26 entry daha
  • türkiye cumhureti gençlerini bu gateway illetten kurtarmak için bulunan çabaların içerisinde bu güzide olayda yer alırsa, ne mutlu bana.

    --- spoiler ---
    memur çocuğu olan bahri, memurların atanma lanetinden dolayı doğumundan itibaren 14 senedir, şehir şehir, köy köy memleketi gezmektedir. son durağı ise kırşehirdir.
    babası yetersiz memur kadrosundan dolayı ücretsiz mesaiye kalıp, annesi de dikiş nakış ve altın günleri ile ev bütçesine yardım etmeye çalışırken, bahri ise köyün lisesi bulunmaması nedeniyle ortaya çıkan sorunlardan dolayı ilk 1-2 ay boyunca okula gidememiş, ve ortalıkta avare avare gezmeye başlamıştır.

    bir gün yine amaçsızca köyde tavukları kovalarken, babasının köyden ahbap olduğu bir adamın oğlu olan osman ile tanıştı. osman cana yakın ve şeytan tüylü bir insan olarak onunla kısa zamanda sıkı fıkı olarak bahri'yi düzenli olarak, kırşehir şehir merkezinde ki gençlik ülkü ocaklarına götürmeye başladı. bahri sonradan anlayacaktı ki osman, kırşehir gençlik ülkü ocakları başkanı idi.

    günün birinde yine ocağa giderken bahri, osmanın üzerinde garip bir koku olduğunu, ve gözlerinin kıpkırmızı olduğunu farketti. ve ona sordu;

    - osman, yine tavuklarla mı güreştin?
    - ne tavuğu oğlum, tavuk ne? keçilerle güreştim.
    - olm kaç kere söylicem alerjin var yaklaşma şunlara diye.
    - ne alerjisi oğlum, alerji ne?
    - ...

    bahri, bu tartışmadan galip çıkamayacağını anlayıp başını çevirirken osmanın sağ kulak memesinde bir parıltı fark eder ve;

    - ne lan o kulağında ki?
    - küpe.
    - küpe mi? kunil misin?
    - ne kunili oğlum, padişahlar da takarmış. hem artık metalci ve rockerım.
    - ne?
    - metalci ve rockerım.
    - ne?
    - metalci ve rock...

    o esnada minibüs son durağa gelmiştir ve minibüsten inerken ki karmaşa ve ocağa kadar olan yolda osmanın sol tarafında olması bahriye bu hadiseyi unutturur.

    bahri, ocağın merdivenlerinden çıkarken osmanın üzerinde ki garip keçi kokusunun apartmanada sinmiş olduğunu farkeder ve aklından keçiler ve cinsel mahkumiyete vurulmuş ergenler arasında geçen çok ahlaksız ve pis kokulu şeyler hakkında düşünmeye başlar.

    kafası bu düşüncelerle dolu olan bahri osmanın arkasından ocağa girdiğinde gördüğü şeylere bir kaç saniye anlam veremez. dönüp osman'a bakar. osman'da onun bakışını geniş bir gülümseme ile karşılayınca, başını tekrar bu görüntüye çevirip algılamaya çalışmaya karar verir. saçları uzatma geçiş evresin deki ve küpeli, kimi top, kimi tek sakallı 10-15 çocuk metal müzik eşliğinde keçilere esrar çektiriyorlar, sonra keçilerin makatlarını emerek çıkan dumanı soluyorlardı.

    bahri basit bir aileden geldiği için vereceği tepki doğal olarak çok basit ve iki olasılıktan biriydi:

    1-) "neapıyorsunuz lan siz!!" diyerek önüne gelen her pis metalciyi tekmelemek.
    2-) ocağı koşar adımlarla terk edip, hayatı boyunca bir daha keçi peyniri yememek.

