• gelibolu yakınlarındaki orgeneral fahrettin altay kışlasını kullanmakta olan, çanakkale/ortaköy'e konuşlanmış tugayımız. eski adı için;

    (bkz: on sekizinci zırhlı tugay)

    maalesef çok güzel ya da kıyak bir yere düşmediniz, beklentilerinizi biraz düşük tutun... ama sakın buraya burun da kıvırmayın; doğuda, hatta sınırda askerlik yapanları düşünün, adam olun, akıllı olun...

    iyi eğlenceler kızlar...
  • kantininde bildiğin orijinal chiquitita muz satılan tugay...

    bir de yaz mevsimi algida dondurmalar ucuz olur; örneğin magnum dışarıda 2 ytl ise tugayda 1,25 ytl'dir.
  • evet, para karşılığı bu tugayda pek çok şeyi ucuza satın alabilir ve afiyetle yiyebilirsiniz... ancak ne yazık ki öyle şeyleri yemeye her zaman fırsatınız olmayabilir ve çoğu zaman karavanaya mahkum kalabilirsiniz.

    karavanasında çıkan yemekler ise kesinlikle kötüdür...

    (bkz: #11256605)
  • kendisi çok methedilince gidip yerinde görmeye karar verdiğim, önümüzdeki 5 aylık bir sürede yeni ikametgahım olacak asker ocağı.
  • daha evvel (bkz: #14571532) belirttiğim gibi bu sıralar ikamet etmekte olduğum harikalar diyarı, tavşan deliği, sayfiye yeri, asker ocağı. tecrübelerimi siz değerli gelecek nesillerle ( tertiplerle ) paylaşmak için, bundan sonraki çarşı iznimin bir bölümü bu ulvi işe ayırmaya karar verdim.

    değerli okurum... hayır, hayır böyle olmamalı... sevgili torunlarım ( yazar burada 327 k.d. ve sonrasına sesleniyor ). öncelikle şunu belirtmek isterim; buraya gelmeden önce askerlik hakkında okuyacağınız kötü olan her şeyi burada görebilirsiniz. ama aynı oranda görmeme ihtimaliniz de var. yani diyeceğim şu ki; “askerlik müessesesinde, her aşamada şans faktörü çok ama çok yüksek.” bu yüzden kendinizi iyi ya da kötü olacak şeyler için herhangi bir beklentiye sokmayın, şartlandırmayın. sonuçta askerlik dediğimiz olay, herkesin “kişisel deneyimlerinden” ibaret. dolayısı ile aynı yerde n farklı şekilde vatani görevinizi ifa edebilirsiniz.
    bundan sonra yazacaklarımın benim kişisel deneyimlerimden ibaret olduğunun altını çizer, benzerini yaşama ihtimaline karşı kulak küpesi olmasını dilerim.

    öncelikle, önünüzdeki 5 ay nasıl geçecek diye düşünmeyin! ( çünkü içindeyken geçmiyor a.q. ) bunun yerine geride kalan günleri sayarak başlayın. hatta kendinize kısa hedefler koymanız işinizi kolaylaştırabilir. misal önce yemin törenine kadar olan günleri sayın, sonra 100'den düşmeyi, sonra illere gelmeyi, sonra sizden sonraki k.d.'lerin gelişini ve en son terhis'i işaretleyin takviminize. ek olarak evci çıkmak için de tarihler belirleyebilirsiniz. aslında yapabiliyorsanız hiç saymayın diyeceğim ama, yerseniz.

    kapıdan girişiniz ile başlayalım... nizamiye kapısından adım attığınızda, sizi bir önceki kısa dönemler hasret ile karşılayacaklardır. ( sevgili biletlerim 327. k.d., gelin artık. ) çünkü siz bir önceki k.d.'lerin biletlerisiniz. burada bilet, teskereyi müjdeleyen bir nevi posta güvercini gibi bir şey. bilet demişken aklıma geldi. bu satırları okuyup da istanbul'dan gelecek arkadaşlar lütfen biletinizi bu değerli bilgileri size aktaran yazara saklayın. bilgilerin yanında hayır duasını da almış olursunuz, askerlik rahat geçer.

    nizamiye kapısından içeri girip de, kamyon farı görmüş tavşan gibi veya acıklı hakkı bulut bakışları ile etrafa bakarken gözünüzün alabildiği her yerin sizin olduğunu düşünmeyin. her ne kadar tugay personeli olsanız da, çoğunlukla tertip edileceğiniz birliğin etrafında takılmanız gerekecektir. çünkü sık sık duyacağınız üzere: “bölük bölgesini terk etmek yasak!”

