hesabın var mı? giriş yap

  • --- spoiler ---

    film sanatın ne olduğunu sorgulayarak başlıyor. benzer filmler ve temel dayanakları bu olmasa da la grande bellezza'i hatırlatıyor.

    hiç kimse hiç kimseye yardım etmiyor. çünkü hiç kimse hiç kimseye güvenmiyor.

    "birinin hayatını kurtarmak ister misiniz?" diyen yardım kuruluşu çalışanını kimse iplemiyor.
    yolda bağırarak koşan bir kadına kimse yardım etmiyor. ancak bir adamın arkasına saklandığında, adam mecburen kendini olayın içinde buluyor. yakınında olan baş karakterimiz christian'dan ısrarla yardım istemese christian yardım etmeye tenezzül bile etmeyecek. olay bittikten sonra nasıl yaptık ama, nasıl kızı kurtardık, çok iyiyiz, biz süperiz tarzında birbirlerini tatmin ediyorlar ama aslında yaptıkları pek bir şey yok. adam üstlerine geliyor. bizimkiler geri çekil falan diyor ve adam gidiyor. bu kadar. üstüne kız zorlamasa yardım etmeyeceklerdi bile.

    christian'a tüm dairelere tehdit mektubu bırakmasını söyleyen zenci yardımcısı, ben yaparım diyor ama iş icraate gelince yan çiziyor.
    kimse dilencilere yardım etmiyor.
    christian kendisine gelen paketi almak için gittiği fast food restoranında (bence) bir şey almayacağı için ayıp olacağından ve etrafta başka insanlar olduğundan dilenciye yemek alıyor. sırf gösteriş.
    cüzdanını aldığında içindeki paraları dilenciye veriyor. aslında para kendisinin değil. hırsızlar tüm süre boyunca parayı cüzdandan çıkarmadan beklemediler herhalde. cüzdanda ne kadar olduğunu hatırlamadıklarından yüklü bir miktar koyuyorlar içine. christian da parayı görünce şaşırıyor. zaten yanında nakit taşımadığını da daha önce öğrenmiştik. yani kendi parası değil, yine gösteriş.
    christian o sülük gibi yapışan çocuktan ve ailesinden en başta özür dilese olay kapanacakken ancak video olayı nedeniyle itibarı düşünce özür dilemeye gidiyor.

    tam hatırlayamadığım bir konu geçiyor. kız bu tam bir paradoks diyor. halbuki paradoksun tanımıyla uzaktan yakından bir alakası yok. duymuş bir yerden sırf kullanmak için kullanıyor. yine gösteriş.
    ice bucket challenge hakkında konuşurken neydi amacı falan diyor. diğer kız bir amacı yoktu ama süper bir olaydı, mükemmeldi diyor. içimden als hastalığına dikkat çekmek içindi amk dedim. neyseki yaşlı abimiz açıkladı. yine gösteriş.

    buton sayacında gördüğümüz üzere insanların büyük çoğunluğu, insanlara güveniyorum yolunu izlemiş ama gerçek hiç de öyle değil. yine gösteriş.

    gelelim en beğendiğim bölüme. oleg davette bir performans sergiliyor. oleg'den yazının devamında goril olarak bahsedeceğim. goril insanları rahatsız ediyor. ilk kurban zenci abimiz. goril sınırları zorlayacak şekilde adamı rahatsız ediyor. kışkırtıyor. geri adım atmıyor. yapacak bir şey bulamayan zenci abimiz modern insanın sorunlarla baş edemeyince sığındığı ilk seçenek olan kaçmak eylemini gerçekleştiriyor. insanları rahatsız etmeye devam ediyor. masaya çıkıyor. bu sefer kurban olarak bir kızı seçiyor. kız açık bir şekilde hatta isim belirterek yardım istemesine rağmen yardım eden olmadı, en son bir adam yardım etti. onun yardım ettiğini görenler, ondan güç alıp onlar da olaya dahil oldu. hiç kimse birine yardım için kendini öne atmaya cesaret edemiyor ama biri ilk taşı atınca ancak bu şekilde yardım etmeye yelteniyorlar. bu bence biraz da insanların kendine güvensizliklerinden, acaba yanlış bir şey yapmış olur muyum veya zarar görür müyüm düşüncesinden kaynaklanıyor. ilk taşı atmak biraz taşak ister ama 10 kadar kişi olaya dahil olduktan sonra gorili linç etmeye başlamak bir korkağın bile yapabileceği bir şey. diğer bir nokta ise gorili linç etmeleri. belki gorilin zarar verdiklerinin hepsi olayın içinde ve bu da gösterinin bir parçası. tamam gorili etkisiz hale getirdiniz de bari meydan dayağı atmayın. (bkz: linç kültürü)

