• [http://www.hurriyet.com.tr/…atini-kaybetti-40004551 http://www.hurriyet.com.tr/…atini-kaybetti-40004551]

    hurriyet gazetesi bu haberi soyle kategorize etmeyi uygun gormus:
    haberler>kelebek magazin>keyif haberleri>çetin altan hayatını kaybetti

    haberin icerigi tek cumle ama muthis nitelikli:
    "telefonla ulaştığımız oğlu mehmet altan, ağlamaklı bir sesle " maalesef babamı kaybettik" dedi."

    ulke olarak vasatlikta surunuyoruz resmen..
    neyse allah rahmet eylesin, sevenlerine sabirlar..

    edit: linkteki haberi zenginlestirmisler ama haberin kategorisi ve mehmet altan'in "aglamakli" sesi hala orda..
  • 77. doğum gününde hayatı bir çırpıda şöyle özetleyivermiştir:

    "göle ilk girdiğimde karşı kıyı ne kadar da uzak görünüyordu. şimdi karşıya yaklaştığımda ardımda kalan kıyı ne kadar da yakın görünüyor."
  • siyaset meydaninda anlatmisti..

    mecliste konusma yapiyormus.. baskan sozunu kesmek isteyince, buyuk fransiz ihtilalinin mahkemelerine gonderme yaparak:

    -sizin orada bulunmaniz marangoz hatasidir.

    demis. bu lafi anlamayan meclis, yuh cekmeye baslayinca, baskan

    -sozunuzu geri alin, deyince
    -sizin orada bulunmaniz marangoz hatasi degildir. diye cevap vermistir.

    mecliste ilk kez linc edilmek istenen adamdir
  • adi sekiz-dokuz yasina kadar altan'ken çikan soyadi kanunuyla ailesi bunu soyadi olarak almaya karar verip, çetin ismini vermistir ona.
    ilkokuldan itibaren yatili olarak okumasi (bkz: galatasaray lisesi) onda bir terkedilmislik, birakilmislik duygusu yaratmis, hayati boyunca takip etmistir bu duygu onu. hatta çok dokunakli bir yazisinda (itiraf mıydı adı? hatirlayamiyorum) "anneleri tarafindan sevilmeyen çocuklar iste böyle yaziyla filan ugrasirlar" diye yazmisti.
    korkunç üretken ve edebiyatin her alaninda eser vermis bir yazardir. siir, tiyatro oyunu, ani, gezi yazisi, bilimkurgu romanlari, polisiye hikayeler (riza bey'in polisiye öyküleri diye bir seri, çok komikti bu, entelektüel, kültürel bir insandi riza bey, mesela cinayet mahallinde mallarme'den bir dize bulur, ipuçlarini ordan çikarip katili enselerdi)
    1960'taki 28 nisan olaylarinin (hani turan emeksiz'in öldürüldügü) ertesi günü kösesinde "bugün canim yazi yazmak istemiyor" yazmis, ondan sonraki köse yazarlari tarafindan siklikla alintilanmistir bu cümlesi.
    sürekli etrafinda dolanip durdugu belli fikirler vardir çetin altan'in. bunlarin en önde geleni türklerin mesleksiz olmalari, bunun türkiye'nin en büyük sorunu oldugu yolundadir.
    ayrica gelecege karsi dizginlenemez bir meraki vardir, sürekli "acaba bir yil sonra bugün ne olacak, acaba 2100'de ne olacak, ya 5000'de ne olacak?" gibi sorular atar ortaya.
    simdilerde safiye sultan serisini çevirmis ve sonra da bir türevi olan kiraze'yi yazmis olan solmaz kamuran'la beraber yasamaktadir.
  • fethi naci anılarında anlatmakta. mehmet ali aybar rica ediyor, fethi naci araya giriyor, idris küçükömer, türkiye işçi partisi'ne giriyor. yer ankara. 60'lar. tip kongresinde idris küçükömer konuşmak üzere kürsüye çıkıyor. ve o gün kongre başkanı çetin altan, küçükömer'i konuşturmuyor ve zorla kürsüden indiriyor...

    meclis kürsüsünde sağcıların konuşturmadığı, kürsüden indirdiği, ölesiye dövdüğü mazlum çetin altan. ve aynı altan başka bir iktidar alanında zalimleşiyor.

    ve bazı huylar sanırım babadan oğula geçiyor.
  • andre gide öldüğünde sanırım l'humanité gazetesinde şöyle yazmışlar: "evet, belki her dönemde değil ama en gerekli olduğu dönemde fransız işçilerinin yanındaydı"...