    neyse efenim, ufak ufak siz gıcır poşetler (buna da alışın, çok duyacaksınız. ) nizamiyede toplanmaya başladığında önce çantalarınızın içi boşaltılıp, ıncık cıncık aranacak; cep telefonu, mp3 player, fotoğraf makinesi, reçetesiz ilaçlar vb. şeylerinize tutanak karşılığında el konulacaktır. bu tutanakları asla kaybetmeyin. acemilik için dağıtıldığınız bölük astsubayına tutanağı vererek cihazlarınızın alınmasını sağlayın. böylece yemin töreninden sonra evci çıkarken yazıhaneden cihazlarınızı teslim alabilirsiniz. eğer yemin töreninde aileniz gelecek ise, telefon vs. ilk başta getirmeyin derim. zaten 1 ay boyunca çarşıya çıkamayacağınız için telefon kullanamayacaksınız. evci ya da çarşıya çıkınca telefonlarınızı gelibolu çarşıda neredeyse her dükkana ( askeri malzeme satanlar, restoranlar, kebapçılar, cep telefoncular ) isminizi yazdırarak bırakabilirsiniz. onlar sizin adınıza telefonu şarj edip bir sonraki çarşı izninde kullanılmak üzere hazır hale getirerek saklıyorlar. siz de çarşıya çıktığınızda gidip oradan telefonu alıp kullanıyorsunuz. ( tugayda telefon kulübesi sayısı fazlaca olsa da akşam saatlerinde kuyruk bekleyebilirsiniz. telekom kartı yerine asker kart ile bu görüşmeleri daha ucuza yapabilirsiniz.) bir de valizleriniz aranırken yanınızda götürdüğünüz kitaplarda çok uç bir isim yok ise sorun çıkmaz, sadece bölük astsubayı onaylasın diye tembih edip geçerler.

    arama işleri bittiğinde grup grup, askeri kamyonlar aracılığı ile ( inşaat amelesi gibi ) spor salonuna nakledileceksiniz. spor salonunda siz değerli misafirleri tugayın ponpon kızları, iç gıcıklayıcı, neşeli, ateşli bir gösteri ile karşılıyor. ahahaha ne güzel olurdu değil mi? oysa acı gerçek öyle değil. kapıdan başlayarak, duvar dibine sırayla dizilmeye başlıyorsunuz. bu sıraya girme durumu önünüzdeki ortalama 155 gün süresince, günde minimum 2-3 kez devam edecek. sürekli sıraya geçip, hiza ve istikamet kontrol edeceksiniz. burada takribi olarak ( geldiğiniz döneme ve dolayısı ile kalabalığa göre değişecektir ) saat 02:00'ye kadar kayıt işlemlerinizin yapılmasını bekleyeceksiniz. parmak izi alımı olsun, özlük bilgilerinizin kaydedilmesi olsun, uzun uuuuzzuuun beklemenize sebep olacaktır.

    kayıt esnasında size sorulan hobileriniz, fobileriniz, antin kuntin özellikleriniz sorularına doğru cevaplar verin. çaldığınız enstrümanları, tiyatro, resim, heykel vs. tüm yeteneklerinizi ya da eğitim verebileceğiniz spor dallarını “kesinlikle” belirtin. hatta mümkünse askere gelene kadar muhakkak suretle bir müzik aleti çalabilir duruma gelin. çünkü vereceğiniz bu bilgiler size yol, su, elektrik ve kebap bir askerlik olarak geri dönebilir, kolordu ya da sosyal tesislere tayininizi çıkarabilir. (önemli not : sosyal tesislerde askerlik hizmeti sivil kıyafetler ile yapılır, cep telefonu vs. serbesttir. dersiniz falan yoksa çarşıya çıkabilir, gezip dolaşabilirsiniz. yani askerlik demek pek mümkün değil. ) gerçi tugayda kalsanız bile bu çalgıcılık durumundan faydalanarak moral ekibinde yer bulabilir, çalıp söyleyebilir, araziye uyabilirsiniz. ( nasıl bir nimet olduğunu askerliğinizin ilk haftasında anlamaya başlarsınız. kendimden biliyorum. ) tüm bu kayıt kuyudat sırasında; "bu ne yaa!", "niye böyle uzun sürüyo? iki dakikalık iş", "ulan şöyle yapsalardı, 2 saatte biterdi!" gibi cümleler kurabilirsiniz. çoğunda haklı da olabilirsiniz. bu güzide düşüncelerinizi yanınızdaki tertibiniz olan acemiler ile paylaşın ama sesiniz fazla çıkmasın, ilk günden dikkat çekmeyin, çarpılmayın.
    * çarpılmak : sebepli ya da sebepsiz üst rütbeli birinin; size öncelikle söz, hakaret vs. ile daha sonra fiziksel olarak girişmesi durumu.

