1 entry daha
  • copy/paste taraftarı bir insan olmamakla birlikte asagıdaki yazıyı özetlememek gerektiğine inandığı için oldugu gibi aktarıyorum. bilgilerinize:

    "pkk’nın önde gelen
    isimlerinden şemdin
    sakık’ın “itirafları”, 25 nisan 1998’de hürriyet ve sabah gazetelerinde manşetten yayımlandı.
    itiraflarda “pkk’yla işbirliği” yaptığı öne sürülen gazeteciler işlerinden oldu.
    ama şemdin sakık, çıkartıldığı mahkemede böyle bir ifade vermediğini açıkladı iddialar çöktü.
    2000 yılının ekim ayında öykümüz yeniden canlandı, çünkü bütün bunların genelkurmay istihbaratında hazırlanan bir psikolojik savaş taktiğinin gereği olduğunu gösteren bir belge bütün önemli gazetecilere ulaştırıldı.
    bunlardan sadece biri belgeyi yayımladı.
    belgenin yayımlanmasından on gün sonra genelkurmay, “andıç” adı verilen belgenin varlığını kabul etti.
    sabah gazetesi, “andıç”ın mağdurlarından gazeteci cengiz çandar’ın yazısını sansürledi, bizzat çandar’ın sütununda gazetecisini suçladı.
    medyakronik’te şimdiye kadar üç değerlendirme yazısıyla izlediğimiz “andıç gazeteciliği”ni bütün ayrıntılarıyla aktarmayı gerekli gördük. çünkü en kötü hastalığımız olan "unutma illeti" bu konuda da devreye girdi bile. oysa karşımızdaki, tam anlamıyla ibretlik bir olay. belgesi bulunmalı…
    25 nisan 1998

    türkiye’nin en büyük iki gazetesi hürriyet ve sabah, bir süre önce suriye’de yakalanıp türkiye’ye getirilen pkk’nın “iki numaralı adamı” şemdin sakık’ın “askeri istihbaratta verdiği” ifadesini o gün manşetten yayımladılar. tabiî her iki gazete de ifadeleri “ele geçirmişlerdi.”

    sakık, itiraflarında kapatılan refah partisi (rp), halkın demokrasi partisi (hadep), insan hakları derneği (ihd) gibi parti ve kurumların pkk’yla işbirliği yaptığını anlatıyordu. hürriyet, rp milletvekili fethullah erbaş’ın; sabah da ihd genel başkanı akın birdal’ın “ihanet”ini öne çıkarmıştı.

    hürriyet’in manşet spotlarından biri şöyleydi: “rp’li fethullah erbaş’ın müthiş ihanet mesajı… sakık, kapatılan refah ile olan ilişkilerini anlatırken, fethullah erbaş’ın kendilerine şu mesajı getirdiğini itiraf etti: ‘refah milletvekili fethullah erbaş, biz milleti değil, ümmeti esas alırız, islam dünyasında sınır olmaz, sınır önemli değildir’ demiştir.”

    akın birdal’a yüklenmeyi tercih eden sabah’ın haberine göre, sakık itiraflarında ihd genel başkanı birdal’dan “türkiye’deki tabancam” diye söz ediyordu. haberde, sakık’ın “itiraf”larından şu satırlar aktarılıyordu: “abdullah öcalan’ın onunla telefonda defalarca konuştuğuna bizzat şahit oldum. bazen de öcalan ona bir kurye gönderir ve bazı konularda nasıl davranması gerektiğini söylerdi.”

    ifadelerde, gazetecilik mesleği açısından özellikle önemli bir bölüm daha vardı: sakık, bazı türk gazetecilerin öcalan’dan emir aldığını, para karşılığı röportaj yaptığını söylüyordu.

    aynı tarihli hürriyet gazetesinde, başyazar oktay ekşi, ifadelerin bu bölümüne dikkat çekerek, bu gazetecilerin açıklanmasını istedi. “alçakları tanıyalım” başlıklı yazıda ekşi şöyle diyordu:

    “pkk’nın sırrı kalmadı. çünkü şemdin sakık isimli şeririn verdiği ifadelerden, pkk ile kimlerin bağlantılı olduğunu, gizlice ne gibi destekler verdiklerini türk kamuoyu henüz bilmiyor olsa da devlet biliyor. (…) bu bilgilerin, ‘şemdin sakık hakkında yapılan soruşturmanın selameti açısından bir süre daha gizli kalması’ mümkündür. ama konu yargıya intikal ettiği andan itibaren türk kamuoyu bu bilgilerin tamamını öğrenme hakkına sahiptir. gerçekten bilmeliyiz. (…) keza ‘dürüst gazeteci’ veya ‘sorumlu aydın’ havalarında, bizleri arkadan hangi alçaklar hançerliyormuş, bilmeye mecburuz.”

    haberin kaynakları ekşi’yi ve “türk kamuoyu”nu fazla bekletmediler. muhtemelen ekşi “alçakları tanıyalım” başlıklı yazısını yazarken, onlar da gene iki gazeteye “alçaklar”ın isimlerini aktarmakla meşguldü.

