• şu röportajı okuyup da eren talu'yu yerden yere vuranlara sözüm.
    şu olayların yarısı başınıza gelse, cinayet çıkartır ortalığı yıkarsınız.

    bu adama felç inmemiş, bu adam türkçeyi unutmamış ya helal olsun. başına gelenlere içim parçalandı.
    bu memleketin yarısı böyle bir aldatılma durumunda karısını lime lime doğrar be.
  • herhalde bitmiş, tükenmiş bir adam olduğu konusunda, röportajı veren de, yapan da, okuyan da dahil olmak üzere herkes hemfikirdir. şimdi iki dakika bitmiş, tükenmiş bir adamı düşünelim. düşündük mü? şimdi o adamı aklımızda tutalım. bildiğimiz bitme ve tükenme biçimlerini aklımızdan geçirelim. ne kadar çeşitli bitişler olabildiğini değerlendirebildik mi? şimdi bu bitişleri bu bitmiş adamın tarihçesine ekleyelim. bitmenin sonuna doğru nasıl can çekişilebileceğini, düşerken son bir gayret birilerine tutunmaya çalışanların paçasına yapıştıklarını nasıl aşağı çektiklerini, empati ile falan da değil, düz semptom olarak ko-faktörler havuzuna atalım. şimdi aynı röportajı bir kere daha okuyoruz.

    okuduk mu?

    nasıl bir his geldi? hala böyle ayıplayalım, yuh ya çok ayıp diyelim, kıyasıya kıyalım, dövesiye yerelim kafası ile mi bakıyorsunuz, yoksa empati kumpati tarzı bir şeyler oluyor mu? bana göre bir kıpı empati oluyorsa, ki oluyor olmalı, tüm söylenenleri zekaret sayıklamalarına veriyor, artık aynı boyuttan her anlamda eşitmiş gibi bakmıyor, iyileşmesini, geri çıkmasını falan ümit ediyorsunuz. empati olmadıysa, yani yabancı, suçlanası, arsız, edebsiz, hayasız, haysiyetsiz, ahlaksız, vb. vurgulamlar hala eski şiddetiyle devam ediyorsa, o zaman bilin ki...o da olur. yani bir şey diyemiyorum. nasıl duygulanılması gerektiğini dikte edecek değilim. ama duygulardan bağımsız 'ayıplama' denen formül'ün nasıl işlediğini de, tam burada, hatırlatmadan geçemedim.

    şimdi ben sık sık birilerini ayıplayan biri değilim. ama çok insanı ayıplamışlığım var. kim niye nasıl ve ne şekilde ayıplanır bilirim. topluluk içinde ayıplamak gerekilen bir şey görürsem, ve ayıplamazsam ölecek olsam falan, içinde bulunduğum grubun en başarılı ayıplamalarından birini yapabilirim.

    yaparım ederim dedim, ne yapacağımı da izah edeyim.

    ayıplama nedir? benim ayıplamadan anladığım en temel tanım şu: bir formülü olan eleştiri. o formülü de, hiç bir şey olmasa, refleks ile, sırf uygulayabildiğin için, yani pratik olsun diye, uygulamak için uygulayabiliyorsun. bu eleştiri tarzının da belirleyici tek dayanağı, meşruiyeti var: eleştirdiğin şey hakkında ''bunu ben asla yapmazdım'' diyebilmek. kendi içinden ''bunu ben asla yapmazdım'' tekrarları ile yaptığın formül-eleştiri'ye ''ayıplamak'' diyoruz.

    şimdi yukarıdaki tanım ışığında 'düşmüş'e dönelim. düşkün'ü kim ayıplar? düşmemiş. ya da, daha spesifikleştirirsek: ayıpladığı kişi gibi düşmemiş olan. eğerzihin haritanızda canlandırmak isterseniz şöyle de canlandırabilirsiniz: düşmüş olduğu için yerde sürünen birisi var, tepeden de birileri ona tepeden bakarak durum değerlendirmesi yapıyor.

