hesabın var mı? giriş yap

  • dün tuvaletini kullanmak istediğimde, bana otelin sahibiymişim gibi bir edayla kapılarını açan, çok zarif ve samimi güvenlik görevlilerini bünyesinde barındıran otel. tuvaletin yolunu göstermek üzere, koridor boyunca bekleyen çalışanlar vardı. hiç birinde, "iyi hadi geç de kullan bari" ifadesini görmedim. uğurlarken, "kolay gelsin" dediler. bin kere orda konaklasam, bu etkiyi bırakamazlardı üstümde. başlarındaki insan kimse, onu da öpüyorum güzel yanaklarından.gözlerim doluyor; eyyorlamamı sonlandırıyorum.

  • "gusül abdestini bilmeyenler bize hayvan sevgisini öğretemez" yazılı pankartın acı acı güldürdüğü halk.
    cehalet, cehalet, cehalet.

  • merhaba arkadaşlar.1991 doğumluyum.ismim mert.2012 mayıs ayından beri lösemi tedavisi görüyorum. maalesef hastalığımın türü ilaç tedavisi ile iyileşilebilecek türden değil.bu sebeple ilik nakli şart. türkiye de ve dünyada uygun verici şimdilik yok. eğer ben ve benim gibi hastaların sizin sayenizde hayat bulmasını isterseniz ilk etapta tek yapmanız gereken türkök merkezlerine gidip sadece 1 tüp kan vermek...eğer olur da ilik kardeşi çıkarsak o zaman 30 dakikalık hafif bir işlemle iliğinizden az bir örnek alınıp çoğaltılarak bana naklediliyor.yaşarken bana hayat vermiş oluyorsunuz...
    çok az bir zamanım kaldı arkadaşlar.

    aşağıdaki linkten bulunduğunuz ildeki kök hücre bağış noktalarını bulabilirsiniz.

    http://www.kanver.org/…eri/kokhucrebagisinoktalari/

    benim bağışımla mı iyileşecek diyenler için ise ufak bir haber(yenilen hastalık benim türümden) :

    http://m.aktifhaber.com/…irden-bulundu-1299395h.htm

    daha fazla bilgi almak isteyenler özelden bana ulaşabilirler.şimdiden çok teşekkür ederim.

    önemli edit: arkadaşlar 5382403553 den whatsapp vs yoluyla sorularınızı cevaplayabilirim.

    uludag sozlukte gordugum bir yazar kardesimizin actigi baslik. yazarligim olmadigindan orada basligi uplayamadim. buradaki kisi ve bilincli insan sayisi fazla oldugu icin elimden gelen pazartesi gidip kan vermek ve sizleri bilgilendirmek. aynen aktariyorum.
    umarim guzel haberler aliriz.

    sozluk ici editi: (bkz: #57172483)

    destek bekledigimiz ayrica link

    https://www.change.org/…etition&utm_medium=copylink

  • zaman insanin elindeki en onemli, en degerli, en kiymetli seydir ve ne kadar basarili, zengin, guclu olursaniz olun gecen zamani geri getirmek gibi bir sansiniz yok. bu yuzden ne yaparsaniz yapin bunun bilincinde olun ve gecen zamanin kiymetini bilin. belli bir disiplin gelistirin ve hayatinizi bu disipline gore idame edin. mesela gunde 2 saat bilgisayar/ps/xbox oynayacaksaniz bu 2 saati gecmesin. oturup gencliginizin en guzel yillarini gunde 7-8 saat internette dolasarak veya bilgisayar oynayarak harcamayin. bu vaktin degerini sonradan anlayacaksiniz. hayatinizin her anini bir seylerle doldurun. bos oturmayin.

    20'li yaslarin sonuna kadar belli konularda bir disiplin olusturdunuz olusturdunuz, ondan sonra bunu olusturmak cok ama cok zor. mesela 20'li yaslarin sonuna kadar her gun banyo yapma, gunde en az 2 kere dis fircalama, haftada 4-5 gun spor yapma gibi disiplinler edinmediyseniz bu yastan sonra edinmeniz cok ama cok zorlasiyor.

    eger 20'li yaslardaysaniz omur boyu gecerli arkadasliklar kurabileceginiz son sanslariniz geliyor. belli bir yastan sonra kuracaginiz ve baslatacaginiz arkadasliklariniz daha resmi olacaktir ve samimiyete ulasmak daha zor olacaktir. bu yuzden 20'li yillarinizi bu konuda da en iyi sekilde degerlendirmeye bakin.

