• hukukun 1 gram bile olmadığı davadır. şöyle ki;

    26 ağustos 2011 tarihli duruşmada, süleymaniye camii'sini bombalama suçuyla yargılanan sanıklardan birisinin savunması gerçekleşmiştir. olayı sizin için özetleyeyim:

    bu adamcağızın eline vermişler 3-5 kağıt. demişler ki bak bu süleymaniye camii'si ve çevresinin planı. şu tarafında bu sokak, bu tarafında şu sokak var. sen bunu bombalayacaktın, bu yüzden seni diğer bütün masumlar gibi içeri aldık.

    bu muvazzaf subay çıkıyor efendim savunmasını yapmaya o vicdansız hakim ve savcıların karşısına. oradaki perdeye yansıtıyor görüntüleri. diyor ki; siz benim 2003 yılında şu isimli sokaklar arasında kalan süleymaniye camii'ni bombalayacağımı iddia ediyorsunuz. bana bununla ilgili 2003 yılında hazırladığım iddia edilen bir plan/kroki bile verdiniz. o zaman alın size benim ilçe belediyesi ve büyükşehir belediyesinden aldığım resmi belgeler.

    bu belgelerde olanlar ise şöyle: bu subayımızın eline verilen belgelerdeki adı geçen sokak/caddeler, isimlerini 2006 yılından sonra almışlar. bu yıla kadar başka bir isimdelermiş. bunu da bu subayımız, 2 belediyeden de yazı alarak kanıtlıyor.

    şimdi bu ne demek? bu, birilerinin, hatta hiç işi gücü olmayan birilerinin, oturup, böyle saçma sapan belgeleri, 2006-2007 yıllarından sonra hazırladığı, bu belgeleri hazırlarken de, "acaba burası 2003 yılında da böyle miydi" diye düşünemediği demek.

    peki hakim ve savcılar ne yaptılar bu delilin çürütülmesi üzerine? hiçbir şey. karşılarındaki sanık(!)ların ağırlığından ötürü duruşma sırasında kafalarını kaldırıp yüzlerine bile bakamayan hakimler, aslında her şeyin ne olduğunu bilen ama sırf birilerine yaranmak için orada olup yüzlerce ailenin bedduasını alan hakimler, diğerleri gibi bu delil çürütme olayını da göz ardı edip tutukluluk hallerinin devamına karar verdi.

    bugüne kadar o salonda savunmasını yapan herkes çürüttü hakkındaki iddaları. sonuç? yine birilerinin istediği oluyor, yüzlerce insan hala boş yere tutuklu kalıyor, bu insanların ailesi de her gün kahroluyor...

    ve hala 3-5 kendini bilmez, bu davanın doğru olduğuna inanıyor oturduğu yerden sadece ele geçirilmiş medya organlarını takip ederek. boşuna açmadılar o davayı halka? kaldırın o kıçınızı, gidip silivri'ye izleyin, ufkunuz genişlesin. orada yapılan haksızlıkları gördükten sonra bakalım fikriniz hala aynı kalabilecek mi?
  • hakkındaki uydurma delillerin calibri fontuyla yazıldığı dava. belli ki şakirtler açmış word'ü, hiç fontla montla uğraşmadan yazmaya başlamışlar.

    aranızda hiç akıllı adam yok yemin ediyorum.
  • türkiye'de askerin darbe planı yapmış olması süpriz değil. fakat bu davada kurunun yanında yaş da yanmış gibi görünüyor.

    davada yargılanan faruk yarman'ın dosyasını az çok biliyorum. adamın konuyla uzaktan yakından alakası yok. aleyhinde ileri sürülen tek delilin sahte olduğu ispatlandı. ki delil gerçek olsa bile ceza vermeye yetecek bir şey değil "yeni yapılanmada görevlendirilecekler". faruk yarman'ın bu dosyayı yarattığına dair bir delil yok. yazarı "rtayyip" diye bir excel dosyası üretmek zor değil.

    dr. yarman yine de 16 yıl ceza aldı.

    paşalar suçlu da olsa, hukuka uygun yürütülen bir dava olmadı. savunma hakları çiğnendi, maddi deliller dikkate alınmadı. yazık oldu.

