• bir erkeğin ne olursa olsun uğraması gereken guzide yer islamiyette!!!!!!! yemişler ve bal ırmaklarının yanında tomurcuklanmıs gogusleriyle, ne insan ne cin eli degmiş, güzel gozlerini erkeginden ayırmayan, oyle yayılmıs rahat ferah uzanan erkegin hizmetinde bir suru huriyle nam salmış kutsal mekan!!! kutsal mı dedim.... benim dilim varmıyor soylemeye ama bir kamera yerleştirilse bu cennete gece 12den once izlenemezdi herhalde. ye, iç ve sonuna kadar sevişşşş adam!!! .)
    peki kadın??? orada da durmak yokkkkk hizmete devam...
  • yanıbaşımda duran şey ya da kişi.
  • güzel, çok güzel olduğu düşünülen, kimi zaman öldükten sonra, kimi zaman ölmeden önce de gidilebileceğine inananılan yer.
    benim için geçmişte kalan her keşkeye gidip şimdiye geri dönmek...
  • insanoğlu kompleks bir güce tapınmaya başladığından beri var olan bir mekan cennet. ateistleri saymazsak, dini görüşü olan herkesin bir şekilde kapağı atmayı umduğu bir yer. genelde nasıl bir yer olduğundan ziyade sıkıp sıkmayacağı dert olmuş gibi. maddesel boyuta hapsedilmekten ötürü sınırlı bir plantasyon olarak algılanmış. şarap nehirlerinin aktığı, huri* sayısının hurma sayısıyla yarıştığı, arıların ballarını kovan yerine su depolarına yaptığı bir acayip mekan. oysa tam tersidir cennet. hurma sevmeyen adamın cennetinde hurma yoktur! bal sevmeyen kadının çeşmesinden nutella akar! valla akar. nasıl mı?

    diyelim öldünüz* kalk dediler kalkmadınız, uyan dediler uyanmadınız. sonsuz uykunuza adım atmış bulunmaktasınız. iş stresi sona erdi artık her gün tatil, her gün yatış. ev sahibinin gecikmiş kirayı isteyemeyeceği kadar uzaktasınız ve çalan telefonlara cevap vermek gibi bir zorunluluğunuz da yok. dertler, sıkıntılar size ulaşamıyor; uçan bir balon gibi yükseklerdesiniz ve mutlu etmeniz gereken insanlar hüzünle bakıyor arkanızdan. tanrı size rahmet eylesin, dostlar sağolsun, helvalar soğumasın.

    kıçınıza pamuk tıkamaları gücünüze gitmedi, dört kolluyla yolculuk da hiç rahatsız etmedi, uyuyordunuz zira. üşümeyin ya da ortalık yerde kötü kötü kokmayın diye toprakla örttüler üzerinizi. atomlarınıza kadar ayrışabilirsiniz artık, özgürsünüz. bir karıncanın antenlerinde yapı taşlarınız var ve bir çiçeğin bereketli gübresisiniz. ama artık siz değilsiniz.

    çevrenizdekilere hep iyilik yapan bir insandınız sağken, kimse küfür etmedi arkanızdan. tartıya koyup tarttılar artılarınızı ve eksilerinizi. acemi bakkalın toz şekeri torbaya çok koyması gibi, artılarınız "dan" diye ağır bastı. bürokrasi de yok pek, hemen verdiler vizenizi ve "cennete hoş geldiniz" dediler. ve tüm bunlar siz yerinizden kımıldamadan, rahat rahat yatarken oldu. şimdi ne yapmalı.

