• geçen hafta cambridge analytica skandalı hakkında üç şeyden bahsetmiştim:

    1) dün: facebook, yıllardır farkında olmadığımız kadar fazla veri topluyor (bunları görmek için ayarlar -> download your data. arşivleme biraz sürecek, bitince email atacaklar. sonra zip dosyalarının içinde gezintiye çıkarsınız. örnek)

    2) bugün: bu verileri çekip işleyen şirketler, yine facebook üzerinden nokta atışı reklamlarla davranışlarımızı şekillendiriyorlar.

    3) yarın: günün birinde bu veriler doğrudan facebook tarafından kulanılabilir veya baskıcı hükümetlerin eline düşebilir.

    bu yazıdaysa, ilk maddenin google versiyonu hakkında konuşacağım. onlara verdiğiniz verileri kendiniz görün. referans olarak bu mükemmel twitter floodı’nı kullandım.

    ***
    ***
    ***

    hakkınızda her şey

    öncelikle, tüm verilerinizi almak için: google.com/takeout

    buradan arşivlenecek bilgi tiplerini seçerken, google’a ne kadar bağımlı olduğunuzu görüyorsunuz:

    emailler (gmail)
    telefon konuşmaları ve chat (google chat)
    aramalar ve bookmarklar (chrome)
    şifreler (chrome password manager)
    fotoğraflar (google photos)
    video tarihçesi (youtube)
    alışverişleriniz (google store)
    toplantılarınız (google calendar)
    seyahatleriniz (google flights)
    hareketleriniz (timeline)
    dinlediğiniz müzikler, okuduğunuz kitaplar (google play)
    sağlık bilgileriniz (google health)
    arkadaşlarınız (google plus)
    rehberiniz (google contacts)
    yapılacak işler (google notes)
    yönettiğiniz siteler (blogger)
    ve tabii ki tüm önemli belgeleriniz…sildikleriniz dahil (google drive)

    tarihteki birçok dinin tanrısı bile, kulları hakkında bu kadar şey bilmiyordu. yani öyle bir tanrı hayal edememiş toplumların çoğu.

    ***

    benim arşivin hazırlanması 12 saat sürdü. sonra bir emaille haber verdiler: tam 36 gb tutmuş. üstelik drive’ı daha yeni temizlemiş olmama ve fazla fotoğraf albümüm bulunmamasına rağmen.

    36 gb demek, aşağı yukarı 20 milyon word sayfası kadar bilgi demek. bir form doldurup devlete verirken o kadar düşünüyorum, ama hayatımın her alanını kapsayan 20 milyon form doldurup google’a verirken toplam 20 saniye düşünmüşsem ne olayım.

    işin komik yanı, google ve facebook, bu verileri bize sunmak zorunda da değillerdi. bunca şeyi onlara verirken, bir saniye bile durup “ama bu verileri istediğim zaman görebilmeli, indirebilmeliyim” şartını koşmamış, herhangi bir şeffaflık istememiştim. şartsız şurtsuz vermiştim.

    onu bırak, muhtemelen çoğunuzun bu veri indirme mekanizmalarından haberi de daha yeni oluyordur. ve yine coğunuz, bunu öğrendikten sonra da denemeyecektir.

    şimdi bu arşivin içindeki bazı ilginç şeylere bakalım…

    ***
    ***
    ***

    aradığınız her şey

    tüm cihazlarınızda yaptığınız her arama depolanıyor. hediye ettiğiniz bilgilerin bazılarını buradan ayarlayabilirsiniz: myactivity

    incognito modunu sıkça kullanmadığım için, her yaptığım arama google’ın malı. bilgisayardan tarihçeyi ve cookieleri silsem bile, google’ın sunucularında bu veriler ayrı bir veritabanında tutuluyor. onları ayrıca silmek lazım bu ayarlardan.

    yorumlar arasında ilginç bir ihtimalden söz edilmişti: geleceğin siyasi, askeri, sosyal liderlerinin tüm browsing tarihçeleri bugün google sunucularında. devlet başkanları, ceo’lar, generaller, ımf direktörleri, bm çalışanları, gazete editörleri… tarihin yakın bir noktasında, tüm bu önemli mevkilerdeki insanların en az 30 senelik arşivleri, 2–3 şirketin elinde toplanmış olacak. bir şeylerin yanlış gitmemesi imkansız.