    ***

    bir de "emir kulu" olana ceza verme meselesi var. emir altında olmak her zaman insanı masum kılmaz. örneğin emir verildi diye işkence yaparsanız, hala suçlusunuz. ama emir altında seminere gittiyseniz ve o semineri komutanlarınız darbe planına çevirdiyse, sizin burada bir suçunuz olmayabilir. aynı şekilde bir darbe görevlendirme listesinde adınız geçiyorsa, bu sizin o görevi kabul ettiğiniz anlamına gelmez. bunun ayrıca delillendirilmesi lazım. mahkemenin her kişi için bunları tek tek değerlendirmesi gerekiyor. 350 kişi için toptan karar vermek daha kolay olabilir ama söz konusu olan bir insanın hayatı ve şerefi.
  • aym’nin “hak ihlali yapılmıştır” kararından sonra, hüseyin çelik gibilerin zoruna gitmiştir. tayyip gibileri de hiç utanmadan “bu yolu biz açtık” diyebilmiştir. zamanı gelince, yaptığınız haksızlıklar ve yolsuzluklar için sizleri “adil” yargılamak boynumuzun borcu olsun.
  • utandıran dava. deliller o kadar dandikki. mesela sanıklardan biri o tarihte türkiye'de olmadığını ispat ediyor 16 yıl. bir tanesinin gemisiyle marmara'da araştırma yaptığı iddia ediliyor 18 yıl. ama gemi o tarihlerde kımıldamamış. sahildeymiş.

    ama şaşırmamak lazım. bu orospu çocuğu dincilerin tek bir amacı var o da şeriat devleti. bu amaç uğruna insanları haksız yere hapse atmak, iftira atmak, yalan söylemek, adam öldürmek, küfür etmek serbest. gerekirse analarını bile satarlar. niye çünkü sonunda cennete gidecekler.

    bu unsurların sözlükteki temsilcileri de öyle. adama suçsuz olduğunu ispat bile etsen kulağını tıkayıp havaya bakarak aynı martavalları yazmak eylemine devam edecektir.

    -bak adam suçsuz ispatı da burada al oku
    +bahınız: kemalistlerin doğuştan suçlu olması
  • bundan sonra delil üretecek insanların times new roman'dan vazgeçmemesi gerçekğini gözler önüne sermiştir bu dava..
  • çok komikliklere ev sahibi olan sözde darbe girişimi davasıdır. buyurun size komikliklerden biri daha:

    gölcük’te bulunan ve (sahte) balyoz belgelerinin kayıtlı olduğu 5 no.lu hard diskten aynı zamanda amirallere suikast-kafes-casusluk-fuhuş gibi aklınıza gelebilecek tüm davalar hakkında da yeni dijital delil çıkıyor. (ingilizce ifadesiyle, how convenient!)

    balyoz için tespit tutanağı hazırlayan emniyet görevlileri bu dijital belgeleri “donanma komutanliği’ndan elde edilen diğer veriler (ergenekon-poyrazköy-kafes-casusluk vb. soruşturmalarla ilgili)” başlığı altında incelemişler. poyrazköy ve balyoz davaları sanıklarından ali türkşen için hazırladıkları tespit tutanağında, diğer davalarla ilgili bu belgelerden azinliklar emir.doc isimli word belgesi için şöyle yazıyor:

    “belgenin dijital kullanıcı yolları incelendiğinde oluşturma tarihinin 05.11.2008, son kaydetme tarihinin 14.12.2008 olduğu, belgeyi yazanın ve son kaydedenin ali türkşen isimli kullanıcı olduğu görülmektedir.”

    bu ve benzeri imzasız dijital belgelerin (çok kolaylıkla manipüle edilebilen) üstverilerinden yola çıkarak tem görevlileri şu sonuca ulaşıyor:

    “ali türkşen isimli şahsın, 2003 yılında balyoz harekat planı kapsamında darbeye zemin oluşturmak için yapılması planlanan faaliyetler kapsamında hazırlanmış olan belgelerde operasyonel faaliyetlerde görevlendirildiği, benzer amaçlı hazırlanan 2008 tarihli belgelerde de operasyonel amaçlı görevlendirildiği, şahsın bu tarz görevlendirmelerde kadir sağdiç isimli şahsın uhdesinde görev aldığı tespit edilmiştir.”