    diğer bir konu ise sınırlar ne olmalı. tourette sendromu olan adama oradakilerin büyük çoğunluğu rahatsız olmalarına rağmen ses çıkarmadı. yine gorilin sanatında! sınır ne olmalıydı? viral video'da sınır aşıldı mı? sınır neresi? sınır var mı? bir çok sahnede buna değindiler.

    modern insan eleştirisini başarıyla yapıp bir önceki filmi turist'in üstüne çıkan ruben östlund altın palmiye'yi hak etmiş.
    8/10

    --- spoiler ---

  • izlerken garipsediğim olay. tamamen gerçeklik dışı.

    ocak üstündeki lekelerden şikayetçi mesela hanım ablamız. birden mister masıl diye bir herif peydah oluyor poff diye. eüzü besmele çekip balkondan atlaması gereken hanım abla "aaa ne güzel de çıkardı lekeleri bundan sonra hep mister masıl kullanacağım" diyor.

    ulan eve adamı mı attın diye öldürürler kadını be.

  • fena halde spring heeled jack karakteri ile benzerlikler gösteren anti-kahraman.

    esasen spring heeled jack 19. yüzyıl ingiltere’sinde onlarca yıl gündemde kalmış, gazetelerde haberleri yayınlanmış, ama hiçbir zaman yakalanamamış bir saldırgan. ilk görülmesinden sonra ülkenin farklı yerlerinde, farklı farklı şekillerde görüldüğü iddia edilmiş. her seferinde eklenen fiziki özelliklere bir noktadan sonra insanüstü güçler de eklenmiş. en başında yay topuklu jack denmesi de saldırganın kaçarken çok yükseklere sıçradığının görülmesinden kaynaklanıyor. tabi, olaylar kuvvetle muhtemel şahitlerin uydurması.

    bu tarihi olaya etraflıca anlatan video için tıklayınız: ingiliççe

    buraya kadar olay tarihi bir gizemli adli vaka veya sulandırılmış bir asparagas. lakin, işin batman ile ilgisi, jack’in görülmesi rapor edildikçe zaman içinde bir süper kahraman gibi güçlenmesi ve gizemli bir hikaye haline dönmesi neticesinde spring heeled jack adlı bir çizgi romanın yayınlanmasıyla başlıyor.

    gizemli saldırganla aynı adı taşıyan bu çizgi roman karakteri neredeyse viktoryen bir batman’dan farksız. nasıl mı?

    (1) yarasa kostümü giyiyor.
    (2) intikam peşinde.
    (3) aynı batman gibi karanlıklardan çıkıyor, aldatma ve korkutma taktikleri uyguluyor.
    (4) bir anti-kahraman.

    bunlar yetmezmiş gibi şu özellikleri insana “ulan intihal olacaksa böyle olsun” dedirtiyor:

    (1) alteregosu bir soylu ve zengin. (kendisine ait olması gereken topraklara ve makama konan üvey kardeşine karşı mücadele ediyor.)
    (2) yanında ona yardımcı olan bir uşak var (adı alfred değil).
    (3) alteregosunun ismi, bertram wraydon. (bruce wayne, ikisinin de isim ve soyisimlerinin baş harfleri aynı.)

    daha başka bir sürü benzerliği konuyu uzunca anlatmış şu ingiliççe yazıdan okuyabilirsiniz.

    (bkz: vay anam vay neler dönmüş serhat ya)

  • güzel bir gelişme.

    ahmet davutoğlu'nun ilk defa güzel bir şey yaptığını gördüm lan. inanamıyorum.

    edit: olm ben işsizim lan niye sevindiysem.

    karım özel sektörde, onu da kapsamıyormuş.

    neyse tatile sevinenler için sevineyim bari.