    ***
    ***
    ***

    satın alacağınız her şey

    tüm bu bilgilerinizi işleyerek, bir reklam profilinizi oluşturuyor google. ilgili ayarlar: google.com/settings/ads/

    diyelim ki telefondan obeziteyle ilgili aramalar yaptım, geçen seneye göre daha büyük beden kıyafetler satın aldım ve youtube’da sağlık programları izleme oranım %80 arttı. hemen diyet hapları reklamı gösterebiliyor. yahut yaşadığım yere yakın bir doktorun reklamını.

    bu bir “rezalet” değil. bilakis isteyebileceğim şeyleri tahmin edip bana ulaştırması bir hizmet. ama işin boyutu ve ardında yatan tekniklerin etkinliği korkutucu. bir noktada “bize lazım olanı kolayca ulaştırmak”tan çıkıp, “ihtiyacımızı bizden önce tahmin etme”ye geldi iş.

    ***

    şimdi de “istemeyeceğimiz şeyleri istediğimizi ikna etme” noktasına geliyoruz yavaş yavaş. bu konuda the onion’ın mizahı harika:

    "chobani markasına sadık, 18 -36 yaş aralığındaki bekar meksilalı kadın, “beni kapitalizmin ufak kutucuklarına hapsedemezsiniz” dedi."

    “haberin” devamı da mükemmel, çeviri yaparak rezil etmeyeyim:

    los angeles, ca?—?declaring herself a unique and sovereign individual who can’t be quantified by demographics or pigeonholed by big business, carla martín, a single, childless, 18-to-36-year-old bilingual hispanic female with brand loyalty to tom’s shoes and chobani greek yogurt and who expects to take two airline flights in 2018, told reporters friday that she doesn’t fit into any of corporate america’s little boxes.

    “i’m more than just a collection of statistics,” said martín, a college graduate in the $50,000 to $75,000 income bracket who supports center-left political causes, visits the two coffee shops in her neighborhood an average of 2.6 times each per week, prefers but does not exclusively purchase organic food, uses less than 75 percent of the allotted mileage on her leased volkswagen passat every month, enjoys listening to ımagine dragons and ed sheeran, is currently in the market for a new floor lamp, and whom algorithms predict has an 89 percent chance of buying the chelsea sectional model from pottery barn.

    “you can’t put a label on me. ı’m a free spirit who will never be a pawn in some big marketing scheme.” martín later headed off to a metalworking class, a new interest of hers that she feels demonstrates her unpredictable personality and was recommended to her by groupon.

    davranışlarımız deterministik değil, olasılıksal. ama 36 gb data biriktirince, gezegenlerin hareketini tahmin eden formüller kadar isabetli olabiliyor bu olasılıksal modeller.

    ***
    ***
    ***

    gittiğiniz her yer

    telefonda location history açıksa, gittiğiniz her yerin tarihçesi tutuluyor. bunları harita üstünde görmek ve kafayı yemek için: timeline. bu arayüzde herhangi bir güne veya yere zoom yaparak, oradaki tüm hareketlerinizi görebilirsiniz.

    bu, location services kavramından farklı. orada sadece o anki yerinizi tespit etmek var (gps kapalıysa, baz istasyonlarını veya wifi routerlarını kullanarak). bu sayede sözde daha uygun arama sonuçları, özde de daha etkili reklam ulaştırabiliyorlar.

    timeline ise bir tarihçe ve sanırım sonu yok. sonu olmadığı için de, yukarıdaki screenshot’ı alırken bile başım derde giriyordu az kalsın. birkaç yıl önce bir kızın peşinden almanya’ya gitmiştim, o da orada gözüküyor. bizimkinden “ne zaman münih’e gittin ki sen?” sorusunu işitmem 0.5 saniye sürdü. ne yazık ki iyi bir bahane bulamadığımdan kendisi şu anda bir gölün dibinde usulca uyuyor. bu trajedinin sorumlusu %100 google.

    ***

    yıkılan yuvalar işin masum kısmı tabii, bu tarihçe şu anda size özel olsa da 10 sene sonra bir vize başvurusunda kullanılabilir: “iran’a gitmişsin, sana vize yok”.

    veya insan kaynakları şirketlerine satılabilir, onlar da işverenlerle paylaşır: “her hafta strip club’a gidiyormuşsunuz. biz size dönüş yaparız.”

    veya hükümetlerin ajanlarının eline düşebilir: “senelerce pennyslvania’da takılmışsın, fetöcü müsün sen?