    çetin altan öldüğünde bunu düşündüm, 1960'larda türkiye'de sosyalizmin toplumsal meşruiyet kazanmasında önemli katkıları olan bir yazardı. ne aybar'ların, boran'ların burjuva sosyalisti dilleriyle ne de belli'lerin, kıvılcımlı'ların haklarındaki geçmişten gelen önyargıları ve devletin baskısının yarattığı tecriti kıramayarak giremediği köylere, kasabalara, kahvehanelere ilk ve en çok çetin altan daha sonra da biraz ilhan selçuk ve aziz nesin'le girmişti sosyalizm. çetin altan hiç bir zaman örgütlü bir işçi sınıfı aydını olmadı. tip milletvekili olması bile tip listesinden bağımsız aday olarak seçildikten sonra, ap'lilere inat tip'e üye olmasının sonucuydu. o tutarlı demokrat bir küçük burjuva aydınıydı. hiç bir zaman bir marksist olmadı. en radikal dönemi olan 1960'larda bile uygar, demokratik bir sosyal hukuk devletiydi hedefi, buna sosyalizm diyordu o kadar. ancak bu hedef konusunda kararlı, inatçı ve cesurdu. türkiye'de sosyalizmin toplumsal meşruiyetini parlamentoda gözünü çıkaracak o aşağılık ap'lilere karşı bir bayrak gibi sürekli yükseltti. çetin altan dönek olduysa eğer, 1980'lerde özal'cı ya da liberal olduğu için değil 1970'te doğan avcıoğlu'nun devrim gazetesinde tip milletvekilliği dönemiyle dalga geçerken "dönek" oldu, o zaman kitleleri demokratik bir türkiye hedefi için örgütlemekten vazgeçip cuntacılığa angaje oldu. 9 mart cuntası ile o düşleri de çöktükten sonrası şaşırtıcı değildir, hedefiniz ne olursa olsun, eğer kitlelere değil başka güçlere güveniyorsanız cuntacı ya da liberal olmanız fark etmez, birinden diğerine geçiş çok kolaydır hatta liberal olmak bile cuntacı olmaktan daha iyidir. çetin altan'ın da son yazısında söz ettiği gibi, hedefi hep demokratik bir türkiye'ydi. bunun olmamasını kısmen yanlış analiz etti, son 20 yılında aşırı ilerlemeci, modernist bir bakışla, "köylüler piyano çalmadan", "kabuk devletten teknik devlete geçmeden", "türk'e türk propagandasını bırakmadan" bu demokrasinin gelmeyeceğini düşünüyordu. bunlar aslında türkiye'de demokrasi olmamasının sonuçlarıydı, sebepleri değil. ama kıvrak zekası ve keskin kalemiyle her zaman okunacak bir yazar oldu. 1960'ların bir diğer yazarı ilhan selçuk'un aksine hiç bir zaman devlet sınıflarının hizmetine girmedi, hiç bir zaman "işkencecilerini affetmedi".