    bahri tam birinci seçeneği seçecek iken, apartmanın giriş kapısı zilinin çalındığını belirten ses duyuldu. aslında ses değil, bir tür müzik gibiydi, gürültülü, kan ve dışkı kokusunu hatırlatan bir müzik. bahri belki şimdi bilmiyordu ama bu şarkı yıllarca kabuslarına girecek, tersten okunarak kendisini şeytana hizmet etmeye teşvik etmeye çalışacaktı. bu şarkı; stairway to heaven'dı.

    osman megafonun tuşuna basarak zili çalanın kim olduğunu öğrenmek istedi. cevap veren ses tüyler ürperticiydi;

    - kanlı parmak, zemin kattayım.

    bahri tüylerinin daha fazla ürpermesinin ve içinin daha fazla buz kesemeyeceğini düşündüğü hayatının bu bölümünde bir anda yıllar öncesine gitti ve babasının 77'lik rakı devirip keçi aramaya çıktığı bir gece, annesiyle uyurken ki o sesi kafasının içinde tekrar duydu; " kanlı parmak, zemin kattayım"

    o gece annesini uyandırıp duyduğu sesi anlatmış, annesi de ona "üç kuluvallah bir elham oku geçer" demişti. oda öyle yapmış ve ses bir daha onu rahatsız etmemişti. şimdiye kadar.

    hayatında bu kadar travmayı ard arda geçirmemiş, hatta hiç travma geçirmemiş olan bahri'nin zihninde bir anda annesinin yüzü nur kaplanmış bir şekilde oluştu ve ağzından gümüş harfler şeklinde yarım yamalak hatırladığı mevzu bahis duaların sözleri dökülmeye başladı. bahrinin içi huzur dolmuştu, kendini bu dünyaya ait bir fani olarak hissetmiyordu, ama diplerde, derinlerde bir yerlerde bir huzursuzluk, bir panik vardı.

    işte o an bahri'ye dikkat edecek biri olsa onun, seçilmiş kişi, yani dünya'yı uzaylı cyborgların elinden kurtaracak olan lider olacağını yıllar öncesinden öngörmüş olurdu. fakat herkes keçi makatları ve hangi bateristin hangi gruba geçtiği ile ilgili haberlerle ilgileniyordu.

    derinlerde ki o huzursuzluk bahriyi gerçekliğe çekti ve bahri, ocağın eski evi gibi 5. katta olmadığını, ana cadde üzerinde büyük bir apartmanın 1. katında olduğunu hatırladı. duaları zamanında bitiremeyeceğini farketti ve içinde ki panik dışarı çıktı. annesinin nur yüzü silikleşiyor, harfler sağa sola dağılmaya başlıyordu. tam vazgeçip kendisini, kanlı parmağın kanlı parmaklarında ölümün huzurlu uykusuna bırakmaya ikna etmeye başlamışken, omzunda dostça bir el hissetti. bu el osmanın eliydi.

    - neyi amaçlıyorsan, hiç bir zaman o amaçtan vazgeçme aziz dostum.

    dedi ve piposuna bir tutam iğrenç esrar koyarak bunu içine çekmeye başladı. piponun ağıza sokulan kısmından buram buram keçi gübresi kokusu geliyordu. suratını ekşiten bahri, alışkın olmadığı rezalet esrar kokusuna sabahtan beri maruz kaldığından mütevellit transa daha kolay geçti ve bir güç patlaması ile duayı bir çırpıda okudu. bu patlama ile yere serilen keçi ve metalci camiası ayağa tekrar kalktıklarında karşılarında eski bahri yoktu. onun yerinde 2 metre boyunda, sakalları beline gelen ve gözlerinden beyaz ışık fışkıran bir figür duruyordu. bu ışık o kadar parlaktı ki kimse ona direkt olarak bakamıyor, bakmaya çalıştığı zaman ise burunlarına keçi gübresi ve esrar kokusu geliyordu. ama onlar eski keçi ve metalci camiası değillerdi, bu kokudan nefret ettiklerini, burunlarının ucuna gelse dahi midelerinden yukarı safranın fışkırdığını hissediyorlardı. metalcilerin bir kaçı, keçilerin ise hepsi kusmaya başladı. zira keçiler buraya ot vaadiyle getirilip, umduklarını değil bulduklarını yemişlerdi.

