8 entry daha
  • benzersizliğini tarif etmek lazım. biraz zor ama şarkılarının düzeysiz bir benzetmeyle küçümsenemeyecek kadar değerli olduğunu belirtmek gerek. hele kalitesiz mizahın en düşük kalibreli örnekleriyle anlatılmaya çalışıldığı gibi bülent ersoy'dan geceler'i dinlediğini zannettirecek kadar kötü olmadığını bilakis çok az bulunur bir "sanatsal vaka" olduğunu ifade etmek daha doğru olur.
    her "yanık" sesin, her nağmenin ve hançerenin dar müzik birkiminde "uzun hava"yla özdeşleştirilmesine aşina olduğumdan "bilmiyorsanız susun" ricasında bulunmak mecburiyetinde hissediyorum kendimi (malum, bilmiyorsan susmak ne kadar nazik ve olgun bir eylemdir).

    mesela sonati ha 'nın sanki progresif bir albüm olduğunu (progresif yerine ne koyabiliriz bilemiyorum), namcu'nun otantizmin bağnazlığında boğulmadan yaratıcı işlere çaba gösterdiğini , çoksesli müziği sanatına sindirmekte zorlanmadığını ve bunların hepsini "alaylı" değilde bildiğin "mektepli" kontenjanından yapıtığını ne diye anlatayım. anlatmazdım ama işin içinde koca bir birikimin, birikimsiz bir düzeyden alaya alınması mevzubahis olunca bu notları düşmek şart oldu.

    yani , namcu "farsça kopup gitmiyor"; bildiğin farsça söylüyor. dili farsça zira. "batı formlarında yapmadığı şarkıları alenen uzun hava" değil hatta hiç değil. uzun hava öyle olmaz. aydınlatayım, uzun hava mesela çoksesli olmaz, rastlanılan bir iki istisnai örnekte böyle bir genellemeye mahal vermez. namcu - özen gösterek dinleyenler bilir- deneysel çalışır. son dönem jazz ve blues denemeleri de bunun bir örneğidir (lakin o eserlerinin biraz "yavan" kaldığını kabul ediyorum. tecrübesiz olduğu sularda kulaç atıyor gibi)

    kendimi, operanın boşyere bağıran insanların lüzumsuz sanatı olmadığını, bilmeyen ve karikatürize eden cenaha anlatmaya çabalayan papyonlu beyefendiler gibi hissediyorsam suç bende değil. onu da söyleyeyim.
462 entry daha
hesabın var mı? giriş yap