    bugün kendisine liberal olduğu ya da daha komiği liberal iki yazarın babası olduğu gibi saçma eleştirileri getirenlerin ödemediği bedelleri ödedi türkiye işçi sınıfı ve ezilenleri için. en gerekli olduğu dönemde onlara en önemli hizmetini yaptı. mina urgan'ın deyimiyle "hala birazcık bizden" olan çetin altan'ı saygıyla anıyorum.
  • çetin altan, türkiye gibi bir memlekette, 60'lı yıllarda sosyalist kimliğiyle, milletvekilliği, yazarlık yapmış, kitaplar yazmış, sakıncalı ilan edilmiş, körlüğe sebep olacak ölçüde mecliste dayak yemiş, ne halkı, ne de devleti tarafından anlaşılmamış, linç edilmeye çalışılmış bir adamdır. böyle bir dönemde, haklı olarak evinde, özel hayatında; devletine de, halkına da sevgi, saygı cümleleri kurması beklenemezdi. bolca küfür etmiştir büyük ihtimal... mecliste linç edilmek istenen bu babanın çocukları ahmet ve mehmet'in, özellikle 0-6 yaş arasında, onlar halıda oynarlarken bilinçaltlarına bilinçsizce ekilen tohumlar büyüdü, liberal tosunlar yarattı. "çetin altan'ın çocukları neden böyle?" sorusuna ben böyle bir cevap buldum. ülkelerini sevmiyorlar, çünkü bu ülke yüzünden öfkeli, bu ülke yüzünden çocuklarına sevgi gösteremeyen, bu ülke yüzünden mutsuz bir babaya sahiptiler.
  • kendisini sev-sevme, yazdıklarını oku-okuma, ama bu adamın şu söylediği (yanlış duymadım umarım, sözü duyup ekrana baktığımda kendisini gördüm ekranda) odamın duvarına yansıyacaktır yaklaşık yarım saat sonra:

    "sevdiğin işten para kazanırken aldığın zevk, o parayı harcarken aldığın zevkten daha fazlaysa gerçekten yaşamışsın demektir."
    ilave: red baron düzeltti, genel olarak şu şekilde ifade edermiş çetin bey zaten; "para kazandığın işte çalışırken aldığın zevk, o parayı harcarken aldığın zevkten daha fazlaysa gerçekten yaşamışsın demektir".

    budur. ne diyeyim bunun önüne veya ardına ben artık? hey gidinin.
  • hakikaten konusurken fikir akisi cogu zaman takip edilemeyecek durumda, lakin kendisine birtakim isabetsiz elestiriler getirilmis ataturk hakkinda:

    -ataturk ilke ve inkilaplarindan uzaklasmak kaygisi hakkinda konusurken ataturkun bilimadami degil politikaci oldugunu soylemis. bu yuzden de ya kor cahilmis ya da uzayda bir yerde ikemat ediyormus; bu komik ve dehset dolu bir soylemmis.

    yazmayayim sisirmeyeyim diyorum ama elestirinin elestirisini tartisma teknigine de odaklanmadan yapmak mumkun olmuyor. ornegimizde cetin altanin bu iddiasi hakkinda uzun bir paragraf yazilmis yukardaki tutkulu sifatlarla baslayan. ve elestiri bir sekilde cetin altanin oturdugu yerden dusunen bir adam olarak ataturku gibi bir eylem adamini elestirmesinin sacmaligina kaymis (yeri gelmisken burada da iki ayri yanlis var, ilkin bu mantikla hic kimse ataturku elestiremez cunku kimse o derece bir eylem adami degil, ikincisi cetin altan yazarligin her alaninda urun vermis, milletvekilligi yapmis, hapis yatmis, bircok kisinin dusunsel gelisiminde rol oynamis bir insan; cagimizda daha ne kadar eylem adami olunabilir bilemem).

    lakin elestirilen "dehset dolu soylem" hakkinda sadece bir cumle var: "[ataturk] tarihte görebileceği en mükemmel sosyal analiz yeteneğine sahip, herşeyden ve herşeyden önce bir sosyalbilimcidir"

    simdi boyle gaz birsekilde konuya girip, aslolan fikir karsitligini tek cumle halinde arada bir yere gommek, gerisini de karsi tarafin deginmedigi, bahsetmedigi konularla desteklemek etkin tartismayi engeller, stasis ve topoi kavramlarindan bahsetmistim zamaninda, bakin wiki'den. o cumle de bir reasoning degil, statement, yani turkcesiyle kerameti kendinden menkul bir aciklama. ben de diyorum ki ataturk tarihte gorebilecegimiz en mukemmel birsey analizcisi degil, sosyalbilimci de degil. hicbir neden belirtmiyorum.

