9 entry daha
  • kapitalizmin işçileri ölüme gönderdikleri bölge..son 15 günde 5 işçi hayatını kaybetti bu iş güvenliği ve işçi sağlığını hiçe sayan yerde..kimse duymuyor, kimse görmüyor..işçiler ölmeye devam ediyor.

    dün tersane işçileri eylem yaptılar acılarıyla başbaşa..ellerindeki pankartta "ölümleri durdurun" yazıyordu. biliyorum yine kimse ilgilenmeyecek onlarla, yine işsizlikle tehdit edilecekler, yarın birgün grev kararı alacaklar ve ölümleri görmeyen sermayesi, hükümeti, medyası hep beraber topa tutacak işçileri, sendikaları..ulusal çıkarlar diyecek sermayedarlar, ekonomik program diyecek hükümetin ileri gelenleri..

    ah ulan.
  • " "ab piyasasında marka" tuzla tersaneleri, 22 temmuz'da biri mhp'li (dursun ali torlak), biri başbakan'ın dostu akp'li (hasan kemal yardımcı) olmak üzere iki tersane patronu milletvekili, 21 ağustos'tan bu yana ise 5 tersane işçisi ölü çıkardı.

    bir de şöyle diyebiliriz:

    50 işletme, 100 taşeron şirketi temsilen iki patron milletvekili; çoğu sigortasız, iş güvencesi ve güvenliğinden mahrum, aşırı iş yüküne mahkûm 20 binden fazla işçiyi temsilen ise 5 ölü çıktı.
    kayıtlarda tuzla'dan çıkmış 150 ölü ile bir de kaydı bile olmayan cesetlerin bulunduğu söyleniyor, onlarca yaralı zaten hiç yaralanmamış sayılıyor ve...
    buna buralarda "ab'de marka" deniyor!
    çünkü "piyasa" da, bir şeyin iyi satması, ne pahasına olursa olsun iş ve kâr yapması, köleler ile cesetler üstünde de olsa, gurur kaynağı....

    "piyasa, rekabet ve kâr";
    taşeronluk, sigortasızlık, kötü malzeme kullanımı, işçiyi köle gibi çalıştırma, bir kişiden birkaç post, aşırı iş hızı ve yükü, ucuz ama niteliksiz emeği uzmanlık isteyen işlere koşma, iş güvenliğini umursamama, sendikasızlaştırma ve 12 günde 5 ceset üstünde keyif çatacak, denize inen gemilere mutlu mesut şampanya patlatarak ya da gülsuyu dökerek sadece gururlanacaksa;
    genellikle devlet arazisinde, vergiden muaf gemi sanayicileri, "bizim kârımız tamamen işçilikten, işçilik maliyeti artarsa avantajlarımız kalkar" demekle yetinecekse; gemi işlerini bilen yakınları, gemi yapımcısı dostları, hemşerileri bulunan başbakan, gemi inşa mühendisi ulaştırma bakanı bir şey demeyecekse;
    vicdan bunun neresinde!..."

    umur talu
    http://www.sabah.com.tr/talu.html
  • güvencesiz çalışma koşulları altında son üç günde iki emekçisini daha toprağa gönderen bölge..ne bürokrasinin göstermelik ziyaretleri, ne patronların önlem alacağız sözleri işe yaramıyor, neredeyse her on günde bir işçi ölüyor..kar hırsı öylesine büyümüş ki, bunun adı iş kazası değil iş cinayetidir.

    ekmek, kanlı ekmek.
  • iş cinayetlerinin sürdüğü bölge.

    bakanlar, milletvekilleri geldi, sözler verildi; müfettişler raporlar tuttu, sorun yok dendi, eğitimler tastamam. kimse işçilerin güvencesiz şartlar altında, taşeron baskısı altındaki dertlerine kulak vermedi. bürokrasi sermayeyi yeğledi yine doğası gereği.

    ve bir işçi daha öldü geçen gün tersanede. 19 yaşındaydı, adı onur'du. onursuz bir yaşam şartlarında var ettiği ekmek davasında iş cinayetine kurban gitti.

