• couplingde jeff karakterinin insanın yakasından düşmeyen ayrılınamayan insanlar için kullandığı pek bi zararsız(!) terim.. sifonla gitmeyen olarak çevrilmiş..
  • jeff: "do you know what i call this kind of women? the type you can't get rid of."
    steve bisiler soyler.
    jeff: "is a technical term. it's just a harmless expression."
    steve: "alright, hit me."
    jeff: "unflushable".
  • sifonu çektiğinizde gitmeyenler ikiye ayrılır:

    - ilk türle genelde alafranga tuvaletlerde karşılaşılır. içtiğiniz onca biradan sonra, sonunda işeyebilecek olmanın mutluluğuyla kabine girmiş, kapıyı kapatmışsınızdır. arkanızı dönersiniz ve o da nesidir. sizden önce tuvaletin mahremiyetini paylaşmış biri, adeta tek gecelik bir ilişkinin sabahından kaçarcasına çıkmıştır içeriden ve maalesef unutup, geride bıraktığı ve klozette yüzen şey bir çorap değildir. en kötüsünü düşünmemeye çalışarak, kendinizi teselli edersiniz: sizden önceki belki de sifona iyi basamadı! bir yandan işemeye başlarken, öbür yandan sifona kuvvetle basarsınız, suyun şiddetini arttırmak istercesine. köpüren, kabaran sular arasında bir görünüp bir kaybolur, okyanusun ortasında fırtınaya yakalanmış küçük bir tekne gibi. ve sular durulurken içinizde bir ümit belirir, belki de düşündüğünüz kadar şanssız bir insan değilsinizdir. ama tam da fermuarınızı çekip, kabini terkedeceğiniz sırada bir u boot sinsiliğiyle klozetin derinliklerinden yükselen o kahverengi dehşetle tekrar yüz yüze gelirsiniz. artık sizin için yapılabilecek tek bir şey kalmıştır, siz tuvaleti terk ederken arkanızdan içeri dalacak (ve sizi daha sonra teşhis edebilecek) kimse olmadığından emin olmak.

    - ikinci tür ise alaturka tuvaletlerin belalısıdır. çalıştığım yerde genellikle kullandığım tuvalette birkaç kere karşıma çıkan bu insanlık dışı manzaranın yaratıcısını henüz tespit edebilmiş değilim. insanlık dışı diyorum çünkü ilk örnekteki unflushableı suyun üzerinde duran bir dal parçasına benzetecek olursak, bu unflushable platininkine yakın özkütlesiyle suyun dibine çökmüştür. ne var ki kol gibi yapısıyla tuvalet deliğinin kıvrımlarını hiçe saymış, new yorka yaklaşanları karşılayan lady liberty edasıyla göğe uzanmaktadır. ilk bakışta görmeyip, yanlışlıkla işemeye başladıysanız, sizi işerken daldığınız rüyalardan uyandıracak ilk şey alttan alta gelen ve içerideki diğer kokuları bastıran o çürük kokusu olacaktır. farkında olmadan havayı koklarsınız birkaç defa, adeta tehlikenin nereden geldiğini anlamaya çalışan bir ceylan gibi. kokunun yerden yükseldiğini anlamanızla bakışlarınız aşağı çevrilecek ve kaçınılmaz olarak gözünüze çarpacak bu görüntü zihninize korkunç ıkınma manzaraları getirecektir. üzerine kitlenen bakışlarınızı ayırmak için insanüstü bir çaba göstermeye çalışırken, kolunuz istem dışı olarak sifona doğru uzanır. su gürül gürül akmaya başlar ama her dalga bu godzillavari oluşumun yüzeyine çarpıp dağılmaya mecburdur. delikten her an üzerinize sıçrayacakmış gibi duran bu yakacak odun suretindeki insan dışkısı, sizi tuvaletin kapısına doğru gerilemeye zorlar. ne yazık ki artık parmaklarınızı haç yapıp, "çıktığın deliğe geri dön iblis," nidalarınızın işe yaramasını ümit etmekten başka çareniz kalmamıştır.
  • bir keresinde çok yakın bir arkadaşımın evine gitmiştim kalmaya. akşam yatmadan önce işemek için tuvalete girdim arkadaşım çıktıktan hemen sonra. tam yapıcakken işte onu gördüm. biricik arkadaşımın bir parçası dik dik bana bakıyordu. adeta özer aydoğan karikatürlerindeki adamlar gibi ciddi bir ifade vardı suratında. insanlık halidir deyip şifonu çektim ve acı gerçekle yüzleştim : unflushable.

    coupling'de jeff'in bahsettiği olay bu olmalıydı. o an aklıma bu geldi ve gülümsedim. önce kapıya yönelip kimse girdiğimi farketmeden çıkabilirim diye düşündüm ama ya çıkarken göz göze gelirsem anne babasıyla, ya da onlar hemen benden sonra girerlerse? işte o zaman çok utanç verici şeyler olacaktı. 5. kez şifonun dolmasını bekleyip çektikten sonra durum iyice fenalaşmıştı, 15 dakikadır tuvaletteydim ve er ya da geç birilerini şüphelendirecektim. sonra bir umut kuvetin perdesini çektim ama aman tanrım tam orada karşımda duruyordu. bugüne kadar hep yadırgadığım yıllardır kullanmak zorunda kaldığım o şey yani kova o an gözüme nasıl göründü anlatamam. onu da iki kez doldurup boşaltınca durumu haletmiş oldum. tuvaletten kıpkırmızı ve ter içinde çıktım, çişimi bile yapmamıştım. olayı da arkadaşıma yıllar sonra anlattım güldük geçtik. sıca sıcağına anlatsam ne kadar fedakar bir arkadaş olduğumu anlardı ama mühim değil.

    konu çok saptı ama bu da böyle bir anımdır. demem o dur ki siz siz olun şöyle kafayı içeri uzatmadan girmeyin tuvalete. ya da çıkarken bi zahmet arkanıza bakın.
hesabın var mı? giriş yap