, kopacak noktaya geldiler.
    fakat sonunda her şey yoluna girdi, roman yaşar kemal’in adıyla çıktı, çok büyük ilgi gördü, olağanüstü başarı kazandı.
    ***
    1953-54 yıllarında cumhuriyet’te dizi olarak yayınlanan ince memed, 1956’da varlık dergisinin ilk roman ödülünü aldı.. ödül 1000 liraydı.
    ince memed 1957’de sovyetler birliği’nde ve bulgaristan’da yayınlandı. bunu nazım hikmet sağlamıştı.
    nazım hikmet, ince memed hakkında bir arkadaşına yazdığı mektupta romanı öve öve bitiremedi.
    nazım gibi bir adam da bu kitap hakkında böyle şeyler söyleyince, roman artık yaşar kemal’in gözüne iyice girdi ve öteki bölümlerini de yazmaya karar verdi…”
    ***
    “1961’de ingiltere’de yayınlanan ince memed en en çok satanlar (bestseller) listelerinin başlarında uzun süreler kaldı.
    yaşar kemal ‘ilk doğru dürüst para da o zaman elime geçti. eve buzdolabı, gazocağı, sandalye, masa, daha bir şeyler, çanak çömlek aldım’ diyor”
    ***
    fransız şair ve yazar alain bosquet, yaşar kemal ile yaptığı söyleşiyi böyle yayınlamıştı.
    yaşar kemal’den 4 yaş büyük olan alain bosquet, yaşar kemal’den 17 yıl önce, 1998 yılında 79 yaşında paris’te öldü. ince memed’in ilginç yazılış hikâyesi okurlara onun armağanı olarak kaldı.
    --- spoiler ---
  • ülkemizin yüz akı eserlerinden biridir. anadolu halkının cahil bırakılmışlığı, köy hayatının sefaleti ve ağaların tüm yöreye tamamen hakim olmasına karşı bir isyan öyküsüdür.

    yaşar kemal'in başyapıtıdır. ilki 1955 te yayınlanan eser 4 ciltten oluşur.
    1957’de bulgarcaya çevrilen romanın ilk ciltlerini 1959’da nâzım hikmet rusçaya çevirdi. 1961’de ingilizceye ve fransızcaya çevrildi; ingiltere, abd, fransa ve italya’da yayımlandı. sonraki yıllarda almanca ve ispanyolca çevirileri de çıkan eser, günümüze kadar kırktan fazla dile çevrilmiştir. "türk edebiyatının gelmiş geçmiş en iyi 100 romanı" listesinde bir numaradır.
  • bu ince memed in 4.kitabi da bitince hamama gidip yikanacagim üzerimdeki tezek-saman kokusu gitsin diye, sonra kitapçıya gidip içinde vals,şarap,salon edebiyatı olan bir kitap alacağım...şaka bir yana on numara kitap serisi, ilk kitap sanki son 50 sayfa için yazılmış, 2. kitapla birlikte daha sürükleyici hal almakta.

    edit: 4 kitabi yani tüm seriyi tamamladım, henüz okumamis olan talihsiz arkadaşlar için, destan hakkinda genel dusuncelerim:

    ilk kitap light gelmişti, klasik hanımın çiftliği dizisini izliyorum tadında idi hatta yahu adam bu kitabı son 30-40-50 sayfa için yazmış demiştim. çünkü betimlemeler guzel gelse de o yere göğe sigdiralamayan ince memedi hikayesini aradım ilk cildi okurken, sonra haydi tamamini bitireyim bari dedim ve 2.cilde başladım. 2 de hikaye az yavaslasa da elimden bırakamadım ve 3 nasıl bitti anlamadım. 4 u sipariş verdim geldi ancak epey bir okumaya kıyamadım. elinde çikolata olan bir çocuk misali, çok seviyor ama yediği an bitecek diye çok üzülüyor. aldım kokladım, meraktan da duramadim, rafa koydum, gittim geldim sürekli elim varamadi, işte evde sokakta hep aklım hikayede gün 24 saat kitabı düşünür olmuştum, sonra 10 ar sayfa bari okuyayim dedim ve başladım. eskiden bir kitap bitmeye yakin sevinirken, 4.kitabi okurken ooohoo daha 200 deyim çok var bitmesine oh oh diye sevinerek çevirdim sayfaları ama her güzel şey gibi bitti. işin aslı ince memedi okumuyorsunuz izliyorsunuz her sahnenin içindesiniz oyle bir lezzeti var bunun üzerine daha ne okunur bilemiyorum ama ben böyle destan ne duydum ne okudum arkadaş, koy beni anavarzaya kaybolmam. tekrar okumak yeniden başlamak istiyorum bir süre sonra, araya 3-5 kitap aldıktan sonra, o ilk başlarda hikaye orgusune takildigim için hızla gectigim tasvirleri, betimlemeleri sindire sindire yeniden yeniden okumak istiyorum ki bu yaşıma kadar bir romanda en begenmedigim şey uzun süren betimlemelerdi. sen nasıl büyük bir ustasin ey yaşar kemal dedirtir. başka ülke edebiyatında olsaydi, bugün dünyada kabul edilen pek çok yazar ancak getir goturunu yapardı yasar kemal'in, okuyunuz okutunuz.
  • birinci kitabı okuduktan sonra 'nasıl yani' , 'neden herkes bu kitaptan bahsetmiyor? nasıl herkes bu kitabı konuşmaz?' diye düşünmekten kendimi alamamış ve serinin devamını da belli bir süreye yaymak istemiştim buradaki diğer suserlar gibi.