    üstverisine bakarsak, azinliklar emir. doc belgesi ilk olarak 5 kasım 2008’de sabah saat 9:41’de ali türkşen kullanıcı adı ile kaydedilmiş.

    ali türkşen’in bu ve benzeri belgeleri hayatında ilk defa gördüğünü söylemesinin elbette hiç bir değeri yok; zira imzasız dijital belgelerin üstverilerine bakarak tem görevlileri türkşen’in “bu tarz” görevlendirilmelerde görev aldığını tespit etmiş bile.

    şansa bakın ki, trt ekibi, 5 kasım 2008’de (evet, belgenin sözde kaydedildiği gün) o dönem kurtarma grup komutanı olan albay türkşen’in (evet, sözde belgeyi kaydeden kullanıcının adı) gemisinde derin su dalgıçlarının eğitimlerini çekiyor. 5 kasım 2008 günü sabah 8:30’da başlayan ve gün boyu devam eden çekimler aşağıda bir bölümünü göreceğiniz “savaşta barışta türk ordusu” programında yayımlanıyor.

    türkşen, balyoz’un 45nci celsesinde gölcük’ten çıkan belgelerle ilgili olarak bu konuyu gündeme getiriyor ve videoyu “mahkeme”ye izletmeden önce salondakilere sesleniyor:

    “şimdi bu donanma komutanlığında gölcük’te çıkan belgelerin gerçek olduğu konusunda hiçbir tereddüt duyulmadan 11 şubat günü tutuklandık. (…) ama allah yardımcı oluyor. tabi hayatımızın her dakikasını filme alma almamız mümkün değil. (…) tabi ben, belki bu filmi kendi birliğimde o günkü eğitim sırasında çektirmiş olsam, belki bunu da ben kendim organize etmiş olabilirim diye de düşünülebilir. ama gene allah yardım ediyor. türkiye radyo televizyon kurumu (trt) kameralarının önünde, sabah saat 8:30’dan akşama kadar, limandan ayrı yaptığım faaliyetlerin küçük bir bölümünü (…) sizlere göstereceğim.

    bu video sırasında heyetinizden, avukatlardan, sanıklardan, seyircilerden, herhangi bir kimse bu görüntüler sırasında sağımda solumda, önümde arkamda, bir bilgisayar görüyorlarsa, saat 10:40 [dogrusu 9:41 olacak] itibari ile iddia edilen hazırladığım raporu, hazırladığımı düşünüyorlarsa lütfen videoyu izledikten sonra söylesinler.”

    “mahkeme” videoya öylece bakıyor. tıpkı diğer sanıkların sundukları sahtecilik kanıtlarına baktıkları gibi. davadaki avukatlardan birinin deyimiyle “sinirleri alınmış” vaziyette videoyu izliyorlar. “mahkeme” ertesi gün ali türkşen dahil 163 balyoz sanığının tutukluluğuna devam kararı veriyor. kuvvetli suç şüphesi nedeniyle.

    ilgili link

    edit: linkte programın videosu da bulunuyor.

    şimdi buna gülmeyelim, o içeride boşu boşuna 7 aydır yatan subayların haline kan ağlamayalım da ne yapalım? bunun gibi savunmasını yapan her subay hakkındaki bütün iddiaları %100 çürütyor davalar süresince, ama hala ve hala, inatla kuvvetli suç şüphesiyle(!) içeride tutulmaya devam ediyorlar...
  • içinden suga, oraj, sakal gibi planlarının çıktığı, balyoz darbe planı ve balyoz davası'na temel olan 5 no'lu dvd'nin sahte, düzmece, kurgu olduğu, son olarak bugün açıklanan tübitak raporu ile bir kez daha kanıtlanmıştır:

    (tübitak'a göre balyoz'un kilit delili sahte)
    (tübitak: balyoz delili cd sahte)
    (balyoz'un kilit delili için tübitak'tan kritik rapor)
    (en önemli delile kritik rapor)

    · (bkz: balyoz tertibi)
    . (bkz: balyoz cd'sinin sahte olması)
  • http://www.odatv.com/…isk-icin-sok-rapor-2501141200

    burada "darbe yapacaklardı, bu ülkeye zarar vereceklerdi ühü ühü" diye ağlayanlara, babalarımızı haksız yere "darbeci" diye yaftalayanlara kapak olsun.

    ilk günden beri diyorduk "deliller sahte" diye, bu konuda verilen 25. bilirkişi raporu ile bir kez daha haklı çıktık.
  • güçlünün güçsüzü, asılsız delillerle yendiği dava..

