• geniş, çok geniş bir kitlede var olduğunu sandığım inanç biçimi. ekseriyetle, çoğunluk görüşün azınlığa karşı olan tavrında rastlarız bu hale.
    mesela bir konuda bir fikir öne sürdünüz, kendinizce okumuş, öğrenmiş, gözlemlemiş, düşünmüş... o sonuca varmışsınızdır. vardığınız, bu inanca sahip bireyin düşünmediği, onaylamadığı ,bilmediği ya da sevmediği bir özellik veyahut görüşse; kendisine muhalif olduğunuz kişiden gelecek cevaplar sınırlıdır:

    -ilgi çekmeye çalışıyorsun:
    sen aslında bu fikirlere veya bu alışkanlıklara sahip değilsin, sahipmiş gibi yapıp fayda elde etmeye çabalıyorsun. dünyanın bir yerinde çok gizli bir örgüt var "bütün değerleri yıkalım birliği" eğer yeterince iyi çalışırsanız onlar size duruma göre ütü, yatak odası takımı, plazma tv falan veriyor. siz de bu hakka, ödüllere kavuşmak için işte böyle fikirler atıyorsunuz sağa sola. yoksa bunları kendiniz üretmiş değilsiniz, hiçbirini samimiyetle savunuyor da değilsiniz.

    -prim yapma çabası:
    sözlükteki versiyonuyla ilgi çekmeye çalışma hali. sen asla o entryde yazdığın şekilde düşünüyor, davranıyor olamazsın. karmanı yükseltmek senin hayattaki tek emelin. sözlükteki bilmemne mafyasının hoşuna gitme hırsın yaptığın ve düşündüğün her şeyi etkiliyor. prim yapmak istiyor olmasan o yazdıklarını yazmazdın.

    -bilmemnerenin ajanı/uşağı:
    sırf başka birisi sana para verdiği veya emrettiği için bunları söylüyorsun/yapıyorsun. başkasının çıkarını korumak, onu ihya etmek için bu yaptıkların.

    -beyni yıkanmış:
    seni kandırmışlar, aslında kendi haline bırakılsan bu tür fikirlere sahip olmazdın ama şer güçlerin oyununa gelmişsin. yaptıkların veya söylediklerin kendi iradenin ürünü değil, kuklasın. o yüzden seni yok sayabilirim.

    -entel/aydın/ukala/okumuş vs:
    sana aydın dersem senin söylediğin her fikri ayrıca bir savunmaya/çürütmeye gerek kalmadan geçersiz kılmış olurum. ben hiçbir şey okuyup öğrenmeden bu fikirleri oluşturdum, sana ne oluyor da benden farklı yöntemler kullanıyorsun?

    benim kardeşim sigara içtiğinde annem kimden özenip bunu yaptığını, içki içtiğinde kimlere kanıp içtiğini düşünmüştü. çünkü annemin kafasında biz kendi kendimize bu kötü şeyleri yapamayız, illa ki dışarıdan kötü bir insanın gelip bizi kandırması, bizim de saf saf ve ne yaptığımızı bilmeden ona uymamız gerekiyor.
    benzer bir şekilde görüyorum ki bazı insanlar kendilerine karşı çıkan, muhalefet eden kişilerin aslında bu şekilde düşünmediğine samimiyetle inanıyorlar.
    kendileri iyi ve doğru olduğuna göre onlarınkinden farklı olan fikirler/hayatlar kötülüğün ürünüdür. bu tür fikirleri önce sürenler aslında hakikaten bu düşünceleri taşıyor, bu sonuçlara ulaşmış falan değildir. tek amaçları kötülük yapmaktır veya en iyi ihtimalle kötülük yapanların elinde oyuncaklardır.

