3528 entry daha
  • lodosa karşı güzel ve kalabalık bir cadde yürüyüşümdeyim. 5 yaşlarında bir kız çocuğu dondurmasını düşürüyor. terliğinin ucundan görünen, özensizce sürülmüş turuncu ojeli ayak tırnakları biraz çikolataya bulanıyor. ağlıyor. ayağı annesi tarafından temizlenene ve yeni dondurması külahına konana kadar ağlamaya devam edecek. dondurması geldi. artık gülüyor.

    insan, var olduğu andan bilincini yitirene kadar isteklerinin -mantığını aramaksızın/arama ihtiyacı hissetmeksizin- uğruna ağlayan bir yavrucaktır.

    3 adımlık evin 2 parça halısını yıkamaya verdim. kapımda düşük omuzlu, nezaket denen şeyle cebelleşen bir anadolu abisi. "metrekaresi 35 tl, 3 güne getiririz ablam" derken yüzüme değil, uzun pantolonuyla örtülen ayakkabısına bakıyor. gidene kadar yüzüme bakma ihtiyacı/cesareti/mahcubiyeti hissetmiyor. halılarım geldiğinde de hissetmeyecek.

    insan, öğrendiklerinin pençesinde öğrenmesi gerekenlerle savaşan bir halı yıkamacıdır.

    okula gidiyorum. kırmızı gömlekli bir adam biraz ileride yürüyor. ayağı kaldırıma oturmayı becerememiş bir taşa takılıyor. düşecek gibi oluyor. düşmüyor. önce taşa bakıyor. sonra etrafa bakıyor. kimsenin görmediğinden emin olup yoluna devam ediyor.

    insan, yaşamından çok, yaşamının diğerlerinin gözlerinde bıraktığı izlere kendini kaptıran, oturmamış bir taş parçasıdır.

    anneannem ölüyor. epey yaşlı ve hasta. bence ölmek için de epey dua ediyor. son anlarında yanına gelenlere "kızıma şimdi haber vermeyin, kalp hastası o. hasta olur. alıştıra alıştıra söyleyin" diyor. bu son cümlesi ardından gözlerini kapatıyor.

    insan, varlığından önce, var ettiklerine kendini adayan bir ölüm parçasıdır.

    kalabalık bir arkadaş grubuyla, adını hatırlayamadığım bir barda, müziğin sesinden kaçarcasına bağıra bağıra sohbet ediyorum. yüzümde herkese benzer gülücükler. o an etimle kemiğimle sıkılıyorum. çok sıkılıyorum. keşke evimde kalıp boş duvara baksaydım şu an diyorum. bu esnada sohbete ve gülmeye devam ediyorum.

    insan, hiçbir şey yapmamanın verdiği suçluluk duygusundan, bir şey yapıyormuş hissine koşan ne idüğü belirsiz bir can sıkıntısıdır.

    insan, kendi koyduğu kuralların ağırlığında ezilen bir kağıt parçasıdır.

    insan, çoğu zaman su bardağına yapışan bardak altlığıdır. bazen de su bardağıdır.

    insan, tam da gelişmeyen bilinciyle, var olma telaşını fark etme cezasına çarptırılmış kırık bir vazodur.

    insan, tanımlama telaşıyla, anlamın kendisini kaçıran bir çizgili defterdir.

    insan, nadiren doğan, bazen büyüyen ama düzenli olarak ölen bir taneler bütünüdür.

    insan, aslında çok da şey bir şey değildir.
151 entry daha
hesabın var mı? giriş yap