4 entry daha
  • kavram hakkında birgün gazetesinde çıkan yazıyı okudum. aslında sürekli duymama rağmen karşılığının ne olduğunu tam anlamdıramamış, kendi içimde anlamdırdığım haliyle mantıklı olabilecek yanlarını görmüş olmama rağmen rahatsız oldum. (burada yazacaklarım da, bir gazete olarak birgün'e değer veren, varlığını önemli bulan bir yazar tarafından dillendiriliyor olduğu, bilinsin.)

    ilk önce, yıldırım türker- fuko postyapısalcılık ve vicdan meselesine girip, işte yıldırım türker bu fuko denen postçulara dayanıp vicdan solculuğu yapıyor söylemi, biraz yanlış olmuş. zira fuko dediğimiz adam, entelektuelin siyasi işlevi adlı kitabında açık seçik marxism'den devralınmış "entelektuelin bir vicdan ve bilinç temsili olarak toplumun bireyseldeki görünümü" işlevini eleştirir. yani o senin ortodoks marxismden devraldığın yanlış analojin. yıldırım türker, bir grubun, kesimin, partinin adına konuşmaz, konuştuğunu iddia etmez. bu onun taraf olmadığını, ezilene omuz vermediğini göstermez, örgütlülüğe karşı olduğunu ise hiç mi hiç göstermez.

    "x, y, z postapısalcı yolda yürür, vicdanıyla konuşur, saçmalar" söylemi de garip. zira aynı fuko, katolik ahlakın günah çıkartma sekanslarından modern topluma geçiş sürecinde "bireysel vicdanın" iktidar odaklarınca nasıl siyasallaştırılıp mevcut düzene alet edildiğini resmetmiş nadide bir kardeşimizdir. ve hatta şöyle der: " vicdanın ve ruhların yönlendirilmesi esnasında gelişen ve vicdan muhasebesiyle, günah çıkarmayla elde edilen bu hakikat üretimi, bir anlamda çobanın sürüsüyle ve sürüsünün her bir üyesiyle olan sürekli bağını oluşturur."*

    e ne olacak o zaman? vicdanı red mi edeceğiz? hayır. kendi adıma netleştireyim.

    ben iktidarın vicdan, saygı, sevgi, hoşgörü vb. evrenselleştikçe içi boşaltılan bütün kavramlarından nefret ediyorum. dünyada vicdan mefhumunu en çok kullanan ülkelerin vahşeti bir kimlik haline getirerek bu dolup taşan sevgilerinin içine evrensel meşru şiddeti ölesiye faş etmiş olmalarının tesadüf olmadığını biliyorum. onların vicdanı evrensel şiddet içerir. benim vicdanım onların şiddetinize direnir ve şiddetinin kaynağını da onların evrensel hayvanlığından alır.

    ama mücadelemi küreselin vicdanına karşı, kendi etikle yoğrulmuş vicdanımı ortaya koyarak, örgütlü sınıf mücadelesiyle, anti-militarizmle, cinsel özgürlük, çevre sorunları, göçmen dayanışmasıyla birlikte devrimci sınıfı "sanayi proleterleri" sınıfına ve ekonomi politiğin özgürlükten nasibini alamamış alanına sıkıştırıp geriye kalan herkesi köhnemiş küçük burjuva retoriğinin altına sıkıştırmadan yapıyorum. ve evet, ben vicdan solcusu tanımını yapsa idim, populist vicdanını iktidarın kendisine öğrettiğinin dışına taşmadan kullanan solcu olarak tanımlardım.

    şimdi kalkmış işçiyle bağ kurmaktan bahsediyorsunuz. yahu işçi dediğin o vicdani solcu diye aşağıladığın adamın kendisi. benim, ssk'da çalışan teyfik abi, evde köpek gibi çalışan nalan teyze. biz boşuna mı kafa emekçisi, ev emekçisi, mühendisler, beyaz yakalılar da emekçidir, işçi sınıfı tekrar tanımlanmak durumundadır diyoruz. yahu siz neredesiniz?

    ütopik sosyalizm, vicdan solculuğu göndermelerinde ise şahane yanlış bilgiler var. mesele örgütlülüğe yukardan bakmak değil yeğen, mesele örgüt, parti, lider fetişizmini, bürokrasiyi eleştirmek. zira ütopik sosyalizm dediğiniz eğer anarşizm ise, örgütlülüğün öz olanını her alanda, çoğu zaman ortodoks marxisme karşı savunarak, iktidarı partiden halka vermeyi amaçlayan şekilde yapanlar o sizin beğenmediğiniz ütopik sosyalistlerdi. anlaşılan yenilgilerden nasip alınamamış, alınamadığı gibi, yine üzücü biçimde bilimsel sosyalizmin katı parti fetişizmine malup olunmuş.

    benim örgütlülüğümü, adı parti olmayan bir topluluk ile mücadele etmeyi neden tercih ettiğimi kimse sorgulayamaz. ama sen neden beni örgütleyemediğini kendine sorabilirsin. sorasın ki, kendini geliştirebilesin. ha niyet okuyup kimi insanların hatalı/yanlışlanabilir kanaatlerinden yola çıkarak büyük anlatıları ve insanları eleştirmeden önce, dönüp kendi yanlış kanaatlerimizden yaftalandığımız etiketleri okusak, analojinin nasıl gudik yapıldığını bir kere daha görürdük. gariptir ki o etiketlerin de karşısında duran yine bendim. sezen aksu ile yıldırım türker'i aynı kefeye koyan bir kavramı da kusura bakmayın ama, rakı masasında meze yapıp yerim ben. (ve hatta yedikten sonra dönüp arkama bakmam bile)
39 entry daha
hesabın var mı? giriş yap