    http://www.evrensel.net/haber.php?haber_id=23670

    http://www.milliyet.com.tr/…/01/17/yazar/sazak.html
  • ücretli kölelik düzeni kesmiyor sermayeyi..tersanelerde, fabrikalarda, yollarda, madenlerde birer birer ölüme gönderiliyor işçiler, daha fazla kar, daha fazla reform, daha fazla istikrar adına. kayıtlı rakamlara göre ülkede yılda 80 bin iş kaza(!)sı meydana geliyor 1600'ü ise ölümle sonuçlanıyor. kayıt altına alınmayanlar da gözönünde bulundurulursa ne denli bir vahşet, kocaman bir utanç olduğu hesap edilebilir. utanç vicdanlara elbette.

    limter iş son kardeşinin ölümünün ardından şöyle bir açıklama yapıyor:

    " tersanelerde ölümlere kaza diyorlar kader diyorlar, gözlerimizin içine baka baka yalan söylüyorlar. günde 10–12 saatlere varan çalıştırmalar, iş güvenliği malzemelerinin alınmayışı/verilmeyişi, taşeronluk sistemi ile işçileri bin parçaya bölünmesi, sigortasız sendikasız çalıştırmalar, 19 yaşındaki turan'ı tek başına çalıştıran tersane yetkililerinin denetlememesi. nasıl kaza oluyor nasıl kader oluyor? metin ve metin’den önceki tüm ölümler önlenebilir niteliktedir ve hepsi açık bir iş cinayetidir. ve sorumluların yargılanmasını, çalışma bakanlığının bir an önce acil müdahale etmesini istiyoruz. yoksa bu seri cinayetler artarak devam edecektir."

    evet seri cinayetler maalesef artarak devam ediyor. davutpaşa, soma, tuzla, bursa, ceylanpınar bitmiyor..bitirilmesi için çaba harcanmıyor.

    aziz çelik'in birgün'de yayımlanan ölü işçiler cumhuriyeti adlı yazısından:

    "ülkemizde işçiyi koruyucu sağlık ve güvenlik mevzuatı kağıt üzerinde oldukça gelişkin ancak denetim ve yaptırım yok mertebesinde. iş yasasına göre işyerlerinde sağlık ve güvenlik kurallarına uyulmasını denetleme görevi çalışma bakanlığı'na ait. ancak denetlenecek 750.000 işyeri varken bakanlığının teftiş örgütünde çalışanların sayısı (büro çalışanları) dahil 610 civarında. piyasayı denetlemeye yönelik bir siyasi irade yok.

    oysa "ihbar edin, kaçak işyerlerini biz nereden bilelim" diyebilenler sıra sendikal faaliyetleri, siyasal faaliyetleri izlemeye gelince her şeyi biliyor. vatandaşı kolayca fişleyenler sıra piyasayı denetlemeye gelince sırra kadem basıyor. kayıtsız işyerlerini ihbar eden, tuzla tersanelerindeki cinayetleri gündeme taşıyan sendikacıları izleyip, aylarca hapseden devlet, sıra işyerlerini birer işçi mezbahasına çeviren hür teşebbüse gelince "nereden bilelim" diyebiliyor. işte davutpaşa katliamının sorumlusu bu siyasi zihniyettir.

    iş cinayetlerinin giderek artmasının nedeni denetim yanında yaptırım yetersizliğidir. iş yasasına göre sağlık ve güvenlik kurallarını ihlal eden işverenlere, yani cinayete davetiye çıkaranlara sadece para cezası verilir. işyerini bildirmeyen, iş sağlığı ve güvenliği yönetmeliklerine aykırı davranan patrona 88 lira, kurallara uymadığı için kapatılan bir işyerini yeniden açan yani cinayet işlemeye hazırlanan patrona ise 904 lira "ağır" para cezası verilir. "çağdaş" ve esnek iş yasası bu cinayet teşebbüsleri için asla hapis cezası öngörmez. zira teşebbüs hürriyetini hapisle cezalandırmak hür ve serbest piyasa nizamıyla bağdaşmaz!

    iş yasası, iş cinayeti teşebbüslerini para cezası ile geçiştirirken, hele işçiler sağlıksız ve güvenliksiz koşulları protesto için topluca işi bıraksın, hele işçiler iş cinayetlerini protesto için greve çıksın. vay o işçilerin ve sendikacıları haline! iki yıla kadar hapsi boylayabilirler...

