*

  • bu iki sözcükle başlayan anket başlıkları çok saçma gelir bana; zira öldükten sonra izlemek mümkün müdür? ha bir an önce izlenmesi falan gerekiyordur ona sözüm yok.
  • bu sözcükleri eklerim pek çok eylemimin başına. eylemimi yorumlamam daha kolay olur böylece. kısa dünya hayatında önem verdiğimiz pek çok şeyin hükmünün pek de olmadığını yüzüme çarpar bu iki kelime.
    araba mı aldım? hemen kurarım cümlemi: ölmeden önce araba aldım.
    maaşıma zam mı geldi? işte cümlem: ölmeden önce maaşıma zam geldi.
    sınavdan 100 aldıysam: ölmeden önce sınavdan 100 aldım.
    karatede siyah kuşak oldum: ölmeden önce karatede siyah kuşak oldum.
    las vegas'a gittim: ölmeden önce las vegas'a gittim.
    almanca öğrendim: ölmeden önce almanca öğrendim.

    ama en önemlisi... kalp kırdıysam: ölmeden önce kalp kırdım!

    bazı şeyler toprağın altına girince birden öyle önemsiz ve değersiz hale düşüyor ki. değmezmiş kalp kırmaya, sesini yükseltmeye, ıvır zıvır şeyler için hırs yapmaya diye düşünüyor insan. necmiye teyze, komşumuz, gırtlak kanserinden kısa zaman içerisinde aramızdan ayrılınca bir kere daha düşündüm. iyi ki kafaya takmamış çarptığı arabasının tamponunu... "ölmeden önce" kırdı sadece o tamponu. şimdi umurunda değildir.

    iyi düşünmek lazım ne götürmek istediğimize yanımızda. götürebildiklerimiz genelde elle tutulamayanlar dünyadaki fizik kurallarının tersine.
  • 2012'de oğlak yayınları tarafından yayınlanmış bir murat kınıkoğlu romanı. yayınevi tarafından yeterli tanıtım çalışması yapılmamış olmalı ki sekiz yılda pek kimsenin haberi olmamış romandan.

    aslında metin, bir tarikata kendini kaptıran gencin etrafında yaşanan olayları ele alan tezli bir romanken, olay örgüsünün yanı sıra karakterlerin ve hikayenin canlılığıyla bu özelliğini geri planda bırakıp sürükleyici bir esere dönüşmüş. tezli roman olduğu ise kitabın sonunda kendini belli ediyor. kitap biraz daha erken bitse sanat yönü daha yüksek olacakmış; en azından bana öyle hissettirdi.

    kitabı okumamın üstünden dünyanın ve benim başımdan geçenler, bu satırları çok geç yazmama neden oldu. ama kısa da olsa bir şeyler yazmak hep aklımın bir tarafında vardı.

    yazarın son yıllarda ülkenin sağlık gündeminde sivrilen doktorlardan biri olması, başta romanın bu kadar iyi olamayacağı önyargısını bende doğurmuştu. o kadar işin ve zamansızlığın arasında 500 küsur sayfalık roman yazma çabası takdire şayandı ancak yazarın bir türlü yenemediği hevesin eseri de olabilirdi. ama ilk sayfalardan itibaren konuya hakim bir kalemden çıkan paragraflar ve sade fakat estetik dokunuşlar, ileriki sayfalarda nelerin beni beklediğini merak ettirdi. romanın birbirinden ayrı parçalarının sona doğru nasıl harmoni içinde birleştiğini okumak ayrı bir lezzet bıraktı. romanın sürükleyiciliği içinde bazı karakterlerin sonunda neye dönüştüğünü görmek, "nasıl fark edemedim" duygusuna neden oldu. uyanık bir okur sayılmam ama anlatımın gücünün yarattığı konsantrasyonla fark edememiştim. açıkçası, böyle ufak sürprizler de romanın değerini arttırmış.

    başta da yazdığım gibi, romanın sonunun böyle bağlanmasına bence gerek yokmuş. bu da eserle ilgili nazar boncuğu misali bir olumsuz eleştiri olsun.

    bundan sonra okuma sırası kınıkoğlu'nun daha önce yazdığı bozkırın efendisi adlı romanda. ayrıca, mesleki çalışmalarından arta kalan zamanlarında üçüncü romanını yazmaya fırsat bulmasını da umuyoruz efendim.
  • keşke kelimesinden daha çok iyi ki ifadesini kullanabilmelisiniz.
  • alabildiğim kadar hayattan tas almak için uğraşacağım. herkes ölümü tadacak ama ben hayatı da tadarak ölmek istiyorum
  • holden kitap'tan bu hafta çıkan kitabımdır.
    keyifle okunmasını dilerim.

    kitapyurdu link
  • gerçekten mutluyum diyebilmek..
  • şehnaz erkan'ın ilk öykü kitabı.

    --- spoiler ---
    ölmeden önce, hayatı ve ölümü kimi zaman bir öncül ve ardıl ilişkisiyle, kimi zaman iç içe ele alan bir öykü kitabı. sonuçta yaşama biçimlerimizle ölme biçimlerimiz arasında büyük farklar olmayacağı beklenir. bu yüzden ölüme dair öyküler, bir yönüyle de hayata dairdir.
    kitap boyunca bu düşüncelerin ağırlığı ile oluşan kasveti hissetmek mümkün. fakat bu durum bir umutsuzluk ya da karamsarlık olarak algılanmıyor, daha ziyade okuyucuyu kitabın oluşturduğu evrenle bir yakınlık kurmaya teşvik ediyor.
    öykülere konu olan karakterleri kimi zaman gündelik hayatta tanıyabilirsiniz, kimi zaman ise ancak rüyanızda görebilirsiniz. bu yönüyle kitapta alternatif varoluş ihtimalleri üzerinde de durulmuş diyebiliriz.
    --- spoiler ---

    bu arada ölmeden önce'ye kitaplığınızda güzel bir yer ayırın. çünkü o sizin kitabınız değil, siz onun okurusunuz.
hesabın var mı? giriş yap