    bu kayıt sürecinde su vb. ihtiyaçlarınız bizler tarafından karşılanacak, akşam yemeği için yemekhanelere götürüleceksiniz. fakat sürenin uzun olacağını göz önüne alıp, yanınızdaki insanlarla lak lak etmeye başlamanız ya da kitap vs. bulundurmanız ( o kalabalıkta ve gürültüde üstelik o psikoloji ile okuyabilir misiniz bilmem? ) zamanı geçirmenize yardımcı olur. ayrıca kalabalığın olduğu yerden fazlaca kopmamaya gayret edin ki, işlemleri ilk bitirenler arasında olun böylece yatağa çabuk ulaşırsınız.

    oryantasyonumuz önümüzdeki çarşılarda devam edecek...
  • 325 kd. olarak askerliğimi (daha doğrusu 5.5 aylık ömür törpümü) geçirdiğim sürgün olarak tabir ettikleri kışla. bugün itibariyle çift haneli rakamlara düşmüş bulunmaktayım.

    ankara, istanbul yada başka şehirlerde askerlik yapan insan evlatlarının icra ettikleri suçlara istinaden sürgün olarak gönderildikleri güzide(!) tugay.

    peki size soruyorum ey insanlar benim ne suçum vardı da sıcacık evimden buraya sürgün geldim!!!
  • 325 inci dönem yedek subay sınav sonuçları açıklandığında türkiyenin batısına düştüm diye sevinmeme vesile olmuş birliktir kendileri. ama heyhat işin diğer yüzünü teslim olma süreci ile farkettim. meğerse rahat etme, yatış vesaire tamamen şans faktörüne bağlıymış. kısa dönemlerden nefret eden, bu tugaya sürgün geldiği rivayet edilen birçok komutan tarafından ben neden doğuya gidemedim diyebilir her kısa dönem asker.

    tugayda internet cafe var, kantininde çeşit bol ammavelakin internete sıra almak için 3 saat beklersiniz 1 saat girebilirsiniz (bunu standartlar hafta sonu mesai olmadığı günler için geçerlidir), kantinden bi paket sigara almak istersiniz ya satış yoktur ya stok girilmemiştir ya da reyondan sorumlu erin keyfinin çatması gerekir.

    ha bir de bu tugayda unutulmaması gereken en önemli şey şu; eğer kulede çapraz nöbet tutuyorsanız ve nöbetiniz 4 saatten 6 saate çıkarılmışsa kule içindeki telefonun tam kapanmış olduğundan emin olun. yoksa edeceğiniz tüm küfürler ani müdahale mangası tarafından özenle dinlenecek ve rütbelilere edeceğiniz tüm küfürler size bir şekilde geri dönecektir.
  • eveeet sevgili torunlarım devam ediyoruz...

    yatağa ulaşmada kalmıştık... yatağa çabuk ulaşmak aslında ne kadar iyi bir şey diye düşünmeye başladım şimdi. kısa dönem askerlik ile ilgili; ‘kisa donem askerlik yapacaklara ogutler’ başlığını okuduğunuzda yanınıza almanız gereken şeyler hakkında fikir sahibi olacaksınız. lakin burnu koku olan bir insan evladı iseniz, kesinlikle yanınıza bir t-shirt ya da mavi yastık kılıfı almanızı şiddetle öneririm. ayrıca bir de hoş kokulu bir sprey falan bulunsa fena olmaz. çünkü dinlenmek için can attığınız o güzide yataklar, tahmin edeceğiniz gibi sizden evvel de kullanılmaktaydı. şansınız var ise 1 hafta önce yıkanmış olanlara denk gelebilirsiniz. bu yüzden hoş kokuyu sıkın, tshirt'ü geçirin, uyuyabilirseniz yatın uyuyun. ya da daha iyisi, yanınızda anti bakteriyel pudranız varsa yastığa bunu döküp, üzerine t-shirt geçirmek en temizidir. böylece koku sıkmanıza da gerek kalmıyor.

    lise ya da üniversitede yurt hayatı yaşamış olanlar hadiseye bir nebze daha kolay adapte olacaklardır. sonuçta koğuş mantığı aynı lakin kalabalık biraz daha fazla olabilir.