    şimdi ''o adam gibi düşmemiş''lerin ''o adam'ın düşüşü''nü anlayamamasının, kabullenememesinin faturasını da düşkün'den başkası ödemeyecek herhalde? ortada ''ayıplanacak şey''i yapmış birisi var, hem de düşmüş. toplumda artık bir yere konumlandırılamamasının bedelini o ödesin, o ayıplansın. hakkındaki ulaşılması gereken yargı bu şekilde karara bağlansın.

    zaten dikkat edin: ''düşene bir tekme de sen vuracaksın'' bir tavsiye değil, deterministik bir bildirim. 'yaşayacak ve öleceksin'deki gibi rahat ve müsterih, hayatın bilindik bir kuralını hatırlatmak. kendini düşene bir tekme de sen vururken bulacaksın. ama o sırada herkes de senin gibi vuruyor olduğundan kendin tarafından dahi fark edilmeyeceksin. edebinle yaşayacaksın.
  • çirkef de değil iki yüzlü de değil. karısı (bkz: defne samyeli) öyle yaptıklarından sonra öyle tazminatlı mazminatlı boşanma davası açarsa, yapmak zorunda olduğu şeyi yapmış gerçekleri anlatmış. buna kızan karıların tamamı "icabında kocamı boynuzlayayım ama ruh ikizi falan dedim mi ses kesilsin aramızda kalsın" diye içinden kadının seks macerasına hallenen yavşaklardır.

    karısının parası vardır, kendisinin de onca iflasa rağmen kenarda kıyıdaki parası çocuklarını ve muhtaç olacaksa bu kadını ortalamanın üstünde bir hayatı sürdürecek şekilde yaşatır. daha da tazminat diye yırtınmak karı materyalizminin en parlak simgesidir.

    üstelik karıyı da hala seviyor, dönse kabul eder kesin bir süre arıza çıkarır gibi yapıp. yapma kardeşim yapma arkadaşım.
  • bir ilişki, evlilik türü var. zengin erkeklerle güzel kadınlar beraber oluyorlar. olsunlar elbet, sorun bu değil, sorun bu ilişkilerin temeli paraya ve güzelliğe dayanıyor. bir ilişkinin yan alırı değil de temel dayanağı halini alıyorlar. böyle evliliklerde görülmeyen, yazılmayan ama bilinen gizli ama aleni bir evlilik sözleşmesi olduğuna inanırm. iyi günde kötü günde hastalıkta ve sağlıkta diye başlamayan bir evlilik anlaşması... erkek zengin kaldığı sürece devam edecek, kadın güzelliğini muhafaza ettiği sürece...

    erkek; madem zenginim en güzel kadınla evleneyim diyor, kadın; madem güzelim en zenginiyle evleneyim diyor. bu ilişkiler sermaye bitene kadar devam ediyor. genel tablo şudur; erkek yıllar içinde zengin kalmaya devam ederken kadın yıllar içinde güzelliğini kaybeder. yanda taşınan güzel kadın modelinden çocukların anası modeline evrilir. böyle olunca sermayeyi kaybeden taraf kaybeder. erkek genç ve güzel kadınla beraber olmaya başlar hatta belki yeniden evlenir, kadın öyle takılır. bu alıştığımız, bildiğimiz bir şekilde şahit olduğumuz senaryodur. eren talu özelinde bu durum değişiyor. sermayesini kaybeden taraf kadın değil de erkek oluyor. kadın hala güzelken erkek parasını kaybediyor. erkeğin yapmasına alıştığımız davranışı, terketmeyi, bir kenarda bırakmayı kadın yapıyor. evlendiği adamın parasını kaybetmeye başladığını görünce kendi açısından evlilik sözleşmesinin ihlal edildiğini varsayıp başka birini arıyor. erkeğin genç ve güzel kadını tercih etmesi gibi kadın zengin ve güçlü erkeği tercih ediyor. böyle olmasını erkek gururuna yediremiyor. her şeyi kabullenip sineye çekip devam etmeye çalışıyor ama olmuyor.

    erkek, karısı çocuklarına bakarken aldatmayı spor olarak, jimnastik olarak görüyor ve doğal karşılayarak kendini temize çıkarıyor. kadın, bir başka zengin adamla beraber olup erkeği aldatmasını aşkla ilişkilendirip kendini, vicdanını rahatlatma yolunu seçiyor. yoksa aşk yüzünden iki çocuğunun babasını terketmeyi göze alan bir kadın nafaka peşinde koşar mı? ruh ikizimi buldum diyen bir kadın, bir insan üçün beşin hesabını yapar mı? yapıyor, çünkü mesele aşk değil. hiçbir zaman olmadığı gibi aşk değil.

