ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
atatürk'ün rte'den 60 kat fazla maaş alması
-
babası ölen, yetim büyüyen, üvey evlat olan, tutuklanan, hapis yatan, sürgünlere gönderilen, işsiz kalan, böbreklerinden hastalanan, göğsünden vurulan, mesleğinden atılan, idama çarptırılan, karısından boşanan, karaciğeri iflas eden; ama her ne olursa olsun bizi kimselere ''uşak'' etmeyen bir adamın maaşıdır bu. fazlasıyla haktır. öyle bir helaldir ki ışıltısından önünü göremezsin.
hayatı stressiz ve huzurlu yaşamak için gerekenler
-
- temel ihtiyaçlarınızı karşılayacak kadar para
- sevdiğiniz bir mesleği yapmak
- başkalarına imrenmeyecek kadar gönül zenginliği
- kimseye zarar vermeyecek kadar vicdan rahatlığı
- kendini kaptırmayacak kadar usul bir sevgi
- boş vakitlerden sıkılmayacak kadar hobi
- göz zevkini okşayacak kadar minimalist ve sade mimari
- bolca kahve ve tefekkür
kanzuk'a destek çıkan yazarlar
-
bunlardan bir tanesi de benim.
hatta bugün kontrol ettim, kaşlarımın bittiği yerle saçımın başladığı yer arasında baya bir boşluk varmış. bence o araya güzel bir reklam alınabilir.
ulaş bana reis.
anne veya baba olacaklara tavsiyeler
-
anne mi olacaksiniz baba mi karar verin.
yalnız yaşamak
-
bir kadın için kapağını açamadığı kavanozu paşa paşa dolaba geri koymaktır yalnız yaşamak.
product placement
-
kralı zamanında friends'te yapılmış olan pazarlama yöntemidir. bizde çocuklar duymasın'da yok efendim 'cappy pek güzel' 'oh coca cola buz gibi iyi geldi' türünden saçma salak uygulamalar yapılırken friends'te aşmış esprilerle bu uygulama desteklenmiştir. mesela;
--- spoiler ---
phoebe ve bir masaj salonunda çalıştığını öğrenmesini istemediği rachel ile arasında geçen diyalog:
phoebe: (in a strange heavy accent) hello "ja", it’s time for your massage, ja! put your face in the hole.
rachel: wow, a swedish massage from a real swedish person. (puts her head in the hole and phoebe enters)
phoebe: okay, then i’m swedish...
rachel: so, what’s your name?
phoebe: it’s a normal swedish name... ikea...
rachel: oh... what an interesting name.
phoebe: ja!
--- spoiler ---
muhalefete anayasayı ezdirmiyoruz kampanyası
-
bir kisinin en fazla 2 kere cumhurbaskani olacagi da yaziyor anayasada. oraya da gelsene klavye delikanlisi.
not: aktrolleri inim inim inleten gelismedir.
sözlük erkeklerinin yakışıklılık dereceleri
-
shrek var ya iste ona sakal tak biraz iste tam olarak oyum. en yakin arkadasim da esege benziyor zaten
15 kasım 2019 biri çocuk üç kişinin ölü bulunması
-
kimse şu hayat pahalılığına, gelen zamlara ses çıkarmazsa daha çok duyacağımız haberlerdir.
amerikan film klişeleri
-
filmin genelde son sahnesinde, genis açı, gece, bir cok ambulans , polis arabası, bir kalabalik bir curcuna, kahramanlarımız ambulansın arka kapısında battaniyeyle ve bi tarafları sargılı olarak otururlar
türkiye en iyi ihtimalle malezya olur
-
kariyeri oldukça dolu olan ve balyoz soruşturmaları döneminden beri türkiye hakkında bir şeyler söyleyen, yazıp çizen bu batılı uzmanı ve tespitlerini bir kalemde karalayanları anlamakta zorluk çekiyorum.
ekonomik olarak gelişen ama demokrasi olarak yerlerde sürünen ülkeler yok mu dünyada. var işte, malezya. adam doğru benzetme yapıyor ama ekliyor. türkiye'nin özel durumu sebebiyle ekonomi de bu kadar iyi gitmeyebilir. o zaman tüneln çıkışı afganistan'a diyor.
söylediklerinin en acı yanı, 1923 yılından sonra kurucu kadroların hedefe koyduğu batılılaşma, batı camiasında kalma, avrupa değerlerine sahip çıkma idealleri; cumhuriyet tarihinde ilk kez bu derece güçlü bir şekilde terk ediliyor.
gerçekten hala bu adamın tespitlerinin bugün yaşadıklarımızın doğru karşılığı "olabileceğini" gören yok mu? ben mi paranoyak oldum?
debe editi : (bkz: öğretmen kumru konak'a yardım kampanyası)
yasin börü
-
16 yaşında lise öğrencisi. kurban eti dağıtıyordu. 16 yaşındaydı, oğlumun yaşında. içim ezildi. nasıl bir nefret sizinkisi. çocuktu lan o. çocuk. kurban eti dağıtıyordu. kurban olduğum...
çocukken yapılan abukluklar
-
yedi sekiz yaşlarındayken o zamanlar bıçkın bir ergen olan halamın oğlunun dandirik teybinden tekrar tekrar ibrahim tatlıses'in seni yakacaklar şarkısını dinleyip hüzünlenirdim, gözlerime yaşlar dolardı. " seni yakacaklar benim yerime, seni tanrı bile affetmeyecek". kimi yakacaklar ulan, kimi affetmeyecekler? oyuncak tavşanını mı? daha adam gibi kıçımı yıkayamıyordum o yaşta afedersiniz, bu ne hüzün, bu ne melankoli?