• 31. uluslararası istanbul film festivali kapsamında izledigim film. yonetmen orhan eskikoyun filmle ilgili yorumlari soyle:

    "insanın geçmişini kaydetmesi her zaman ilgimi çekti. fotoğraflar, günlükler, 8mm ya da video kayıtlar sinemanın da ilgisini çeken malzemeler. ancak genel olarak belgeselciler anlatımı güçlendirmek için kullanırlar. ya da sadece bu tür arşiv materyaller üzerine filmler yaparlar. belgesel sinemadan gelen biri olarak bir ailenin ses arşivi üzerinden bir hikaye anlatmak beni heyecanlandırdı. çünkü hafızam zayıftır ve geçmişin izlerini saklayan birisini kıskanırım. ancak bu tür ses kayıtlarının sinemaya aktarılması hayli riskli bir arayış. özellikle de bir filmde birkaç karakteri yaratmak için bu tür seslere başvuruluyorsa... bu arayışın pek de sinematografik olmadığı defalarca yüzüme söylendi. alışılmış anlatı kalıplarını kırmaya çalışmak film yaparken temel motivasyonum. beni heyecanlandıran bir şeyin az sayıda da olsa başka birilerini heyecanlandıracağını düşünüyorum.

    babamın sesi gerçek bir hikayeden yola çıkarak bireylerin toplumla kuramadığı ilişkinin izinde kaydedilmiş bir geçmişe odaklanıyor. bu filmdeki oyuncular kendilerini oynadılar. yazdığım diyalogları kendilerine göre uyarladılar. yazdıklarımdan daha fazlası ortaya çıktı. bunun başarılmasını hem başrol oynayan hem de ikinci yönetmen olan zeynel doğan`a borçluyuz. annesiyle birlikte kameranın önünde ve arkasında filme önemli dokunuşlar yaptı."

    benim hissettiklerim ve yasadiklarim ise soyle:

    filmi izledikten bir gun sonra baska bir filmin baslamasini beklerken ikinci yonetmen ve film oyuncusu zeynel doganla karsilastim. kendisini hayatimda ikinci kez goruyorum. ilki sinemada ikincisi ise o andaydi. bir an goz goze geldik ve "film cok guzeldi. annenizin ellerinden operim, saygilarimi iletin lutfen" deyiverdim. butun yuzunu kaplayan aydinlik gulumsemesi, sasirmasi ve kardesce sarilisi ayri bir anlam kazandirdi filmin uzerine. kalbi guzel insanlarla konusmak, paylasmak her zaman cok guzeldir.

    film baslamadan once birinci ve ikinci yonetmenin filme dair bir acilis konusmasi oldu. bir festival klasigi olarak da turkce'den ingilizce'ye ceviri yapan bir cevirmen vardi. orhan eskikoy'un konusmasini turkce oldugu icin sakir sakir cevirdi ancak zeynel dogan'in kendisine bir surprizi vardi, konusmasini kendi anadilinde yapmayi tercih etti. sasiran cevirmen, zeynel dogan ve film izleyicisi arasinda anlik gulusmelere sebep veren seker bir durum oldu. zaten sonra turkceye kendisi cevirdi de konusmasini.

    --- spoiler ---

    filmi izleyeli dort gun oldu ama base annenin "hasan" deyisi, o tonlamasi o an gibi kulagimda. omrum boyunca da unutmayacagim. ahhhhhh kadersiz base!.. bu cografyanin en agir travmalarini hep kadinlar yasar ve tasir kalbinde, benliginde. omru gurbetteki kocasini beklemekle gecmis, iki cocuguyla bir basina idare etmeye calismis, ustune ustluk kocasi tarafindan cocuklarini iyi yetistirmedigi yonunde elestirilere maruz kalmis, base isminden asiye ismine habersizce gecisini anlayamamis, cocuklari okusun, turkce ogrensin diye didinmis vefakar, cefakar ve bahtsiz base..nerden bilirdi ki bir katliamdan kurtulup sonra da boyle eziyetli bir hayat yasayacagini? omrunun geri kalanini da oglunu bekleyerek gecirecegini. karsidan ses bile gelmeyen telefon aramalarini umut belleyerek konusacagini, anlatacagini..

    anne olmak demek evladindan umidini kesmemek demek herhalde. acilari, gidisleri konduramamak, hep yaninda , yakininda olacagi gunu beklemek. dilerdim ki base'nin kahkahalari, gulusleri o eski ses kayitlarinda kalmasin. dilerdim ki film boyunca base'nin tek bir gulusunu, kahkahasini gorebilelim, duyabilelim ama malesef olmadi..

    tek gulebildigimiz sahne saniyorum ki sean penn benzetmesinin oldugu sahne idi...ki memo haksiz degil :)

    --- spoiler ---

    son soz olarak demek isterim ki babasini ses kayitlarindan arayan ve tanimaya calisan, bir tarafi eksik bir cocukluk geciren zeynel umarim ki kendi cocuguyla cooook uzun seneler gecirir, hep yan yana olurlar. eminimki de cooook iyi bir baba olur.

    emegi gecen herkesin eline saglik. izleyin.
  • maraş katliamını bir aile üzerinden sessiz bir üslupla anlatıp yüreğe oturmayı başarmış film. kesinlikle nuri bilge ceylan sinemasına benzemediği gibi yönetmenlerin de öyle bir öykünme içinde olduklarını da düşünmüyorum. övgüleri fazlasıyla hak ediyor.