    tartisma teknigini birakip konuya donelim. baglamdan bagimsiz bakarsak, bilimadaminin gevsek bir tanimi, sistematik arastirmalarla ve bilimsel metodu kullanarak teoriler gelistirmek, bunlari test etmek ve bilimsel literature bir katkida bulunmaktir. ataturkun bunlari yaptigini dusunmuyorum. eger yaptiysa, o zaman hemen her politikaci otomatikman bilimadamidir; ornegin defalarca iktidara gelmis suleyman demirel toplumu cok iyi analiz etmemis olsa bunu yapamazdi, oyleyse o da bir sosyolog, bilemedin antropolog,vs. "ama ataturk cok koklu devrimler yapti, sulu baraj yapar da otesi kasar" derseniz, bu degisimlerin tarihin gorebilecegi en mukemmel sosyal analiz yetenegiyle toplumun yapisina muthis bir zamanlama ve taktikle yedirildigi, muhalefet veya isyan olmadan, ordunun/yarginin/burokrasinin zorlamasina gerek duyulmadan bunun ikna yoluyla insanlarca benimsendigi ve 80 sene sonra toplumun bu degerleri icsellestirdigini her hareketiyle kanitladigi gibi fantastik bir sanal gerceklige inaniyor olmaniz lazim.

    lakin bu dahi muhim degil, cunku aslen bu sozu baglam icinde degerlendirmek lazim. cetin altanin demek istedigi, yani ataturke kasit ararken gozden kacirilan fikir, gunumuz turkiyesinde ataturk ilke ve inkilaplarina, zamaninin bir politik stratejisi degil de sanki bir bilimsel gerceklikmis gibi zaman-ustu bir dogruluk ve degismezlik atfedilmesidir. ve icinde ataturk kelimesi gectigi icin de ya kalip halinde olumune savunulacak ya da topyekun karsi durulacak, ama asla adam gibi oturup tek tek tanimi yapilarak analiz edilmeyecek. engin ardic yakin zamanda yazdigi bir kose yazisinda bunlarin cogunun da artik ya celiskili ya da uzerinde yaygara kopmasinin (cetin altana asil sorulan soru buydu) manasiz oldugunu basitce anlatmisti.

    [ornegin devrimcilik, devletcilik ve halkcilik bir arada nasil oluyor, hangisinden yuzde kac uygulamak daha ataturkcu belli degil, olamaz da, cunku bu gunun sartlarina gore insanlara en iyi yarari saglayacak bicimde ayarlanacak birsey, ataturkun bastan dehasiyla gorup de tum insanliga armagan ettigi bilimsel bir formulu yok. e cumhuriyetcilige karsi cikan monarsi yanlilari bir tehlike arzetmiyor, ortada bir kral adayi yok. laiklik var bir tek tartisilan, turbana filan endekslenen. ama ornegin diyanet isleri bakanligi diye camilere devlet memuru olarak imam atayan bir kurumun, vatandasin din ve vicdan ozgurlugunu koruyan ve degisik dinlere ayni derecede mesafeli olmasi gereken bir devlette nasil varolabilecegi tartisilmaz, devletin kendisi kulliyen laiklik karsiti bir misyonerlik yaparken azinliklari misyonerlikle suclamasi da.]

    simdi konunun odak noktasi buyken, vay efendim ataturk nasil bilimadami degilmis diye kasit ararsaniz, konuyla ilgili hicbir analize mahal vermemis olursunuz.

    buna benzer bir ikinci ornek de cetin altanin koylu milletin efendisidir hakkindaki sozleri. bu sozleri ataturkun soylemis olmasi, ve sozun kendisinin de dogru olup olmamasi, uygulanmasi konusunda birsey soylememektedir diyor. ve nitekim de uygulanmamis, turkiyede koylu efendi filan olamamistir.

    simdi buna getirilen elestiri de, ataturk zamaninda tarimsal alanda ne gibi atilimlarin yapildigini, great depression zamaninda alinan onlemleri anlatmak olmus. onceki konuya gore cok daha isabetli. lakin ben yine once baglamdan bagimsiz sonra da konuyla daha alakali birer karsi elestiri getireyim.