    o halde bu inanca sahipsek:
    muhalif fikre "hayır, öyle değil işte" cevabı yeterlidir, ayrıca çürütmeye, kendimizi kanıtlamaya, mantık kurmaya gerek yoktur. bizim sorunumuz oluşturulan fikirlerle, kavramlarla, sistemlerle değil, onların varlığıyla ilgilenmesek de olur. biz, bu tür düşünceleri duyunca karşı tarafın nasıl olup da böyle akımlara kapıldığını, kandırıldığını sorgulamalıyız, bir insanın nasıl olup da böyle bir fikre sahip olduğudur sorun, bu tür fikirlere sahip insanların nasıl olup da var olduğudur.
  • "ota boka muhalif olmak" diye avam bir söyleme indirgeyebileceğimiz -ve kadrolu muhaliflerin eline bir koz verebileceğimiz- trendin, fikir üretmede yegane katalizör olduğu münakaşalarda iliklerime kadar hissettiğim, benimsediğim inanç.
    münazaralarda amaçlanan bir doğruya ulaşmak ise, kişinin kendi doğrusunu savunması ve bu doğru genel kabul gören doğru ile çelişiyorsa muhalefette kalması gerekirken, yeni moda, safi dangalaklık olan "muhalefet etmek için muhalefet"'in takipçilerinin "tabu yıkalım da ne olursa olsun" nevinden çıkışlarını samimi bulmamaktan daha doğal bir şey göremiyorum.
    prim yapmak muhalefette kalan her insanın kaygısı olmayabilir. lakin belli bir sıfatı alınca o sıfatla birlikte gelen diğer özellikleri de beraberinde künyesine ekleyebileceğini düşünen bir çok insanın "eleştirel", "sürüye dahil olmayan" gibi nişanlara nail olabilmek için muhalif görünmeye çalıştığı da ortadadır. bu insanların fikirlerini gönül rahatlığıyla "sanal" ilan edebiliyorum.
  • bu inancı besleyen insanlara usulca yaklaşıp, "fakat, yine de, sorun sizsiniz kuzum? yoksa farkında değil misiniz?" derim ben geceleri gizli gizli.
  • "a değil b" dediğinizde "eğer insanlar b deseydi sen o zaman a derdin zaten" şeklinde bi de cümle kurdurur ki bu fikir insanlara, oy oy düşmanımın başına vermesin...
  • tabii bir de koşarak (bkz: tepkisel indirgemecilik)
  • vatan millet mevzularında sağ düşünce sahiplerinin, din mevzularında da dindarların uyguladığı pratiktir. peki neden?

    ne milliyetçilikte ne de islamda "size karşı düşünenler aslında öyle düşünmüyorlardır" şeklinde bi öğüt yok tamam ama pratikte neden bu şekilde yaşanıyor durum. benim tahminim şu yönde.

    bu ülkede sağ ve dinci düşünce çoğunluk.. ama ne çoğunluk, ezici çoğunluk. tüm sosyalist partilerin oy oranlarının binde beşi zor bulduğu bi ülkede yaşıyoruz. milliyetçisi ve dincisi bu kadar ezici çoğunluk olunca, solcusu, dinsizi parmakla gösterilecek kadar az olunca insan sanırım şu fikre kapılıyor. madem bu kadar çoğunluğuz, demek ki aklın yolu da bir olduğuna göre, savunduğumuz fikirler, sahip olduğumuz inançların doğruluğu tartışılmaz bile diyorlar. aklı olan elbette ki milliyetçi olur, dine inanır diye düşünüyorlar herhalde.

    e son derece ufak bi azınlık bu fikirlere, inançlara karşı cephede durunca da bizi her toplumda var olması muhtemel çıkıntılardan, ruh hastalarından sayıyorlar sanırım. değil mi ki savundukları fikirler tartışmasız doğru, biz ya karşı fikri savunduğumuzdan akılsız olmalıyız, ya da aslında o fikri savunmadığımız halde bu iddiada olmalıyız.

    birinci olasılığın mesela dini düşüncede ortaya çıkardığı bi ifade bile var. buna göre "dinsiz adamın aklı yoktur" derler, hatta tanrının kitap göndermediği toplulukların bile tanrıyı bulmakla yükümlü olmalarının sebebi olarak bunu görürler. bizzat tanrının kendisi, insanı kendisini bulacak akıl ve mantıkta yarattığı, bu yüzden herkesin kendisini bulmakla yükümlü olduğuna dair sözü bile var kur'an'da. o zaman dinsiz ya akılsızdır ya da kalp gözü kapalıdır vs.

    konumuz akılsızlık değil, diğer olasılık. buna göre dinsizler, solcular, aslında bu fikirleri savunmuyor, sadece çıkıntılık ve diğer sebepler yüzünden toplum içinde farklı bi konum arzuladıkları gibisinden sebeplerle bu fikirleri savunuyor görünüyorlar. sözlükteki bu mevzular üstüne olan başlıklara bakın mesela. illa ki sağcı ya da dinci yazarların karşıt fikri savunanlara bu tip ithamlarını görebilirsiniz.

    acaba diyorum bu insanları kalkıp kuzey avrupa ülkelerinden birine, ya da nispeten daha fazla sosyalist düşüncenin kök saldığı güney amerika ülkelerinden birine yollasak ve oradaki türk komünitelerle haşır neşir olmalarını yasaklasak ne olurdu? akılsızlık ya da özentilik sandıkları şeyleri orada savunan ve hayat görüşü olarak benimseyen binlerle karşılaştıklarında mavi ekran mı verirlerdi merak ediyorum.
hesabın var mı? giriş yap