• sophie to the howl in the past: "wait for me in the future!"
    howl at the beginning of the movie: "here you are, ı've been looking for you."
  • sophie (howl’un yüreğini ellerinde tutmaktadır): ıt’s all warm and fluttery like a little bird.
    calcifer: ıt’s still only a childs heart.

    (biraz sonra howl kendine gelirken)
    howl: ı feel terrible. like i’m trapped under a stone.
    sophie: oh yes, heart is a heavy burden.

    kalbin ne denli ağır bir yük olduğu girilerde birkaç kez yazılmış. yine de yola nasıl başladığımız unutulmasın, yürekler nerelerden yük almış hatırlansın istedim.
  • howl's moving castle, türkçeye yürüyen şato olarak çevrilmiş olan, animelerin efendisi olarak unvanlandırılan (bkz: hayao miyazaki)'nin yönettiği, konusunu ise ingiliz yazar diana wynne jones' un 1986 yılında yayınladığı aynı isimli eserinden uyarlanmış bir japon animasyon (anime) filmidir.

    --- spoiler ---
    izlemeyenler uzak dursun, ayrıntılı tarifler mevcut olabilir.
    kendisine pek güveni olmayan ve güzellik konusunda da pek şanslı olmadığını düşünen sophie, bir şapka dükkanında şapka yapımında çalışmaktadır. çalışıyor dediğime bakmayın bir başkasının yerinde değil, kendi ailesine ait bir dükkanda çalışmakta ve daha çok kaybettikleri babalarının anısına bu işi devam ettirmeye kendini bir nevi adamış durumdadır. bir gün iş sonrası güzel kız kardeşinin çalıştığı pastaneyi ararken yolu iki asker tarafından kesilir ve kendisiyle fazlasıyla samimice ve gereksiz bir biçimde flört etmeye çalışırlar neyse ki bir yardım eli uzanır ve onu bu iki askerden kurtaran oldukça yakışıklı bir yabancı giriverir hikayeye, ancak bu yabancının peşinde de birileri vardır ve onlardan kaçmak için sahip olduğu özel güçleri kullanır ve izleyen herkesi kendisine mest eden o sahne yaşanır ; beş yüz kere izlememe rağmen, hala aynı heyecanlanma.
    howl'un - yani sophie'nin karşılaştığı o yakışıklı yabancı- ismi filmin başından itibaren anılır, hatta şatosunu da görürüz, ve ana karakterlerin ilk karşılaşması da böyle olur. howl'a takıntılı bir biçimde aşık olan kötülükler kraliçesi'nin adamlarıdır peşlerinde olan ve sophie'nin howl'un yeni sevgilisi olduğunu düşünen kötülükler kraliçesi bu defa sophie'nin peşine düşer ve hem howl'un kendisinden kaçışının öcünü almış olacaktır hem de howl'un sophie'yi sevmesine engel olacağını düşünerek sophie'nin gençliğini ondan alarak yaşlı bir kadına dönüşmesini sağlar. bu durumdan kurtulmak için gidebileceği tek yerin howl'un yürüyen şatosu olduğuna karar verir. çünkü howl'da bir büyücüdür ve aynı zamanda kötülükler kraliçesi ile bir bağlantısı vardır, bu sayede üzerindeki büyüden kurtulabileceğini düşünerek yollara düşer, bu yolda ilerlerken karşılaştığı bir korkulukta ona eşlik etmeye başlar. howl'un yürüyen şatosu'na ulaşır, ancak kötülükler kraliçesi ondan gençliğini alırken yaptığı büyüye şöyle bir şart koymuştur böyle bir büyü altında olduğunu kime anlatmaya kalkışırsa anlatamayacaktır, gene de bu büyülü şato da bu haline bir çözüm bulacağına inanan sophie, şatoda bir hizmetçi olarak çalışmaya başlar. burada howl'un yardımcısı olan markl ve şatonun hareket edebilmesini sağlayan ve howl ile aralarında merak uyandıran bir sırra sahip olan calcifer ile arkadaşlıklar kurar.
    bu olay örgüsünün arkasında yaşadıkları ülkenin, komşusu olan ülkeyle aralarında hızla alevlenen bir savaş sürmektedir ve howl'a da bu savaşı ve beraberinde getireceği büyük yıkıntıları engellemek adına uğraşmaktadır.

