hesabın var mı? giriş yap

  • araç hızının göreceli bir durum olduğunu belirten fikir varoşlarını ortaya çıkarmıştır. altındaki bmw'ye göre 140 normal bir hızmış, 80 gibi geliyormuş. trafik kuralları belli, hız sınırı belli. nesi subjektifmiş trafikteki hızın. bu varoşlar işte doğduğun büyüdüğün şehrine, boğazına, sahiline geliyor mütahitlik felan türlü türlü cinliklerle kısa zamanda zengin olup üst kimlik kazandığını sanıp senin huzurunu kaçırıyor. geçen gün caddebostan'da son model bmw'sinin camını açıp kola kutusunu fırlatan gördüm. memleket olarak görmüyor ki burayı, gelip fethettiğini sandığı bir yer sanıyor, umarsızca pisliyor. trafik kurallarını bozuyor. kültüründen yaşadığı ezikliği parasıyla kapatıp başkalarına uyguluyor.

  • 2005 yilinda okumak icin almanya'ya geldigimde ilk 12 ay icinde yaklasik 15 kilo almistim. türkiye'ye döndügümde 1 hafta bu konusulmustu. ondan sonraki yillar hep o ayarda seyretti. artik sisman bir insandim. bu gercegi kabullenmis ve pek de takmaz hale gelmistim. gerci ara ara "la azcik zayiflasam ne güzel olur" filan diyip bi iki günlük diyetlere tabii ki ben de basvurdum.

    en fazla 106 kilo oldugumu hatirliyorum. o dönem yaptigim ve yedigim seylere bakiyorum da sanki kendime kilo alma programi yapmisim ve onu itinayla uyguluyorum.

    aslinda kilo vermek istiyordum ama bir neden bulamiyordum. beni gören herkesin "olm biraz dikkat et, damarlarin yagla dolmustur senin simdi, allah muhafaza" nevinden ikazlarina alismistim.

    artik cevremde, kilolu, sevimli, tombul ismilo olarak kabul görmüstüm. cogu arkadasimin kilo verirsem bu sevimliligin gidecegini iddia ederek motivasyonumu kirdiklari da vakidir.

    neyse efendim, günlerden bir gün, bir bayanla tanistim. konustuk, anlastik. sevgili olduk yani. aradan aylar gecti kilolarimla ilgili tek bir sey söylemedi. acayip uyuz oldum. kendisi zayif bir insan. hatta anneme göre acilen biraz kilo almasi lazim gelen bir kisiydi. buna ragmen bana bir kere bile "biraz kilo versen iyi olur" cinsinden tek bir kelam etmedi.

    2011 yilinin eylül ayinda nisanlanmaya karar verdik. 2011'in nisan ayinda istanbul'da arkadaslarla otururken "olm nisan da var, artik ben kilo vereyim" dedigimde atilan kahkahayi su anda bile duyabiliyorum. "görürsünüz olm, türkiye'ye döndügümde dal gibi olucam" diyerek iclerinden bir tanesiyle takim elbisesine iddia'ya girdik. eylül'e kadar 80'e inmeliydim.

    ben nisan ayinda almanya'ya döndüm. o ay hic bir sey yapmadim ancak mayis ayindan itibaren yedigime, ictigime dikkat etmeye basladim. asitli icecekler, sekerli meyve sulari, cikolatalar, sekerlemeler, pizzalar, dönerler...

    bunlari neredeyse sifira indirmistim.

    ilk iki ay varsa yoksa salata, corba, tavuk.. bol bol su, bitki caylari..

    veee tabii ki hareket. isemeye gitmeye bile üsenen ben artik her gün 50 ila 80 dakika arasinda yürüyüs yapiyordum. yürüdükce aciliyor, acildikca kendimi cok daha iyi hissediyordum.

    zayiflamanin ilk emarelerini kilik kiyafetimde gördüm. pantolonlarim artik emanet gibi duruyordu üzerimde. t-shirtler, atletler vs..

    artik cok daha rahat hareket ediyordum. özellikle namaz kilarken rükularda, secdelerde hic zorlanmiyordum.

    suratim kücülmüstü. bileklerim, baldirlarim incelmis, göbegimin büyük kismi yok olup gitmisti.

    ramazan boyunca neredeyse her gün corba, salata, az miktar tatli ve bol bol su bu hale gelmemde kilit rolü oynamisti. pek tabii ki yürüyüslerim.

    hafif tempolu, 1 saati askin yürüyüsler..mümkün mertebe yokuslara vuruyordum kendimi. eve geldigimde kan ter icindeyim. harika bir duygu.

