• max horkheimer'in bir sözüdür. alamanca'sı tam olarak "wer vom kapitalismus nicht reden will, der sollte vom faschismus schweigen" şeklindedir. türkçe'ye aşağı yukarı "kapitalizm hakkında konuşmayanlar faşizm hakkında sussunlar" olarak tercüme edilebilir. horkheimer'ın bu sözü, "autoritärer staat. die juden und europa" [1939] adlı kitabında yer almaktaymış. her şey zaten açık; horkheimer, kapitalizmi, liberalizmi, pazar ekonomisini eleştirmeyen insanların çıkıp "faşizm şöyle kötü böyle kötü" demesine adetâ tekme tokat dokunduruyor.

    peki gayet yüzeysel bir edayla bunu türkiye'ye tahmil edersek, "24 ocak kararlarına ses çıkarmayanlar, 12 eylül hakkında konuşmasın" diyebilir miyiz? tabii ki diyemeyiz. dersek, faşist, ulusalcı, barbar, darbeci oluruz.

    hem zaten kalmadı artık böyle bir dünya; bunlar eskidendi. horkheimer'in 1939 yılında bir alman köylüsü edasıyla söylediği bu sözün zinhar ülkemizle, ülkemizin bugünüyle alâkası yoktur. faşizmle mücadele liberallerin, kapitalistlerin tekelindedir. horkheimer mı? yaşasaydı ulusalcı damgasını yer otururdu.
    *
  • max horkheimer, "eleştirel kuram"ın "eleştirel kuram" olduğu bir zaman ve mekânda yazmış olduğu gerçektir.. nereye oturtulabilir? elbetteki, marksist düşünürler, tüm avrupada yükselişe geçen faşizmi açıklamaya çalıştığı şema açısından son derece uygundur bu. doğrudur, faşizm kapitalizm tarihinde bir "istisna" değildir; bizzat kapitalizmin sonucudur. her ne kadar, horkheimer sonraki çalışmalarında -kendi çizgisine göre haklı olarak- ümitsizlik içerisinde bu bağlamdan oldukça uzaklaşsada...

    belki de, bu uzaklaşmadan yola çıkarak tahlil edin ve sözü güncelleyin rica ederim. horkheimer'ın çizgisi salt bir ümitsizlik de değildi sadece. faşizm, tek bir parametreden serpilmemiştir. daha doğrusu: kapitalizm sadece ekonomi değil bir kültürdür. (bkz: faşizm/@babaerenler) yazılarında, "ünlü" 14 karakteristik özellikle sosyopsikolojik yönden birçok faşizm araştırmacısı tarafından belgelenmiştir zaten. kapitalizmi göz ardı etmemekle (iş dünyasının kollanması?) birlikte olguların ve süreçlerin bağlantıları analiz edilmiştir. öyleyse; nedir frankfurt okulu'nun marksizm ile ilişkisini gerilimli hale getiren? buna cevap arayalım.

    ya da dünya savaşlarını ve faşizme götüren süreçlerden en önemli nedenlerinden birinin burjuvazi tarafından pompalanan milliyetçilik olduğunu herkes teslim ediyor -dolaylı değil, doğrudan.. peki, çağdaş marksistlerin teslim ettiği üzere; milliyetçiliğin bizzat işçi sınıfı arasından çıkmasının nedeni nedir? mahalle baskısı tartışmasında, zeynep gambetti de nefis tahlil etmişti: "piyasa güçlerinin ve büyük holdinglerin egemenliğinde olan bir ekonomi karşısında edilgen nesneler olarak kalmaya devam ediyor ve neoliberalizmi hiç sorgulamadan, akp'sinden tsk'sına kadar cümleten kabul ediyorsak, geçim güvencesi olmayan kitlelerin aynen avrupa ve abd'de olduğu gibi ırkçılık, şovenizm, köktendincilik veya şiddete başvurarak kendilerini avutmayacaklarının garantisi nedir?"*

    horkheimer'ın tezi doğruluyor gibi görünüyor ama şuna da dikkat çekmek lazım: örneğin ulusalcı örneğin cumhuriyetçi kanaat önderlerinin neoliberalizmi sorgulama kisvesi altında ulus-devlet, kemalizm, milliyetçilik gibi noktalardan muhalefeti bunu doğruluyor mu? küresel ölçekte, diyelim ki jörg haider'ın "milliyetçi enternasyonal"inin söylemleri ile nerede örtüşüyor peki? 14 karakteristiğe tekrar bakın, eğer isterseniz. "antiemperyalist" muhalefetin, neoliberailizm ve globalizm muhalefetinde tam da eski bujuvazinin ayak oyunlarını kullanması çok ciddi bir sorun olsa gerek. veya, mevzilerini kaybeden orta sınıfın, cumhuriyet mitinglerindeki hezeyanından başlayalım, öyle de konuşalım.

    kapitalizmin sadece ekonomi değil, kültür olduğunu söyledik. ekonomik indirgemecilik ile açıklanamaz, marksizmde kesinlikle de bulunmaz bu. "geçim güvencesi olmayan kitlelerin" faşizm ile kendilerini ifade ediyor noktasına gelmesinin ilacı neoliberal kapitalizmde yoktur -bu açık bir yenilgidir.

    dolayısıyla, horkheimer'ın anlamı güncellenmelidir. benden bir katkı:

    "bugünkü türk ulusalcıları, türkiye'nin emperyal gücünü saklamak istediklerinden ötürü antiemperyalist bir ulusalcılık peşinde oldukları yalanını ortaya atıyorlar. hani, horkheimer'ın ünlü lafıdır: 'kapitalizm hakkında konuşmayanlar, faşizm hakkında sussunlar' mealinde. eh, biz de rahatlıkla 'kapitalizm hakkında konuşmayanlar, mülkiyet rejimlerine değinmeyenler emperyalizm hakkında sussunlar diyebiliriz' rahatlıkla."*

    sol'un sağ'a hediyesi olan "antiemperyalizm"den konuşalım. bir parti üzerinden veya birkaç aktör üzerinden eleştiri geleneğimizi sürdürme abukluğunu konuşalım. örneğin '80 öncesi sol hareketlerin, darbe sonrası temel olarak siyasal liberalizmden veya insan haklarından bir direnç gösterebildiğini konuşalım. kapitalizmin kültürel mantığının nasıl bir değişime uğradığını konuşalım.

    ya da boşverelim, önemli olan sadece politik bir mevzi kazanmak. o politik mevzi nasıl inşa ediliyor, temelleri nedir; işte ona hiç girmeyelim.
  • “horkheimer, ‘totalitarizm’ konusundaki bir dizi görüşe hemen karşı çıkıp, şöyle diyor: ‘kapitalizmden söz etmek istemeyen birinin, faşizm konusunda da ağzını açmaması gerekir.’ bu, tamamen yanlıştır: asıl emperyalizmden söz etmek istemeyen birinin faşizm konusunda ağzını açmaması gerekir.”*

    *nicos poulantzas, faşizm ve diktatörlük, çev: ahmet insel, iletişim, 2004, s. 27.
hesabın var mı? giriş yap