    " ....balyoz davası kapsamında tutuksuz olarak yargılanırken mahkeme tarafından hakkında 16 yıl hapis cezası verilen ve yakalama kararı çıkartılan nato hava unsur komutanlığı kurmay başkanı tümgeneral atilla özler, kararın şaşkınılğını yaşıyor. soruşturma aşamasında hiç tutuklanmayan ve türkiye’nin nato’da sahip olduğu en önemli koltuklardan birinin başında bulunan özler, tutuksuz yargılandığı davada 16 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve hakkında yakalama kararı çıkartıldı.

    vatan gazetesinin haberine göre, izmir’deki 30 ağustos törenlerinde zeybek oynaması nedeniyle ‘zeybekçi paşa’ olarak tanınan özler’e mahkemenin kararını içeren celbin ulaştığı ve özler’in bu karar kapsamında bugün istanbul’a gelerek teslim olacağı öğrenildi. izmir’deki evinde bavulunu toplayan ve cezaevine girmeden önce son kez ailesiyle vedalaşan tümgeneral özler, 07.00 uçağıyla istanbul’a gelecek ve istanbul cumhuriyet savcılığı’na teslim olacak. ardından mahkemenin kararı yüzüne okunacak olan özler’in, hadımköy veya hasdal askeri cezaevi’ne gönderilmesi bekleniyor.

    özler kararı şöyle değerlendirdi; “herkes seminere odaklandı. zannediyorlar ki herkes seminere katıldı. benim gibi olan arkadaşlarım havacıların, bizim ne seminerle alakamız var, ne de orada konuşulanlarla alakamız var. ben seminere katılmadım. bizi yargıladıkları olay tamamen dijital verilere dayalı. ben 2 tane a4 kağıdıyla 16 yıl cezaya çarptırıldım. sadece imzasız 2 a4 kağıdı. birinde iki satır, birinde de sadece ismim var köşede bir kutu içinde. hayatım boyunca böyle bir oluşumun ne yanında ne yakınında oldum. ne kimse bana böyle bir emir verdi, ne de ben kimseden böyle bir emir aldım. olayların tamamen dışındayım.”

    'bilgisayar bilmem'

    “ben bilgisayardan hiç anlamam. hayatımda bir tane bile bilgisayarda yazı yazmadım. bu söyledikleri a4’teki ismimin geçtiği yerler benim kendime ait bir evde, iş yerimde, arabamda, bilgisayarımda çıkmadı. herhangi bir yerde çıktı. kimin yazdığını ben nereden bileyim? şu an da sizin adınızın yazdığı bir şeyleri yazıp bir yerlere koyamazlar mı? ben şimdi bununla yargılanıyorum. eğer irade olsa bunu bulup ortaya çıkartırlar.”

    “o dönemin hava kuvvetleri komutanı orgeneral cumhur asparuk’u emniyete alıp tutuklayacağım iddia edildi. benim babamdan çok sevdiğim bir insan. yahu benim teğmenliğimden generalliğime kadar yanımda olan kişi. beni general yapan, bu makamlara oturtan kişi. karım hastanede ikinci doğumu sırasında ölümden dönerken yanında olan, elinden tutan kişi. kendine ev alırken ‘aman bu çocuk da sebeplensin’ diye yurtdışındayken beni de ev sahibi yapmaya çalışan kişi. babamdan da öte diyorum. hanımı öldüğü zaman elimizde öldü. bu kadar gönül bağıyla birbirine bağlı olan biri; nasıl kalkar da ona karşı böyle bir komplo yaparım.

    gerçekler gün gibi açık. yeter ki bir irade ortaya çıksın ve desin ki, ‘ya bir dakika empati yapalım. şunu bir araştıralım’. 5 dakika sürmez doğrusunu bulmak. ben mahkemede de her yerde de şunu söyledim. ben bu işin mağduruyum. ben bir vatandaşım. anayasal hakkımın kullanılmasını istiyorum. her tarafa suç duyurusunda bulundum. kimler benim adımı yazdıysa bulun çıkartın. türkiye’de bu irade yok mu? ben inanıyorum ki bunu yapanlar bir kapı arkasından bakıp gülüyor.