    kendinizi donanim olarak gelistirebildiginiz kadar gelistirin, alabildiginiz kadar sorumluluk alin. zamaninda biri bana "hayatta insanlarin sana verecekleri deger aldigin sorumluluklarla dogru orantilidir" demisti. sakin "aman yapamam, beceremem, elim tutmaz" demeyin, elinizi korkak alistirmayin. bir seyi yapmaya calisip beceremezseniz en azindan ders almis ve kendiniz hakkinda yeni bir seyler ogrenmis olursunuz. yabanci dilden tutun teknik konulara kadar 20'li yaslarin sonuna gelmeden ogrenebildiginiz kadar sey ogrenin, gelisebildiginiz kadar gelisin ve mumkun oldugunca donanim sahibi olun.

    kendinizi taniyin. gucunuz nelere yeter, nelere yetmez, nelere tolerans gosterebilirsiniz, nelere gostermezsiniz, guclu ve zayif yanlariniz nelerdir, bunlari cok iyi ogrenin. insan kendisini taniyamazsa hicbir seyi ogrenemez, ogrense de ogrendikleri bosa gider cunku surekli ayni hatalari yaparak surekli ayni tuzaklara duser. en iyi yaptiginiz is neyse onu kesfedin ve o alanda varolan yeteneginizin korelmesine izin vermeyin. herkesin cok iyi oldugu, yeteneginin cok ust duzeyde oldugu en az bir konu vardir ama cogu insan kendi yeteneginin ne oldugunun farkinda degildir. ozel yeteneginizin ne oldugunu kesfedin (deneme yanilma yontemiyle) ve o isi meslek olarak yapmaniz mumkun degilse bile (finansal kaygilardan dolayi) surekli pratik yaparak gelistirmeye bakin.

    ask iliskilerinde kimsenin kulu/kolesi olmayin. bu tur iliskileri abartmadan yasayin. sizi istemeyen birinin pesinde yillarca dolasip omrunuzu heba etmeyin, yine sizi cok seven ve deger veren birini ottan boktan meseleler yuzunden kirip hayatinizdan uzaklastirmayin. bir iliski olmuyorsa olmuyordur. bazi iliskiler goruyorum, iliskinin kendisi 1 sene, "uzatmalari" 3-4 sene suruyor. hayatinizi bok etmek istiyorsaniz bu tur iliskiler sizin icin birebir ama duzgun bir hayata sahip olmak istiyorsaniz bunu kendinize yapmayin.

    (klasik turk hatasidir) biriyle tamamen samimi olmadan enseye saplak, gote parmak sakalar yapmayin. biriyle tanistiginizda en basta bir resmiyet olur ve o kisiyi taniyip belli bir samimiyete ulasmak zaman alir. bu surec icinde karsidaki adam nelere kizar, nelere kirilir, sabri ne kadardir bilemezsiniz. gidip de 6 aydir tanidiginiz bir adama 10 yillik arkadasinin yaptigi samimiyette sakalar yapip adami kaybetmeyin. bu hata yurtdisinda turkler'in siklikla yaptigi bir hata cunku canayakin bir millet oldugumuz icin biriyle tanisinca hemen samimi olmak istiyoruz. bu tur seyler vakit alir.

    yurtdisi demisken, imkaniniz varsa mutlaka yurtdisi tecrubesi edinin. yurtdisi demisken akliniza almanya'ya gidip oradaki turk mahallesinde turkler'le takilmak gelmesin. yine paris'e, new york'a gidip avm'lerde gezip geri gelmek de gelmesin. farkli insanlarla tanisin, farkli kulturleri taniyin, bazen bildiginiz herseyi unutup sifirdan baslayin ki eski ogrendikleriniz sonradan ogreneceklerinizi etkileyip kirletmesin. yabanci bir ulkedeki biri bir sey anlatirken "elin amerikali/avrupali cahili ne bilsin" diye yaklasmayin, en cahil, en aptal insanin bile karsisindakine ogretecek/anlatacak bir seyi olabilir. kaldi ki biraz oturup konusunca karsinizdaki insanin hic de cahil olmadigini, oldukca donanimli oldugunu gorebiliyorsunuz. onyargilarinizi yikmak icin yurtdisi tecrubesi cok onemli (bununla birlikte turkiye'de de daha once hic gitmediginiz bir yere giderek bunu tadabilirsiniz. mesela batida buyuduyseniz dogu illerini ziyaret ederek ise baslayabilirsiniz).

