*

  • hayatinin buyuk bir bolumunu futbola adamis olmak ve bundan buyuk keyif almak. ayrica bir benzeri icin (bkz: hayati cm olmak)
  • yaninda sürekli futbol topu, formasi ve dizliklerle gezerek, bir tugla boyutuna ulasan iki tasi birarada gordugu yere kale kurup takim toplamak suretiyle kendini bu guzel ve ulkemizde malesef kiymeti bilinmeyen bu sporu yayginlastirmaya adamak.
  • türkiye'de "hayatı x olan" yığınla insan vardır; bu sadece türkiye'ye özgü bir durum da değil, herhangi bir yerde herhangi bir şeyi hayatıyla eşitleyen yığınla ruh hastası vardır. ruh hastası dediğim için alınmasınlar, ruh hastalığı kötü bir şey değil; "sen gripsin, ilaç alsana" dendiğinde nasıl alınmıyorsanız, "sen hayatını futbolla eşitlemişsin, bu yüzden ruh hastasısın" dendiğinde de alınmamalısınız. en nihayetinde zihnen kaybolmuş durumda olmanın gücenilecek bir yönü yoktur. her neyse sıkıldım bu minvalde klavye oynatmaktan. derdimi bir çırpıda aktarayım, sonra yağmurda biraz yürümek için dışarı çıkacağım, çünkü ruh hastasıyım, beynime beynime yemek istiyorum yıldırımı. kül olmak istiyorum. küllerimi savursunlar istiyorum rüzgâra doğru, hangi toprağa konarsam, orada yeşereyim istiyorum. benim hayatımın bu gibi tesadüfler üzerine kurulu olduğunu belirteyim.

    hayatı futbol olan insan, söz konusu takımının yöneticisinden hoşlaşmayınca bir plan yapar kendi gibi hayatı futbol olan diğer şaşırıklarla. "maçın 24. dakikasında tribünü terk edeceğiz! onlara gününü göstereceğiz!" sloganını benimser hayatı futbol olan adam. böyle bir adam için "tek eğlencesi futbol olmuş" diye düşünürsünüz ilkin ama sonradan kavrarsınız ki, futbol için bu gibi adamlar "tek eğlence" olmuş. gerçekten eğlenceli olsa gerek bu adamların kendilerini harap edişlerini izlemek. onları "şaşırık" ve "ruh hastası" gibi niteliklere beziyor olmam, tümüyle aracı amaca dönüştürmüş olmalarındandır. başka bir izah getiremiyorum bu durumlarına. bir insan neden futbolu hayatıyla eşitler? tamam bir takım tutarsın; onunla sevinir, onunla ağlarsın. tamam da daha öteye götürmeye ne gerek var? neymiş istemediği kişi başkan olmuş, protesto edecekmiş, onur meselesiymiş. işin gücün, çoluğun çocuğun, hayatta kısa ve uzun vadede varmak istediğin bir hedefin yok mu? iki sokak ötede oturan albayın büyük kızına vurul, evin önünde kamp kur, arabanın içini bira şişeleriyle doldur, eve dön, babanla bininci defa ipsiz sapsızlığına ilişkin kavga et daha iyi. en azından varlık sebebini bir çift güzel göze dayandırmış olursun. hayatı futbol olmak ne demektir biri bana bunu mantıklı cümlelerle izah etsin.

