hesabın var mı? giriş yap

  • türk müzik tarihinde özel bir yeri olan bu klibe "uğursuz klip" demek hayli ağır olur, ama barış abi'ye eşlik eden sanatçıların bir kısmı bu klipten kısa bir süre sonra bir bir aramızdan ayrıldı.

    1998'de gökhan semiz, trafik kazası sebebiyle yaşamını yitirdi.
    ardından 6 ay sonra kerim tekin, yine trafik kazasıyla aramızdan ayrıldı. (klipte yoktu ama pop için önemli bir kayıptı)
    ardından 7 ay sonra barış manço kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti.
    barış abi'den 6 ay sonra da ajlan büyükburç yine trafik kazası sebebiyle vefat etti.

    klipte, hayatta kalan diğer ünlülerin de durumları pek iç açıcı olmadı. soner arıca, burak kut, hakan peker, ufuk yıldırım, ercan saatçi, tayfun, jale, of aman nalan, mine çağlıyan, gibi isimlerin müzik kariyeri her nedense görülür şekilde çöküşe geçti.

    şarkıya gelirsek: o döneme göre bu kadar sağlam bir kadroyu ancak barış manço gibi bir "abi" bir araya getirebilirdi. hatta barış abi, taksim'de çekilen klibin hemen üzerine sanatçılar ve teknik ekiple dinlenmek için gittikleri bir kafede verdiği kısa röportajda "bu ekibin iki katı olacaktık, ama kayıt işi kolay değil, gelemeyenler oldu" demişti. "kenan doğulu mısır'da klip çekmeye gitmişti, tarkan amerika'da idi, deniz arcak'ın sesi kısıkmış gelemedi, ah canım ahmet almanya'ya gidiyordu, mustafa sandal turnedeydi, demet sağıroğlu ankara'daydı" diye eklemişti. gelemeyenler istemedikleri için değil, gerçek bahaneler yüzünden gelememişti.

    özetle barış manço, bir telefonla gençleri yanına almış ve böyle bir klip çıkarmıştı. bu şarkı, o dönem sezen aksu'nun başlattığı el kol sallamalı yeni nesil pop akımına ince bir sitem ve eleştiri olarak kabul edilse de, burada "müsaadenizle çocuklar" derken, "adam olacak çocuk" programındaki çocuklardan müsaade isteyip, "bir şarkı söyleyip geleceğim" demek istediğini yine kendisi ifade etmişti.

    "samimiyet" diye bir şeyin gerçekten var olduğu zamanlardı.

    debedit: dostlar şurada bolca müzikten bahsediyorum, ticari bir olayı yok, takip edenler de zaten sırf bizden, henüz gelmemiş olanları da beklerim.

  • 1886 doğumlu boks dünyasının unutulmuş şampiyonlarından birisidir.

    görsel

    1.71 boyuna rağmen kendisinden uzun rakipleriyle karşılaşıp başarılı olan bir boksördür. aynı zamanda birden fazla ağırlık sınıfında şampiyon olmuştur ama amerika'da ağır sıklet şampiyonluğu siyahi olduğu için engellenmiştir. kendisine ırkçı lakaplar takılırken (boston'un katran bebeği) döneminin beyaz boksörlerine kurtarıcı imajı oluşturan lakaplar takılırdı. onurlandırılırlardı.

    beyaz şampiyon boksörlerin siyah rakiplere yenildiklerini görmek istemediği bir dönemde, bir unvan için yarışmasını engelleyen ırksal engellerle karşılaşır. ingiltere, avustralya, kanada ve meksika'nın ağır sıklet şampiyonu olmasına rağmen, langford, amerika birleşik devletleri'nde asla şampiyonluk kazanamayan en iyi boksörlerinden biri olarak kabul edilir.

    19 haziran 1917'de fred fulton ile bir maç sırasında, langford sol gözünde görüşünü kaybeder. tek gözü kör olmasına rağmen para için boksa 8 yıl daha devam eder. sonunda diğer gözünü de kaybeder ve unutulur gider. harlem'de bir apartman dairesinde yoksulluk içinde yaşamaktadır. 1944 yılında new york herald tribüne gazetesinden al laney, kaybolan bu boksör için hikaye yazmaya karar verir.

    arama yaparken sam'in öldüğü bilgisine bile ulaşır ki o kadar unutulmuştur. en sonunda harlem'de bulur, dairesinde sadece radyosundan başka birşeyi olmayan kör bir adamdır. körlerle ilgili bir vakıftan her ay aldığı birkaç dolar ve günde iki kez gelen yemekle geçinmektedir. gazeteci haberi yapınca aynı zamanda new york zenginlerinden bağış toplar. kurulan fon ile aylık 50 dolarlık gelir elde eder.

