hesabın var mı? giriş yap

  • çivi çiviyi söker mantığı taşıyan bir tedavi yöntemi.
    dr. samuel hahnemann, sıtma hastalığının nasıl tedavi edilebileceğini araştırma amaçlı olarak ormanda bitki örnekleri toplayıp gününü gün eden bir hekim imiş. tabii o zamanlar yıl 1796 ormanda sağlam bir bitki örtüsü var. bu doktor amca da onun tadına bakayım şunun tadına bakayım derken nereden aklına esmişse kına ağacının kabuklarını kaynatıp içmeye kadar vardırmış işi. bu suyu içmesinin ardından sapasağlam adam birden bire sıtmaya yakalanmış. mantık aynen şu; "bu ağaç sağlıklı bir adamı hasta ediyorsa, hasta bir adama ne yapar acaba?" diye düşünerek gerçekten sıtması olan insanlara bu sudan içirmiş ve adamların iyileşme belirtileri gösterdiğini fark edince "hasta adamlara, doğada o hastalığı yaratan her ne ise ondan verirsek iyileşir" gibi bir formülle tedavilerine başlamış.

  • kendini sahibinden daha zeki sanan canlı.

    bir süredir kanepede uyuyakalıyorum. uyandıran da olmadığı için, sabaha kadar kanepede uyuyorum haliyle. kanepede uyumayı çok sevmekle birlikte, bir süre yatakta da yatma ihtiyacı duyuyorum. bu nedenle, alarmımı normalden 1 saat erkene kurmaya başladım. alarm çalınca kanepeden kalkıyorum, alarmı bir saat sonraya kuruyorum ve son 1 saat yatakta uyuyorum.

    bu arada, kedim de ben uyandığım için çok ısrarcı bir şekilde mama istiyor diye, onun mamasını da 1 saat önce vermeye başladım. yani kanepeden kalkıp, kediye mama verip, yatağa geçip, 1 saat daha uyuyup, sonra kalkıp işe gitmek üzere hazırlanıyorum artık.

    ilk gün durumu gözlemleyen akıllı(!) kızım, 2. gün, kanepeden kalkıp, mamasını verip, yatakta uyumaya gittiğimde tüm mamayı yemiş, 2. alarmla yataktan kalktığımda, sanki ben yeni uyanmışım, sabah mamasını hiç vermemişim gibi benden yine aynı ısrarcılıkla mama istedi. aklı sıra beni kandıracak.

    tabi ben ne yaptım, bu davranışı yüzünden onu ve zekasını takdir ettim. o gün için tekrar mama verdim.

    artık kanepeden kalkınca sabah yemesi gereken mamanın yarısını veriyorum, yataktan kalkınca da kalan yarısını.

    kimin kimi kandırdığı belli değil kısacası.

  • coca-cola dayı oğlumun şirketi olduğu için yıllık karını sağa sola kafasına göre bağışlayabilen bir firmadır. hissedarları filan yok, her ülkede ayrı ayrı vergi ödeyip, ortaklarına para kazandırmakla yükümlü değil. 2006 yılı karını pkk'ya, 2007 yılı karını asala'ya, 2008 yılı karını bahçelievler çocuk tiyatrosuna, 2009 yıllık karını mars için özerlik platformuna ve en önemlisi 1940-1945 yıllarının karını stalin'e bağışlamıştır.

    eğer fazla tüketirseniz mallık yapabilir. en iyisi az için hatta içmeyin. belli ki dokunuyor.

  • ben bunu yıllardır "ayos" diye okuyordum doğru okunuşu "ayoes"miş aklınızda bulunsun. teyitli bilgi.

  • yoktur. bu kadar kısa ve net. aldattığının ortaya çıkmasından sonra beni affet diye yalvaran, ağlayan, kapı aşındıran, mesaj atan kız yoktur. aldatan bir kızın yakalanması ihtimali zaten son derece düşüktür, diyelim ki yakalandı takılıp kalmaz yoluna devam eder. az biraz pişmanlık duyar, az biraz kendini sorgular, sonra kendine haklı gerekçeler bulur, suçun büyüğünü erkeğe yıkar ve kısa süre içerisinde sanki hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam eder.

    erkek denen nesne ise, “ya inan hiçbir anlamı yoktu", "ben sadece seni seviyorum", "o, anlık bir zayıflıktı", "sadece etten ibaretti benim için", "aşk seninle varsa aşk", vb. türlü ayak oyunlarıyla kızı tekrar elde etmeye çalışır. elde edip tez zamanda yine aldatır. valla harikayız biz lan.

    not: evet arkadaşım, senin eski sevgilin günlerce kapında yatmış, beni affet diye ağlamıştı. evet arkadaşım seni kaybetmeyi sindirememişti, bugün hala sen aklına geldikçe içi sızlar durur. benim lafım diğerlerinin sevgililerine falan, sen alınma sakın. bugün bile hala sessiz telefonlar alırsın sen ve bilirsin ki arayan o'dur, sesini duymak istemiştir, gel desen her şeyi bırakıp sana koşar.

  • memur-sen genel başkanı ali yalçın: "suriyeliler zamanında buraya gelip çanakkale geçilmesin diye şehit oldu"

    kaynak

    suriyelilerin bundan haberi var mı ?
    abi bu nedir ya, bu ne suriyeli sevdası, suriyeli çanakkale'de savaştıysa suriye diye bir devlet niye var ?

    edit: ali efendi memurların sorunları ne oldu ? enflasyon karşısında eriyen maaşlar için devletten ne talep edeceksin sen ondan haber ver.