    yeni bahrinin göz kamaştıran ışığı altında karanlık bir köşede ise bir figür duruyordu. bu figür osman'dı. osman bahrinin ışığından hiç etkilenmeden onun karşısına geçti ve iki elini yeni bahrinin omuzlarına koyarak gözlerinin içine baktı. birşeyler söylemeye çalıştı, kekeledi ve gözünden bir damla yaş yere, yeni bahrinin beyaz çetiklerinin üzerine düştü. sonunda nefesi kesilerek derin bir nefes aldı ve yüzünde sonsuz bir şevkat ve irade ile tekrar yeni bahrinin gözlerinin içine baktı. tam ağzını tekrar açacak iken yeni bahrinin kaşları çatıldı ve gözlerinden, odada ki herkes ve keçileri kör eden bir ışık çıkarak osmanın üzerine indi. osman beyaz alevler içinde kalırken, yeni bahri kaşlarını daha çok çatıyor, beyaz ve gür sakalları çatırdıyor, uzaktan derin bir uğultu sesi ocağı sallıyordu. osman ise bunlardan hiç etkilenmemiş gibi duruşunu bozmuyor; beyaz alev onun bir parçasıymış gibi onu kabul ediyordu. sadece yeni bahrinin duyacağı bir şekilde kulağına yaklaştı ve dünyaya gelme amacı olan sözleri fısıldadı. ardından beyaz bir cam bibloymuşcasına patlayarak odanın her yanına dağıldı. her parçası odada gezerek her keçi ve metalciye dokunuyor daha sonra pencereden çıkarak ufukta uzaklaşıyordu. parçalar her dokunduğunda, metalci ve keçiler osman gibi beyazlamaya başlıyor, en son parça da dokununca osman gibi beyaz alev içersinde kalıyorlardı. ama osman gibi parçalanmıyorlar, alevlerin sıcak çekirdeğinden, gri cüppeli ve asalı figürler doğuyordu. hepsinin küpesi ve geçiş evresi ürünü saçları duruyordu, ama suratlarında; evrende ki bütün soruları bilmesine rağmen kaderine boyun eğen bir insanın hüzünlü ve mütevazi bakışı vardı. keçiler hariç, şeytan taşlama taşına dönüşmüş ve yerde uzanmış yatıyorlardı. katı, ve soğuk.

    fakat bütün bu olanlardan yeni bahrinin haberi yoktu. osman son sözlerini söylediği an yeni bahrinin kaşları, bir insanın hüzünü belirteceği şekilde gevşemeye başlamıştı, ama osman için bu çok fazlaydı yada o anda yeni bahri öyle olduğunu düşünüyordu. gri cüppeli figürler yanına gelene ve biri elini omzuna koyana kadar; ışığı sönmüş, yorgun bir ihtiyar gibi dizlerinin üstüne düşmüş bir şekilde duruyordu.

    gri cüppeli ağzını açtı, ama vazgeçerek ihtiyarın başını kendi omzuna koydu ve gümüşten gözyaşların sırtından aşağı, beyaz çetiklerin üstüne dökülmesine izin verdi.

    --- spoiler ---

    hikayeden anlaşılabileceği gibi, işte esrar denilen illet böyle bir madde. bu ve bunun gibi yüzlerce olaya rağmen hâlâ "abi fiziksel bağımlılığı yok", "abi sigaradan, alkolden daha az zararlı" gibi kepazeliklerin etkisinde kalıp bu maddeyi kullananlar varsa onlara diyecek bir şey bulamıyorum.
71 entry daha
hesabın var mı? giriş yap