    --- spoiler ---

    eğer daha önce hiç bir miyazaki filmi izlemediyseniz, bu onun bakış açısını ve diğer filmlerinde de yer verdiği ögeleri fark edebilmeniz açısından büyük bir görsel şölen sunmakta; örneğin "uçmak ögesine" bu filminde de rastlıyoruz, amcasının savaş uçakları için parça üreten bir şirkete sahip olması ve babasının da bu şirkette bir yönetici olması onun küçüklüğünden beri uçaklarla içli dışlı olmasına olanak sağladığı ve bu eylemin onu etkilediğini daha birçok eserinde görebilirsiniz. sanırım en sevdiğim yönlerinden biri bu, uçma fikrini işlemesi.
    yaptığı filmlerde insanların sahip olduğu "nefret, korku,şiddet" gibi olumsuz duygulara yer verirken, bunu insanlığa olan inancını vurgulayabilmek açısından da daha iyimser bir havada işlemeye çalıştığını bu sayede özellikle genç yaşta ve çocuk olan bireylere hayata olumlu ve umutlu bakabilmeleri açısından bir kapı aralamaya çalıştığını ifade etmektedir.
    onun eserlerinde sevdiğim bir başka özellik ise kadınlara ve onların gücüne inanan bakış açısı, daha birçok eserinde genellikle başrol bir kadın olmakla birlikte bu kadın karakterler güçsüz, birilerinin kendisini kurtarmasını bekleyen, aciz tipler olmaktan oldukça uzak, mücadele eden, ailelerini ve sevdiklerini kurtarmak için çaba sarf eden karakterlerden oluşmakta.
    her ne kadar ona birçok çevre "japon walt disney" olarak tanımlasa da, ben aynı kendisi gibi bu yakıştırmadan pek hoşlanmamakla beraber onun işlerinin daha çok emek içerdiğine ve gerçekten kendim gibi en ufak ayrıntılara kadar düşünen bir beyni ve çalışan elleri daha çok takdir ediyorum.

    yürüyen şato dışında başlıca izlemenizi önerebileceğim eserleri şunlar olacaktır, ki sadece yönetmenliğini yaptığı değil aynı zamanda kurgulanmasını sağladığı eserleridir bunlar ; ruhların kaçısı, prenses mononoke, gökteki kale, rüzgar yükseliyor, yüreğinin sesi, komşum totoro, tepedeki ev, küçük cadı kiki.
  • animesi kadar çok sevdiğim kitaplardan. animede ayrı bir masalsılık var miyazaki'nin eklediği, kitap ise daha mizahi yaklaşıyor masallar ve masallardan öğrenilen bütün ufak tefek derslere. anime'yi gerçekten çok sevsem de bir dağınıklık hissi var gerçeküstü havayla giden kitap bunun yanında hikayeyi ve karakterleri kuruyor tanıtıyor ilk animeyi izlerken aklınıza bir şey takıldıysa hemen cevaplıyor daha geniş bir bakış açısı sunuyor. hikayeler aynı değil ki öyle beklenmemeli ama iki versiyon da kendince güzel, takdir edilir.

    canım sıkılınca alıp tekrar okuduğum kitaplardan biridir bir de bu, mutlu eder gülümsetir hemen.
  • az önce izlediğim şahane hayao miyazaki animesi.

    anime konusunda cins bir insanım ve gerçekten zor etkileniyorum. ama howl's moving castle beni mest etti.

    müziği kalbe dokunuyor.

    sophie ve howl'un gökyüzünde yürüdükleri sahneyi gördükten sonra gözlerimi bile kırpmadan izlemek istedim filmi. ikinci aşık olduğum anime karakteri de sevgili howl oldu. birincisi zaten roy mustang hazretleri.

    calcifer dünyalar tatlısıydı.

    sophie ise çok güzel bir karakterdi.

    --- spoiler ---

    kendisine yapılan büyü sonucu yaşlandığında bunu kabul edişi öyle güzeldi ki,

    ''her şey yoluna girecek ihtiyar, sağlığın yerinde ve giydiğin giysiler yakıştı.'' dedi ve kendisine bir heybe hazırlayıp çıktı evinden. o yaşlı haliyle durmadan yürüdü. yılmadı. film boyunca hiç yılmadı zaten.

    evi temizlerken banyo penceresinden dışarı bakıp mest olduğu sahneye bayıldım.

    bir de taşındıktan sonra howl'un sophie'yi götürdüğü çiçeklerle dolu yeri görünce miyazaki'ye tapınasım geldi bir an. ya nasıl bir hayal gücü var bu adamda!

    howl, sophie'ye ''tek isteğim senin rahat yaşaman. neden tüm bu çiçeklerle bir çiçekçi açmıyorsun? başarılı olacağına eminim sophie!'' dediğinde de boynum büküldü. ne güzeldi o sahne.