    29 agustos'ta istanbul'a indigimde beni gören herkes resmen soka girdi. 4 ayda 99 kilodan 77 kiloya inmistim. tam 22 kilo.

    annem haric herkes sevindi.. sismanken basimin etini yiyen, her telefon görüsmesinde nasilsin demeden kac kilosun diye soran annem resmen üzüldü ya.. derhal 85 kiloya cikmam gerektigini söyledi. babam da hemfikirdi ama umrumda degildi acikcasi. zira bu keyfi tatmistim artik. hafif olmak! ne müthis bir seymis. kalbim o gün bugündür bir kere bile hizli hizli atmadi (kiloluyken ara ara bir ritim bozuklugu oluyordu)

    beni gören herkes bu "mucize"yi konusuyordu. mahalle'de olay olmustu nerdeyse. esnaf'tan, akraba'ya herkesin diyecek bir seyi vardi. cok mutluydum. arkadaslarimdan bazilari önceleri biraz garipsedilerse de zamanla alistilar.

    iddia'ya girdigim arkadasim takim elbiseyi aldi. 1 ay bunun geyigini yaptik. o da hostu.

    eylül'ün 3'ünde nisanim oldu. pek tabii ki kiz tarafi da epeyce sasirmisti.

    nisan'dan sonra mersin'e gittim, kerebic, tantuni, künefe derken 81-82 kilo oldum. o kadar kiloyla tekrar almanya'ya döndüm su anda hala öyleyim.

    önümüzdeki eylül'de ise dügünüm var; bu kez hedef 73 kilo.. ama kimse iddia'ya girmeye cesaret edemedi.

  • asıl adı hakandır. bu tabii bayağı ilerki bölümlerde ortaya çıkıyordu. meğerse sen tut gülsüm hanım ve pis çevresine kendini kürşat diye tanıt, aboww neler neler. sonra isminin hakan olduğunu öğrenince bayağı dalga geçildi garibimle, karısı bi yandan gülsüm hanım bi yandan. bilirsiniz o gülsüm'ün gülüşünü, karşımda sadece o kötü kadın gülüşünü yapsa otomatikman savaşı bırakırdım. bu da az direnmedi gülsüme. ey gidi.

  • bu iki ülkeye ilişkin yapılan değerlendirmelere ben de askeri yönden bir karşılaştırma ile dahil olmak istiyorum. ancak bu karşılaştırmayı yapabilmek için suudi arabistan’ın hamisi abd ve iran’ın hamisi rusya’nın askeri yönelimlerindeki farklılıklara da kısaca değinmek gerekiyor:

    özellik suriye, lübnan ve yemen’de süregiden savaş/çatışmalar; abd-suudi arabistan ve rusya-iran bloklarının askeri yönelimleri, artı ve eksi yanları konusunda çok zengin veriler sundu. abd ile rusya arasında giderek artan askeri karşıtlık, en son anti-balistik füze anlaşmasının abd tarafından tek taraflı olarak feshedilmesi ile birlikte, her iki ülkenin uzun yıllardır sürdürdükleri savunma ve saldırı silahlarına yönelik faaliyetlerinin daha da hız kazanmasını beraberinde getirdi. özellikle rusy-iran ikilisi, saldırıların muhatabı (savunma tarafı/hedef) olabilme ihtimallerinin daha yüksek olması nedeniyle son yıllarda ciddi bir silahlanma süreci içinde oldular. her iki ülke de -özellik rusya- kendi askeri stratejilerine, coğrafyalarına, komşularına ve komşularının askeri yapılanmalarına, silah durumlarına uygun “caydırıcı” silahlar geliştirdiler.