    işinde ve haliyle evliliğinde başarısız olan mimarın bu açıklamaları yapması, her şeyini kaybetmiş bir adamın dile gelmesinden ibaret. her şeyi kaybetmesinden ziyade karısının bir şey olmamış, bir şey yapmamış gibi bir portre çiziyor olması kanına dokunmuş. her düşen gibi ben düştüm o da bir bedel ödesin en azından bu yaptıkları bilinsin istiyor. karşısındaki kadını; sevdiği kadın, çocuklarının annesi olan kadın olarak görmüyor, başarısız olunca kendisini yüzüstü bırakan bir ortak gibi görüyor.

    nasıl başladığı nasıl devam ettiği bitişinden belli.

    bugün galatasaray maçlarını yeni stadında oynamaya başlayan bir takım olsaydı; eren talu ve defne samyeli beraber ayşe arman'a röportaj verirdi. hem iş hayatlarında hem de evliliklerinde başarılı olan örnek çift. hala ilk günkü aşk bitmedi, saygı ve sevgi ilişkimizi ayakta tutuyor. eren her zaman bana güvendi ve kariyerime destek oldu, defne, başarılı erkeğin arkasındaki kadındır.... falan filan.

    o evlilik sözleşmesini bozmayacaksın. bozarsan bedelini ödersin. hep kadın ödüyordu bu sefer erkek ödedi.
  • lan ben de bi' kaç kişi adama giydirince "kim bilir ne yaptı yine?" diye önyargılı fikirler edindim. (yine diyor oluşumun sebebi de stad inşaatını mahvetmiş olmasıdır.)

    ilişkileri üzerinden detay verip tartışacak değilim. ancak yaşadıklarını ben yaşasaydım o'nun kadar modern olamazdım ve böyle bir ropörtaj için aylarca beklemezdim.

    siz "beni.... beni, beni..." diye kafayı sıyırıp intihar eden bihter'i ayakta alkışlayın, bu adam her şeye rağmen karısının peşinden koşunca takdir etmeyin. sevgiliniz sizi sadece terk edince dağılıp ekşi sözlük'te feryat figan edin ancak karısı, işi, yuvası elinden uçup gitmiş adam depresif ruh haliyle bir-iki kelam edince yuhalayın.

    stad yüzünden nefret etmiştim bu adamdan... ropörtajından sonra ise kimden nefret edeceğimi bilemiyorum...
  • stadyum konusunda başarısızlığından söz ediliyor. başarısızlığı ilk başta kendi çapına bakmadan böyle bir işe kalkışmasında yatıyor. finansörleri bir gecede kayıplara karışınca * çöktü gitti tabi. sosyetik otel mimarı olarak neyine gerek senin koca stad işi.

    diğer konu özel hayatı... 14 yıllık eşi, dünyanın değişmez kuralı 'kadınlar güce tapar' mottosuyla ellerinden avuçlarından gözlerinin önünde kayınca bir diğer değişik kural 'aşk ağlatır dert söyletir' düsturuyla konuşmuş. evet yaptığı doğru değil ama bir de kendinizi yerine koyun. kolay değil, hem de hiç değil.

    burdan bizlerin eleştirmesi kolay. eski kız arkadaşımızı istiklalde başkasıyla el ele görünce o gece uyuyamayan bizlerden bahsediyorum.
  • karısı defna samyeli ve evlilikleri hakkında ayşe arman a ayrıntılı röportaj veren mimar.
    röportajla ilgili herşey yazılmış çizilmiş, adamın karısını düşürdüğü durum, çocukların bundan ne şekilde etkileceği... kim suçlu, kim suçsuz, kim haklı... .benim değinmek istediğim konu ise röportajda geçen ufak bir bölüm. bence adamın iç dünyasıyla ilgili çok şeyi anlatıyor.

    ayşe arman soruyor
    peki nasıl her şeyi itiraf etti?