    --- spoiler ---

    yağmurda ağaçtan akan kireç ve ip sahnesi en az bodrumda açılan bavul ve gazete küpürleri kadar etkiledi beni.

    zeynel doğan hakikaten sean penne benziyormuş.

    --- spoiler ---
  • bu coğrafyanın ürünü olmasından buruk bi gurur duyduğumuz filmler vardır ya. bir sinema filmi olarak zaten başarılıdır, etkileyicidir, derdini çok güzel anlatır. ama anlattığı hikayenin trajikliği ve kaçınılmaz gerçekliği insanın içine oturur. var böyle filmlerimiz özellikle son 10 yılda belki...

    babamın sesi bunların en önemlilerinden olmuş. gerçek olaylardan yola çıkması, oyuncuların kendi hikayelerini canlandırması gibi ayrıcalıklı durumlar kurulan ilişkiyi daha da sağlamlaştırıyo. uzun zamandır izlediğim bi sinema filmi beni bu kadar etkilememişti. emeklere, yüreklere sağlık.
  • kürtçesi "dengê bavê min" olan filmdir. bu gün kocaman bir sinemada iki kişi izledik. diğeri çiftti. aslında yalnız izledim. zira sevgili çiftimiz film ile pek alakadar olmadı. sanırım sanat filmi diye yalnız kalmak için gelmişlerdi filme.

    neyse film bir hayli başarılıydı. kürt meselesi, maraş katliamı bu kadar estetize edilerek anlatılabilir.

    durağan ama ben sıkılmadım_çiftimiz sinema salonunun en ucra köşesine çekildiği için onlara dair de bir şey söyleyemem. aslında sıkılmış gözükmüyorlardı ama bu durumun filmle ilgili mi olduğunu pek anlayamadım.

    dış ses, sesin içeriği, görüntülerle senkronizasyonu enfesti. kürt meselesinin faili ve maduru olan yaşlı kuşakların halet-i ruhiyesini iyi analiz etmişler. annenin yaşadıkları acıları yeni kuşaklara anlatmaması, politik bir harekete angaje olmaması onun sinizminden dolayı değildir. aynı şekilde babanın anneye sürekli olarak çocuklara yaşanılanları anlatma telkini; eve gelen faşist sürüsüne karşı taktiği madunun iktidar karşısındaki enfes taktiği/direnişidir.

    filmin en ilginç sekanslarından biri maraş katliamında eve saldıran çakal sürüsüne, alevi babanın kuranı gösterip bir iki ayet/dua okumasıyla kendilerinden diye rahat bırakmalarıydı. bir toplumsal fark üzerinden birilerini öldüren insanlara çok yerinde bir eleştiri. siz sunni onlar alevi siye saldırıyorsunuz. yani sizce aranızdaki fark bu kadar belirgin. sizi oluşturan değer sisteminin sınırları nasıl oluyor da bu kadar geçirgen/yapay. demek ki siz diye bir şey yok. bu olay diyor ki "ey iktidar ve bunun faşist sürüsü sizler bu kadar malsınız" sizi kandırmak bu kadar kolay. sizin oluşturduğunuz ikililik bu kadar kartondan, bu kadar anlamsız. bu yapı üzerinden insanları nasıl öldürürsünüz.

    hasılı film ile ilgili tek ciddi eleştirim oyunculuklardı. berbattı oyunculuklar. üçüncü sınıf bir amatör kısa filmdeki oyunculuklar gibiydi. türkiye sinemasına aile bireylerini oynatma hastalığı nuri bilge ceylan'dan geçti. adam bıraktı başka önemli yönetmenler devraldı. bu kadar oyunculuğa dayalı bir filmde amatör oyuncular batırır işte filmi. kafalarını bile kaldıramıyorlar acemilikten. xatiya besê'nın ellerinden öperiz, kızmasın ama öyleydi yani oyunculuklar.
  • bu akşam kadıköy atlantis sinemasında gösterilmiş olan ve izlemeye de üzerine konuşmaya da bir anlamda doyamadığımız bir filmdir.
    zaten iki dil bir bavul'dan sevmiş olduğum bir ekibin filmi olduğundan pozitif önyargıyla gittiğim doğrudur fakat sağolsunlar zerre kadar hayal kırıklığı yaşatmadılar. bağırmadan, ana fikri sloganlaştırmadan, estetiği hassasiyetle gözeterek, derinlemesine ve doğallığın yanına gayet yaratıcılığı da ekleyerek yapmış oldukları bu filmin de üzerimde bıraktığı tek kelimenin hayranlık olduğunu söylerken iki dil bir bavuldan daha fazla izleyiciye ulaşabilmesini diliyorum. emeği geçen herkesin ellerine sağlık.
  • 19. adana altın koza film festivalinde en iyi film ve senaryo ödüllerini almış ve çok sevindirmiştir. bu ödüller sonucunda perişan film daha fazla film çekebilecektir işte bu daha da çok sevindirmiştir.
  • filmi izlemeyi iple çeken biri olarak hem siematografi açısından hem de senaryo itibariyle fazla eksik bulduğumu söylemeliyim. fikir güzel ama işleniş olmamış, elbette çok çaprıcı noktalar var ancak göze sokmayalım derken en güzel diyaloglar biraz sis bulutunun ardında kalmış, sıradanlaştırılmış, öylesine aktarılmış gibi hissettim.