    abd ve müttefikleri, uzun süre, rusya ve iran’ın girmiş olduğu bu silahlanma ve savunma elemanları geliştirme sürecinin etkinliğini/boyutunu kavramaktan uzak oldular. ne ki bir süre sonra abd yaklaşan durumu fark etti. abd’nin ortadoğu’daki para, petrol kaynağı olan ve askeri müttefiki konumundaki suudi arabistan da, yemen’deki sürece dahil olması ve çokça saldırıya hedef olmasının ardından bu gerçekliği çok geç de olsa idrak etmiş denilebilir.

    abd’nin esas olarak son 10 yıldır rusya sınırında yığınak yapması, bu anlamda nato’yu doğru avrupa’ya doğru genişlemeye zorlaması, rusya sınırına artan bir şekilde savunma sistemleri konuşlandırması, anti-balistik füze anlaşmasını terk etmi; rusya’yı, abd’nin kendisine saldırısından caydıracak etkin silahlar, savunma ve saldırı sistemleri geliştirme konusunda daha da hızlanmaya zorladı. geride kalan yıllar içinde rusya’nın askeri silahlar alanında kat ettiği yol ve gün yüzüne çıkan askeri varlıkları, bu sürecin rusya açısından son derece verimli kullanıldığını ortaya koyuyor. örneğin abd, uzun süredir rusya’nın olası bir saldırıda karşılık vermesini önlemek adına balistik füze savunma sistemleri geliştirmesine ve rusya sınırındaki müttefiklerini bunlarla donatmasına karşın, rusya, bu füze savunma sistemlerini aşacak yeni silahlar geliştirmekte hiç de zorlanmadı ve abd’nin bütün bu yatırımlarını büyük oranda boşa düşürdü. elbette bu savunma sistemleri bir bütün olarak boşa çıktı denilemez, ancak esas amaçları olan rusya’dan gelecek saldırıları durdurma konusunda oldukça yetersiz kaldıkları da bir gerçek.

    rusya sadece abd sistemlerini aşabilecek saldırı araçları geliştirmedi, ama aynı zamanda radar ile elektronik karşı önlemlere de ağırlık verdi. bilenler hatırlayacaktır; 1999'da yugoslavya ordu birliği, rusya’nın radarlarını kullanarak abd'ye ait ‘f-117 gece şahini’ hayalet uçağını vurmuştu. mevcut üst nesil hayalet uçaklar için aynı durum geçerlidir demek güç, ancak tersini iddia etmek de öyle.

    rusya, geliştirdiği bu yeni askeri teknolojilerini suriye sahasında da kullandı ve sonuçtan memnun olacak ki, ciddi bir özgüvene kavuştu. öyle ki putin, trump'a rus hipersonik füzeleri önererek alay etti. birçok kişi şimdi; “abd de benzer hipersonik silahlara sahip” diye düşünecektir. bunda bir miktar doğruluk payı olsa da, ciddi bir eksiklik içermektedir. abd, hipersonik silahlar/füzeler konusunda bazı gelişmeler kaydetmiş olsa da, bunların hiç birisi 2022'den önce hazır olmayacak. oysa rusya cephesinde durum tamamen farklı bir nokta. zira hipersonik silahlar sovyet/rus buluşudur. rusya'nın şimdi sahip olup hizmete sunduğu hipersonik silahlar, üçüncü nesil iken abd'nin bu tarz geliştirdiği füzeler rusya'nınkilerden en az iki nesil geride.
    suriye’de konuşlu rus hava ve füze savunma silahları, suriye'de insansız hava araçları kadar güdümlü füzeli saldırıları da durdurabileceğini kanıtlamışken suudi arabistan'daki abd yapımı hava ve füze savunması ise husi güçlerinin “ilkel” füzelerini bile vurmakta başarısız. putin bu gerçekliği bildiği için ruhani ve erdoğan ile yaptığı suriye konulu toplantıda yöneltilen; “rusya, suudi arabistan'a yardım edecek yahut altyapısını güçlendirmesine destek olacak mı?” sorusuna alaylı bir şekilde yanıt vermişti:

    “suudi arabistan’a yardım konusuna gelince, kur’an-ı kerim’de nefsi müdafaa dışında herhangi bir şiddet türünün kabul edilemez olduğu belirtiliyor. bu nedenle kendi halkını, kendi ülkesini koruması için suudi arabistan yönetimine gerekli yardımı yapmaya hazırız, suudi arabistan’ın siyasi yönetiminin tek yapması gereken ise, zamanında rusya’dan s-300 sistemlerini satın alan iran yönetimi ya da en yeni s-400 triumph sistemlerini satın alan cumhurbaşkanı (erdoğan) gibi devlet olarak bilge bir karar alması. bu sistemler suudi arabistan’ın altyapısına ait her türlü tesisi güvenilir bir biçimde koruma sunar.”

    putin’in bu yanıtını dinleyen erdoğan ve ruhani’nin gülümseyişleri ve putin’in yüzündeki alaycı ifade abd ve suudi arabistan için oldukça can sıkıcı olmuştur.
    dünyanın efendisi modunda hareket eden abd, süreğen bir şekilde ofansif savaş sistemleri/silahları geliştirdi. hal böyle olunca abd müttefikleri de, silah ihtiyaçlarının ezici çoğunluğunu abd’den temin etmelerinden dolayı, aynı şekilde konumlanmak durumunda kaldılar. tam da bu nedenle örneğin suudi arabistan; yüzlerce modern savaş uçağına sahipken, sınırlı sayıda savunma sistemine sahip. dahası sahip olduğu savunma sistemleri de kabiliyet bakımından oldukça kusurlu görünüyor. örneğin; suudi arabistan’ın sahip olduğu abd yapımı pac-2 ve pac-3 savunma sistemleri ancak bir yarım daireyi koruyabilecek kabiliyette. yani sektörel savunma yapıyor, radarları dönmüyor. bu da bu savunma sistemlerinin sadece 120 derecelik bir yayda koruma sağlaması anlamına geliyor. işte burada suudi arabistan’ın iran’dan saldırı gelme ihtimaliyle bu sistemlerin büyük bölümünü iran’a dönük konumlandırması, diğer alanlarını savunmasız bırakıyor. bu zaaflı durum, suudi arabistan’ın sınırlarının önemli bir bölümünü ve askeri alanlarının bir bölümünü savunmasız ya da en azından zayıf bırakmaktadır. husi’lerin, suudi arabistan petrol tesislerine yönelik saldırısının önlememesinin bir nedeni de bu olsa gerek.

    suudi arabistan’ın ve abd’nin tabii diğer abd müttefiklerinin de sahip oldukları patriot savunma sistemlerinin de çok büyük zaafları olduğu, yine suudi arabistan’a yönelik husi saldırılarında ortaya çıktı. geçtiğimiz günlerde husiler, suudi arabistan’daki patriot sistemlerini, insansız hava aracı ile vurarak etkisiz hale getirdiklerini açıklamışlardı! başka bir deyişle suudi arabistan’daki hava savunma unsurları, güdümlü füzelere veya iha’lara karşı bir etkinliğe sahip değil gibi görünüyorlar. oysa rusya’nın rusya'nın suriye'deki hmeymim üssüne yönelik abd'nin yönelttiği iha'lı saldırılardaki deneyimi, kısa menzilli hava savunması (pantsir-s1 gibi) ve elektronik karşı önlemlerin (krasukha-4 gibi) ağır iha ve güdümlü füzeli saldırılarda oldukça etkili olduğu görülmüştü.