    eren talu diyor ki
    "-votkanın gözünü seveyim! iki şişe votka içtik, birbirimize her şeyi anlattık. seviştik de."

    oradaki o detay. "seviştik de" ...detaydan çok bir içten içe yaşanan zafer gibi duruyor sanki.yoksa neden söylensin. kadın başkasına aşık olduğunu itiraf etmiş,2 şişe vodka içmiş,sarhoş ve sen onula birlikte oluyorsun . sonra tüm türkiyeye sarhoşken seninle olduğunu söylüyorsun, aşık olduğu adamı aldatmış, seninle olmuş...bu sefer sen kazanmışsın.. hani ıssız adaya adriana limayla düşsen ne anlamı kalır bunu anlatmadıktan sonra durumu yaşanmış sanki .
  • bir erkek insan olarak her ne şekil, şemal altında eşini, sevgilini cinsel ya da duygusal olarak aldatıyor olursan ol, haksızsın. (bkz: adam haksız beyler)

    aylarca, yıllarca para karşılığı ya da fuck buddy formunda da olsa aldatmak aldatmaktır. bunun bir savunması olamaz. eğer böyle bir şey yapıyorsun ilişkinde bir sorun vardır, bir şeyler eksiktir. benimde arkadaşlarım var aynı eren talu formatında, bekar ve de evli. aynı kendisi gibi düşünüyorlar, "arada kaçamak iyidir. ben sevgilimi, eşimi seviyorum abi" derler. yok abi senin sevgin de sakat, eşine ve çocuklarına olan bağın da sakat.

    bir arkadaşım var, bugüne kadar "ciddi ilişki" formunda yaşadığı ilişkilerin bir tanesinde bile sadık kaldığına şahit olmadım. bir tane bile örneği yoktur. acayip "piç" bir adamdır. ne eder yapar haftada bir, bir hatun düşürür ve bunu "ciddi ilişki" formunda yaşarken yapar. o kadar yenen boktan sonra illa ki bir yerlerden kokusu çıkar. 6 ay sonra da olsa birileri birileri tanır, bir yerlerden tesadüf karşılaşmalar oluyor. sonra yalvarmalar, yakarmalar, beni affetler, saatlerce telefonda konuşmalar, aşk acısı çeken bir bünye. sonra o hatunu suçlamalar, karı inat ediyorlar, aslında gerçekten beni sevmiyorlar. adam öyle bir ruh haline bürünür ki, hatun bunu terkedeli 3 ay olmasına rağmen unutamaz, unutamama aşamasında yattığı hatunların haddi hesabı yok zaten, sonra bir dün haber gelir, bunun eski hatun bir başkasıyla beraber olmaya başlamıştır, vay anam kıyamet ondan sonra kopar, vay efendim kaç ay oldu da bir başkasıyla hemen birlikte olmaya başladın, sen orospunun tekisin vs. vs.

    eee ne yapacaktı hatun? seni mi bekleyecekti hayatın boyunca, ben bir şeye inanırım arkadaş, bir erkek başka bir amın tadına vardığı zaman devamı gelir, bir kere yaşadı mı onu, bırakamaz. erkek arkadaşınız sizi cinsel anlamda boynuzlarken yakaladıysanız ve bunu ilk defa yaptığını iddia ediyorsa bilin ki onlarca defa yapmıştır.

    bu evlilik için de geçerli arkadaş. ne yarak yersen, o yarrak dönüp dolaşıp sana girer. ekme-biçme dünyası. sonrasında eşinle, sevgilinle yaşadığın özel anları ifşa etmek ise alanen terbiyesizliktir.
  • bu adam hakkında laflar hazırlayanların, bu adamın aslında kocasının aldatmasını zorlukla da olsa kaldırabilen, ama kocasının kendini aptal yerine koymasını (doğal olarak, her insan gibi) kaldıramayan bir kadından farklı konuşmadığını da gözden kaçırmamaları gerekiyor. hani eteğinizdeki tüm taşları atmadan önce bir düşünün.
  • eğer ayşe arman ile yaptığı görüşmede anlattıkları gerçekse, oldukça medeni bir insanmış, ben o arabistan'ın uğur dündar'ı denen herifin peşini çükünden tavana asmadan bırakmazdım.
hesabın var mı? giriş yap