21 entry daha
  • müthiş bir film. aylar sonra ilk kez sinema salonuna girmemi sağladı, sağ olsun. çünkü insanların mısır yerken ve yanlarında oturanlarla konuşurken çıkardıkları seslere tahammül edemiyorum. ama yani, asghar farhadi aşkına, bu filmi daha fazla bekleyemezdim.

    her şeyden önce asghar farhadi ne kadar muhteşem bir hikaye anlatıcısı, shahab hosseini ne kadar muhteşem bir oyuncu. umarım bir ömür birlikte yol alırlar. amin.

    sonra; kimileri hikayeyi, farhadi'nin diğer filmlerindeki kadar etkileyici ve çözümleri de yeterince zekice bulmadıklarını söylemişler. ben öyle düşünmüyorum. sanırım en çok etkilendiğim farhadi filmi darbareye eli'ydi. ama yine de onun için bile "bundan iyiydi," diyemiyorum. çünkü ben bu adamın temel dertlerinden birinin, karakterin iç çatışmasını ve duygusal çalkantılarını her zerresiyle seyirciye geçirmek olduğunu ve o çatışmanın da her filmde biraz daha güçlendiğini düşünüyorum. belki de bu yüzden codayi-i nadir ez simin'den sonra ana karakterleri ve olay örgüsünde sadeleşmeye gitmeyi tercih etmiştir kendisi. nitekim bu filmin ana karakteri olan emad'ın yaşadığı iç çatışma ve onu takip eden dönüşüm süreci bence çok çok güçlüydü; hatta belki farhadi'nin şimdiye dek ana karakterle gösterdiği en keskin dönüşümlerden biri bile olabilir. (ya da ben sinemadan çıkmış ve iran sinemasını övmüş de gelmiş insan kafası yaşıyor olabilirim; bilemiyorum.)

    dikkat: buradan sonra spoiler çıkabilir. çıkacaktır.

    bana kalırsa farhadi'nin bu filmde derdini az sayıda karakterle anlatmayı tercih etmesinin nedenlerinden biri de emad karakterinin durumunu ve duygusunu belirginleştirmek adına yan karakterlerden değil, kullandığı referanslardan güç almak istemesi. bu referanslardan ilki, filme de adını veren arthur miller oyunu death of a salesman. farhadi'nin burada, karısını tacizden/tecavüzden koruyamamış olmanın çaresizliğiyle kendi kendini yiyen emad ile ailesine güzel bir hayat sunamadığı için kendi başını yiyen arthur miller karakteri willy loman'ı paralellediğini görüyoruz. sanat ve yaşam gerçekliği karşılaştırmasını da çok güzel gösteriyor burada. emad iken yönetmeni ve arkadaşı olan, pek de haz etmediği adama söyleyemediklerini, willy iken bir kahramana dönüşmüş olduğundan bir çırpıda, açıklıkla söyleyebiliyor karakterimiz.

    benzer biçimde, yine emad'ın kendinden bağımsız olarak gelişen olay karşısındaki acizliğini, benim özellikle çok hoşuma giden skammen göndermesiyle güçlendiriyor farhadi. bu güzide bergman filminin adının*, filme yapılan göndermenin olduğu sahnenin duygusuyla birebir örtüşmesi bir tarafa, skammen karakterleri de forushande'nin karakterleriyle örtüşüyorlar. skammen'de de tek istedikleri sanat yapmak olan ama savaş ve dolayısıyla baskı yüzünden giderek mutsuzlaşıp yozlaşan müzisyen bir çifti seyrederiz. onların da çocukları olmaz. orada da (tecavüz şeklinde olmasa da) ikinci bir adam ve bu ikinci adama karşı duyulan derin öfkeyle birlikte yine de bir şey yapamamanın verdiği rahatsızlık söz konusudur.

    bir gönderme de, iranlı yazar gholam hossein saedi'nin the cow isimli oyununa yapılıyor. filmin ilk sahnelerinde emad'ın sınıfında bu oyundan bahsediliyor ve sonrasında oyundan uyarlanan siyah beyaz filmden birkaç görüntü seyrediyoruz. filmin başında emad'ın, öğrencisinin "bir insan nasıl ineğe dönüşür?" sorusuna, "yavaş yavaş" şeklinde cevap vermesi, emad'ın da yavaş yavaş çığırından çıkacak, başta gördüğümüz o sakin adamdan, bir insanı öldürebilecek olan adama dönüşecek olmasına işaret ediyor. fakat emad'la ilgili değişmeyen tek şey, kadının beyanını esas alması ki bu benim filmde en çok etkilendiğim detay oldu. sadece taksi sahnesi ve ardından emad'la öğrencisi arasında geçen taciz tartışması diyorum spoiler olmasın diye; çok hoş, çok naifti. herkese örnek olsun bu bakış açısı.

    bu arada merak eden olursa, "the cow" isimli hikayenin konusu da kısaca şöyleymiş: hasan isminde, evli ama çocuğu olmayan bir köylü vardır. (bakın yine çocuk yok.) bu adamın hayatta en çok değer verdiği şey ineğidir. bir gün iş için köyden ayrılır ve arkadaşları onun sevgili ineğini ahırda ölü bulurlar. hasan üzülmesin diye de "ineğin kaçtı" derler. ama hasan yine de üzülür. çok üzülür hatta. o kadar üzülür ki yavaş yavaş delirmeye başlar ve sonunda "ben ineğim" der; kimse de onu inek olmadığına ikna edemez. yazık. (bkz: gaav)

    farhadi bu filmde taciz, tecavüz ve intikam gibi anahtar kelimeler etrafında dönüyor ama bence satıcının ölmesi ya da ölümü (cezayı) hak edip etmemesiyle pek de fazla ilgilenmiyor. bana kalırsa onun için önemli olan emad'ın çaresizlik ve utançla yavaş yavaş geçirdiği dönüşüm. kaldı ki tacizci de aynı şeyden, utanç ve olanları geri çeviremeyecek olmanın çaresizliğinden ölüyor; kalp krizinden değil. belki de ölmüyordur gerçi. onu da tam olarak bilmiyoruz. işte bu gizem de farhadi imzası oluyor.

    son derece gereksiz edit: filmi seyrederken, sırf insanları çıkardıkları sesler yüzünden öldürmeyeyim diye, nefret ettiğim halde bir kova patlamış mısır yedim. işte insan sevgisi. işte farhadi seyircisi.
169 entry daha
hesabın var mı? giriş yap