    kendi ayaklariniz uzerinde durmayi ogrenin. gidip 30'lu yaslara kadar, anne babanizla yasarsaniz ve onlar sizi bir yavru kediye bakar gibi el bebek gul bebek buyuturse hayata atildiginizda cok ama cok zorlanirsiniz. kendi kendinize yetmeyi ve yukarda dedigim gibi sorumluluk edinebilmeyi ogrenin. eger anne babanizin cok ustune duserek yetistirdigi biriyseniz en basta eliniz korkak alisacaktir ama korkmayin, bu tur seyler zamanla ogrenilir. olaya sadece finansal da bakmayin, mesela bir yemek yapmayi, temizlik yapmayi, gomlek katlamayi ogrenin.

    markette sekerleme ve oyuncak reyonuna saldiran cocuklar gibi olmayin. sabirli ve sakin olmayi ogrenin. hayatta elde etmek istediginiz seyleri calisarak ogrenebileceginizin bilincini edinin. kisa yoldan zengin olma hayalleri kurmayin, zaten kisa yoldan zengin olmayi vaadeden yontemlerden cogunun amaci sizi soymaktir. bir kek 100 derecede 40 dakika pisirilmesi gerekiyorsa ve siz onu 200 derecede pisirip 20 dakikada bitirmeye calisirsaniz keki yakarsiniz. sabirli olmayi ogrenin ve yasadiginiz andan zevk alin.

    yasadiginiz sehirde/kasabada/mahallede/koyde/ulkede (her neyse artik) mutlu degilseniz omrunuzu orada heba etmeyin, daha mutlu olacaginizi dusundugunuz bir sehre/kasabaya/mahalleye/koye/ulkeye gitmenin yollarini arastirin. bunu ne kadar genc yasta yaparsaniz o kadar az sorun yasarsiniz. evlenip coluk cocuga karistiktan sonra insanin bir yerden bir yere gecmesi, hayat stilini degistirmesi 10 kat zorlasir.

    hicbir ama hicbir konuda fanatiklik yapmayin (futbol, siyaset, din, muzik...vs). en yakin arkadaslariniza/akrabalariniza sirf farkli renklere gonul verdi, sirf farkli muzik turunden hoslaniyor diye dusmanlik beslemeyin. sizin "ugruna olurum, yanarim biterim" dediginiz futbolcularin, siyasilerin, sarkicilarin hicbirinin umurunda olmadiginizi unutmayin. birak kendi ulkesini, baska ulkelerin takimlari icin bile fanatiklik yapan var. adam turkiye'de yasiyor, los angeles lakers uzerinden fanatiklik yapiyor. los angeles lakers'in her macina giden dogma buyume los angelesli adam bile fanatiklik yapmiyor. adam belki 300 dolar verip maca gidiyor ama takimi yenilirse "tuh yenildik, neyse eve gidip jennifer'a atlayayim bari" diyor. zaten ugruna yanilip bitilen futbolcular da mac bitince 10 dakika uzulup sonra keyifli hayatlarina geri donuyor. sen uc kurus maasindan ayirdigin parayla "takima destek" olsun diye lisansli urun aliyorsun, futbolcular o yunan adasi senin, bu yunan adasi benim, o manken senin, bu manken benim atlayip duruyor.

    cesitli takimlarin futbolcularinin yoneticilerinin arasindan su sizmazken taraftar birbirini yiyor. bu tuzaga dusmeyin. yemin ediyorum futbol izlemeyi biraktigimdan beri (dunya kupalari ve belli basli uluslararasi maclar haric) hayatimdaki stres katsayisi 10 kat dustu. "futbol izlemeyi birakin" demiyorum ama futbolu cogu zaman oynayan oyuncular bile seyirciler kadar ciddiye almiyor. su hayatta futbol dahil hicbir konuda fanatiklik yapmaya degmez.

    bir konuda belli bir gorusunuz varsa sadece o gorusu destekleyen degil, zit goruste kitaplar da okuyun. atiyorum, eger siz siyasi olarak "x" gorusune sahipseniz ve sadece "x" gorusunu destekleyen kitaplar okursaniz cok fazla sey ogrenmezsiniz cunku zaten "bildiginiz" veya "bildiginizi dusundugunuz" seyleri teyit edersiniz. arada "z" "w" "v" goruslerinin de kitabini okuyun. korkmayin, davanizdan sizi kimse geri ceviremez ama farkli gorusler hakkinda fikir sahibi olmak insanin ufkunu acar. hicbir sey kazanamasaniz bile karsit arguman gelistirmeyi ogrenirsiniz.

