hesabın var mı? giriş yap

  • '' almanya'da aileler odanın kapısı açık olsa bile çalıp öyle giriyor. bizimkiler kilitli kapıyı zorluyor lan.''

  • ilk sahip olduğum bilgisayarın harddisk'i 128 megabyte ** olunca genelde hafızada alan açmak için yaptıklarımdır.

    mario, euro 92 vb. oyunları kurunca bilgisayarda yer kalmamış ve çözüm olarak işe yaramayan dosyalar tarafımdan silinmeye başlanmıştı.

    ve elbet sıra windows klasörüne de gelmişti...

  • ''neden hayatında biri yok diye soranlara:
    hani bazen durakta belli bir otobüsü beklersiniz ya;
    on dakika, on beş dakika, yirmi dakika beklersiniz gelmez.
    bu arada başka alternatifler de geçer ama binmezsiniz.
    ne de olsa “beklemişsinizdir o kadar”, boşa gitsin istemezsiniz.
    sormayın artık bana!
    herhangi biriyle değil, beklediğime “değecek” olanla devam etmeliyim bu yola!..
    durakta yaşlanmak olsa da işin ucunda..'' *

    siz yine de beklemeyin.

  • dünyanın sayılı ekonomileri arasındayız, pandemide başka ülkere tonla yardım gönderebiliyoruz, savaştan kaçan suriyeli - afgan milyonlarca göçmene kucak açacak gücümüz var ama ülkemiz yanarken bakın altını koyu yapıyorum ülkemiz... pamuk eller cebe sayın halkım.

    gerçekten bravo. imanla başlayıp ıban ile bitiriyoruz yıllardır.

  • matematiği gün geçtikçe zorlaştırmasına rağmen hala süresini uzatma gibi bir gerekliliği yerine getirmeyen kurumun sınavı. çok ilginç gerçekten, tarih, coğrafya, ingilizce ve matematik sorularının her biri için aynı süre veriliyor. misal ben fonksiyonun bir birim yukarı taşınmış halinin integralini alıp 0-1e oluşan dönel cismin hacmini bulup sonrasında altta oluşan silindirin hacmini bundan çıkarıcam ve sonucu bulucam, sözelci arkadaş da şıklardan almanya'nın ikinci dünya savaşındaki müttefiklerini işaretleyecek veya dilci arkadaş 3 satırlık paragraftaki boşluğa uygun kelimeyi işaretleyecek. üçümüze de 1buçuk dakika, çok adil valla.

    edit: pek çok mesaj geldi, istemediğim bir şekilde sanki burada sayısal alanların süresinin arttırılmasını değil de, sözel alanların süresinin kısaltılmasını istediğim sanılmış. bakın arkadaşlar ülkede verilen eğitimin(sözel ya da sayısal ya da dil) hiç bir şekilde bu ölçme-değerlendirme sistemiyle uyuşmadığının farkındayım, özellikle eğitimciler bunu hatırlatıyor ancak biz zaten 12 sene bu saçmalığın, pisliğin, yanlış yöntem ve müfredatların, tarih öncesi yöntem ve bilgilerin beynimize tıkıldığı sistemde, 2 milyon öğrencinin girdiği sınavdan 1.2 milyonunun 180 barajını geçemediği öğrenci potansiyeline sahip bir ülkenin az da olsa bilinçli, hedefi olan öğrencileri olarak pek çok şeyin farkındayız. bu ülkede sözelcilerin, eşit ağırlıkçıların ve dilcilerin(kısaca sayısalcı olmayan herkesin) ne kadar dışlandığının, iş imkanlarının yetersizliğinin, sayısal seçmedikleri için aptal olarak nitelendirildiklerinin de farkındayım, sırf bu hastalıklı sistemdeki bu algı yüzünden ben sözele yatkın bir öğrenciyken işsizlik korkusuyla sayısala yöneldim. hiç bir alanı, bu alanın öğrencilerini, öğretmenlerini küçümsemek gibi bir niyetim yok, ancak gerçekten objektif olarak cevap verin, hanginiz sözel bir soruyla, 7/24 kullandığınız dille yazılmış ve bunun üzerinden çözeceğiniz bir soruyla(yabancı dile de sonuçta gün içinde sürekli maruz kalıyoruz), tamamen semboller ve sayılar üzerinden işlenen ve çözülen bir sorunun aynı sürede çözülebileceğini iddia edebilir. hanginiz denklemde tek bir rakamı koymadı, işlemi eksi yerine artı aldı diye, farkında olmadan soruyu sonuna kadar çözüp, hem süre hem de net kaybediyor?cümledeki tek bir harfi yanlış okuduğunuz için, 1,5 dakika ayırdığınız soruyu yanlış çözdüğünüzü sanmıyorum.

    kıssadan hisse, amacım kimseyi küçümsemek ya da sayısal>sözel gibi sığ, cahil insan argümanları sunmak değil, üniversite yerleştirme sınavında sayısal alan öğrencilerine de bi yerlerinden ter akmayacak, bir çözdüğünü bir daha kontrol edebilecek, sağlıklı bir şekilde ölçülüp değerlendirilebilecek sürenin verilmesinin gerekliliğini vurgulamaktır.

