• (bkz: shift delete)
  • çerçeveye koyup, mönitöre çevirip film izlemiştim. şu an nerde bilmiyorum.
    geçiye.
  • sildim attım ne varsa. aldığı kıyafetleri çöpe atacaktım annem ihtiyaç sahiplerine verdi. çiçeksepetinden gönderdiğim çiçeklerin kaydını bile sildim yani.

    ona dair ne varsa sildim ama unutmam 1 sene sürdü.

    bu süreçte ya doğru bir insan bulacaksınız (çok düşük bir ihtimal) ya da deli gibi spor yapacaksınız. endorfin ve vücut yorgunluğu bu tür şeyleri düşünmenizi ciddi derecede engelliyor.

    edit: imla
  • şahsımda facebook'da düğün fotolarına bakmakla vücut bulmuş olay... ex evlendi ben hala okulu bitiremedim.
  • her ne yaşadıysanız yaşayın, en azından bir saniyeliğine boğazınızı düğümler. hele hele uzun zamandır bakmaktan kaçtığınız mevzubahis fotoraflarlar tesadüfen çıktıysa karşınıza ilk andaki şoku atlatmak amacıyla yutkunmak istersiniz, sadece ve sadece acı hissedersiniz içinizde bir yerlerde. sonrasında ya hayatınıza devam edersiniz ya da o acı şiddetini artırarak içinizdeki o yerlere yayılmaya devam eder...
  • basılı olanı yırtmak, kesmek, yakmak kolay. dijital olandan kurtulmak mümkün değilmiş gibi. ya da kurtulmak istemiyoruz. her sabah fotoğraf uygulamam telefonuma "bugünü yeniden yaşayın" bildirimleri gönderiyor. her günün içinde onun yüzü var.
    - sabah uyanır uyanmaz birbirimize en kurbağa halimizin fotoğrafını atmışız,
    - çalışırken 'sıkıldım, keşke burada olsaydın' demelik kareler yollamışız,
    - 'bu manzaraya sen bayılırdın' diyebilmek için birbirimizi peyzaja boğmuşuz,
    - hastaymışız, burnumuzun ucu kızarık, kenarları silmekten kurumuş, kendiliğinden infrared efektli fotoğraflar çekmişiz,
    - 'ya hadi ama lütfen' demek yerine en munzur bakışımızı atmışız.

    uğraşsam, bir sergilik envanter çıkar. onun yerine bakıp mutlu oluyorum. artık kızmıyorum ya da üzülmüyorum. onu olmasa da hislerimi özlüyorum. daha önce fark edemediğim yorgunluğunu görüyorum fotoğraflarda. bir de konuşmadan anlaşabilmenin değerini anlıyorum. gözlerini dikiş açısından ne söyleyeceğini tahmin edebilmeyi. insanın ağzıyla değil, gözlerinin içiyle gülmesinin farkını. sonuç olarak sırtımızı dayadığımız duvara balyozu kendi ellerimizle vurduk.
  • bu fotogpraflarin olasi 3'er kopyasi vardir:

    1- beyninde
    2- arsivinde
    3- kalbinde

    beyinde kalan fotograflar en zararsizlaridir. hatiralar vardir iyi ya da kotu. beyinde yer eder. ara sira hatirlanir bile. yasanmislik vardir sonucta, tamamini unutmaya calismak hem sacma, hem de imkansizdir. kaldi ki onlari hatirlamak kisinin onu hala seviyor, sayiyor ya da herhangibir aksiyonda bulunuyor anlamina gelmez. piskopatca kurcalanmadiklari surece de zararsizdirlar.

    arsivdeki fotograflar en tartismaya acik olanlaridir* kisiden kisiye degisir zarari-zararsizligi.

    kalpteki kopyalar?! eger beynindeki ya da arsivdeki kopyayi hatirlayip kalbin ciz ediyorsa bir kopya da kalbinde var demektir; en tehlikelisi, en acizi, en gereksizi de bunlardir. ayrildiginiza gore bu fotograflar net ve saglam olmasa gerek. kalbinde yipranmis, kirlenmis fotograflarla bir baskasina "asik" olabiliyorsa o kalp, copluk olmus demektir.. bir yaylaya cikip gunlerce temiz hava alarak temizlenmesi gerekir o kalbin, zorlanmasi deil..
  • silmeye elimin gitmediğidir.
    bakmasam da hiç, unutsam da bir gün, kalsınlar en dip albümde gözlerimizin içinin hep güldüğü fotoğraflar...
  • bazen elinde kalan tek şeydir.

    sevgili değildir bazen kişi, sevmişsindir ama. o kadar. en fazla fotoğrafına yaklaşmışsındır zaten. hiç yanağına dokunamamış, dolu dolu kokusunu içine çekememişsindir. sonra bir gün yollar ayrılır, görüşmezsin. elinde tek kalan ise bir fotoğraf olur. arada bir döner bakarsın. hala böyle mi acaba, yoksa değişti mi, ne kadar değişti diye düşünürsün. sorular cevapsızdır. bir zamanlar hissedilenler, yaşananlar gelir aklına. gülümser ve fotoğrafı kaldırırsın yeniden tüm yaşanmamışlıkların yanına.

    hoş facebook denen şey çıktı çıkalı, ne çok değişmiş bensiz diye düşünüyor genelde insanlar.
  • silmem, tek bir tanesini bile. hayat müzemin en nadide parçalarından onlar. insanın hayatında kaç tane sevgilisi oluyor ki? aynı şehirde veya aynı ülkedeki milyonlarca insandan çok azı, bir süreliğine de olsa sizin için sevgili olabiliyor, baktığın zaman ufak çaplı bir mucize. bu mucizenin nişanelerini neden sileyim veya neden unutmak için didineyim ki normal şartlar altında?

    olm bence milli sorunumuz bu, tarih bilincimiz yok, kültürel mirasımıza sahip çıkmıyoruz. hemen yık/sil yenisini yap kafasındayız. bir fikir aklıma geldi, büyük bir eski sevgililer müzesi kurulması gerekiyor bence. insanlar bu dünyayı terk etse bile, o müzeyi ziyaret eden sonraki kuşaklar aracılığıyla sonsuza dek hatırlanmalı eski aşklar ve sevgililer. ne bileyim eski sevgiliden kalan ilginç eşyalar, hediyeler bir yerde toplansa neler neler çıkar be müdür? bir girişimci bunu gerçeğe dönüştürmeli.

    (bkz: masumiyet müzesi)
hesabın var mı? giriş yap