    --- spoiler ---

    kendime bir adet howl yüzüğü de alacağım. bakıp bakıp iç çekerim.
  • ingiliz yazar diana wynne jones'un 1986 yılında yayımlanan fantastik türündeki romanı.

    daha çok 2004 yapımı hayao miyazaki uyarlamasıyla bilinen roman, aslında üç kitaplık bir serinin ilk kitabı. kitapla ilgili değerlendirmeye geçmeden önce seriyle ilgili kısaca bilgi vermek gerekirse, üç kitap da aynı evrende geçiyor ama ana karakterleri farklı. ilk kitabın kahramanları diğer kitaplarda yardımcı karakterler konumuna inmiş ve kitapların yeni ana karakterleri var. ayrıca her kitap kendi içinde bir macera anlatıp sona eriyor, yarıda bitip sizi bir sonraki kitabı okumaya mecbur etmiyor.

    howl's moving castle (1986)
    castle in the air (1990)
    house of many ways (2008)

    serinin ilk kitabı howl's moving castle'da yazar basit ama yaratıcı bir dünya kurmuş. "ingary diyarı" olarak adlandırdığı bu yerde büyücüler, cadılar, periler, şeytanlar vs. insanlarla bir arada yaşıyorlar. hikaye, sophie hatter isimli genç bir kızın bir cadı tarafından yaşlı bir kadına dönüştürülmesiyle ve onun da bu büyüyü bozmak için kalpsizliğiyle ün salmış büyücü howl'u bulmasıyla başlıyor.

    kitap, filmle kıyaslandığında daha karmaşık bir olay örgüsüne sahip ve filmde mantığa oturmayan noktaları açıklığa kavuşturuyor ancak film de kendi içinde gayet iyi. normalde bir filmin kitaptan iyi olma ihtimali çok zayıftır. howl's moving castle ise hem film hem kitap açısından oldukça başarılı. jones, renkli ve yaratıcı bir hikaye oluşturmuş, miyazaki de onu kendi tarzıyla yorumlamış.

    --- spoiler ---

    jones ve miyazaki'nin hikayeyi yorumlama açısından en önemli farkı mesajları kime vermek istedikleri. daha bireysel bir bakış açısına sahip olan jones, hikayede masumiyetle sevgiye odaklanmış ve hikayeyi sophie etrafında şekillendirmiş. sadece üç kız kardeşin en büyüğü olduğu için hayatı boyunca talihsiz olacağına inanan sophie, yaşlılığı hemen kabul edip uyum sağlıyor çünkü bunun kendisini yansıttığına inanıyor.

    miyazaki ise daha evrensel düşünmüş ve hikayenin merkezine howl'u yerleştirmiş. savaş karşıtı bir büyücü, kime ait olduğu önemli olmaksızın savaş uçaklarını durdurma derdinde ki insanlar ölmesin. tam da miyazaki'den beklenecek şey.

    --- spoiler ---

    not: ilk iki kitap "yürüyen şato" ve "uçan şato" isimleriyle türkçeye çevrilmiş.
  • bugün, uzun bir aradan sonra tekrar izledim ve filmin müziklerini ne kadar sevdiğimi hatırladım.

    “maymun iştahlı kalp, dünyadaki tek değişmeyecek şeydir.”
  • en sevdiğim filmlerden biri. yalnızken çok izledim. biriyle beraber izlemek geldi içimden. şu filmi benimle oturup izleyecek bir kişi bile bulamadım!

    howl'ın şatosunda yaşasam her şey harika olurdu. calcifer ile konuşurdum tüm gün. istediğim yere giderdim. şatonun antika eşyalarla dolu odasını keşfederdim. keşke... keşke... keşke...
  • son sahnedeki konuşma bütün filmin özetidir.çok güzel bir anime.öyle güzel içine alıyor ki o şatonun içinde yaşamak istiyorsun.öyle sevmek öyle sevilmek istiyorsun.
    `:howl:korkunç hissediyorum.bir kayanın altına sıkışmış gibi.
    sophie:evet,kalp ağır bir yüktür.`
  • ah howl... onca zaafına rağmen tanıdığım en seksi büyücüsün.
    ya miyazaki kadınların ne aradığını gerçekten bulmuş ya da öyle bir çizmiş ki bu dünyayı izleyen biz kadınlara kendimizi sophie'nin yerine koymak dışında bir seçenek bırakmamış.
hesabın var mı? giriş yap