• vay arkadaş adını nasıl koydun bunun. alkışlıyorum. ben hayatta tarif edemezdim. uzun zamandır yaşamadım bu hissi ama ne zaman yaşasam hem hoşuma gider hem de korkarım. sanki ruhum bedenime sığmıyor gibi olur. kendimi bi bok sanarım.
  • "when i was a child i had a fever/
    my hands felt just like two balloons"

    (bkz: comfortably numb)
  • genelde nesneleri daha uzak olarak algılarım bu tip bir durumda. drug bad tribine benzer bir korku verir. pek eğlenceli bir durum değildir. küçükken sesler de ürkütücü şekilde bozulmaya uğrardı ama yaş geçtikçe o kafa gelmez oldu.
  • açıkçası ben ateş başlığına yazacaktım. ona bakarken bu başlığı gördüm ve gördüğüm andan beri kafamda herkes aynı hayatta çalıyor. bu başlık var ve 125 kişi buraya yazmış. bununla da kalmamış, yazanların hemen hepsi de başlığın varlığıyla ilgili aynı hissiyatı yaşamış. bu noktadan sonra kendimi yalnız hissetmem mümkün değli. hepimiz bir bütünün parçasıyız. ben sende gizliyim. bedenim ve çevremle bir bütün oldum. tanrı içimizdeymiş.

    ben başka bi boyutunu yazacaktım bu hissin ama şimdi cisimler yönünden de yazmadan geçemicem: yukarıda anlatılanlara benzer şeyleri muzlu pasta ile yaşamıştım. grip olmuştum, babam da hastayım diye o zamanlar çok sevdiğim muzlu pasta almış akşama. (baba işte, anne nane limon kaynatır işlevseldir, baba gider muzlu pasta alır.) pastanın gündelik hayatın parçası olmadığı efsanevi nesil* olduğumuzdan, hasta da olsam muzlu pastadan geri kalmak istemedim. ben yorganla bütünleşmeye çalışıp annem havale geçireceksin diye yorganı açmaya çalışır, karşılıklı çırpınırken annem bir ara pes edip muzlu pastayı getirdi.

    tabi o ara huzur içinde yorgana gömüldüğüm için iyice halüsinatif oldum muhtemelen ve geldiğinde sanki muzlu pastayı yemedim de muzlu pastanın kekinin içinde kayboldum, her yanımı sardı o sarımsı kek. bayağı pasta tarafından kapsandım gibi oldu. koltuk minderi gibi gördüğümü bilirim muzlu pastayı. ısırmak için uzandığımda içinde süngerin içinde kaybolacağım gibi hissettim. zaten ondan beri de ne zaman içi dışına çıkmış koltuk minderi, kırlent içi falan görsem muzlu pasta gelir aklıma.

    hayat hikayemi geçip diyeceğime gelirsek, büyükken de korkularla ilgili yaşanıyor bu orantısız hacim hissi. dün yarım saat bir ateşim çıktı, hayata dair korktuğum ne varsa büyüdü büyüdü üstüme yürüdü. yaşlandığımı, üstelik türkiye'de yaşlandığımı, balkondan dışarıyı seyreden yurdumuz yaşlısı olduğumu düşündüm, sonra benden önce sevdiklerimin yaşlandığını düşündüm. bir çaresizlik kapladı içimi. bayağı intiharın eşiğine geldim kendi kendime. geçmişte muzlu pastayla yukarıdaki olayı yaşadığım için kendi kendime telkinle idare ettim. ateşin de böyle rüya gibi insanın düşünmekten kaçındığı her ne varsa karşısına dikme gibi bir özelliği var.
  • benim yıllardır "hastalık rüyası" olarak tanımladığım durum. anlatmam isterim ama kelimelere dökemem, hastalık rüyası der kestirip atarım..
  • bu his insanlığın başına gelebilecek en kötü hislerden biri sanırım.

