• kusurlari ortaya koyma eylemi. genelde dalga gecerek dile getirilir. hiciv olarak da adlandirilir.
  • halk yazınında taşlama olarak geçen anlatım biçimi.
  • (bkz: hicviye)
  • abartma ya da yalinlastirma yolu ile, bireyin ya da toplumun belirleyici ozelliklerini bozan sozlu bir karikaturdur.
    yergicinin en etkili silahlari ironive alegoridir.
  • latin edebiyatının kendine has olan tek edebi türüdür. [genelde eski yunan edebiyatından alıntılar, derlemeler çoğunluktadır.]

    latincesi saturadır.

    sırasıyla; ennius , lucilius, horatius, persius ve iuvenalis bu türün latin edebiyatındaki temsilcileridirler. edebiyatçıların birbirleriyle karşılaştırılmasına karşıyım fakat iuvenalis için bu türün en iyisi derler. ben horatius'un yergilerini yeğ tutarım.
  • bir kimseyi, bir toplumu, bir düşünceyi, bir nesneyi, bir göreneği yermek için yazılmış yazı veya söylenmiş söz, hicviye, hiciv, satir.
  • çoğu zaman yerine eleştiri kelimesi kullanılır ve bu yanlış kullanımın farkında olunmaz. yergi olumsuz eleştiridir. eleştiri hem olumlu hem de olumsuz hem de ikisi bir arada olabilir. nedense türkçe ve edebiyat öğretmenleri kıçlarını yırttıkları halde buna çare olamamışlardır.
  • önce saygı: (bkz: yergi/#5456986)

    arthur koestler'in ''act of creation'' adlı çalışmasının ''the logic of laughter'' bölümünden alıntısı yapılan bu güzel yergi tanımını, gelin biz de ilgili bölümümün tam metnini alıntılayarak tamamlayalım;

    ---
    yergi, abartma ya da yalınlaştırma ile bireyin ya da toplumun belirleyici özelliklerini bozan sözlü bir karikatürdür. yergicinin büyütmek üzere seçtiği özellikler elbetteki beğenmediği özelliklerdir; '' doğa'nın esini kesilirse'' diyor juneval* ''o zaman şiiri öfke kaplar''..

    yerginin gülünçlük etkisi, okurun zihninde bildiği toplumsal gerçeklikle bu gerçekliğin yergicinin tuttuğu çarpıcı aynadaki yansımasının aynı anda bir arada bulunmasından doğar. yergicinin aynası, alışkanlıklarla körelmiş bir toplumda artık fark edemediğimiz alçaklıklara, çarpıklıklara dikkat çeker; alışkın olduğumuz şeylerin garipliğini, garip sandığımız şeylerin olağanlığını bir anda keşfetmemizi sağlar.

    geleneklerde ve kurumlarda 'karşı çıkılan özellikleri' büyütmek yerine, yergici bunları alegori yoluyla başka bir alana, örneğin hayvanlar toplumuna (aristophanes, swift, orwell'in yaptığı gibi) aktararak da aynı etkiyi sağlayabilir. her iki durumda da, sorgusuz sualsiz kabullenegeldiğimiz, düşüncelerimizi ve davranışlarımızı denetleyen şifrelerde üstü kapalı bir biçimde sezdirilen alışkanlıkların ve yanılgıların birden farkına varırırız. yabancı bir kalıpla karşı karşıya kalmak keskin, acımasız bir ışık altında alışkanlıklarımızın loşluğu içinde göremediğimiz şeyleri açığa çıkarır; oyunun kuralları içine gizlenmiş üstü kapalı varsayımlar açığa sürüklenir. iki bağlamlı şok, eski düşünme alışkanlıklarımızın çerçevesini kırar; görünüşte apaçık gibi olan şey, gizini ortaya döker.

    ''bu kusursuz adalet dünyasında, zenginin de yoksulun da köprü altında yatma özgürlüğü olacaktır.'' anatole france'ın bu klasikleşmiş nükteli sözünde soyut demokrasi yaşamın katı gerçekleriyle karşı karşıya getirilir. bu söz, liberte (özgürlük), egalite (eşitlik) ve fraternite (kardeşlik) adına concorde köprüsü'nün kemerleri altında kıvrılıp yatmak için anayasal haklarını kullanan bir bourgeois (burjuva) imgesini göz önüne getirir.

    daha üst düzeylerde yergicinin sanatı, toplumbilincinin gerçeği aramasıyla birleşir. brave new world (cesur yeni dünya) ve 1984 günümüzdeki eğilimlere dayanarak geleceğin kestirilmesidir. öte yandan gulliver's travels (gulliver'in seyahatleri) ile erewhon insanbilimcilerin yöntemini izleyerek egzotik uygarlıkların aynı ölçüde 'açık' inanç ve alışkanlıklarıyla karşı karşıya getirerek kendi toplumumuzu daha derinden anlamamıza yardım eder. böylece, üçlü boyunca ilerlerken, yergi yavaş yavaş toplumsal bilimlere dönüşür. toplumsal bilimler de, sonuçta, trajik alegoriye (eflatun'un mağarası, kafka'nın şatosu) ya da şiirsel ütopia'ya doğru yayılır. ütopya'nın sanatsal tehlikeleri belki de duygu çatışmasından kaynaklanır. ütopya yazarlarını harekete geçiren güç, topluma karşı duydukları tiksinti ya da en azından toplumun değerlerini yadsımalarıdır. tiksinti ya da yadsıma saldırgan tutumlar olduğundan, toplumun resmini şerbet ya da aspirine batırılmış bir fırçayla değil de adrenaline batırılmış bir fırçayla yapmak onlara daha doğal gelir. aldous huxley'in parlak ve keskin cesur yeni dünya'sıyla island'ındaki (ada) can sıkıcı, yapmacık melekleri arasındaki karşıtlık bundan doğmaktadır.

    yergicinin en etkili silahı ironi'dir. ironinin amacı, üstü kapalı saçmalıkları ortaya çıkarmak amacıyla, düşmanın önermelerini, değerlerini, akıl yürütme yollarını benimsemiş gibi görünerek rakibi kendi silahıyla yenmektir.

    ''tüm hayvanlar eşittir, ama bazı hayvanlar ötekilerden daha eşittir.''

    ironi, ciddiye almadığı şeyleri ciddiye alıyormuş gibi görünür; kurallarının aptalca ya da kötü niyetli olduğunu göstermek üzere karşısındakinin oynadığı oyunun içine girer. ince bir silahtır ironi, çünkü bu silahı kullanacak kişinin herşeyi düşmanın gözüyle görebilecek ya da kendisini öteki kişinin zihinsel dünyasına yansıtabilecek imgelem gücü olmalıdır. hastasının uydurmalarını sabırla dinleyen ruhçözümleyici, dilini çocuğun anlayabileceği düzeye göre ayarlayan öğretmen, oynadığı kişinin sesiyle konuşan oyuncu aynı yolu, başka bir amaç için, başka bir etki yaratmak üzere kullanırlar.
    ---

    (alıntı: arthur koestler / mizah yaratma eylemi)
    türkçesi: sevinç kabakçıoğlu - özcan kabakçıoğlu
  • (bkz: şair eşref)
hesabın var mı? giriş yap