    açılırken piyasanın önü, büyürken ölü işçiler cumhuriyeti gökyüzünde işçi ölülerinden havai fişekleri görüyor musunuz?"*

    *(http://www.birgun.net/bolum-73-yazar-94.html)

    düzeniniz batsın.
  • ölümlerin normalleştiği bölge.. iş cinayetiyle sonlanmasa bile yaşamları, her an soludukları kimyasallar ile orta yaşların ardından karşılarına çıkacak kara yazgıları ..devran sadece onlardan yana dönmeyecek, çocukları açlığa doğacak, yarınsızlığa.. en son metin adlı bir işçi yaşamını yitirdi. boynuna ip geçirilerek çıkartılmış denizden, savcı gelene kadar gemide asılı bekletilmiş, tersanenin köpekleri cesedine saldırmış..ne büyük zulüm bu, nasıl bir insanlıktan uzaklaşma hali..

    sermaye düzeni budur işte, ne zaman reformdan, kaliteden, çağdaşlıktan bahsetse orada emekçinin kanlı teri vardır.

    şimdi greve hazırlanıyor acılı işçiler..engellenecekler, dövülecekler belki de, sövülecekler, işsiz kalacaklar en acısı da yalnız kalacaklar düzen gereği..oysa istedikleri birkaç basit önlem..iş güvenliği, ambulans, doktor..ölmemek için..çığlıkları duyulmuyor.
  • adı artık cehennemdir tuzla tersanelerinin.. son 7 ayda yaşanan 14. iş cinayeti bu..daha pazar günü yürüdüler taksim'de..ellerinde "artık ölümleri durdurun", "ölmek istemiyoruz" pankartları vardı..

    sınanıyoruz, sınanıyorlar, hem de çok ağır.
  • abd her aklına demokrasi ve özgürlük geldiğinde kanlı işgal seferlerine çıkar, halklara korku salar, ölümleriyle varlığını ispata çalışır..saddam hüseyin ölür, dikta devrilmiştir ama susmaz bombalar, kan akmaya devam eder. her geçen gün sıradanlaşır ölümler. haber bültenlerine konu dahi edilmez, olsa bile "bu arada bağdat yakınlarında gerçekleşen bombalı saldırı sonucu 46 kişi öldü" denip geçilir..füzelerin kentlerin üzerine düşüşünü canlı yayınlarla cnn'den izleyip, christiane amanpour'un heyecanlı embedded öyküleriyle uzaklaşılan utanç duygusu vicdanlara da birer kurşun saplar. her türlü zulüm sorgusuz kalırken, halklar suçlanmaya devam eder.. kanların arasından kalan sözler şöyledir genelde: "ama sünniler de saddam rejimi yanlısıydı", "nedir bu şiilerin alıp veremediği", "kürtler de petrole göz diktiler"..işgal aklanmıştır, suç halklarındır..

    tuzla'da yaşanan ölümleri işçilerin önlem almamasına inanmaya çalışmak tıpkı işgalleri rejimlere yönelik demokrasi götürücülüğüne inanmaya benzer.

    tuzla'da müthiş bir rekabet vardır, büyüme sınırsızdır ve ekmek alabildiğine kana bulanmıştır.

    bir de emek sermaye çelişkisi var elbette..o da özgür müftüoğlu'ndan geliyor:

    "emek maliyeti nereye kadar düşürülebilir? sermayeye kalsa “küresel rekabet”te üstünlük sağlamak için emeğe hiçbir harcama yapmamak yani, emekçiyi bedava çalıştırmak en iyisidir. ama gelin görün ki karnı aç, barınağı olmayan, üstü başı olmayan adam üretimde bir işe yaramaz. o nedenle acından ölmeyecek kadar da olsa bir ücret vermek gerekir. ancak, sosyal güvenlik, kıdem tazminatı, iş güvenliği gibi harcamalar tamamen ortadan kaldırılabilir.
    emek maliyetini düşürmek için birtakım engeller var mıdır, bu engelleri kaldırmak için neler yapılmalıdır? bunun için tek engel, emekçilerin örgütlü mücadelesi ile daha önce elde etmiş olduğu haklardır. her şeyden önce emeğin sahip olduğu haklar ortadan kaldırılmalıdır. bu hakları ortadan kaldırmanın yolu ise emekçilerin bu haklar konusundaki farkındalığını ve örgütlü mücadelesini engellemektir. emekçiler arasında din, mezhep, ırk, milliyet, cinsiyet üzerinde ayrışmalar yaratılabilir. böylece emekçiler bu ayrışmalar nedeniyle bir araya gelip örgütlenmek yerine bölünür ve sermaye karşısında bir araya gelemezler. öte yandan, mevcut sendikalar üzerine bir taraftan baskı kurarken, diğer taraftan da onları sosyal diyalog gibi söylemlerle sistem içine çekerek işlevsizleştirdiniz mi emek maliyetinin önünde ciddi bir engel bırakmamış olursunuz.