    1956 yılında vefat eder.

    başarılar ve ödüller

    *kanada'nın spor onur listesi (1955)
    *ring boks onur listesi (1955)
    *nova scotia spor onur listesi (1955)
    *nova scotia'nın 20. yüzyılın en iyi erkek sporcusu (1999)
    *uluslararası boks onur listesi (1990)
    *orta siklet şampiyonu (galler)
    *ağır siklet şampiyonu (ingiltere, ispanya, meksika)
    *dünya renkli ağır siklet şampiyonu (1910)
    *yarım asrın boksörü ( canadian press )
    *ring dergisinin boksun "tüm zamanların en iyi 100 boksörü" listesinde 2. sıra

  • anasınısatıym. var böyle bişey. başıma gelen durum. olay. olaylı durum.

    bugün eve gelir gelmez hiçbir şeye dokunmayıp salonumuzdaki saatin karşısına geçtim. çok sürmedi. yaklaşık 6:22 gibi saat aniden 10:00 oldu. yanlış anlaşılmasın pm olan 10. şimdilik elimde olayın sadece ses kaydı bulunmakta. çok acayip.

  • resmin nasıl yapılacağını anlatmayan öğretmenlerdir. şunu çiz derler, bayramda yaptıklarımızı resmedin derler. ama nasıl? sulu boya nasıl kullanılır, yağlı boya nasıl kullanılır, pastel boya nasıl kullanılır. çalakalem yapar herkes.

    bugün fark ettim ki suluboya yaparken suya çok az daldıracaksın, boyadan çok alacaksın. halbuki okulda tam tersini yapar öğrenciler ve iğrenç resimler ortaya çıkar.

    ortaokulda bir resim yapmıştım, öğretmen bu insanlar havada mı demişti. sadece eleştirmeye yararlar. acaba bu ülkeden niye ressam çıkmıyor diye hiç düşünüyorlar mı?

  • adamlar sana bilgi aşılıyor, sözlükte "anlatımı sıkıcı" "gereksiz bilgi deposu" "ateist" "reklam peşinde" falan diyor. inanılır gibi değil.

    tebrik edilesi, güzel ve çalışkan bir ekip olduğuna inanıyorum. severek takip ediyoruz. kendilerinden pek çok şey öğrendim ve öğrenmeye devam ediyorum.

  • canını yediğimdir. halihazırda evli olduğum güzelliktir.

    akşama kadar evdeki 2.5 yaşındaki fırlamanın peşinde koşmaktan yemek yapamamıştır.
    yapar bi menemen, çayımızı demleriz, evladımız menemene "memmeniç" diyerek ekmeğini bandırırken oturup onu seyrederiz.

    "menemen yaparım yanına da çay demleriz diyen kadın" cümlesinin öznesi menemen değil, kadındır.
    eğer o kadınla mutluysanız, yemekte ne var diye sormazsınız bile.

  • iş için bi şehirdeyim. ertesi gün saat 15'te toplantı var. otelde gece kendi kendime "öğlene kadar yatarım, sonra kalkar giderim" dedim. uyandığımda saat sabahın 6 sıydı. dön dön uyuyamadım. çıktım dışarıya. şehir merkezinde yürümeye başladım. yürü yürü vakit geçmez. saat 9'a doğru sinemanın önünden geçiyorum. "bi film izleyeyim bari vakit geçer" dedim. köstebek filmi girmiş o ara gösterime. sinema 10'da açılıyormuş, bekledim açılsın diye. açıldı, gişeye yanaştım "köstebek'e bir tane bilet" dedim. "filmi oynatmamız için en az 3 bilet satılmalı" dediler. lan manyak 3 bilet al otur izle filmi işte.

    ben ne yaptım? sinemanın önünden geçenleri çevirdim "çok güzel film buyrun beraber izleyelim" diye. 2 kişi buldum oturduk izledik filmi.