    araya bir kaç ay koyarak hatta 3. kitabı da askerlik döneminde okudum. her okuduğumda olduğum yerden koptum, yaşar kemal'in yarattığı bu evrene konuk oldum. karakterlerin gerçek olduğuna inanmasam da inandım. konuşma diline alıştım. memed ile beraber sevindim, güldüm ve hatta umutsuzluğa kapıldım.

    gel gelelim bu serinin veya destanın en önemli özelliği benim için harika edebi gücü değildir, bu serinin beni en çok vuran özelliği zamansız oluşudur. o kadar zamansızdır ki memed kendini 'abdi gider, hamza gelir' diye yiyip bitirdikçe farkettim ki: ağalar, beyler, köylüler şeklinde olmasa da günümüzde de 20 yıl önce de 40 yıl önce de yaşanan şey bu kitapta yazanın aynısıdır. gerçekten de abdiler gidecek hamzalar gelecektir ve battaloğlu'nun da dediği gibi ince memed gidecek yerine veli memed gidecektir. bu durumun hüznünde de boğulmak mümkün, coşkusunda yükselmek de; ki bu da hayatın kendisidir.

    kitabın tahminimce yabancılar tarafından da çok beğenilmesinin sebebi, kitabın insanın fıtratını, iyiliğini, kötülüğünü bu denli çıplak ve saydam ortaya koyabilmesidir. biz türkler içinse anadolu insanını ve hatta yerseniz irfanını yüzümüze tokat gibi çarpmaktadır. ağadan, mebustan tiksindiğimiz kadar köylüden de tiksindirir. memed o yüzden bu kitapta ne köylü olabilmiştir ne de ağa olabilmiştir.

    günümüz türkiye'sinin içinde bulunduğu durum için dahi mükemmel tespitler vardır.
    ortaokul için erken kaçar ama lise çağında her türk evladının şu kitabı bir alıp okuması gerektiğini düşünüyorum.

    uzun lafın kısası, okuyun okutturun. bi daha okuyun, bi daha okutturun.
  • steinbeck'in gazap üzümleri romanı ile homeros'un ilyada ve odysseia epiklerinden etkilenen yaşar kemal, yıllara yayılan bu doludizgin dörtlemede natüralist bir üslup kullanarak otantik elementleri önplana çıkarır. detaycılık saplantısı steinbeck'ten, şiirsellik ise homeros'tan ödünç alınmıştır.

    savaştan zaferle çıkılmışsa da anadolu yoksullukla kıvranırken, bir yandan da sahte savaş gazileri toprak ağalarına dönüşürken bir kavruk delikanlı ortaya çıkar: ince memed.

    yaşar kemal işte bu delikanlının dağlara çıkıp da düzene meydan okuduğu uzun süreçte ağaları, belediye reislerini, kaymakamları, ordu neferlerini, öğretmenleri, köylüleri, ağalık düzenini koruyan öteki eşkıyaları derinlemesine inceler. çünkü onlar kurulan yeni bir ülkede, cehennem gibi kaynayan taşranın belli başlı tipleridir. sömürü ve kıyım ise kol gezmektedir.

    çukurova'da çakır dikenliğin bittiği uçsuz bucaksız topraklarda, kayalıkların, mağaraların, dağların, hapishanelerin, ağa konaklarının, pamuk tarlalarının şiirsel betimi olağanüstüdür. bir western filmindeki gibi olaylar arka arkaya gelişir. pastoral detaylar çok kuvvetlidir. insan bu romanları elinden bırakamaz. ve benim gibi iki kez okur.

    gerilimin kuruluşu, diyaloglar, olay örgüleri, eşzamanlı anlatılan olaylar ustaca dizayn edilmiştir. cumhuriyet türkiye'sinde insanın kanını vampir gibi emen güç zehirlenmesinden mürekkep figürlerin canlılığı bugün bile insana inanılmaz gibi gelir. türkçeyi kanatlandırmıştır yaşar kemal.