    ***
    ***
    ***

    kullandığınız her şey

    google sadece kendi core hizmetlerinden değil, kullandığınız tüm app’lerden ve uzantılardan da veri topluyor. örneğin hangi ülkeden, saat kaçta vpn uzantısını çalıştırdınız, o açıkken ne aramalar yaptınız, vs.

    3. parti uygulamaların güvenlik erişimleri burada:

    o listeye bakıyorum da, bir ara kayak.com’a yetki vermişim meğer, emaillerime bakabiliyor. seyahat emaillerinin içinden gerekli bilgileri çekip, otomatik seyahat planı oluştursun diye yapmıştım. güzel de çalışıyordu ama o yetkiyi bir kere verince, mesela 2 hafta sonra “hala buna ihtiyacın var mı?” diye hatırlatmıyor kimse, yıllarca orada duruyor yetki.

    ifttt (otomasyon) daha da kötü, adamlara tüm hesabı devretsem olurmuş

    yine basit bir senaryo üstünden düşünürsek: google’ın hack edilmesi gerekmiyor emaillerimin açığa çıkması için, kayak veya ıfttt hacklense de olabilir. muhtemelen her emailimin kopyasını kendi sunucularında tutma hakları yoktur ama metadatayı tutabiliyorlardır en azından.

    ***
    ***
    ***

    izlediğiniz her şey

    youtube devasa bir veri toplama mekanizması: buyrun, tarihçeniz

    google’ın elinde sırf bu olsaydı bile, birkaç hafta içinde sizin cinsel yöneliminizi, siyasi görüşünüzü, dininizi fetişlerinizi, hatta suçlarınızı bile isabetle tahmin edebilir. şimdi yapamasa bile gelecek seneye daha iyi modellerle bunu yapar, hem de geriye dönük biçimde.

    fakat daha da kötü bir senaryo, yukardakinin tam tersi: yani bu verileri kullanan kötü niyetli bir aktör (devletler, hackerlar) sizi aslında olmadığınız bir şey olarak resmedebilirler. zira kendi tarihçeme bakıyorum da, özellikle siyasi konularda alakasız birinin profili gibi. bir sürü white supremacy videosu var bu aralar. (porno tarihçemle gerçek seks hayatımın arasında dağlar kadar fark olması gibi).

    google ileri data mining teknikleriyle, bu abuk subuk tarihçeden dahi “gerçek ben”i her halükarda çıkarabilir ama yüzeysel olarak bakanlar için, orada bambaşka bir kişilik var. ve o yüzeysel resmi “kanıt” olarak kullanmak gayet kolay.

    ***

    bunları paranoya olarak görüyorsanız, işin sansasyon ve beyin yıkama kısmını düşünün. yukarda bahsettiğim ırkçı videolara girişim gayet masum bir iki alt-right videosu yoluyla oldu. youtube algoritması “sen bunu da seversin” diye bana giderek fanatikleşen şeyler önerdi.

    algoritma kaliteli içerikle (ırkçılık hakkında iyi bir belgesel) sırf hit almak için yapılmış sansasyonel içerikleri iyi ayırdedemiyor ve ikinci tip içerik yavaş yavaş “tavsiye edilenler” listemi ele geçiriyor.

    işin kötüsü, bunlar bir kere o tavsiye listesine girdi mi, onları çıkarmak çok zor. insan ister istemez abuk subuk videolara tıklıyor. bu, meyilli insanları uçlara iten bir mekanizma.

    ***
    ***
    ***

    depoladığınız her şey

    indirdiğim arşivde, zamanında drive’a koyduğum sonra da sildiğim belgeler bile çıktı (herhalde çöp kutusundan silmemiştim). drive, insanın kasası gibi, her önemli şey var. benim kasada tuttuğum bazı şeyler:

    -tüm kimliklerin ve pasaportların scan edilmiş hali (kaybolurlarsa diye)

    -hayatımda kullandığım tüm cv’ler

    -bir sürü şirket dokümanı (normalde bunları kişisel sunucularınıza almamanız lazım ama kimse umursamıyor, milletin kişisel drive’ında milyar dolarlık intellectual property vardır)

    -doktor raporlarım

    -hesap ekstrelerim

    -çocukken yazdığım mektuplar (çok romantikmişim)

    eminim bir sürü insan banka şifrelerini dahi açık text dosyalarına yazıp buralarda tutuyordur. eğer siz de öyle bir hıyarlık yapıyorsanız, arşivi indirirken dikkatli olun, başkası görmesin o zip dosyalarını.