    hani her insanın hayatında "keşke tekrar görebilsem" dediği rüyaları olur. uyanmak istemediği, alabildiğine gerçekçi rüyalar. gerçekliğe aykırı tek yanı içinde uyanılan sıcak bir yatak olan rüyalar.
    dünyayı kurtarıp kahraman olduğunuz sergüzeşt bir rüya.
    hayallarinizde dahi tahayyül edemeyeceğiniz kadar güzel sevgilinizle el ele tutuşup gezdiğiniz ve kocaman bir yatakta seks yaptığınız rüya. ki bu tür rüyaların en kötü yanı iş sevişme olayına gelince uyanmaktır; bir düşünsenize hiç uyanmadığınızı, sabah diye bir kavramın olmadığını.
    sahip olmayı imkansız addettiğiniz bir arabayla* daha önce hiç görmediğiniz güzellikteki yollarda direksiyon salladığınızı, hem de keyfe keder, yetişilmesi gereken bir yer yok. çek sağa, aç biranı, yolun kıyısında uzanan sonsuz denize karşı.
    hiç özendiğiniz bir süper kahraman gibi olmadınız mı rüyanızda? uçabildiğiniz, gözlerinizin ışınlar saçtığı bir rüya.
    hiç film kahramanı olmadınız mı rüyanızda? ben, kate ve jack siyah dumanı alt etmek için mücadele veriyorduk bir keresinde. sabah olup da işe gitme vakti gelince ne küfür ettiğimi bir ben bilirim. lost adasındaydım, sonsuza kadar o adadan kaçmak için planlar yapabilirdim. çok eskiden de er ryan'ı kurtarmaya uğraştığımı bilirim. militarist bir insan olmamama rağmen, bir savaşın tam ortasında olmama karşın, son derece güzel bir rüyaydı bence.

    bu listenin sonusuza kadar uzatılması size bağlı. bunların bir rüya olması sizi korkutmasın. hiç uyanmayacağınız bir uykudasınız. eğer uyanırsanız rüyaya daldınız demektir. korkmayın 1-2 saniye sürer en uzunu. sonra yine en sevdiklerinizle en güzel maceralara yelken açabilirsiniz.
  • ---spoiler--

    bana fazlasıyla house md'yi çağrıştıran film. son bir haftadır 1,5 sezon house md izlememden kaynaklanıyor olabilir bu durum. ama sakat bir doktor, ilacın kana karışmasını gösteren kısım tesadüf olamaz herhalde. filmdeki en garip detay 15 senedir tedavi ettiği hastanın annesinin intihar ettiğini bile bilmeyen aptal bir doktordu. filmin en güzel kısmı da bence şu diyalogdu:

    -şimdi nasılsın?
    -portakal gibi.