    26 nisan 1998

    hürriyet: “pkk’nın apo’dan sonraki ikinci adamı şemdin sakık, deprem yaratan ifadesinde, örgüte destek veren, zaman zaman işbirliği yapan isimleri tek tek açıkladı.”

    sabah: “apo’nun sağ kolu şemdin sakık’ın itirafları şok üstüne şok yaratıyor. sakık, pkk’ya destek veren milletvekilleri, siyasiler, işadamları ve bazı gazetecilerle gazetelerin isimlerini açıkladı. sakık, akit ve millî gazete’yle pkk arasında gizli anlaşma olduğunu söyledi.”

    “gazeteler ve gazeteciler” faslında, şemdin sakık’ın neler “itiraf” ettiğini okuyalım:

    “basın mensupları içinde de örgütün parayla yazdırdığı ya da konuşturduğu çok ünlü kişiler bulunmaktadır. bazılarını da parayla satın alabileceğini düşünür. bunlara örgütte eyyamcılar denir. bunun yanında ülkede gündem, özgürleşen yurtsever gençlik, evrensel, özgür halk, demokrasi, emek gibi basın organları da örgütün finanse ettiği kuruluşlardır. doğu perinçek ve mehmet ali birand’ın öcalan ile görüşmesi ona türk basınında kapıların açılmasına neden olmuştur. öcalan bana, para karşılığında konuşan ya da yazanlar arasında mahir kaynak, mahir sayın, cengiz çandar, mehmet ali birand ve yalçın küçük’ün isimlerini söyledi.

    “ayrıca millî gazete ile akit gazetesi’nin de pkk aleyhine yazmayacaklarına dair söz verdiklerini söyledi. bunlarla bir nevi ortak düşmana karşı antlaşma yapıldığını söyledi. öcalan, para ile satın aldığı türk gazetecilerden söz ederken, ‘kürt ve türk tarihi hainlerle doludur. türk’e ve kürt’e oyun yapmaya gerek yok. bunlar zaten oyunu kendileri oynuyor’ dedi.”

    sakık: “bunların hiçbirini söylemedim”

    iki günlük bu yayının ardından mehmet ali birand, cengiz çandar ve mahir kaynak’tan yazılarına ara vermeleri istendi. birand ve kaynak bir daha köşelerine dönemediler, çandar ise kısa bir süre sonra yeniden yazmaya başladı.

    bu manşetlerden bir süre sonra, şemdin sakık mahkeme karşısına çıkarıldı ve gazetelerde kendisine atfen çıkan “itirafları” reddetti; hiçbir zaman bu yönde itiraflarda bulunmamıştı.

    oktay ekşi, iddiaların böylece çökmesinden sonra yeni bir yazı yazdı, itiraflarda suçlanan meslektaşları ile okurlardan özür diledi.

    iktidarların bütün dünyada gazetecileri kendi amaçları doğrultusunda araç olarak kullanma eğiliminde oldukları türkiye’de bunun iki kere böyle olduğunu gösteren somut bir gelişme yaşanmış, amaç hâsıl olmuş, sonra da konu sessizliğe terk edilmişti.

    olayın bir iktidar manipülasyonu olduğu açıktı, ama düzmece itirafların kimler tarafından ve nasıl iki büyük gazeteye sızdırıldığı henüz bilinmiyordu.

    konuya açıklık getiren ilk bilgiler sabah gazetesi köşe yazarlarından, bir dönem gazetenin yayın koordinatörü olarak da görev yapan can ataklı’dan geldi. ataklı, öküz dergisine verdiği uzun röportajda, 28 şubat sürecinde sabah’ın ve öbür büyük gazetelerin verdiği “haberlerin yüzde 90’ının yalan” olduğunu söylüyordu. şemdin sakık’la ilgili itiraflar da keza yalandı. “dönemin çok güçlü bir generali, bu haberlerin konulmaması durumunda gazeteyi batırma tehdidinde bulunmuştu.”

    bu röportajdan sonra zaman gazetesinden birol aydın da ataklı’yla uzun bir söyleşi yapmış, ataklı orada da benzer şeyler söylemişti (22 aralık 1999).

    “28 şubat süreci içerisinde özellikle büyük gazete ve televizyonların yaptığı haberlerin yüzde 90’ı yalandır. biz yazdık, biz okuduk… ben bunu her yerde söyledim.”