    ***
    ***
    ***

    geri kalan her şey

    arşivde başka neler görebilirim?

    -mesela calendar’daki psikatrist randevularınız (hangisine katılmış, hangisini ekmişsiniz görünüyor)
    -aramalarınızda indirdiğiniz ufak tefek imaj dosyaları
    -yasadışı torrent siteleri ziyaretleri
    -gelen giden her email

    bu noktada çoğu insanın yaptığı bir tespit var: 1984 romanında, hükümetin evinize zorla yerleştirdiği ve asla kapatılamayan kameralar vardı. biz ise google eklentilerine webcam veya mikrofon erişimini gönüllü olarak veriyoruz. yetmiyor, sırf bu işi yapsın diye tasarlanmış cihazları evimize yerleştiriyoruz (amazon alexa gibi)… hem de üstüne para vererek.

    bu kıyas yeterince ilginç ama ben bir şey daha ekleyeyim: 1984 senaryosunda, yanlış bir şey yapsanız bile, bir ihtimal o sırada sizi izleyen biri olmayabilir. o derece bir faşizmde bile, insan hatası sayesinde paçayı kurtarabilme şansı vardı yani. bizim dünyamızda ise hiçbir şey kaçmıyor. çünkü onları işleyenler insan değil. işlenmiş veriyi kullananlar da insan değil. google cto’su mesela, istese dahi bu verilerin çoğuna erişemez. ama “sistem” seviyesinde bakarsak, her şey erişiliyor, işleniyor ve bize geri geliyor.

    aral’ın bu konudaki tespiti şahane: matrix’te insanlar sanal ortamda yaşıyor, fiziksel ortamda da kaynak olarak kullanılıyordu. biz ise fiziksel dünyada yaşarken, sanal ortamdaki halimizi kaynak olarak kullandırıyoruz.

    ***

    orijinali: google’a hediye ettiğim 20 milyon sayfa belge ( fularsız | medium )

    ilgili yazı: facebook skandalı ve demokrasilerin geleceği ( fularsız | medium | sözlük )
  • solcular bir konuyu da carpitmasa sasarim.

    adam kadinlar kod yazamaz demiyor. kadinlar teknoloji alanina erkeklere oranla daha az ilgi duyuyor diyor.

    kadinlar marangozluga erkeklere oranla daha az ilgi duyuyor dese kimsenin umrunda olmayacakti cunku marangozluk google'da calismak gibi yagli bir is degil.

    insaat iscilerinin, marangozlarin, copculerin, madencilerin vs. ezici cogunlugu erkek. hicbir feminist cikip da bu alanlarda calismak icin kadinlar dezavantajli demiyor, bu alanlardaki esitsizlikten yakinmiyor ama konu yagli ve prestijli bir ise geldiginde aniden esitlikci kesiliyorlar.

    solcular buradaki ikiyuzlulugu bile goremeyecek kadar yobaz insanlar.
  • adımı soyadımı yazınca "14.500.000 sonuç bulundu" diyen arama motoru. o mu motor ben mi anlayamadım.
  • dunku aciklamasi gercekten cok zor durumda oldugunun acik bir kanitidir, zira bu aciklamayi bu isten anlamayan son kullaniciyi kafalamak ve bing'i tu-kaka gostermek icin yaptigi cok asikar. ben altina imzayi atan adam da dahil olmak uzere google'in arama motorunu gelistiren insanlarin hic birinin burada anlatilan olayin bir diger sirketin hizmetine "cheap imitation of google's results" denecek bir durum yarattigini dusundugunu sanmiyorum. buna ancak bu isi hic bilmeyenler inanabilir.

    ummadik tas bas yarar derler ya, vaziyet oyle. bu senaryodaki ummadik tas da internet explorer. google'in bugun yaptigi aciklamada yakindigi olayi buyrun aynen yazmistim iki ay once. ne diyorsam aynisi.