    emek maliyetlerini düşürmenin emekçiler açısından sonuçları neler olur? emekçilere daha güzel bir yaşam hayali sunan “küresel rekabet”in gereği olan emek maliyetlerini düşürme politikasının sonucu şunlar olur:
    emekçiler önce yoksullaşır, sonra iş güvencelerini kaybeder, daha sonra işlerini kaybederler. işlerini kaybedince daha da yoksullaşır açlıkla karşı karşıya kalırlar. bunu aşmak için de ne koşulda olursa olsun çalışmaya razı olurlar. işte o noktaya geldiklerinde ekmek parası için hayatlarını ortaya koymuşlardır. tıpkı tuzla tersanelerindeki işçiler gibi."*

    *http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=15276
  • iş kazalarına bağlı işçi ölümlerine ilişkin çalışma ve sosyal güvenlik bakanı faruk çelik tarafından yazılı olarak cevaplandırılması istemiyle meclis'e soru önergesi verilmiştir. elbette uras tarafından. diğerleri şu an çok yoğun. türbanı var, özgürlüğü var, statükosu var.

    önerge şöyle:

    "1. adeta ‘işçi mezarlığı’ haline gelen tuzla tersaneler bölgesi’nde, 2004 yılından beri ölümlü iş kazaları katlanarak artırmıştır. 2005’de 8, 2006’de 10, 2007’den bugüne 15 işçi hayatını kaybetmiştir. yasaya göre işverenler işyerlerinde sağlıklı ve güvenli çalışma ortamının sağlanması için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. bakanlığınız bu yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediğini denetlemekte midir? yapıldıysa, bu denetimlerin sonuçları nasıl çıkmıştır?

    2. çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığı’nın verilerine göre tersanelerdeki 16.173 işçiden 12.427’si taşerona bağlı çalışmaktadır. yapıldıysa, denetimlerde bu işçilerin sosyal haklarını ve özlük haklarını kullanıp kullanamadıklarına yönelik hangi sonuçlar elde edilmiştir?

    3. iş güvenliği tedbirlerinin ana işverenler tarafından alınmaması, yasaca mecburi işlemlere uyulmaması veya iş güvenliği tedbirlerinden tasarruf yapılması iş kazalarında hangi paya sahiptir?

    4. iş kazalarında sorumluluğu olan ana işverenlere sembolik para cezaları dışında bir yaptırım uygulanmış mıdır? tersanelerdeki iş güvencesizliği, hukuk dışı taşeronlaştırma, parçalı sigortalılık, sendikal örgütlenme önündeki engeller gibi hususların üzerine gidilmiş midir?

    5. işyerlerinde ‘ağır ve tehlikeli işler yönetmeliği’ne uygun davranılıp davranılmadığı tespit edilmiş midir? ‘sağlık kuralları bakımından günde ancak 7.5 saat veya daha az çalışılması gereken işler hakkındaki yönetmeliğin 7. maddesi’ tuzla tersaneler bölgesi’nde uygulanmakta mıdır?

    6. tuzla tersaneler bölgesi’nde kayıt dışı işçi çalıştırma konusunda bakanlık teftişleri hangi sonuçları vermiştir? kayıt dışılığın önüne geçebilmek için bakanlık hangi önlemleri almayı düşünmektedir? kayıt dışı emek kullananlara yönelik hangi yaptırımlar uygulanmıştır?

    7. çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığı tersaneler bölgesi’ndeki sağlık birimlerini ve hizmetlerini yeterli bulmakta mıdır? bu konuda bir iyileştirme çalışması planlanmış mıdır?"
160 entry daha
hesabın var mı? giriş yap