    hicbir sey icin gec degil! kucukken icinizde ukte kalan bir oyuncak mi vardi? gidin o oyuncagi alip oynayin. icinizde hicbir sey kalmasin. bazi seyleri gec yasamak hic yasamamaktan iyidir.

    not: 30 yasina gireli 8 ay oldu. 30'lu yaslardaki tecrubelerim arttikca buraya yeni seyler eklerim.

    edit: aynstayn'in biri "bunlarin hepsini 8 ayda mi ogrendin" demis. hayir, 30 yil + 8 ayda ogrendim.

    edit 2: eskiden bu baslik "otuzluk abilerden genclere oneriler" seklindeydi diye hatirliyorum. eger bunamadiysam baslik "genc sozluk erkeklerine" olarak degistirilmis.

  • ilk kez rus psikolog bluma zeigarnik tarafından "yarım kalmış, kesintiye uğramış işler tamamlanmışlardan daha kolay ve net hatırlanır" denilerek dillendirilen, bitmemiş ilişkilerimizi neden sürekli hatırladığımızı, yarım kalan aşklarımızı neden unutamadığımızı, üçüncü gününde eve geri dönmek zorunda kaldığımız tatillerin neden daha çekici gözüktüğünü nedenselleştirir etki.

  • bob ross gerçekten de çok iyi bir ressamdır. amerikalıların "the natural" dedikleri doğuştan yetenek sahibidir. 20'li yaşlarında bir askerken resim kurslarına gider. ama o sıralar soyut resimler isteyen eğitmenlerle pek geçinemez. 1978'de ressam john thamm'le tanıştığında 36 yaşındadır ve o sırada çoktan kendini yetiştirmiş iyi bir ressamdır. thamm, bob'dan neyi istiyorsa onu resmetmesin ister. bob da tıpkı ekran başında olduğu gibi alaska'daki yaşamından manzaralar çizmek istediğini söyler. ve john thamm'in aktardığına göre bob fırçayı eline aldığında atölyedeki herkesi etrafında toplayan inanılmaz bir sanatsal yeteneğe sahiptir.

    şimdilerde çok çeşitli youtube ressamları var ve yine bob ross'un kullandığı yağlı boya tekniğiyle muhteşem resimler yapıyorlar. bir örnek: https://www.youtube.com/…/kevinoilpainting/featured
    15 dakikalık videolarda yapılan bu müthiş resimlerdeki tüm uzun sürecek detaylar ileri alınarak hızlıca atlanmakta, gündüz başlanan resim aslında hava karardığında bitmektedir. yani minimum bir gün süren bir resim yapma süreci söz konusudur. ve birçoğunun önünde de yapacağı resmin bir kopyası vardır; ressamlar bu resme bakarak resim yaparlar. ve kayda alınmayan kısımlarda yapılan uzun süren ayrıntılar resimlerini gerçekten muhteşem kılmaktadır.

    bob ross'un ise resmini bitirmek için yalnızca 30 dakikası vardır ve ileri alma gibi bir şansı yoktur. tuvalde olacak herşeyi 30 dakika içinde kotarması gerekiyordur. o nedenle bu yeni ressamların resimleri çoğu zaman bob ross'un yaptığı resimlerden iyi görünüyor. bob'un programdaki derdi "insanlar mutlu olsun, bir şeyler öğrensin"dir. genelde birbirine benzer manzaralar çiziyor gibi görünse de çok çok farklı, deneysel çalışmaları da fazlasıyla vardır. yarım saat içinde yaptığı şu muhteşem resme bakın mesela: https://www.youtube.com/watch?v=rchxqj4dhlm

    bir de tabi yeni öğrendiğimiz çok dokunaklı bir hikayesi de vardır. bir keresinde oğlu steve'e ilerde programda onun yerini alırken zorluk yaşamaması için dağları bilerek kötü çizdiğini söylemiştir. yani adam yapabildiği en iyi resmi muhtemelen tv başında hiç yapmadı bile. ve biliyor musunuz bence burada konu sadece oğlu da değil, bence bob ross ekran başında onu izleyerek resim yapmaya çalışanlar için bile yapabileceği en iyi resimleri yapmamış olabilir. ekran başındaki izleyicinin bir bob ross'un yaptığına bir de kendi yaptığına bakıp mutsuz olmasını istememiş olabilir. bob ross böyle de hassas kalpli bir adamdır. orduda geçirdiği 20 yıl içinde bir daha kimseye bağırmayacağına dair kendine yemin etmiş bir adam.