7 entry daha
  • sözlük yazarlarını geçtim sözlüğün varlığından haberdar olan, internete girebilen insanlar için gerçekleşmesi artık imkansız olan, boş bir istektir. saf doğaya yönelmek ve ona uyum sağlamak için saf olmak lazım ama hiç birimiz bakire değiliz artık.

    karadenizde bir yayla. yazın pek çok insanın gelip tatil ya da hayvancılık yaptığı dağınık bir oba. obanın 5km kuzeyinde merkezi bir yer. işte bu yerleşkede bir bekçi yaşardı. bekçi yaz kış orada. adı üstünde bekçi, bekleyen. kışın insanlar soğuklar kendini gösterince evlerini, ağıllarını, ahırlarını ve dükkanlarını bırakıp şehre iner, bekçi o bölgeyi yaz-kış beklerdi. bekçinin evi obayla çarşının arasında çiçekli bir vadide. alaska'daki çam kütüğünden evler gibi yuvarlak tomruklar birbirine geçirilmiş, köşelerde ağaçların birleşme yerinde 20-30 santimlik çıkıntılarla, arasında zerre boşluk barındırmayan muazzam ahşaplar, iki metre taş duvarın üstüne oturtulmuş iki göz ev. altı ahır. yan tarafta samanlık. ikisinin ortasında buz gibi suyu akan çeşme. üst taraf heybetli kayalık. yan taraftan akan bir dere. diğer kısımda çam ormanı. evin çevresinde yaklaşık 5 dönümlük yine taş duvarla çevrilmiş otluk. kenarda duran bir öküz arabası.

    bekçinin iki oğlu vardı. karısı öldü. oğlunun biri avusturya'ya gitti işçi olarak. bi daha dönmedi o topraklara. karısından sonra çok yaşamadı bekçi. diğer oğlu gelip yerleşti eve. bekçilik yapmaya başladı babası gibi. bi bahar ayında atıyla etrafı dolaşırken kafasına yıldırım düştü. at ve bekçinin oğlundan geriye yaklaşık üç dört kilo kül, dört nal, 12 nal çivisi, özengi takımı ve bir tabanca kaldı. tabancadan teşhis ettiler. oralar ıssızlaştı. kimse bekçi olmadı bir daha.

    günün birinde alexander süperberduş edasıyla yerleştim o eve. babam arabayla bıraktı beni, öss'den sonra böyle bir şey yapacağımı söylemiştim, o da istemeye istemeye söz vermişti. yanımda olta, pompalı tüfek, battaniye, amcamın kurt köpeği, balta gibi şeyler vardı. yanlızlık güzel, hava süper, ev mükemmel, sessizlik enfes. sınav stresi yok, tv yok, elektrik yok, siyaset yok, dedikodu yok, cep telefonunda trip atan kimse yok, ütü yok, kaldırım yok, kanalizasyon yok, sabah programı yok, faiz yok, sıra yok, çalınacak bir zil yok, posta kutusu hiç yok....

    o yüksek irtifalı ortamda en uykucu insan bile sabahın 7sinde zinde olarak uyanıyor. zaten akşam en geç 10da uyuyorsun. yapacak bir şey yok çünkü. karanlık olunca sobayı yakıyorsun, ısınıp bıçakla odun yontuyorsun, sıkılıp sobanın üstündeki delikten tavana vuran alevin dansını izliyorsun. sonra... sonra yapacak bir şey kalmıyor.

    ilk sabah bir çay koyup oltayla dereye indim. alabalık oltaya gelmiyor sazan gibi. mecburen ya derenin yönünü sapırıp gölü tenekeyle boşaltacaksın ya da eline çorap geçirip taşın altındaki inde kıstıracaksın balığı. her ikisini de denedim, akşama kadar güzel vakit geçti. karnım doydu. zaten erzak sorunum yoktu.

    ikinci gündü sanırım. ormandan kuru bi pelit ağacını kesip getirdim evin oraya. bi baykuş yuvası buldum. yavrularını inceledim. bu baykuş denen mahluk yuvasından başka bir yere sıçmaz mı? yuvanın altında 1 metre bok yığını var. boka battım. ama güzeldi. eyvallah baykuş. ellerim balta sallamaktan su topladı. gece tahtakuruları kafama toz yağdırdı. fareler erzaklara dadandı. kurtaramadım. sabaha karşı pencerenin önünden koşarak bir şey geçti. hayatımda böyle korkmadım. dört ayaklı bir canlı olduğundan eminim. çok fazla ayak sesi vardı çünkü. sesler çok toktu, kurt, tilki, çakal gibi hayvanlardan daha ağır bir canlı. sanırım ayıydı. metafizik şeyler geliyor insanın aklına.