    (bkz: #20963537)*

    microsoft'un yaptigi is ortada. elindeki ie datasinda google'da yapilmis query'lere ve tiklanan url'lere bakiyor ve google'daki tiklanma sayilarini bir ranking feature olarak kullaniyor. google'in aciklamasinda gosterdigi orneklerde de bu ranking feature haricinde her bir ranking feature (mesela "number of common words in the query and url title" yahut "number of common words in the query and url abstract" vesaire) kesinlikle tanimsiz olacagindan elde bir tek google click feature'i kaldigi icin elbette tek sonuc direk tepede donuyor. organik (ya da gercekci diyelim) bir aramada bu sozkonusu feature'larin pek cogu tanimli olacagi icin durumu "a cheap imitation of google's results" olarak yorumlamanin tek bir aciklamasi olabilir; google'in gotu fena tutusmus, tehlikenin farkindalar.

    tehlikeyi aciklayayim.

    2009 yazinda bing ilk ciktiginda yahoo google ve bing'i yanyana koyup sonuclarini karsilastirtma temelli bayagi genis kapsamli bir test yapildi. abd'deki kullanicilarin yer/meslek/yas/cinsiyet dagilimlari gozetilerek bir dunya yerden binbir farkli meslekten insan toparlandi. bu insanlara yahoo, google ve bing'in sonuclari gosterilerek ayni query'ler icin hangisini daha iyi bulduklari soruldu. once suradaki gibi birsey gosterip hangisi daha iyi diye soruldu. google acik ara onde cikti. google/bing arasindaki karsilastirmaya bakarsak %80 kusur google, %5 karar veremedim, %15 bing. ondan sonra sagdaki ve soldaki sonuclarin makyaji silindi, hangisinin hangi arama motorundan geldigi gizlenerek sonuclar gosterildiginde kullanicilar google'in %45 daha iyi, %20 karar veremedim, %35 bing'den daha kotu sonuclar dondurdugunu soylediler. google hala onde olsa da acik ara farkinin cogunu makyaji silinince kaybetti. en enteresani ise ucuncu kisim. google sonuclari bing logosu, bing sonuclari google logosu altinda gosterildiginde kullanicilar bu sefer acik ara google makyajli bing sonuclarinin daha iyi oldugunu soylediler. (bu olayi kendiniz denemek icin buradan buyurabilirsiniz: http://blindsearch.fejus.com/ once makyajsiz sonuclari karsilastirip sonra begendiginize oy verdikten sonra hangisi hangisiymis goreceksiniz.)

    bu calisma diyor ki sonuclarin kalitesiyle kullanicin algisi arasinda ciddi bir korelasyon yok, tepesine google logosu koyulan sonuclar kullanici tarafindan daha iyi algilaniyor. bu cok enteresan bir durum. google bu arama motoru aleminde "selpak" olmus, markasini bu isle ozdeslestirmis durumda. yukaridaki calisma yapildiktan sonra yahoo bunu basarili olmamiz imkansiz seklinde yorumladi ve "sonuclarim ayni kalitede olsa bile dortte biri pazar payi aliyorum, ben bununla yarisamam" dedi ve pazardan cekildi. microsoft'un ayni calismaya yorumu tam tersi yonde oldu, yahoo'nun umutsuzluk olarak yorumladigini firsat olarak algiladi ve benim arama motorumun core quality'si uc asagi bes yukari ayni, karsimda yikmam gereken sadece bi brand image kaldiysa para gommeye devam arkadas dedi. ayni calismaya google acisindan bakinca tehlike acik. rakiplerinin (yahoo cekildikten sonra rakibinin de denebilir) asil kalitesi cok cok farkli olmadigi icin kullanicinin gozundeki guvenini, cool'lugunu bi kaybetti mi pazar payi kaybi corap sokugu gibi gelebilir. ki bu pazar payi kaybi google egemenligindeki turkiye pazarinda hissedilmiyor olsa da halihazirda coktaan baslamis durumda.

