1 entry daha
  • ankara'nın 6 yerinde şubesi olan pi eğitim'in politikasıdır.

    açıkçası haberi okuyunca hiç şaşırmadım, hatta eski bir pi dersanesi öğrencisi olarak söyleyebilirim ki, bu gazetelerde kamuoyuna yansıyan sistem aslında yansıdığından daha da ağır.

    şöyle bir kaç örnek vereyim.

    yıllar önce öss'ye hazırlanıyorum deli gibi, saat 14'te okuldan çıkıyorum, okulumun karşısındaki pastaneden bir iki poğaça alarak dolmuşa atlıyorum. yemeğimi dolmuşta tıkınarak o zamanlar hemen atakule'nin yanında bulunan dershane binasına giriyorum.

    14.40'tan akşam 19.40'a kadar 10 dakikalık aralıklar halinde 5 saat ders yapıyoruz. sonra cezaya kalmayanları evlerine gönderiyorlar.. diğerleri, yani cezaya kalanlar, yani ödevini saati saatinde yapmamış olanlara 30 dakika izin veriyorlar ve bu 30 dakikalık teneffüsten sonra akşam 22.00'a kadar etüt yapılıyor. dershane hocasının vermiş olduğu testler bitiriliyor.

    eğer vaktinde bitirilmemişse, ertesi gün bir daha cezaya kalıyorsun ve böyle domino taşı gibi seke seke ilerliyorsun.

    zaten sabahtan beri okulda sikilmiş beyin, dershanede de tecavüze uğruyor. dersin ortasına kendi kendine gülen tiplerden, durduk yere ağlayanlardan, dershane hocasına atar yapıp çıkıp gidenlerden geçilmiyor.

    bu dershanenin sistemi ofis tipi eğitim diye tanımlanıyor. yani 6 kişilik sınıflarda sınırsız teke tek eğitim ve özel ilgi. sen ders çalışırken bir hoca başında durmak zorunda. 1 hocaya 1 öğrenci düştüğü için de fiyatı ona göre artıyor. yani normal bir dershane ücretinin iki katı gibi bir ücret alınıyor.

    disiplin cezasına gelince, ben 2004 yılında, sınavdan erken çıkıp maça gittiğim için 3 gün uzaklaştırma cezası almıştım ve bu üç günlük süre boyunca adıma özel kağıtlar yapılarak diğer dershanelerin de duvarlarına asıldı ve "hangi sebeplerde disiplinsizlik ettiğim" diğerlerine ibret-i alem olsun diye deşifre edildi. isterseniz birinci olun, isterseniz sonuncu. aynen kapının önüne koyuveriyorlar yada ceza vermekten geri kalmıyorlar.

    neyse şimdi ikinci olaya gelelim, aşk mevzusuna.

    lise son öğrencisiyim, doğal olarak kanım kıpır kıpır anasını satayım. bizim alt grupta bir kız var, ece adında. şimdi allem ettim kallem ettim, ben bu kızla aynı odada sınava girmek için uğraştım durdum. aynı yerde sınava gireyim ki, olur da belki muhabbet açarım, gönül bağı ilerler.

    neyse efendim, ece karşımda testini çözüyor usul usul, ben de gözümü ondan alabildiğim vakitlerde sınav sorularına bakıyorum. sonra baktım 2 saat olmuş çoktan, ece gülümseyerek odadan çıkmaya niyetleniyor. akabinde kağıtlarını topluyor ve gülümseyerek çıkıp gidiyor odadan ama oturduğu yerde beyaz hırkasını unutmuş.

    bırakıyorum kağıtları masanın üzerinde, hırkayı sahibine iletmeyi ve fırsat bu fırsat kendisine açılmayı hedefliyorum. o sırada e. adında gözetmenlik yapan bir hoca çıkıyor karşıma. "nereye gidiyorsun sen, otur yerine bla bla bla"

    neyse oturuyorum yerime, sınavı bitirmeye çalışıyorum, işaretleyip bişeyler çıkıyorum dışarıya.

    çıkışta e. hoca çekiyor beni balkona, başlıyor çemkirmeye. "ne yapmaya çalışıyorsun? kendini dershaneden attırmaya mı çalışıyorsun?" sonra devam ediyor, "eğer o kıza yazmaya devam edersen, karşında beni bulursun", "ufacık kıza yazmaya utanmıyor musun?" -ufacık dediği de benden 2 yaş küçük ve yanyana gelince benden iri duruyor şahsiyet.-

    baktı mantıklı cevaplarla karşılık veriyorum her türlü soruya, en sonunda olayı vicdana bağlıyor, "hadi kendi hayatını mahvetmek istiyorsun, onu hayatını mahvetmene izin vermem, gerekirse yönetimle konuşurum"

    wuaaw deyip vicdan adı altında bir tehdit gelince susuveriyorum. lise çağındayız ama şimdi ki gibi beynimiz çalışmıyor, yani durup dururken "yaşasın haklı direnişimiz" diye bağıramıyorum, yada o zamanlar henüz böyle şimdi ki gibi diziler yok, "ben aşkım için dağları delerim" diyemiyorum. en mantıklı hareket susmak geliyor.

    sonra susuyorum 1 sene boyunca, o kıza hiç açılmadan.

    sabahları önce okul, sonra dershane, cezaya kalırsam akşam etüt. ne yediğimi ne içtiğimi bilmiyorum. önüme arpa konuyor onu yiyorum, sırtıma vuruluyor koşuyorum. yarış atından farkım yok, önüme ailem, hocalarım, çevrem tarafından bir hedef konmuş o hedefe doğru koşar adımlarla ilerliyorum.

    lise 3 yıllarım hayatımın kaybolan zamanları oluyor.

    kendim adına yaşanmış güzel hiçbir anımı hatırlamıyorum.

    edit: şimdi farkettim de, o sınavı asıp gittiğim ve akabinde 3 gün uzaklaştırma cezası aldığım maçta da polisten çok feci dayak yemiştim. ne cenabetmişim arkadaş ya!

    (bkz: #17910047)
47 entry daha
hesabın var mı? giriş yap