    diğer bir gün köstebek avına başladım. köstebek tünel kazıyor. geri geri deliğin ağzına kadar gelip arka ayaklarıyla toprağı dışarı atıp hemen gün ışığından içeri kaçıyor. köstebeğin yeni kazı alanında ıslak toprak daha koyu rengiyle belli ediyor kendini yüzlerce toprak yığınının arasından. bir tanesini gözüme kestirdim. dışarı biriken toprakları dağıtarak yuvanın ağzını açtım. elime sopa alıp bekledim kıpırdamadan. köstebek dışarı çıkınca salladım sopamı ama hemen içeri kaçtı. defalarca denedim, ben salladıkça o kaçtı. çok hızlıydı namussuz. gidip ahırdan kazma aldım. bu sefer kesin indirecem. köstebek deliğin ağzına geldi, toprağını attı dışarı. ben kazmayı deliğin ağzından yaklaşık yarım metre ileri sapladım. köstebek içeri kaçtı. yarım metre ilerledi, küttt kafayı çarptı kazmanın deliğe saplanmış demirine. elimi sokup çektim kuyruğundan dışarı. atladı çayıra, kaçmaya çalışırken indirdim kazmanın küpünü kafasına. o gün de akşam oldu. ışık kirliliğinden yoksun coğrafyalarda gökyüzünü izlemek akşam yapılabilecek en güzel eğlence. gece fareler sapıttı.

    yine erken uyandım bak. yapacak iş yok. dışarı çıkıp etrafa bakmak yeterli. tüfeği alıp kayalara tırmandım. pek ekşın yok. manzara enfesti ama. taş yuvarladım. yüzlerce metre gidişini izledim. taş uzaklaştıkça sesin daha bi geç gelmesi hoş oluyor. etrafta hiç baz istasyonu yok. süper. çok durgun bi gün. ama gece fareler sapıtmayı bırakıp küstahlaştı.

    bir başka gün. çobanın biriyle takıldım öğleye kadar. sıkıldım. dönerken üç ineğin gölgede yattığını gördüm. birinin ayağındaki tırnaklarının arasındaki yarıkta sarı bir şey gözüme çarptı. önce bok sandım, değilmiş. altın lan bu. bildiğin altın para. aldım elime. inek sorun çıkarmadı. baya ağır. bizans altını mı bilmiyorum. bildiğin madeni para büyüklüğünde ama biraz daha geniş sanki. nerden gelmiştir bu ineğin ayağına? kurdum kafamda. ineğin ayağı suluk bir yerde çamura saplanıyor. toprak altındaki altın küpünün içine denk gelip paralardan bir tanesi tırnağının arasına saplanıyor. sonraki iki gün etrafta, işte ineğin gidebileceği yerde ne kadar çamurluk, suluk arazi varsa taradım. belki eskilerde orda çeşme vardı ve altın küpü de oraya gömülüydü. ama nafile, bulamadım. umutlarım bitti. morelim bozuldu. oysa hemen hayale kapılıp kapital dünyada atlayacağım sınıfları düşünür olmuştum.

    bir hafta böyle geçti. sonra baydı. bizim gibilere bir kere tecavüz edilmiş kapital dünyada. sıcak duş, internet, kola, çamaşır makinası olmadan yaşayamaz olmuşuz. hani derler ya "orospunun tövbesi siki görene kadardır" diye. orospusu olmuşuz modern hayatın. özümüzle, saf benliğimizle, sadece temel ihtiyaçlarımızla baş başa kalamadığımız gibi temel ihtiyaçların da altından girip üstünden çıkmışız. o yayla evinde herşeyi bırakıp temel ihtiyaçlarımı karşılarken aldığım hazzı bir daha alamadım. bir daha ordaki uyuduğum gibi uyuyamadım. kafada sınav, askerlik, fatura, bir ton düşünceyle uyumak çok sığ kalıyor onun yanında. ordaki gibi ısıtmıyor hiç bir kombi, ordaki battaniye gibi örtmüyor hiç bir giysi ve ordaki balık gibi doyurmuyor hiç bir gıda.

    artık dönemeyiz oralara. en fazla 10 gün, bilemedin 15 gün dayanırız internetsizliğe, cep telefonsuzluğa. fantazi kurması güzel de işin içine girince teknopoliyi deli gibi özlüyoruz.
71 entry daha
hesabın var mı? giriş yap