• yıl 1992.
    cerrahpaşa'da, mahalle arasında bir evde kalıyoruz kuzenle.
    evler baya yakın birbirlerine.
    mevsimlerden de yaz, klima yok o zamanlar ya, camlar açık herkeste.
    önümüz zaten daracık bir çıkmaz sokak, karşımızdaki apartmana atlasak geçicez neredeyse.

    neyse, o karşıdaki apartmanda, tam da bizim katın karşısındaki katta yaz aylarında bir hareketlenme olmaya başladı.
    giren çıkan arttı, gelip gidenler, sohbetler falan derken, bir süre sonra baya böyle tüller arkasında gayet net seçebildiğimiz ak sakallı bir adam, elinde mikrofon, kurulu ses sistemi aracılığıyla evi tıklım tıkış dolduran insanlara başladı anlatmaya.
    o zaman bilgisayar falan da yok, izliyoruz bizde işte.
    sohbetler önce dini konulardan açılıyor, anlatıyor da anlatıyor hacı.
    bu arada evdeki kalabalık muazzam, her gece artıyor.
    ama eve girmeye de gerek yok, zaten bütün mahalle dinliyor.

    neyse efendim, dini sohbetler ilerledikçe konular uhrevi dünyadan reel hayata dönmeye başlıyor. hacı gazı aldıkça dönemin iktidarına, siyasetçilerine falan yüklenmeye başlıyor. sonlara da doğru da artık olay iyiden iyiye 'birbirinizi tutun, sağlam olun, yakında geleceğiz'lere varıyor.
    başta hiç de rahatsız edici olmayan dini ve sanki cami imamı sohbet havası git gide rejim aleyhtarlığına ve safları sıklaştırma, mücadele etme, iktidarı ele geçirme, dinsizlerden öç alma havasına bürünüyor.
    tabi o zamanlar böyle yandaş medya da yok, biz bunların konuşulabildiğini bilmiyoruz, o herifler de bu işi bugünkü gibi politik bir dille, demokrasi geyiğine sıvayarak yapmayı bilmiyor.
    biz kendi kendimize diyoruz ki, bunlar iyice zıvanadan çıktı, bu kadar da aleni yapılmaz bu işler, vay canına, yakında bunlara bir müdahale olur.

    gerçekten de bir gece sonra, bizim apartmanla bunları apartman arasındaki dar çıkmaz sokağa üç tane birden polis aracı gelmez mi!
    dedik, tamam, operasyon var. baya camın arkasına sindik, bekliyoruz neler olacağını. bir yandan da tırsıyoruz, evler aynı hizada, çatışma falan çıkarsa kurşun murşun sekmesin diye.

    polisler indi arabalardan efendime söyleyeyim, apartmana girdiler, bir kat çıktılar, e artık kapıdan girmiş olmaları lazım falan, bizim sakallı konuşmayı hiç kesmiyor, ortada hiç bir kargaşa falan da çıkmıyor.
    ulan o araçlardan inen 12 tane falan polis, sırtı bize (cama) dönük o herife doğru yaklaşınca hala uyanmadık, ancak tüm polisler sırasıyla bu sakallının elini öpüp, önünde bağdaş kurup dinlemeye başlayınca anladık durumun ne olduğunu.
    bakın, yıl 1992. bu adamlar iktidar falan da değil o zamanlar.
    resmi polisler, resmi üniformalarını bilie çıkarmaya gerek duymadan, resmi araçlarıyla, koca mahallenin gözleri önünde, açıkça şeriat propagandası yapan bir şeyh midir artık şıh mıdır, imam mıdır, neyse, onun huzuruna çıkıp el öpüp, saatlerce içinde bin türlü suç unsuru bulunan konuşmasını dinleyebiliyorlardı.
    cüret buydu yani.
    ki burası hani zaten yarı şeriatle yaşayan doğu anadolu kasabası falan da değil, istanbul'un cerrahpaşası.

    sözün özü, o zamanki polisler hangi imamın ordusundandır, o ordu bu ordu mudur, hala aktif olarak görevde midir, müdür müdür, nedir bilmiyoruz tabi.
    kamera olsa o zamanlar geçikilirdi belki, ne boka yarıycaksa.
    ancak imamın ordusu kitabının adını duyduğum anda benim aklıma cerrahpaşa'daki o gece geldi.
    bu işlerin komple olduğunu düşünmek isteyen liberal demokrat kardeşlerimin,
    yok öyle bir yapılanma diyenlerin söylemleri karşısında,
    bundan 20 önce bile dudak uçuklatacak raddeye gelmiş bir cüret geliyor aklıma şimdi.
    o günlerde bunlara cüret edenlerin, bugünlerde neler yapabileceğini düşünmek bile istimiyorum.

    allah, ileride bunlarla aynı memlekette yaşamak zorunda kalacak tüm normal insanlara kolaylık versin diyelim, ne diyebiliriz ki başka?

    not: buradaki tiplerin fethullahçı olduklarını sanmıyorum bu arada. tahminim yine erzurum merkezli oradaki nurcu hareketlerden biri oldukları yönünde.
  • gazeteci ahmet şık' ın üzerinde çalıştığı kitabının adı. ama tamamlayamadan içeri attılar.

    yok yok kitap yazdığı için gözaltına alınmamış, ergenekondan alınmışmışmışmış...

    ne güzel memleket işine gelmeyeni ergenekondan içeri at.

    günleer sonra gelen edit : internete de düştü, hadi bakalım.

    eee başlığı ilk açan olarak indirdik tabi. ama hemen sildim. şaka lan şaka silmedim. yok olm sildim.
  • (bkz: fethullah gülen/@malmoth)

    uyanin ulan, uyanin artik!

    sevgili edit: götünüze girsin agziniza sakiz ettiginiz "statüko"; otellerde yanasiniz, linc edilesiniz ey seriatci orospu cocuklari..
  • içindeki bilgilerin doğruluğu, konu edilen kitlenin yaptığı baskın sayesinde ispatlanmış kitap. bir an evvel yayınlansa da okusak artık dediğim...

    sevgili seyirciler, şimdi eksi dünyadan, avrupadan; yeni dünyaya, amerikaya geçiyoruz. herkesin yakından tanıdığı fettullah gülen hocamızın yapmış olduğu istek üzerine çikolata renkli şarkıcımız ebru gündeş gelecek ekranlarınıza. "aman kimseler duymasın /aman kimseler görmesin / sonra düşeriz dillere. söz: gönül şen müzik:öskan turgay. dinliyoruz efendim:

    (bkz: aman kimseler duymasın)
  • son yayınevi baskınından sonra ismi imamın korkusu olarak değiştirilebilecek, basılmamış kitap.
  • yapılan polis baskınından ve kitabın örneğininin imhasından sonra, basılması ve her düşünen birey tarafından okunması, türkiye'nin demokrasi tarihi açısından farz olmuştur.
  • "yılların korku yazarıyım bu kadar üç buçuk attıran bir kitap yazamadım" -stephen king
  • boşuna her yeri arıyorlar. bulmak bir aynaya bakar.
  • acilen internet'e düşmesi gereken kitaptır, pdf olsun, doc olsun artık ne şekilde olursa olsun. başka şekilde yayınlamaya çalışırlarsa kesinlikle engel olunacak ya da toplatılacak..
  • tamamı şurdadır: https://docs.google.com/…2jmnjcw&pid=explorer&pli=1

    edit: oha lan burun farkıyla kaçırmışız. alacağın olsun at avrat braveheart. polis gelirse önce seni alsın :)
hesabın var mı? giriş yap