    turkiye kelimenin tam anlamiyla bombok durumdaydi. zaten endustrilesememis, fakir, yonetici kast ve cogu gayrimuslim burjuva disinda halki topyekun cahil; ustune ardi ardina gelen rus-turk savaslari, balkan savaslari, 1. dunya savasi ve kurtulus savasiyla iyice kaynaklari yokedilmis. simdi bu durumda baris saglanmis ve planli merkezi bir ekonomiyle kalkinma baslamisken, bilmemne uretiminin yuzde 60,70 hatta 2700 artmasi pek sasilacak bir durum degil. daha dogrusu, koylunun efendiligine barometre olacak bir durum degil. ayni sekilde hicbir sosyal hakki olmayan bir padisah kulunun (geri 1910larda durum 1510'lardaki gibi degildi de idare edin) bireyin mulkiyet hakki, adalet karsisinda esitlik hakki, secme hakki (ki epey bir kullanilamadi) filan elde etmesi, ulke icindeki guc dengeleri ve koylunun yonetimdeki sozu hakkinda gercekci bir olcut olmuyor.

    burada da dogal olarak icerige gecis yapiyoruz, koylunun (ki bir kismi sehre goc edip once sanayii iscisi, sonra da beyaz yakali isci olacakti) milletin efendisi olmasi demek, ya ekonomik modele bagli olarak, ozgurlukcu bir sosyalizmle yerel yonetimlere vakif olmasi demek, ya da liberal kapitalizmle nitelik kazanip, para biriktirip, demokrasiyle yonetime istirak etmesi demek. hatta sadece hukumetlerin de degil, devletin kendisinin sivil ve demokratik bir kimlik kazanmasi demek.

    ataturkun bu lafi soyledigi zamanlarda, ulkenin efendisi ittihat ve terakki artiklariydi. ismet inonu zamaninda da bu yapi yenilendi. sonra demokrat parti patlamasiyla ilk defa koylu meclise girdi/girdigini sandi ama devlete giremedi tam anlamiyla ve tepetaklak oluverdi. hala da o mucadele devam ediyor.

    koylu efendimizdir lafi hic uygulanmadi, isci efendimizdire de donusemedi, halk kendi kendisinin efendisidir de olamadi. bu bir gercektir, bunu demek ataturke elestiriden ibaret degildir, illa o duzlemde degerlendirelecekse de ataturk dusmanligi hic degildir, dusmanlik icin soylenmisse bile bu gercekleri degistirmez.
  • bir hikayesi vardir; 35 sene once osmanli devletini elestiren ve daha ziyade bu analizlerin onlenmesine neden olan hamaseti elesitren fikirlerini yazarken, ataturkten birkac alinti yapmis.

    iste izmir iktisat kongresinde osmanlidaki duzenin ne kadar insanlik disi olduguna dair, anlamsiz savaslarda harcanan yiginla insanin asil vatanlarinda calisip topragi zenginlestiremedikleri, uretemedikleri icin ekonomik olarak daha kuvvetli devletler tarafindan isgale ugramalarindan filan bahsetmis. fakat alintilarin ataturkten oldugunu belirtmemis.

    bir hafta sonra cumhuriyet savciligindan mektup gelmis, halihazirdaki hainlik davalarina bir yenisi daha eklenecekmis bu alintilar yuzunden. osmanliya, turk'un gecmisine hakaret filan fismekan, neyse artik o zamanin ceza hukuku. bu da ilk basta birsey demeyip, savunmasina kadar beklemis, orada da ataturk'un alintilarini kaynaklarla beraber gostermis. savci da "haa o zaman baska, keske yazinizda bunu belirtseydiniz" diyerek davayi geri cekmis.

    ayni lafini ayni amaclarla ve ayni baglamda kullaninca af hakki olmadan hapislik olabileceginiz ataturk, bu ulkenin en buyuk kahramani ve karalamaya karsi kisiye ozel bir yasayla korunuyor.

    35 sene sonra da durum az da olsa ilerledi, artik sadece yipratiyorlar davalarla ama ab gozlemcileri gak guk edince son dakkada dusuruyorlar, sonra bizimkiler de ic islerimize karisiyorlar diye agiliyorlar. oysa ki o ab temsilcisi, kendini istemeden ataturku 301den dava ederken bulan ve 5816dan yargilanmaya baslayan zircahil bir savciyi kurtarmak icin tek care olabilir garip hukuk devletimizde.
hesabın var mı? giriş yap