    'haberim yok, bilgim yok'

    ben soruşturma kapsamında hiç tutuklanmadım. mahkemeden çağırdılar, gittim ve bunları söyledim. bana mahkemeden ‘yürü kardeşim işinin başına’ dediler. şuan türk silahlı kuvvetleri’nin nato’daki en yüksek kademesi olan kurmay başkanlığı görevini icra ediyorum. uluslararası bir karargahta bana bağlı 350 yerli yabancı personel var. dört elle sarılmışım işime. nato’nun dönüşüm değişim sürecinde en yoğun olan bir yerde, en yoğun olan karargahta görev yapıyorum. geçen gün gittik mahkemeye, dediler ki ‘sizi vareste tutuyoruz. gelmenize gerek yok’. ve bu dönemde ben en az 12 defa yurtdışına gidip geldim. ben eğer kaçacak olsam, bunu yaparım. ama biz askeriz. biz şeref ve namus üzerine yemin ettik. bunun üzerine de mahkemeye doğru şeyleri söyledik. ama şimdi ben diyorum ki buna inanmayıp allah’ın birliğine, peygamber’in birliğine inanan varsa, ben onların üzerine yemin ediyorum. haberim yok, bilgim yok.

    içerideki arkadaşlarımız, amerika’da, orda burada bir sürü araştırma yaptırdılar. bunların ne zaman yazılmış olabileceği konusunda kanıtlar var. ben hangi delile dayanarak yargılanıyorum bilmiyorum. ben bir vatandaşın, anayasal hakkımı hukuku korumaktan sorumlu kişiler beni korumuyor o zaman. ben kime sığınacağım?

    inanıyorum hala türkiye’de cumhuriyetin savcısı, cumhuriyet’in hakimi olduğuna. mutlaka bu yanlış, bu hukuk garibetini, bu hukuk cinayetini önleyecekler diye düşünüyorum.”

    ‘neden donanma’da?’

    peki madem bu belgeler hava kuvvetleri’nde hazırlandı diyorlar. o zaman neden bunların hava kuvvetleri’nde en ufacık bir kırıntısı yok da birden donanma komutanlığı’nın neresinde çıkıyor. neden? onlar mı uygulayacak hava kuvvetleri’nin planını? eğer bu bir plansa uygulayacak olanlar bunlar, plan orada çıkıyor. 2002-2003’te yazıldı deniyor, 2010’a kadar hiç bir ses seda yok. sonra birden bire bu olaylar patlayınca çıkıyor. bu garip değil mi?

    'özkök ve yalman niye gitmedi bilemem'

    eski genelkurmay başkanı hilmi özkök ve eski kara kuvvetleri komutanı aytaç yalman’a bir kızgınlığının olup olmadığını sorduğumuz tümgeneral özler, şunları söyledi: “benim kimseye kırgınlığım yok. ben onlar ne maksatla oraya gitmiyor, niye gitmiyor bilmiyorum. benim derdim o değil. benim derdim, biz bir dijital terör örgütünün yapmış olduğu dijital verilere bağlı olarak yargılanıyoruz. ben onu söylüyorum. seminere gitmiş olsaydım, kendime göre bir şeyler söylerdim. ben bilmiyorum ki orada ne oldu ne bitti. onlar da muhtemel ki ona göre bir şeyler söylüyorlardır.”

    böyle bir şey olacağı aklının ucundan bile geçmediğini söyleyen özler, “ben katil miyim ya? ben neyim? adam mı öldürdüm? ne yaptım yani. bana bunu yapanları ben allah’a havale ediyorum. onlar şimdi görüyorlardır. yapanlar görüyordur ortalığın nasıl toz duman olduğunu. kim yaptıysa allah’ta onların çoluk çocuğundan çıkarsın” dedi.........."
hesabın var mı? giriş yap