    sen yahoo'da calisiyorsun ondan google'a bok atiyorsun diye dusunulsun istemem. ben eski google'ciyim. cok bi para degil ama halka acilir acilmaz gittim butun paramla google hissesi aldim, 2007 basina kadar da elimde tuttum, google da cok sagolsun beni dahte yapacak bi de ikinci el toyota corolla aldiracak kadar para kazandirdi bana. bundan 5 yil onceye gidersek o yillarda google'in pazar payini arttirmadaki momentumuna bakarak 2010'da pazar payini %90'lara kadar cikaracagi dusunuluyordu ve bu beklenti google hissesinin o yilardaki fiyatina da yansimisti. %90 demek arama motoru piyasasi gibi data-driven bir pazarda cok onemli bir olay. gidip oralara kadar dayandiktan sonra artik dunya durdukca o pazar payini kaybetmezsin. zira cok kullanici oldugunda elinde daha fazla data oluyor, daha fazla data oldugunda daha guzel sonuclar dondurebiliyorsun, en guzel sonuclar sende kullanici da seni ilk tercih olarak gormeye devam ediyor gibisinden bir forward feedback loop var isin icinde, bunu mesela microsoft'un isletim sistemi pazarini elinde tutmasindan daha saglam/yikilmaz yapan ve pazar payini %90'lara dayadiginda bi daha sittin sene kimsenin o pazar payini senden geri alamayacagi bir ortam yaratan da bu. neyse efendim 2009 geldi, google bazi arastirma sirketlerine gore %66'larda bazisina gore %69'larda, elindeki data sample en cok google'i tutanlarina gore (hitwise ve nielsen) %74'lerde kaldi. 2010 geldiginde google elindeki data sample en cok kendini tutan arastirma sirketine gore bile %65'lere geriledi. bes yil onceki beklentilerin cok uzaginda kaldi. 2011 ocak itibariyle yahoo google'in yaklasik %3'u kadar maliyetle abd pazarinin %15-17'sini elinde tutuyor. bing son yil icerisinde pazar payini %8-9'dan %12-15'e kadar cikardi. (yaklasik %50 year-over-year artis)

    elbette bu yukaridaki sayilar abd pazari icin gecerli. turkiye'ye bakinca google %98'lerde, ne bing'i ne yahoo'su kullanan eden yok. tehlikenin en enteresan boyutu da burada aslinda. bing'in pazar payini 20 katina cikarabilecegi ulkeler var. google'in bu pazarlari elinde tutmasinin sebebi 2004'den baslayarak pek cok dilde ozel arama motoru gelistirmis olmasi. yahoo uyandi, aynisini uzakdogu dilleri icin yapti ve halen taiwan cin japonya vesaireyi google'in turkiye'deki ustunlugu seviyesinde neredeyse tek basina domine ediyor. ama dunya genelinde bunu en iyi beceren google oldu ve bunu da o dil anadili olan insanlara bir ton para bayilip onlardan supervised training datasi toplayarak yapti. bu ise sirf 2004 yilinda gomdugu para 400m dolar civarinda, yine sadece 2004'de turkiye icin toplanan datasete harcanan para 6m diye biliyorum. sayilar tam dogru olmayabilir ama basamak sayisi dogru. yine turkiye'ye bakalim, internet tarayicisi pazarinin cogu hala internet explorer'da. yani google'in milyonlarca dolar para gomdugu supervised training datasini insanlar her ie ile google'a gittiginde ve bir sonuca tikladiginda microsoft catir catir belese cekiyor. ie'nin en cok kullanilan browser oldugu butun international marketlerde de cekecekler, nasil gotler tutusmasin ki... cektigi data eger kullanici opt-in olarak geliyorsa da anasinin ak sutu gibi helaldir. adama bu data dagdan gelmiyor ki, bunu isletim sistemi ve internet tarayicisi pazarini elinde tutarak beceriyorlar. yaptiklarinin ise google'in sonuclarini kopyalamakla ilgisi yok, ki zaten feature setleri ve training algoritmalari (lambdarank kullaniyorlar) google'inkilerden iyiyse bu sekilde bir training set toplama metoduyla google'dan daha iyi sonuclar dondurmeleri de gayet mumkun.

    edit: o kadar yazdim "aglama melis" yazmayi unuttum.
  • "sour times" aratinca en ba$ta http://www.sourtimes.org/ 'u getirmesinden dolayi direk sempati besledigim site.. (bkz: dmoz)
  • artık oldukça ”evil” bir şirket olduğunu görüyoruz ortaya çıkan belgelerde.