    dilim ağzımdan daha büyük hissediyorum. biri normal ses tonunda "iyi misin?" dediğinde lütfen biraz daha sessiz konuşsa diye içimdeki beyazlar giymiş koro sağa sola sallanıyor. evdeki battaniye ki bence halı olarak dizayn edilmiş asfalt gibi üzerime atılıyor. sonra değişik triplere giriyorum. hem biri benimle ilgilensin istiyorum ama biri benimle ilgilenmeye gelince onun köfte koktuğunu düşünüp bana yaklaştıkça irkiliyorum. hem kokusundan hem de boyutundan tiksiniyorum. tabi fiziksel olarak yapabildiğim bir aktivite yok. dilim iyice büyüyor, büyüyor. bi ara ellerim olduğunu görüp şaşırıyorum ve onları nasıl hareket ettirdiğimi düşününce tekrar irkiliyorum. orada film kopuyor zaten. (bkz: my hands felt just like two balloons)

    iki günde o halımsı battaniyenin altında iki metreküpe yakın terliyorum. hayat tekrar normal boyutuna dönüyor. köfte kokusu uzakta kalıyor. kulaklarım açılıyor. iç sesimin mute tuşuna basarak uyanıyorum. merhaba dünya.
  • insanı korkutan değil, korku hissi veren bir olaydır. yoksa insan tepede duran basketbol topundan neden korkar? çok garip bir his. top devasaymış gibi geliyor veya yer yüzlerce kilometre altımdaymış gibi. nesneler büyüyor, küçülüyor uzaklaşıp yakınlaşıyor.

    bunu yaşamayan nolacak diyebilir ama yaşayan insan bir daha yaşamamak için elinden geleni yapar. zira beyin denen organ çok çılgın bir organ olduğundan her şeyi yapabilir. korkudan altına sıçtırabilir insanı.

    ben de ateşli olduğumda halusinasyon görüyorum sanardım. aynısını yaşayanları görünce bi nebze rahatladım.
  • vay canına. ben sadece bana oluyor sanıyordum bu. sol frame'de başlığı gördüğüm anda gözümün önüne kocaman ceviz ağacından iki kapılı gardrobum geldi. küçüktüm ufacıktım alerjik bronşiyal astımım vardı. havale geçirmeye ramak kaldığı zamanlarda odamdaki her bir nesne kocaman kocaman olup üzerime yürür gibi gelirdi. bir de o gardrobun üzerinde bir şeyler olurdu genelde, sanki onların altında kalacakmışım gibi hissederdim. bir de holde yanan sobanın sesi, hele de soba kapağı tıngırdıyorsa. ya da holün ışığı kapalıysa sobadan gelen ışığın duvarlara yansıması. off ne kabusmuş arkadaş. ondan sonra ya hastanede uyanırdım ya da kendimi soğuk suyun altında bulurdum. böyle beyaz florasanlar altında. bir de böyle gözlerimi kapattığımda sanki uzay boşluğunda hareket eden, büyüyen küçülen kıvılcımlar görürdüm. bazen en sevdiğim, yakışıklı mı yakışıklı doktorum gelirdi. herhalde bayağı bir parasetemol de vermiş olurlardı. bunları nasıl hatırlıyorum asıl o garip geliyor bana.

    edit: arkadaşım nereden açtınız bu başlığı! hiç durmadan ayrıntılar geliyor aklıma. hafızamın baraj kapakları açıldı.
    anne edit: bu başlıktan anneme de bahsettim. meğer ben ateşim çıkınca bir de sayıklarmışım ve gördüklerimi onlara da anlatırmışım. önce çok korkmuşlar, sonra doktorum -hani şu yukarıdaki yakışıklı- ateşten olduğunu söylemiş. bunun üzerine sakinleşmişler ve bir an önce ateşimin düşmesi çabalarına devam etmişler. annem dalga mı geçti bilmiyorum ama dedi ki bu kadar abuk subuk şeyler görmemi clementine izlememe bağlıyormuş, bir müddet bana clementine'i yasaklamaya çalışmış ama tabii olmamış. hey allahım ya.
  • bazı durumlarda orantısız zaman hissi olarak cereyan eden durum. sanki zaman çok hızlı akıyormuş da siz yavaş kalıyormuşsunuz hissi hakim olur. hala bu his oluştuğu zaman anlarım ki ateşim 39.2 olmuş.
  • kucukken hastalandigimda salondaki televizyon karsisindaki uclu koltukta yattigim anlara gittim, abartisiz. yahu tek olmamak ne guzel bir seymis meger. ya yasasin ki benim gibi baskalari da varmis. gozlerimi kapattigimda cizgi adamlarin bazilari kocaman olurdu, bazilari da daha ince. sonra da gittikce incelen ya da buyuyen seyler benmisim gelirdi.
hesabın var mı? giriş yap