• ing. sık sık gidilen yer anlamına gelir. uğrak.
  • todd mcfarlane ve robert kirkman icadı çizgi roman serisi. beşinci sayısı bu ay yayınlanmış.

    konu:

    cinayet kurbanı gizli ajan kurt'un hayaleti, kendi mesleği yüzünden tehlikeye attığı katolik rahip olan kardeşi daniel kilgore' (soyadı iyiymiş) un bedenine dadanır (lanetler, musallat olur). kötülerin belasını sikertmek amacıyla yola çıkan iki kafadar, spawn ve spider man karışımı bi şeye benzeyen süper kahraman haunt'u oluşturur.

    projenin (uzun zaman önce youtube'da videosunu izlediğim ama şimdi bulamadığım) doğuş hikayesi çok ilginç:
    mcfarlane, "2006 san diego comic con" kapsamındaki panelde konuşma yaparken dinleyicilerden biri söz alır ve kendisine neden artık yeni karakterler yaratmak yerine oyuncak, çizgi film, beyzbol koleksiyonu sergisi gibi ticari işlerle uğraştığını sorar. diğer dinleyiciler coşar. mcfarlane, mickey mouse örneğini vererek: "her yaratıcının tek ana karakteri vardır; benimki de spawn'dur." diye kıvırır. o sırada yanında bulunan brian haberlin, kendisine der ki soruyu soran kişi robert kirkman'dır. bunun üzerine iyice mozaran ünlü çizgi romancı, kirkman'a "iyi madem beraber bi şeyler yapalım lan!" der. olumlu yanıt alır. 2007'de haunt'un müjdesini verirler.
  • 1999 yılında arkabahçe yayıncılıktan çıkan ilk spawn sayısını göztepedeki gazete bayiğinden aldığım geceyi dün gibi hatırlarım, hatta arkabahçe yayıncılığın arkakapağın iç kısmına bastığı "çizgi roman aleminde neleroloyor?" temalı türkiyede çıkmayan çizgi romanların kapaklarını ve kısa özetlerini içeren bölümü de silik de olsa anımsıyorum. iyi yıllardı ya, spiderman'in carnage'ın simbiyotunun silver surfer'ı ele geçirdiği sayıyı okurken sony walkmanimin kulaklığından power.fmde çalan jennifer paige* şarkıları gibi detaylar da fena şeyler değillerdi.

    o dönemle alakalı en değer verdiğim kurgu karakterlerinden biri olan spawn ve yaratıcısı todd mcfarlane ile alakalı kısa zamanda çevremdekilere oranla çok şey öğrenmiştim. yıllar başka yılları getirdikçe, internetin de yardımıyla artık olaya yıllardır arzuladığım gibi yaklaşabilmeyi başardım... yani adam gibi sayıları bir bir okumayı demek istiyorum. çünkü basılı spawn materyali bulmak o dönem benim için pek kolay değildi, todd mcfarlane s spawn'un da cine 5'den yayınlandığını düşünürsek... her neyse, konu zaten bu değil...

    bundan bir yıl kadar önce todd mcfarlane'in 1994den bu yana ilk defa yeni bir çizgi roman yaratmaya karar verdiğini okudum*** ve konu hakkında okuduğum dört cümlelik o tek paragraf beni rahatça 10 yıl öncesine ışınlamaya yetti. hala todd mcfarlane'in amerikan popüler kültüründe bana gerçekten yıllar boyu değer verdiğim ve tahminen yaşlandığımda da değer vermeye devam edeceğim yegane şeylerden biri olan spawn'u yarattığını düşünürüm[insert random act of anti-american bullshit here]. bu sebeple bu haber benim için gerçekten önemli bir şeydi...

    daha sonra bir gün todd mcfarlane'in wikipedia sayfasını incelerken haunt adlı bir link ile karşılaştım. lakin gördüklerim bütün beklentilerimin içine sıçmıştı. çünkü çizgi romanın hikayesini okuduğumda bana kardeşinin hayaleti ile konuşan kurutulmuş atmık adam gibi bir izlenim bıraktı(ki hayalet olayı beni kurutulmuş atmık adam konseptinden daha da iğrendirmişti açıkçası, oldum olası hayaletlerle alakalı şeyleri sevemedim diyebilirim.).

    diyorum ya, artık devir değişmişti ve ben rahatça bu çizgi romana internet üzerinden ulaşabilirdim. ama hayallerim öyle bir yıkılmıştı ki düne kadar haunt ile alakalı her şeye iğrenerek baktım.

    dün ne değişti peki? aslında hiçbir şey, hatta günün ilk yirmiküsür saati aklımda todd mcfarlane ile alakalı hiçbir şey yoktu bile. lakin kaderin cilvesi sağ olsun, eve haunt'un ilk cildiyle döndüm. ve açık konuşayım, bir on dakika boyunca yol aldığım caddedeki dükkanlardan birinden jennifer paige çalması umuduyla yol aldım.

    en başta söylemek gerekir ki bu çizgi romanın şu anki kadrosu baya iyi, çizimlerini greg capullo, renklendirme ve senaryoyu todd mcfarlane, yazarlığını da şu günlerde the walking dead ile ün yapmış robert kirkman yapmakta. yani o sikik wiki sayfasının gösterdiğinden daha fazlasına sahip bir çizgi roman.