    umarım daha iyilerini izleme şansımız olur..
  • "ne bize hesap verildi ne biz hesap sorduk"

    http://www.radikal.com.tr/…id=1077812&categoryid=82
  • bugün ülkemizde gösterime girecek olan film.

    http://www.perisanfilm.com/bs/
  • zirvesi bu gece orhan eskiköy'ün katılımıyla seksek'te gerçekleşmiş filmdir. genel olarak sakin bir söyleşiydi. herkes üslubunca fikrini söyledi. filmdeki meseleler üzerinden manidar fıkralar anlatan bir beyefendi de hoşluk kattı söyleşiye. en çok üzerinde durulan mevzu filmdeki anne oğul ilişkisi ve güçlü kadın olma haliydi. kendi annesine sevgisini dokunarak göstermeye alışık zarif bir hanımefendi anne ve oğulun bedensel mesafesine değindi. hani o biçimdeki bir sevgi bağına çok alışık olmasa da kültürel bir biçim farkı olarak ele alıp, o mesafenin de kendisinin annesine hissettiği büyük sevgiyle aynı değerde bir duyguya karşılık geldiğini vurguladı. bu mesafeli ilişki içinde olan genç bir adam da bu durumun sevgiyi aşağıya çekmeyen bir şey olduğunu pek güzel anlattı yaşam deneyimiyle. yani farklı biçimde de olsa bağlılığın yüceliği, duygunun eşitliğine değindiler farklı yerlerden.
    bu muhabbeti farklı bir boyutta ele alan bir arkadaş ise gecenin en manidar konuşmasına imza attı. daha girizgahıyla üstten bir bakış atacağını çokça belli etse de sonrasında söyledikleri bunun da ötesindeydi. filmdeki annenin hiçbir duygusunu hissedemediğini söyledi. hadi eyvallah! fakat üslubu ve memlekete pek yabancı duran ifadeleriyle herkesi bir şaşkınlığa uğrattı. filmden sonra annesine mesaj attığını ve iyi ki annesinin filmdeki kadın değil de o olduğunu söyledi heyecanla. çünkü yası sonsuz, ızdırabı büyük kadınların olabileceğine inanmıyordu belli ki. yalnız olmadığını kuzenlerinin filan da böyle hissetiğin belirtti. doğulu arkadaşları olduğunu (henüz kürt kelimesini kullanamayan biri belli ki), onların annelerinin de böyle olmadığını söyledi. çerçevesinin dışında olanı kabul etmeme lüksü olan biriydi belli ki. bütün konuşma boyunca meseleden o kadar uzak (elbette yakın olmak zorunda değil), o kadar duyarsız bir konuşma yaptı ki; yönetmenin söyleşi sırasında vurgu yaptığı farklılıklarla birarada yaşama ümidini aşağı çeken bir hale büründü. çünkü farklılıkları, daha duygu olarak reddeden ve onu hiçbir yere koyamayan insanlar olduğunu ne yazık ki yine hatırlattı bize o doğulu arkadaşları olan hanımefendi. oysa bazı filmler çok önceden başlar. geçmişin ağırlığının verdiği takatsizliği, huzursuzluğu sırtına alarak verir startı. filmdeki karakterler böyle bir geçmişi omuzlarına alıp çıkıverirler karşımıza. bir kısmımız o ağırlığı hisseder, bazılarımızsa böyle bir yükün taşınabileceğine, o yükün insanları bu hale getirmiş olabileceğine inanmaz. o inanmayanlar meseleye de uzak kalmayı tercih edenlerdir ki; yaklaşırlarsa hayatın o kadar da keyifli olmayacağı endişesini taşırlar. bazılarına ikisi de olmaz. endişe ve empati duyguları yoktur. yaşarlar. öyle birini tanımış oldum bu gece. bi de yanımdaki bir arkadaş söyleşiyi sonlandırmadan gitti. ellerde biralarla filmdeki hassas mevzuları deşmenin kendisine ayıp geldiği vurgusunu yapıp, zarifçe selamını çakıp gidiverdi. bi de pek güzel bir insanla tanıştım ve badi yaptım kendime. böylece bir zirveyi daha sonlandırmış olduk.
hesabın var mı? giriş yap