    uzun yolculuklara çıkıp da dağlardan düze inip yeniden mağarasına çekilen memed gibi upuzun bir yolculuktur kısacası. türk edebiyatının hakiki başyapıtlarından biri: ince memed.
  • orta okulun o zor zamanlarında aziz nesin e sarmıştım, çok büyük keyif alıyordum. bir gün nesin in tüm kitaplarını okuduğumu fark ettim. o sırada babam bu kitabı yeni bitirmişti. kırmızı kalın bir kapağı vardı, ansiklopediyi andıran bir kitaptı. babamda bu kitabı okuduktan sonra "ben nasıl okumamışım bugüne kadar" pişmanlığı başladı, ayrıca sürekli artık başka bir kitap okuyamayacağını anlatıp duruyordu. çok meraklanmıştım. nasıl bir kitap ki bu kaç yaşındaki babamı başka evrenlere alıp götürmüştü? bir hafta sonu aldım okumaya başladım...

    sayfalarca betimleme vardı. uzun uzun çukurova dan bahsediyordu. kullandığı bazı kelimeleri ilk defa okuyordum. açıkçası biraz sıkılmıştım da. o gün epey okudum, sonra sıkıldım bıraktım... ertesi gün nedense merak ettim ve tekrar okumaya başladım... bu böyle günler sürdü. yavaş yavaş dünyadan kopmaya başladım. gözümün önüne çukurova nın sıcağını, olabildiğince düzlüğünü, oradaki insanların kavruk tenlerini ve derin fakirliklerini getirip duruyordum. kitapta olaylar geliştikçe ben de daha çok düşünmeye başladım.

    ne kadar sürdü hatırlamıyorum ancak bir gün kitabı bitirdim. bazı bölümlerini ağlayarak okudum. bazı bölümlerinde büyük bir coşku duydum, heyecanlandığımı hissettim. ardından bir süre sonra daha fazla dayanamayıp ikinci kitaba başladım... sonra 3. kitap... bu arada karakterim değişmeye sanki yavaş yavaş büyümeye başladım. en azından ben öyle hissediyordum. ileride ne olabileceğim, nasıl biri olabileceğim hakkında düşünmeye başladığım dönemleri...

    işin açıkçası 3. kitabın sonunu getiremeden aşık oldum. hayatım boyunca ilk defa birini bu kadar çok sevdim. kitabı okuyamaz oldum. baktığım her yerde o kızı gördüm. benim için zor bir kızdı. okulun en güzel ve en popüler kızıydı. yediğim içtiğimin bir anlamı kalmamaya başladı... yıllar sonra anladım ki ben bu kadar çok sevmeyi ince memed den öğrendim. onun gibi sevdim, onun gibi sahiplendim bu aşkı. tanıdığım herkes dalga geçiyordu. hatta kızın boyu bile benden çok daha uzundu... yani fiziksel olarak bana bakmaması çok normaldi. o kızı çok sevmiştim, günlerce onun sırasının yakınlarında durdum, elimden geldiğince onu koruyup kollamaya çalıştım. belki çok saçma gelecek ama kıza aşık bir sürü adam vardı. kimisi psikopat derecesinde tutkundu ona. kollarına jiletle onun adını yazanlar, önünü kesenler, onun sevgisi için birbirlerini acımasızca dövenler... hepsinin ortasında diğerlerine oranla daha zayıf ama inatçı olan ben... kimse beni bu yarışta ciddi bir rakip olarak görmedi. belki bu yüzden çok fazla hırpalanmadım diğerlerine göre...

    sonuç olarak ince memed in 3. kitabını hiçbir zaman bitiremedim... çünkü hayatım boyunca ilk defa aşık oldum, ilk aşık olduğum o kız sonunda beni çok sevdiğini söyledi. ilk defa bir kızı da o zaman öptüm... ilk defa bir sevgilim oldu. belki o kitabı okumasaydım bu yarışta o kadar cesur olamazdım... ortaokulu bitirirken ince memed i yarım bırakmış, aşık olmuş, ilk defa bir kızı doya doya öpmüştüm. ilk defa bu kadar çok sevilmiştim ve bu sevginin sebebi yüzüm gözüm, boyum, posum param değildi... bir karakterim olduğu için sevilmiştim ve bu karakter; yaşar kemal in sayesinde oluşmuştu...
  • bugüne kadar türkçede yazılmış en güzel roman.
    bir de bir arkadaşım amsterdamda bir mobilyacının vitrininde bir yatak takımının başucunda sergilendiğini görmüş dumur olmuştur. ama yabancılar neden bu kadar çok severler bu kitabı, çevirisi ne kadar gerçeği kadar etkileyici olabilir bilemiyorum.
  • asıl tuhaf olan kurmacadan gerçeğe dönüşen hayali bir karakter olması değildir.

    uydurma bir karakter için nice nice türküler yazılmış olması da değildir.
    efsaneden romana geçmeyip romandan efsaneye geçen tek karakter olması da değildir.

    asıl tuhaf olan bu kitabın yazarın ustalık dönemi işi değil ilk yazdığı roman olmasıdır.
hesabın var mı? giriş yap