    ---spoiler--
  • herşey doğruysa sonsuz bir hayata sahibiz.. ruhumuzun allah tarafından kendisinden çok daha sonra yapılmış olması bunu değiştirmiyor (buna kafası basmayanlar kaç tane asal sayı vardır diye düşünsünler ve kaç sayma sayısı var diye ekleyip buldukları rakamları karşılaştırsınlar).. ve yine herşey doğruysa bu sonsuz ömür içinde şurada yaşadığımız 60-70 senenin tek amacı allah'a verdiğimiz sözü tutup tutmayacağımızın anlaşılması.. ona olan sadakatimizi ispatlamamız.. buradan hareketle cennet varsa, öncelikle burada yasak olan herşeyin orada da yasak olacağı kesindir.. üzülerek söylüyorum zina, sarhoşluk ve israf dahil.. sonralıkla aklımızın almayacağı huzur ancak ve ancak allah'a ibadet etmeye devam etmek olacaktır.. öncesini hatırlamadığımız, doğrusunu inandığımızdan öte ispatlayamadığımız ve sonrasını bilemediğimiz ve evrensel gerçek hakkında sıfır rasyonel bilgiye sahip olduğumuz ve bizi ayartıp yoldan çıkartmaya elverişli bunca şeyin olduğu bu hayatta bile yegane amacımız bu ise, ilahi aydınlanma sonrası bizden sonsuza kadar seks - şarap - musiki üçgeninde yan gelip yatmamızın bekleniyor olduğuna inanmak aptallıktır.. tüm bunlar gerçekse cennete gitmiş ruh artık rasyonel olarak allah'ın varlığını biliyor olacak ve kalan sonsuz hayatının da ona tapınmaktan başka bir gayesi kalmayacak.. yani cennet varsa orası ile ilgili planlarınızı ciddi bir şekilde gözden geçirmenizda fayda görüyorum..
  • küçüklükten beri çeşitli kereler muhakeme yeteneğimin vardığı yer olmuştu, sonra hastane köşelerini gördüm (çok trajik olan da hasta odasında yatamayan, öldü ölecek kıvamındaki hastanın refakatçisinin oda dışındaki sedyelerden birinde yatıyor oluşu ve söz konusu devlet hastanesinin koridorlarında bir kedinin dolaşıyor olması ve benim sabahı etmem!), mezarlıklar gördüm; insanların burada mutlu olamadıklarını gördüm; doğal olarak vardığım noktanın sarsıldığı oldu. şöyle ki; evvela vardığım nokta şuydu: cennet arzusu ihtiyaçtan kaynaklanıyorsa da ve cennet insanlara sonsuz bir sevinç, sonsuz bir konfor sağlıyorsa da (ali imran suresi : 15 de ki: "bu sayılanlardan daha iyisini size haber vereyim mi? sakınıp korunanlar için, rableri katında, altlarından nehirler akan, içinde sürekli kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve allah'tan bir hoşnutluk olacaktır. allah, kulları en iyi biçimde görmektedir.") yine de insan cennete uygun bir canlı değildir. çünkü epikurosçu "ölüm varsa ben yokum, ben varsam ölüm yok" düsturu gibi; cenneti arzulayan, ona ihtiyaç duyan insandır; ancak öldüğü vakit insan insanlıktan çıkar; başa döner, yani hesiodos'un theogonia'da anlattığı gibi altın çağ'a döner, zaten bu dönüş mitosu fevkalade bir şekilde neredeyse her kültüre sızmış durumda: yani insan henüz tam anlamıyla insan olmadığı o hale geri döner; havvasız adem'in insan olduğunu düşünmüyorum bile, zıttıyla var olmayan bir bahçe görevlisi sadece; tığkı pandora öncesi insan gibi. insan, işte pandora veya havva'dan önceki haline döner cennette; çünkü atıldığı dünyadan çıkar; sonsuz bir altın çağ'ın içindedir.

    ancak insanı insan kılan şey sonsuz bir altın çağ'a sığamayacak oluşudur; insan cennetten taşar. çünkü insan varsa cennet yok, cennet varsa insan yok; o yeni bir haldir, daha doğrusu eski bir hal: eskiyle yeni aynıdır, ama fark etmez, bir şekilde kendisine vaat edilen cennet onun insan oluşundan evvelki hali için önemsizdir; çünkü insan zaten cennetten gelmedir: ve âdem'e şöyle buyurmuştuk: "ey âdem, sen ve eşin cennete yerleşin ve orada dilediğiniz yerde, bol bol yiyin. ama şu ağaca yaklaşmayın..." (bakara suresi 35) (veya a'raf suresi: 19 "ey âdem! sen ve eşin cennette oturun, dilediğiniz yerden yiyin ama şu ağaca yaklaşmayın) bu durumda madem oradan çıkmak durumunda kaldı (yasak meyve) o halde tekrar oraya dönüşü, şu anki halinin bir problemi değildir, bu cennetten kovulmanın yarattığı travmayı düzeltecek gibi duruyorsa da, temel de insan olmayan insan için bir önem arz eder. o halde insan cennetten taşar. cennete varsa bile orada rahat edemez; çünkü insan oraya göre değildir. şimdi diyeceksiniz ki "kim cennete göre?" bana kalırsa insanlaşmamış insan cennete göredir. bundan kastım şu: insan, özellikle de kadın'ı elde etmesiyle içine girdiği trajik durumun kendisinden ötürü cennete göre değildir; o halde cennete girecek olan insan, bizim anladığımız ölçüde (res cogitans:düşünen şey nitelikli) insan olmamalıdır; zira insan dediğimiz canlı bu dünyada anlamlıdır: o hastane köşesinde ölümü beklenen hastasının başında günlerce bekledikten sonra insanlıktan çıkar ve ölmeyi diler; işte o vakit cenneti umar, ancak insan masa başında çalışma imkanını bulduğunda, gökte ay ile yıldızı bir seremoni kapsamında hissettiğinde, şarabından serin serin yudumlar alırken cenneti arzulamaz. çünkü o dünyevidir; tanrı senden contemptus mundi istiyor yani evrenin horgörülmesini, oysa sen aksine dünyayı seviyorsun, maddeyi anlamlı buluyorsun, şarabından yudum alıyorsun: cennet neden var olmalı ki?