  • büyük depremlerden sonra ölümlerin yaklaşık %20'si kurtarmadan hemen sonra ortaya çıkar. depremlerden sonra hastanın enkaz altından çıkarılması ya da kurtarılmasından hemen sonra gelişen ölüme kurtuluş ölümü denir.

    rescue death adı da verilen bu tabloya, ilk kez 30 yıl önce kuzey italya depreminin ardından santangelo ve arkadaşları dikkat çekmiştir (santangelo ml, usberti m, di salvo e, belli g, romano g, sassaroli c, zotti g. a study of the pathology of the crush syndrome. surg gyn obs 1982, 154: 372-374). daha sonra benzer tablolar 1988 ermenistan ve 199 marmara depreminde rastlanmıştır.

    1- çok sayıda rabdomiyoliz'li olgunun ortaya çıktığı depremlerden sonra, hemen erken dönemde gözlenebilen ilginç (ve üzücü) bir nokta şudur: hasta enkaz altında kaldığı sürece oldukça iyidir, ancak kurtarılmanın (yıkıntı altından çıkarılmanın) hemen ardından hızla kompartman sendromu, hipovolemik şok ve hemokonsantrasyon gelişir; hatta hasta ölebilir (kurtuluş ölümü). enkaz altındaki iyiliğin temel nedeni, molozun kasları tampone edici etkisi ve toksik maddelerin (proton, potasyum, sitokinler) dolaşıma geçmesini önlemesidir. basıncın ortadan kalkması ile hem plazma sıvısı hızla hasara uğrayan kasların içine süzülerek hipovolemiye ve şoka yol açar; hem de reperfüzyon hasarı gelişir. bu sebeple felaketzedelerin tedavisine enkazın altında bulundukları dönemde başlanması önem kazanır.

    2- ilginç bir şekilde, felaketzedeler enkaz altında kaldıkları süre içinde rabdomiyolizin sistemik ve hemodinamik etkilerinden bir dereceye kadar korunmuş durumdadır. ancak kurtarıldıktan sonra, ekstremiteler dekompresyona uğrayınca, (kurtarma ekiplerince beklenmeyen bir şekilde) şok tablosu ortaya çıkar ve hastalar hızla kaybedilebilir (kurtuluş ölümü), (santangelo, 1982; noji, 1992). bu nedenle, hastalar henüz enkaz altında iken tedaviye başlanması büyük önem taşır.
    kurtuluş ölümünün önlenmesi için felaketzede çıkarılmadan önce turnike uygulanması çok tartışılan bir konudur; kuzey amerika ekolü bu uygulamayı desteklerken; avrupa ekolü, amputasyon riskini çok artırabileceği öngörüsü ile turnike uygulamaya karşı çıkar.

    3-italya ve ermenistan depremleri sırasında dikkat çeken kritik bir tablo, enkaz altında iken veya kurtarıldıktan hemen sonra iyi görünen bazı hastaların hızla kötüleşerek ölmesidir; kurtuluş ölümü olarak isimlendirilen bu tabloya muhtemelen travma sırasında ortaya çıkan ağır metabolik asidoz ve bu asidozun ağırlaştırdığı hiperpotasemi yol açmaktadır.
    varsayımlara göre, hasta henüz enkazın altında iken ekstremiteye baskı yapan moloz yığını veya ev eşyaları kastaki dolaşımı engellemiş ve rabdomiyolizin sistemik komplikasyonlarını önlemiştir; ancak hasta kurtarıldıktan sonra kas içindeki metabolitlerin kan dolaşımına geçmesi ölüme yol açabilir (santangelo, 1982; better, 1990; noji, 1992).
    bu anlatılanlara göre, kurtarma ekipleri felaketzedelerin enkazın altından çıkartıldıktan çok kısa bir süre sonra daha fazla kötüleşebileceğinin bilincinde olmalı, mümkünse tedaviye enkaz altında başlanmalı ve ilk saatlerde bu hastaları çok yakından izlemelidir. hasta kurtarılınca, hiperpotaseminin etkilerini kontrol altına almak için sodyum bikarbonat, kalsiyum klorür veya kalsiyum glukonat, insülin ve glukoz infüzyonları hemen gerekli olabilir (noji, 1992).

    kaynak: prof. dr. mehmet şükrü sever / türk nefroloji derneği renal afet koordinatörü / crush (ezilme) sendromu ve marmara depreminden çıkarılan dersler başlıklı kitabı.

  • 14 yaşındaki oğlunuzun msn'inde görünce yarma potansiyeli ikiye katlanan iletiler.
    "arnold kadar güçlü, pacino kadar karizmatik, di caprio gibi yakışıklı değilim ama lassie gibi yalayabilirim..."

    allahım ben nerede yanlış yaptım? bu nasıl bir çocuk?

  • yok abi, bu bi ergen tribi falan değil. 30 yaşına geldim neredeyse, daha fazla yaşamayı sevdiğim bir vakit yok geceden. içmeye/takılmaya çıktığım gece de öyle, mal gibi evde oturup ertesi gün iş yokmuşcasına film izlediğim öyle mal gibi takıldığım gece de öyle. daha az insan var sanki dünyada. sanki sevmediklerimiz kayboluyor bir süre. dünya daha biz gibilere kalıyor. mutluyum lan, sokayım biyolojik saate.