    tıpkı abd gibi suudi arabistan da, abd gibi karşıtlarını hiç ciddiye almadı. yemen'i bombalarla vururken, bu saldırılara bir yanıt gelebileceğine pek de ihtimal vermedi. suudi arabistan, ancak ağustos ayındaki uzun menzilli saldırıdan sonra husilerin füzelerinin menzillerinin geliştirilmiş olduğunu anlayabildi. çünkü iran da tıpkı rusya gibi asimetrik silahlar geliştirme stratejini takip etti. ilginç gelebilir ancak, iran’ın modern bir hava gücü (savaş uçakları) yok, buna ihtiyaç duymuyor çünkü ofansif bir aktör olmak gibi bir iddiası yok kısa ve orta vadede. o nedenle bölgedeki “düşman”larına karşı farklı bir yol içleyerek çok sayıda ve çeşitte orta menzilli balistik füzeler, kısa ve orta menzilli iha’larla güdümlü füzeler geliştirmeyi tercih etti. bugün artık iran’ın, 2000 kilometre menzilinde herhangi bir ekonomik ve askeri hedefi vurabilecek silahlara sahip olduğu biliniyor. ilaveten iran, pahalı abd iha’larını vuracak kabiliyetteki savunma silahları geliştir. geçtiğimiz aylarda abd iha’sını vurarak da bunu gösterdi.

    iran, savunmasını bir başka sac ayağına daha oturtuyor: diğer ülkelerdeki dostlarını (hizbullah, haşdi şabi, husiler, islami cihad vb) eğitip onları ekipmanları ile donattı. bunu yaparken, kendi kullandığı silahların bambaşka versiyonlarını sundu. böylece bu silahların kullanılması durumunda inkar yoluna gidebildi, tıpkı suudi arabistan’ın petrol tesisine yapılan saldırının ardından iran’ın suçlanması sonrasında yaptığı gibi.
    sonuç olarak bugün, özellikle suriye ve yemen’de yaşanan savaşlar; abd’yi ve bölgedeki müttefiklerini yeni savaş stratejilerine yönelmeye zorluyor. ve bu olana kadar, sözünü ettiğimiz alanlarda rusya bloğunun avantajlı durumu sürecek gibi görünüyor.

  • gülün siz gülün bir kaç sene sonra hepimiz elimize bir direksiyon simidi alıp kafamıza huniyi takıp düt düt yeter düt düt diye gezicez.

    bu arkadaşın bünye zayıfmış, erken gitmiş.

  • carl sagan bu hadiseyi, yani otu boku, bildigimiz objelere benzetme hadisesini, beynin garip sistematigine baglamistir.. zira insanlar, bildikleri objeleri görsel olarak tanımak icin belli noktalari referans alirlar ve gerisine dikkat etmezler..

    mesela hemen bir deney yapalim. kafanizi bilgisayarinizdan kaldirin ve üst rafiniza bakin bir kac saniye.. bir kaç kitap goreceksiniz muhtemelen.. kitaplar goreceksiniz.. tekrar bilgisayariniza baktiginizda kaç kitap oldugunu sayabilir misiniz? sayamazsiniz.. işte beyin boyle dandini bişi arkadas.. bazi ayrintilari atliyor..

    insan yüzü, isa'nin saclari, hz meryem in baş örtüsü, allah yazısının şekli hepsi bir şekilde belli referans noktalarina dayali. eğer başka bir cisim, o referans noktalarini saglarsa, yani mesela rafınızda üstüste kitap ebatinda yigilmis kütükler olsaydi, yine o sekli kolayca tanimis olacaktiniz.. diycektiniz ki "rafimda kitaplar var".. yani bir şeyleri kolay tanimak için, kolay akla atmak için beyin daha önceki verileri kullaniyor.. ha bazen yaniliyor, bazen yanilmakta israr ediyor orasi apayri..

    aslinda bu da herkesin beyninin aynı olduguna, aptalligin ve dahiligin beyinle alakali degil icindekiyle alakali olduguna bir kanıt gibi.. fanatik dincinin de beyni aynı çalışıyor, senin de, ama o aptallik yapmakta inat ediyor.. garip işler.

    rabbulalemin öyle bir sistem yaratmis ki, bir seyleri kolay algilayalim die direk