    oysa fussilet suresi 31'de "biz sizin, dünya hayatında da âhirette de dostlarınızız. cennette sizin için nefislerinizin arzuladığı her şey var. orada sizin için istediğiniz her şey var." deniyor; dünya hayatını anlamlı kılabilen tek canlı olmasından almış olduğu kudretle dünyaya bakan, evrene bakan insan arzuladığı her şeyin zaten burada bulunmuş olmasından hareketle cenneti arzulamaz; buna karşılık bu dünyanın gam yükünü çekenler, acılı olanlar için bir manadır cennet; kavuşulası ve rahatlanılası bir mekan! zühruf suresi 70'deki "cennete girin! siz ve eşleriniz ikramlarla ağırlanacaksınız." vaadini insan bedeniyle önemsemeyen için, ciddi ciddi bir sorun belirir. en başta dile getirdiğim "sarsılma" işte buradadır: insana vaat edilen "cennet" (düşü) aslında kimin içindir? insanın bu harikulade hikayedeki "şeytan" olmadığını kim bilebilir? ya da bütün bu hikayelerin en sonunda varıp geldiği yerin kendisinde bir kutsi oyunun tertip edilmediğini kim öne sürebilir? dahası tektanrılı dinlerle önümüze çıkan iyi ile kötünün mücadelesini haklı çıkaracak delillerin yoksunluğu bir kenara, aksine pagan dünyasında karşımıza çıkan iyi ile kötünün aynı yerde olduğuna dair logos'un kritiğini edebilecek olan var mı? ben insana baktığım vakit; rahatsız edici ölçüde düşünen bir sarsıcıyı görüyorum. onu dizginlemek mümkün mü? maddi veya manevi kimi trans gereçlerinin onu yumuşattığı biliniyor; ancak trans halinde maddi bedenimden akmayan kan benim için yaşamsal değil demek de değildir. öyle ya o an ölüp giderken, hiç acı çekmeyecek olmamın benim uzun veya kısa bir süre boyunca o kanla yaşadığım gerçeğini değiştirmez. naziat suresi 41'de "cennet barınağın ta kendisidir" deniyor; oysa ben bu barınağın dışındayken ben'im; içine girdiğimde ben ben olmaktan çıkıp başka bir şeye dönüşüyorum (aynı zamanda tanrının sevgilisi, candanı: bir nevi futurama the beast with a billion backs'taki bütünleşme [bana kalırsa bu anime gelmiş geçmiş en büyük teizm eleştirisini içinde barındırıyor; ama görmek isteyene tabi!] ); o halde bu barınakta yer alabilme umudu ve vaadi bendeki ben için bir anlam ifade ediyor mu? bunu şöyle düşünün: (tümüyle teşbihtir, asla "cehennem ateşi"ni yargıladığımı sanmayın) ben öldükten sonra hiçbir şey hissetmeyeceksem (ki bunu veya tersini henüz bilmiyoruz) bedenime iğne batırmanızın bir anlamı yoktur ya da bedenime iğne batıracağınıza dair beni korkutmanızın.

