• efendim sözlükte ve galaksimizde birtakım $ahıslar varki (bakın bu "-ki" konusunda da ibnelikleri vardır,ayrı yazmayın,alı$sın köftehorlar ayrı yazmamaya) bunlar kullandığımız dile ingilizce veyahut onlara göre gavurca kelime(ler) katmamızı ele$tirmektedirler..

    durum $udur+ki ;
    sayın karde$,ben gerekli gereksiz ingilizceyi türkçe'ye katmaya and içmi$ bir kırmızı urbalıyım,üzerinde hiç güne$ batmayan britanya imparatorluğunun sadık bir askeriyim,köpeğiyim,suvarisiyim..bu böyle bilinsin isterim.

    (bkz: anlamayan bir halka izahat vermek)
    (bkz: açıklama yapma gereği hissetmek)
  • omrunde yurtdisinda yasamak zorunda kalmamissan kolaydir efendim, diline yabanci kelimeler katmadan konusabilmek. evet, istanbulun gobeginde, turk anne babadan dogup, turk okulundan mezun olup bir turk isyerinde calisiyorsan, arkadaslarin da turk kimligi altinda birlesmis insanlarsa, sagda solda gereksiz ingilizce konusmak ozentiliktir. katilmamak elde degil, sonucta madem bir dil konusuyorsun, once onu duzgun konus.

    ama her turk insani once turkce konusmali diye bir kaide yok ki. bakiniz efendim, kaide diyorum, araplarin kopegi mi oldum? lakin (lakin de diyebiliyorum) yurtdisinda yasamakta oldugumdan, oda arkadasim da bir sirp oldugundan her daim ingilizce konusmak zorundayim. e noluyor, bir sure sonra beyin dedigimiz sahane organ, ortama uyum sagliyor, ruyalarinizi bile ingilizce goruyorsunuz, tuvalette sicarken de ingilizce dusunuyorsunuz. noldum simdi ben, ozenti mi oldum? vatani degerlerime yeterince sahip cikmadim mi? ulan alt tarafi biyolojik/psikolojik bir olay iste, beynin adaptasyonu; milliyetcilik dugmesi yok ki ayarlayasin.

    sonucta eger bir insan yarisini yabanci bir memlekette gecirmisse, ozellikle turkce gibi ingilizceden hem sozcuk hem de yapi itibariyle cok farkli bir dil de ana diliyse, elbette ki bu ana dilini konusurken zorluklar yasayabilir. kalkip bu adama sen turklugunu kaybetmissin demek de yanlis. tabii o gurbet yillari sonucunda senin kadar turk olmayacak adam; yilbasinda hindi yiyecek, belki paskalyada yumurta boyayacak, oruc tutmayacak kim bilir... ama sana mi kalmis 3 kurusluk tecruben ve dunya gorusunle, bircok konuda muhtemelen senden daha genis bakis acilari edinmis insanlari turklukten cikarmak veya ozenti diye siniflandirmak?

    hem once bu insanlarla ugrasilacagina, su kisiliksiz hollandalilarla ilgilenilsin; hangi kendine saygisi olan insan 4 dil konusur, konusurken de hepsini birbirine katar?

    [bu arada latincenin ve ingilizcenin hakim oldugu bir alandir bilim. sadece fiziksel bilimlerde degil, muhendislik gibi dallarda da isini yaparken, illa turkce konusucam diye kasmak buyuk zorluklara yolaciyor. madem bilimle ugrasarak anglosakson masonlarin dunyayi yonetme planlarina birer usak olarak katkida bulunuyoruz, ilerleseydik efendim biz de zamaninda, o zaman ingilizcede caydan (tea de var, chai da var), yogurttan baska kelimelerde olurdu bize tanidik gelen]
  • kultur emperyalizminin bas uygulayicisinin amerika birlesik devletleri oldugu ve cogumuzun ingilizceyi (her ne kadar amerikalilar bu dilin amerikanca oldugunu sansalarda) amerika kaynakli egitim araclarindan ve kultur urunlerinden ogrendigimiz gercegi goz onunde bulundurulursa "ben amerikanin kopegiyim ondan ingilizce (hatta amerikanca) yaziyorum" seklinde soylenmesi uygun olacak soz.
  • (bkz: hoşt)
  • "aynı zamanda bark bark diye havlarım"
  • sokak köpeği çomar'ın, köpek eğitim evinde lassie'ye sorduğu soruya karşı aldığı yanıt. üç hafta içinde çomar kalem bile tutamazken lassie'nin shakespeare'den uyarlamalar yaptığı söylenir*.

    (bkz: inatla ingilizce entry girenler)
  • "işhanı" için plaza sözcüğünü dile sokanlara selam ederek başlayayım kelâmıma.

    insanın beyni ile dili arasında birebire yakın bir bağ var, ve birini kontrol edebilen diğerini de kontrol edebiliyor. (ve evet, zaman zaman iki türk mühendis, konuşmalarımız sırasında pek çok yabancı terimi kullanıyoruz, zaman zaman da türkçesini katmaya çalıştığımızda "komik lan bu" diyor ve gülüyoruz. birkaç defa kullandıktan sonraysa, o sözcük artık sahipleniyor ve beynin kavram ağında kendisine bir yer ediniyor. artık o sözcük bizim ve istediğimiz gibi geliştirebiliriz, başka sözlerle bağlayabiliriz. (bkz: döneç))

    bir iki yaşanmış olaydan bahsedelim.

    fransa'da* 25 yıldır sokak ressamlığı yapan bir amcanın, ingilizce başlayan konuşmamızda türk olduğumu farkettikten sonra istanbul türkçesine geçmesi sonrasında şu diyalog yaşandı:
    - bunca yıldır buradasınız, türkçeniz hiç bozulmamış, hayret!
    - e, ben türküm. kendi dilimi neden bozayım. ...

    benzer biçimde, bir dönerci* dükkanı işleten beyefendi de 20 yıldır fransa'da yaşıyor ve konuştuğu türkçe göz yaşartacak kadar güzeldi. yanında çalışan ve ondan sonra yurtdışına çıkmış olan iş arkadaşıysa bunu (güzel bir türkçe konuşmayı) beceremiyordu.

    sanırım (ve umarım) dildeki sözcük sayısının artmasına bir şikayet değil, başlıktaki ironiyi vurgulayan zihniyetin amacı; galiba asıl amaç anadilin gücünü görmezden gelip, varolan ya da var olabilecek sözcükler yerine ingilizcelerini hararetle kullanmak.

    bu entry'de özellikle kullanılan yabancı kökenli sözcükler şunlardır: (bkz: kelâm), (bkz: kontrol), (bkz: terim), (bkz: diyalog), (bkz: ironi) ve kesme işaretiyle ayrılarak yabancılandığı belirtilen (bkz: entry).

    (bkz: türkçe)
  • ilk olarak 1827 yılında aristokrat, iyi eğitimli ve gözlüklü terrier'ler tarafından sarfedilmiştir.
hesabın var mı? giriş yap