  • bugün tanıştığımdır. bir baktım ön tarafa oturmuş bir yaşlı teyzeyle tartışıyor. arkada birkaç genciz. kulak kabarttım. "biz keyfimizden direksiyon sallamıyoruz, hakkım olan 1 tl'yi vereceksin!" diyor şoför bağırarak. kadın da "engelliye bedava dediler kartımı gösterdim sana!" diye bağırıyor. adam çekti kenara açtı kapıyı "ya 1 tl ver ya da in arabamdan!" diye bağırdı. ben kalktım, bir lira verdim şoföre. "senin parana ihtiyacım yok. ben hakkımı istiyorum!" dedi. "sorun çıkmasın diye veriyorum abi al şunu devam et" dedim. yine bağırıp direksiyonun ön tarafını yumruklayınca arkadan bir delikanlı gelip "hooop birader noluyo" diye çıkıştı. adam sürmeye devam etti. sonraki durakta inecektim. sonra tuttum teyzenin kolundan "gel annem aşağı inelim arkadakine bineriz" dedim. kadın beddua ede ede gözleri dolu dolu indi arabadan. "şikayet edicem seni, 20.000 ceza kesecekler sana!" diye bağırdı şoföre. şoför çıkışan gencin etkisiyle sanırım sessiz kaldı. teyzeyle indik. "oğlum vallahi engelliyim bak göstereyim kartımı sana" diyerek itirazıma rağmen kartını çıkarıp gösterdi. "verdin mi sen ona para?" diye sordu. verdim, deyince, "niye veriyorsun, alsaydın geri" dedi ve ağlamaya başladı. "verecek param olsa 1 değil 1,5 veririm ama yok işte" dedi. arkadan diğer araç gelene kadar birbirimize sarıldık, helalleştik, sonraki arabaya bindi teyze, şoför "bedava, sorun yok" dedi ve gitti.

    öyle işte.

    peşin not: engelli kartı sadece bedensel engele verilmiyor. örneğin şizofreniye de engelli veriliyor. teyzenin dediği gibi "15 doktordan alıyorlar onu". tanıdığım var şizoaktif bozukluk sebebiyle %40 engelli diye geçiyor. teyzenin ne sorunu vardı bilinmez...

  • çünkü araplar kdv'den dolayı saç ektiremiyorlardı. mağduriyetlerinin giderilmesi sevindirici.

    mazotun kdv'si arttırılarak, tarlasını eken çiftçiden karşılanabilir aradaki fark .

  • çeşitli içkilerin pahalılıklarının konuşulduğu başlıklarda 'ben evimde yapıyorum abi mis gibi oh siz de yapsanıza ne aptalsınız yav çok ucuza geliyor almayın tekelden saflar' şeklinde müthiş önerileriyle algılarımızı açan arkadaşların yardımlarını beklediğimiz pahalılık. ne alacağız şimdi kaju yapım kiti, su, tuz falan mı?

  • 16 sene bim'in tedarikçi firmalarından birisinde çalıştım. politikaları gerçekten bu şekilde. sürümden kazanmak deyimi var ya buna harfiyen uyuyorlar ve çalıştıkları firmalardan da bunu bekliyorlar. yüzde 10 karlı bir fiyat gönderdiğimiz zaman artı eksi yüzde 2 oranında bir maliyetle geri dönüp hedef fiyat veriler ve sizin de %5 civarı para kazanmanızı beklerler. zararına fiyat çok nadir teklif ederler. zararına fiyat teklif ediyorlarsa da kesin sizin verimlilik sorununuz vardır. maliyet konusunda cidden kararlı bir firma.

    bu arada alt marka dediğimiz markaların hepsi fason üretim, sadece isim hakkını satın alıp kime isterse ona ürettiyorlar. bim kendisi bir şey üretmez. haa al sat yapar ithal ürünlerde, ithalatçı firmada ayrı para kazanır ona lafım yok. ithalat firması 200 milyon dolar ciro yapar %30 kar eder onu bilemem. ama 16 senede benim gördüğüm kar marjı gerçekten %5 seviyesinde. hem tedarikçileri hem kendisi için.

  • hakkındaki en güzel tanımı okudum geçen gün; türk kızını aya göndermişler, ilk adımı aydan beklemiş.