    “andıç” gazetecilerin posta kutusunda

    can ataklı’nın sabah’tan uzaklaşması sonucunu doğuran bu röportaj, büyük basına nüfuz edemedi; zaman, yeni şafak, akit gibi gazetelerin sayfalarında kaldı.

    konunun yeniden gündeme gelmesi için bir yıla yakın bir sürenin daha geçmesi gerekti. 21 ekim 2000 tarihinde yeni şafak gazetesi yazarı ve fazilet partisi (fp) milletvekili nazlı ilıcak, gazetesine yazdığı haberde, 25 nisan 1998’de iki büyük gazetenin manşetlerine yansıyan “itiraflar”ın, genelkurmay istihbarat dairesi’nde hazırlanan ve “andıç” denilen bir çalışmanın türevi olduğunu öne sürdü.

    yeni şafak’ın sürmanşetinde yer alan haber şöyleydi:

    “çevik bir’in eylem planı… emekli orgeneral çevik bir’in, 1998’de şemdin sakık’ın iddialarını kullanarak bazı parti ve kişileri hedef alan bir yıpratma planı hazırladığı ortaya çıktı… o dönemde genelkurmay ikinci başkanı olan bir’in komuta katına gönderilen eylem planında şu tavsiyede bulunuluyor: “siyasiler, gazeteler, hadep, fp ve insan hakları derneği gibi kuruluşlar hakkında elde edilen bilgilerle önce kamuoyu oluşturulması, müteakiben yasal sürecin başlatılması…” planda pkk ile irtibatlandırılması istenen kuruluş ve kişilerin isimleri de açıkça veriliyor: bunlardan bazılar şöyle: milletvekilleri: salim ensarioğlu, fethullah erbaş, sebgetullah seydaoğlu. cantürk ailesi. gazeteciler: m. ali birand, cengiz çandar, yavuz gökmen, altan kardeşler.”

    ilıcak, aynı günkü yazısında da şöyle diyordu:

    “can ataklı’nın öküz dergisine verdiği bilgiler doğru çıktı. ataklı, ‘bir general, şemdin sakık’ın ifadesine kendi yazdığı metni ekleyerek çandar ve birand’ı suçladı’ diyordu. bir’in eylem planına göre, ‘etkin köşe yazarları ve gazeteler’ yıpratma amaçlı kullanılacak.”

    ilıcak’ın elinde olduğunu söylediği “güçlü eylem planı”nda şu ifadeler de yer alıyordu:

    “mevcut ifadeden (şemdin sakık’ın ifadesi) elde edilen bilgilere ilaveler yapılarak, siyasetçilerin parti içinde yıpratılmaları, siyasi kariyerlerinin olumsuz etkilenmesini teminen mektup kampanyasının başlatılması.”

    ilıcak’ın haberi basında dikkat çekici bir sessizlikle karşılandı. sadece, “güçlü eylem planı”nda adı geçen ahmet altan aktüel’de bir yazı yazarak konuya kimsenin değinmemesinden, başka gazetelerin olayın üzerine gitmemesinden duyduğu infiali dile getirdi.

    1 kasım 2000’de nazlı ilıcak bu kez milletvekili sıfatıyla bir basın toplantısı düzenledi ve elindeki belgenin fotokopisini basın mensuplarına dağıttı. ilıcak ayrıca konuyu tbmm’ye taşıdı ve böyle bir belgenin olup olmadığını başbakan’a sordu. (gazetelerinde yönetici mevkilerde görev yapan bazı gazetecilerin yazılarından –meselâ ertuğrul özkök, sedat ergin, ismet berkan- belgenin nazlı ilıcak’la birlikte birçok gazeteciye gönderildiğini, ama onların ‘sahte’ olduğundan şüphelendikleri belgeyle ilgilenmediklerini öğreniyoruz.)

    ilıcak’ın milletvekili sıfatıyla yaptığı açıklamayla birlikte artık bir “ajans haberi” haline gelen haber, gazetelerin iç sayfalarında birer sütunluk haberler olarak geçiştirildi. bu gelişmeyi dahi vermeyen üç gazeteden ikisi ise 25 nisan’da yayımladıkları manşet haberle süreci başlatan hürriyet ve sabah’tı.

    aynı gün akşam saatlerinde genelkurmay’dan yapılan açıklamada, böyle bir belgenin hazırlandığı kabul ediliyor, ama uygulamaya konduğu reddediliyordu.

    sabah ve hürriyet’in 2 kasım’da kullandığı “genelkurmay belgeyi kabul etti” açıklaması, bu gazetelerin okurlarında bilmece etkisi yarattı; çünkü iki gazete, ilıcak’ın iddialarını hiçbir şekilde haberleştirmedikleri için okurlarının hangi “belge”nin kabul edildiğini bilmeleri mümkün değildi.

    cengiz çandar, genelkurmay’ın açıklamasından iki gün sonra gazetesine gönderdiği yazıda, kendisine ve başka kişilere karşı düzmece itiraflarla komplo kurdukları açığa çıkan emekli generallerin kanunlar önünde hesap vermesi gerektiğini yazdı.

    sabah yönetimi, “suç unsuru ve silahlı kuvvetler’e hakaret” içerdiği gerekçesiyle çandar’ın yazısını yayımlamadı.

    “andıç” gazeteciliğinin geldiği son nokta işte bu. (6 kasım 2000)"

    medya kronik
    http://www.medyakronik.com/arsiv/ordumevzu_007.htm
13 entry daha
hesabın var mı? giriş yap