    facebook ile anlaşıp reklam piyasasını manipüle etmişler ve bunun yasadışı olduğunu bildikleri için ortaya çıkması durumunda uygulayacakları eylem planını bile hazırlamışlar. haklarında açılan davanın konusu da bu zaten:

    https://storage.courtlistener.com/…4903.152.0_1.pdf

    https://twitter.com/…tatus/1452053938195341314?s=21

    dahası, amp var ya, onu olduğundan iyi göstermek için amp kullanmayan siteleri 1 saniye yavaşlatmışlar mesela.

    facebook’a yükleniliyor son yıllarda ancak asıl pislik google galiba.
  • artik yanlis yazdiginiz bir arama sonrasi "aloov sen bunu yanlis yazdin 0 hitle dondu ama bak ben dogrusunu arattim bu kadar hit buldum naaber?" deyip iyice abartan search engine. korkuyorum bir gun aradigim seyden sonra ekranda bir el cikip yanagimdan makas alacak diye.
  • $imdiye kadar cozum aradigim teknik bir problemle ilgili dogru keyword'lerle kesinlikle beni yanitsiz birakmami$. insanliga faydasi milyarlarca dolarla ifade edilemeyecek kadar fazla olan olu$um.

    "ee ne ki bu $imdi" diyenler icin sadede geliyorum. kisaca bir insan ba$ka birine "abi $u konuda yardimci olabilir misin nasil cozerim?" gibi bir soru soruyorsa ya google'da konuyu ara$tirmami$, ya google'i kullanmayi beceremiyor ya da tamamen buna u$eniyordur.

    mumkunse google dunyayi ele gecirsin pls ltf t$k.
  • yıllar evvel ilk kez googel'ı 'keşfettiğimde' : ulen ben ne zeki adamım, kimseye söylemiycem google diye bir site olduğunu, bir tek ben yararlanıcam amk! şeklinde havalara girdiğim oluşum. google pazarlamaya milyar dolarlar mı yatırmış?? çok mu iyi reklam yapıyor? her yeri satın mı aldı?? peeeeh kaç yazar, ben söylemesem kimse farketmez diye düşünen bir insanmışım resmen. gram beyin yokmuş yemin ediyorm.
  • bağlam yanılgısına düşüp çalışma şansını kaçırdığım şirket.

    buradan bir abla beni nereden bulmuşsa bulmuş, sizinle açık olan bir pozisyonumuz hakkında görüşebilir miyiz diye eposta atmıştı.herhalde toptan bir gruba mail geçti bunlar, bana özel değil bu diye;
    olur ablacım, telefonum bu, istediğin zaman ara diye de sallamıştım.

    neyse epey bir vakit sonra tramvayda telefon çaldı , açtım , kendini tanıttı bu abla çıktı. efendim sizinle bir ön görüşme yapayım, burası olumlu olursa bir uzman mühendis sizinle online konferans ile görüşecek, onu da geçerseniz dubline mülakata alacağız, orada da 3 ayrı ekip sorguya çekecekmiş, hepsi olumlu olursa size şu pozisyonda bir teklif sunacağız dedi.

    ben de türkiyeden alışkanlık, ilk mülakat ık mülakatı ise geyik olur diye, en fazla kendini nasıl tanımlarsın, 5 yıl sonra nerede görüyorsun geyikleri gelecek diye ; he ablacım görüşelim o zaman sor soracağını dedim.

    ben bekliyorum karakterini nasıl tanımlarsın sorusu;
    abla bir soru patlattı, benim lisans 4.sınıfında girdiğim final sorusunun aynısı. dondum kaldım, hede hödö derken yanlış cevapladım. 9 tane daha sordu, olayın ık mülakatı olmadığını idrak ettiğimden 9unu da doğru cevapladım ama kan-ter içinde.
    abla teşekkür etti biz sizi arayacağız dedi, kapatmadan muhabbete bağladım, peki canım ciğerim 10da 10 yapan oldu mu benden evvel, boşuna ümitlenmiyim dedim.
    sanırım 12-13 kişi kadar 10da 10 yaptı, bir çoğu da stanford mezunu dedi, kendisi de oradan computer science mezunu imiş. ortalığı bir southpark sessizliği kapladı.
hesabın var mı? giriş yap