  • new york'da doğup new york'da ölen, özellikle yağlı boya resimleriyle tanınan, birçok kişi tarafından realist olarak tanımlanan ama kendisini empresyonist olarak sınıflandıran ressam. büyük şehrin etkileri yarattıklarında hissedilir. eserlerinde duyguları başarılı bir şekilde yansıtan sayılı isimlerden. estetik bir resim ortaya çıkarmak güzel ama hiçbir kelimeye ihtiyaç duymadan duyguları hissettirebilmek ayrı bir boyut.

    hopper'ın tanınması çok geç olmuş. otuzuna kadar avrupa ve amerika'da dolanmış ve kendi kendine gözlem ve resimler yapmış. sonrasında para kazanmak zorunda olduğundan nefret ettiği illüstrasyon işine girişmiş. ilk eseri 'sailing'i 1913 yılında satmış ama esas adını duyurması 1920'lerin başında, yani kırklı yaşlarında olmuş. hopper dolaşmış... birçok ülkeye gitmiş ilham almak için ama sonunda new york ve amerika'nın ona verdiği ilham ve anlam baskın çıkmış. kaos, çalkantı, çeşitlilik, bireycilik ve bunların ona hissettirdiği soğukluk, gurur ve yuvası olması ya da başka nedenden kaynaklı bağlılık. sevgi nefret ilişkisi gibi biraz. ayrıca bu noktada hopper'ın cumhuriyetçi olduğunu ve ülkesine karşı sorgusuz ve şüphesiz bir bağlılığı olduğunu da göz önünde bulundurmak gerek.

    eserlerinde karısı jo'yu model olarak kullanması bol olmuş ki buna bazı erkek karakterler de dahil. yarattıklarında çoğunlukla yalnızlığı işler ama genelde işlediği yalnızlık somut olarak yalnız olma hali değildir. muhtemelen bu yüzden sanatla çok alakası olmayanları bile kendisine kilitler eserleri... hepimizin en derinindeki fazla bulaşmak istemediğimiz bir yere dokunur: ebedi yalnızlık, monotonluk ve boşluk. bu açıdan bakınca hopper'ın eserleriyle psikolojiye girdiği söylenebilir. her ne kadar ben dahil birçok kişi eserlerinde yalnızlık, izolasyon ve bireycilik görse de, hopper yalnızlık temasının fazla abartıldığını söylemiş zamanında.

    yarattıklarında karmaşa ya da hareketlilik yoktur ve bu da bireycilik ve izolasyona daha da dramatik bir yön katar. sanki dış hareketin anlamsızlığı ya da içerideki yoğun hareketliliğin dışa hareketsizlik olarak yansıması gibidir eserlerinde ortaya çıkardıkları. güneş ışığına ve denize hassasiyeti vardır. hep ufak bir 'an'ı gösterir ve gerisini sessizce bize bırakır. hayatı boyunca eserleri hakkında mümkün olduğunca açıklama yapmaktan kaçınmış.

    ufak detaylar eserlerine apayrı bir tat katar. örneğin eserlerine seçtiği isimler* ya da 'automat'ta kadının tek eldiveninin hala elinde olması ya da 'house by the railroad'daki izole evin etrafında kullandığı ışık-gölge unsurları ya da dar alanlara iki birbirine karşı kayıtsız insanı yerleştirirken, geniş ya da normalde kalabalık olması gereken yerlere de yalnız insanları yerleştirmesi...

    çok benzetildiği norman rockwell ile arasındaki fark da rockwell'in eserlerinin bir şey hakkında olması ama buna karşılık hopper'ın eserlerinin amerikan manzaraları, figürleri ve mimarisi hakkında olması; rockwell'in detaylara girmesi ama hopper'ın detay ve anlamları eseri inceleyen kişiye bırakması olarak açıklanıyor.

    hopper'ın vedası 1965 yılında, eşi ve kendisini temsil eden, performanslarının sonunda eğilerek selam vermekte olan bir kadın ve bir erkek arlekeni resmettiği 'two comedians' eseriyle olmuş. iki sene sonra stüdyosunda sandalyesinde otururken öbür tarafa geçmiş hopper. ondan on ay sonra da, muhtemelen ona ilham vermek ve eserlerinde başka bir sahnede modellik yapmaya devam etmek için karısı jo da yanına gitmiş...