    kaldı ki bu bir korkutma da değildir; ödüllendirme: cennet bir ödüllendirmedir, tıpkı bir babanın ödüllendirmesi gibi. novum testamentum'da bunu açıkça görürsünüz: matta 6.1: "doğruluğunuzu insanların gözü önünde gösteriş amacıyla sergilemekten kaçının. yoksa göklerdeki babanız'dan ödül alamazsınız."; matta 6.4" öyle ki, verdiğiniz sadaka gizli kalsın. gizlice yapılanı gören babanız sizi ödüllendirecektir."; matta 6.6: "ama siz dua edeceğiniz zaman iç odanıza çekilip kapıyı örtün ve gizlide olan babanız'a dua edin. gizlilik içinde yapılanı gören babanız sizi ödüllendirecektir."; matta 6.18: "öyle ki, insanlara değil, gizlide olan babanız'a oruçlu görünesiniz.gizlilik içinde yapılanı gören babanız sizi ödüllendirecektir." ödüllendirenin açısından bakıldığında beklenti büyüktür; öyle ya insan şunu şunu yapar ve karşılığında şu şu ödülleri alır; ya insan açısından şu düşünülse: ödülünü alan insanın, yeniden trajik olduğu zamanki halini düşünüp "ihanet"i uygulaması? ya insan yeniden yasak meyveden yiyerek babasına ihanet ederse? işte burada sarsılma: cennetteki insan, buradaki insan değildir. buradaki insan cennetten taşar; insanın evvela cennete uygun hale gelmesi gerekir. işte dinin getirdiği hürlük budur; sen benjamin linusçu bir metotla hiç farkına varmadan, sana kendi isteğinmiş gibi aksettirilerek bir tarafa meylettirilirsin; içinde bulunacağın insandışı hal de en güzelinden cennet bahçesine yakışır, yakıştırılır. sen cennet düşüncesinin de sende doğuştan var olduğunu kabul etmek zorunda hissedersin kendini; aksi durumda o bahçeye giremeyeceğinin korkusuyla yasak meyveye duyduğun aşkı da yitirirsin; çok şey kaybedersin.

    ihaneti özlemek böyle bir şey olsa gerek. belki de bu hikayedeki şeytan, kendi kendisine bile şeytanlık ederek, kendisini uyuşturan insanın kendisidir; cennet de sadece alayıdır. mümkündür.
  • içinde huri, şarap nehri gibi şeylerin olmasından ziyade dünyada yaşanan hayal kırıklıklarının, belki bir gün ve keşkelerin, kişiye dair iç burkan olayların, tekrardan ve de tam da olması gerektiği gibi - kişinin istediği gibi- yaşamasına imkan verilmesinin sağlandığı yer olsa keşke..hayal kırıklıklarının onarıldığı, keşkelerin olmadığı yeni bir dünya..sonsuz mutluluk dünyada peşinen ödenen bedellerine karşılık..her şeyin tam da olması gerektiği gibi olduğu, kahpe kaderin-artık ne de güzel- olmadığı bir hayat..öyle olsaydı nasıl olurdu acabaların bire bir senaryolaştırıldığı..
  • "ve siz beni bir
    elmaya değiştiniz ya,
    cehenneminiz olacaktır
    düşeceğiniz dünya."

    diyendir.
    yani ben öyle duydum valla.
  • sonsuza kadar eğlenmeyi,mutlu yaşamayı,hiçbir işe yaramamayı,düşünmemeyi,çözmemeyi,hiçbir şeyle ilgilenmemeyi ödül sananların öldükten sonra gideceklerine inandıkları yer.sonsuza kadar eğleniyorsun mis gibi.hiçbir şeye yaradığın da yok.her istediğin oluyor.çözülmesi gereken hiçbir şey yok.bir başka açıcan ilgilenebileceğin hiçbir şey yok.e peki eğlenmek ne demek, mutluluk ne demek ozaman?ortada bir başarı yok ki.sıkıldınmı bundan hayatına son veremiyorsun üstelik.

    sonsuz gereksizlikte sonsuz bir yaşamın hayalini kurdurmak belki gerçek hayatta insanları motive eder diye düşünülse de işe yaramış gözükmüyor.böyle bir inanç aynı insanın gerçek hayata bakış açısının bir yansıması olabilir ancak.bu hayat boş, bu öbür tarafa bir hazırlık.ne için hazırlık eğlenmek için mi?burada en azından kendin için hayatın için seçebileceklerin sınırlıda olsa var.orada böyle bir seçim şansın da yok ama bu ödül oluyor bazı amaçsız kimseler için.
hesabın var mı? giriş yap