    hikaye hakkında bilinmesi gereken ilk şey, buradaki haunt olayının ghost whisperer veya patrick swayze-vari iğrenç bir garabet olmadığı. aksine 2 kardeşin de bulundukları gerçeklikte hayatta kalmalarının tek yolu daniel'ın vucudu olduğu için, ortaya çıkan kontrol kavgalarından seinfeld-vari diyebileceğim bazı durumlar yaşanıyor. bu sebeple her ne kadar şimdilik 10 küsür sayısı olduğundan yeterince açılmamış olsa da***, okurken insanı öyle bir olasılık bombardımanına tutuyor ki çizgi romanda yaşanan şeylerin klişeliği veya ana kahramanın kurutulmuş atmık adam olmasını dert edinmiyorsunuz. hatta durumun ironisi sebebiyle, karakter tasarımını bir notkadan sonra doğru bulduğumu bile söyleyebilirim. çünkü böyle iç çatışma komedisi yaşayan bir kahramanın spawn tasarımlı olması bana komik gelirdi herhalde.

    haunt şimdilik yirmi sayıyı bulmamış bir çizgi roman, bu sebeple takip etmeye şimdi başlayabilirseniz çoğu marvel çizgi romanı gibi kendinizi bir deliyürekbumerangcehennemi(bumerang cehennemi ne amına koyayım ya, alevler üstünde bumeranglar falan mı dönüyor?) içinde bulmazsınız.

    bir de daniel ve kurt kilgore kardeşlerin isimlerinin kurt vonnegut'a gönderme yaptığını da belirtelim.

    (bkz: kilgore trout)
  • ...
  • ing. (olumsuz şeyler için kullanılır) hiç akıldan çıkmamak/hep aklında olmak.

    "your sad face has haunted me for days"
  • uğramak olarak türkçeye çevrilmiş olsa da, anlam açısından musallat olmak daha uygun bir çeviri oluyor.

    peşin not; evet, musallat arapça kökenli bir kelime.
  • cadılar bayramı münasebetiyle izlediğim 2019 yapımı korku filmi. senaryo yazarı a quiet place'i de yazan kişiymiş.. puanım 7/10.

    konu: bir grup genç, cadılar bayramında bir korku evine gider ve orada maskeli tiplerin saldırısına maruz kalırlar. türlü tuzaklarla dolu evden kaçamazlar ve olaylar gelişir.

    haunt, adını korku klasiklerine yazdıracak kadar iyi bir film değil. the escape room'a çok benziyor. yine de keyifle izlenebilecek, kapalı mekanda geçen bir kedi-fare kovalamacalı bir film. bazı sahneleri amatörce ve ufak tefek mantık hataları var.

    ***spoiler***

    maskeli tiplerin motivasyonunu anlasak iyiydi. yüzleri neden deforme olmuştu? yoksa önceki müşteriler miydi bu tipler?

    ***spoiler***
  • idare eder bir film.

    --- spoilerımsı ---

    katillerin çok dikkatsizce kendilerini heba etmeleri saçma olmuş. filmin sonu the collection'a ne kadar benzese de kötü adamların salaklıklarından ötürü sonu onun kadar tatmin edici değil kesinlikle.
    --- spoilerımsı ---
  • bazı geri zekalı yönleri harici eğlenceli bir slasher.

    --- spoiler ---

    arkadaşınız gözünüzün önünde öldürülmüş, diğerinin kolu jiletlenmiş, siz hala mal mal maskeli bir psikopatın "bu taraftan gidelim her şey bir oyun hehe" laflarına inanıp mal gibi gidiyorsunuz. ek olarak silahlı adama elinde beyzbol sopası ile yavaş yavaş yürüyerek saldırmak da nasıl bir zekanın ürünü.

    --- spoiler ---
  • 2019 yapımı ortalamanın üstünde bir korku filmi. 2019 yılını bitirmek üzereyken bir korku aşığı olarak böyle bir filme rast gelmek iyi geldi. bu arada sözlerim yanlış anlaşılmasın. bir korku şaheseri yok karşımızda. zaten korku türünden şaheser çıkarmak giderek zorlaşıyor. korku janrı sırtını tamamıyla klişelere dayamış bir tür. o yüzden, her sene birbirinin aynısı korku filmlerini izleyip duruyoruz. bunca korku çöplüğünün arasında ön plana çıkabilenler klişeleri daha izlenebilir kullananlar oluyor. bu seneki en iyi korku filmleri, izlediklerim arasında şimdilik midsommar ve us filmleri. merakla beklediğim the lighthouse filmini hala görme imkanı bulamadık.

    bizim filme tekrar dönecek olursak şunu baştan söylemek gerek. filmin konusu çok basit. teen slasher alt türünde olabildiğince sade bir film. bu yönünü çok beğendim. filmimizin baş kahramanı kızımızın geçmişine çok fazla gitmek zorunda kalmıyoruz. şunu unutmayın ki bir korku filminde baş karakterlerin geçmişi kurcalanır da kurcalanır. bu filmin o taraklarda pek gözü yok. yapmak istediklerini filmin yirminci dakikasından itibaren harfi harfine uyguluyor. gereğinden fazla jumpscare'lere başvurmadan adamakıllı gerilim dolu sahneler izletmeyi başarıyor.

    elbette karakterler aptalca kararlar alıyor ve bizi izlerken deli etmeyi ihmal etmiyorlar. ama bir korku filminin içindeyseniz asla mantıklı davranamazsınız. katilinden kurbanına herkes korku filmlerinde aptallaşır. filmin sonu da muhafazakar amerikan korku sinemasına uygun bir şekilde bitiyor. sonuçta, avrupa tarzı sert sonlar beklememek lazım amerikan korku filmlerinden. bu sene midsommar amerikan yapımı olmasına rağmen sonu itibarıyla çok sert ve acımasızdı. zaten o film de avrupa topraklarında geçen bir hikayeyi konu alıyordu.

    iyi korkular. (6,8/10)
hesabın var mı? giriş yap