    buna mukabil "futbol ne ki, 22 kişinin 1 topun peşinden koştuğu anlamsız uğraş" diyecek kadar da antika değilim, bu söylemin son kullanma tarihi geçti. elbette futbolun da eğlencelikler klasmanında kendince bir yeri vardır ama bu yeri hayatın anlamı kılmak kadar, verilen nefesi boşa harcama örneği olmasa gerek. futboldan hoşlanmayan bazı antikalar "aman ne buluyosun bunda anlamıyorum ki" derler sonra içeri geçip masada saatlerce iskambil kağıtlarıyla fal bakar ya da çekirdek çitleyerek dizi izlerler. mesele eğlencelikse ve hayatın sadece garbage kısmına denk düşüyorsa amenna ama futbolu hayatla eşitlemek tam anlamıyla yaşama ukalalığı; "ben yemedim buyur sen ye" demek. ne oldu yani, 22 sene 4 ay önce bir maç 2-1 bitti. ne oldu, şimdi onun etkisi tıpkı kelebek etkisi gibi sürüp gidiyor mu? hayır. o zaman budalaca kendini yerden yere atmıştın, şimdi ise ona dair hiçbir şey hatırlamıyorsun. o vakit hatunla sevişsen, bugün 22 yaşında evladın olurdu. zaman o denli mühim; bu yüzden önüne geçilemeyecek ölçüde hızlı akıyor. şimdi bana aynı nehirde iki defa yıkanamazsınız antikalığı yaptırtmayın. mesajı, söyletmeden, alın.

    "benim hayatım futbol" diyen birinin, eğer doğrudan bu işten para kazanmıyorsa, ruh hastası olduğunu düşünüyorum. karda kışta, iç-saha deplasman demeden acı acına yollarda sürünmeler, gidip protesto etmeler vs. hiç ruh sağlığı yerinde bir insanın yapacağı şeyler mi? bir insanın bu kadar gailesiz olabileceğini tasavvur edemiyorum; mutlaka zihninde bir hasar olmalı. tuğla düşmüş olabilir yürürken ya da gece çişe kalktığında sersemlikten kafayı kapıya vurmuş olabilir. başka türlü izahı yok. gece yastığa kafasını koyduğunda "ulan o golü yemeyecektik be" diye düşünmeye devam ediyorsa ve evine iş getiren adam gibi, uykusuna da günlük hayatın çerezi niyetine kabul edilebilecek bir unsurunu taşıyorsa, o adamdaki amaçsızlığı kelimelere dökebilmenin imkânı olmasa gerek. farkındaysanız zorlanıyorum tanımlamakta, dönüp dolaşıp aynı şeyleri söylüyorum. çünkü dediğim gibi, hayatını futbolla eşitleyenin zihnî yetilerinin ve hayatî gailelerinin tahribata uğradığını düşünmekten başka şansım yok. neymiş? protesto edecekmiş hakemleri. sen önce kafanı buzdolabındaki derin dondurucuya sok, silkelen, kendine gel ve şu hayatta sevdiğin insanların, böyle birileri yoksa aynanın karşısına geç ve kendini protesto et, hâlâ 13 yaş heyecanlarından sıyrılamadığın için.

    başka hiçbir stk'nın peşine düşmeyip, yaşama ilişkin bir tavır sergilemeyen; çorabın tekini öbürünün içine sığıştırıp top yaparak ortalıktan kaldırmayan bu arkadaşların zaman içinde düzeleceğini ummak istiyorum. "zaman öldürüyoz işte" de demeyin sakın o kadar değersiz mi şu zaman denilen nane? bakkaldan naneli sakız alıyorsun, onun bile tadı kaçıyor zamanla. zaman çürütür adamı, öyle öldürmeye möldürmeye gelmez. hayatınızı futbolla eşitlemeyin, bırakın tüm parasını ve vaktini bu şeytan icadına yem etmiş devler tepişsin dursun. lümpenliğin, gaydırıguppak cemileliğin âlemi yok. yapacak iş bulamıyorsanız, tahtakale'den açık haldeki altın kartonları alın iteleye öteleye kutu haline getirin. eliniz iş, karnınız aş, gözleriniz eş görsün.

    canlarım benim, hepinizin gözlerinden öpüyorum, sizleri çok sevdiğimi hiçbir zaman unutmayın. çiçekleri sulayın, boş vakitlerinizde annenizin orcoroc'larını kırın.
hesabın var mı? giriş yap