    daha ilk günden şansınız yaver giderse, tamamı k.d. lerden oluşan bir koğuşta acemiliğinizi geçirirsiniz. böylece askerliğin en rahat zamanını daha keyifli ve sakin atlatabilirsiniz. çünkü etrafınızdaki herkes sizin gibi neye uğradığını şaşırmış durumda ve çoğunluğa göre laftan anlayan ( istisna denyolar her zaman olacaktır. ) cinsten olacaktır. yani siz uyurken küçük harfler ile konuşan, mümkün olduğunca gürültü etmemeye çalışan, yattığınız koğuşta sigara içmeyen, zart zurt ışığı açıp kapatmayan ya da aksine bir durumda uyarı alırsa “pardon hocam” diyen, kısacası görgü kurallarından birazcık da olsa nasibini almış insanlar ile askerliğinizin %20’lik kısmını bitirmiş olursunuz. zaten acemilik boyunca pek fazla karışan eden olmuyor. bu zamanları iyi değerlendirip keyfini çıkarmaya bakın. bolca dinlenin, kitap – gazete okuyun, dost edinmeye çalışın. çünkü dağıtımdan sonra bu adamların çoğunu göremeyeceksiniz.

    koğuşları anlatırken yatak seçimine de değinmek gerek. ranzanın altı ve üstünün kendine göre avantaj ve dezavantajları bulunmakta. alt ranzada yatarsanız; koğuşa bot ile giriliyorsa bolca toz yutarsınız. ayrıca yol geçen hanına döner. gelen giden pis kamuflajlar ile oturur, yatar. feneriniz falan yoksa ışıktan yararlanamaz, bir şey okuyamazsınız. üst ranzadaki eleman yatmak için geldiğinde bir yerinize basar. avantajları ise üstünüzdeki yatağın altını zula olarak kullanabilirsiniz. kitap vs. orada durabilir. fenerinizi oraya sıkıştırıp rahat bir okuma ortamı sağlayabilirsiniz. düşseniz bile ( geçtiğimiz günlerde 88/4 tertip uzun dönem bir er yataktan düşüp beyin travması geçirdiği için tugayda yayınlanan bir emir ile, yeni gelen personelin alışana kadar birkaç ay süre ile üst ranzalarda yatırılmaması emredildi. ) bir şey olmaz. ranzanın üstünde ise, kabak gibi ortadasınızdır. eğer koğuş ışığının altına denk geldiyseniz, gece soyunmaya gelenler ışığı yaktıkça uyanırsınız. kitabı vs. şeyleri inip dolaba götürmek ya da yastığın altına koymak zorunda kalırsınız. bunun yanında yatak daha temiz kalır. çok daha ferahtır. vakitlice yanan ışıktan rahtça faydalanabilirsiniz.

    peki eşyalarınız ne olacak? birincisi sivil eşya deposu denen bir yer var. sivil eşya ve günlük olarak kullanma gereği duymayacağınız tüm eşyalarınızı valizinizle beraber buraya kaldırabilirsiniz. valizinizin fermuarları kilit takılabilir cinsten olsun ve bir tane asma kilit ile taçlandırın kendisini. eğer sivil eşya deposu sorumlusu ile aranızı iyi tutarsanız her zaman, normalde ise cuma ve cumartesi günleri yani çarşı öncesi sivil eşya deposu açılır. yanınızda getirdiğiniz don, atlet, çorap ve diğer yedek şeyleri sivil eşyada tutun. eşya dolabında ne kadar çok şey bulundurursanız, patlatılma riskini o kadar arttırırsınız.

    acemilik sırasında size eşya dolabı verilemeyebilir. bence iyi de olur. her şeyinizi çantanızın içinde, yatağınızın altında saklarsınız. hele bir de koğuş anahtarı sizlerden birinde olursa çok daha güvenli olacağına emin olabilirsiniz. “aman bize dolap verin!” diye işgüzarlık yapmayın derim. acemi askerin dolabı çok çekicidir, her şey yenidir. anında patlatılır, tarumar edilir.

    dolabın içeriğini saymak gerekirse ( kendi dolabımdan hareketle ); tıraş için gerekli malzemeler, sıvı sabun, pudra, bir takım iç çamaşır, iki çorap, mevsime göre kazak, daha sonra size verilecek olan lacivert beyaz eşofman takımı, banyo için gerekli ekipmanlar ( duş jeli ve lif getirseniz iyi olur. ) çamaşır filesi, kirli torbası, ( zula mode on. en diplere gizleyin ) bot boyası ve 1-2 adet su ( zula mode off ). bulunduğunuz yerde botlar gidiyorsa ve ayaklarınız kokmuyorsa botları da dolabın alt tarafında poşet içinde zulalayabilirsiniz.
    neyse efenim, uyudunuz veee askerliğinizin ilk güzide gününe o merakla beklediğiniz "kooğuuuş kaaallk!" nidası ile uyandınız. tabii hangi taburun, neresinde kalacağınıza göre bu da değişebilir. bakarsınız kimse ilişmez sakin sakin uyanırsınız ya da 6 da diker birileri ayağa.

    uyandık da, ne yapacağız? elbette tıraş oluyoruz. hemen şu veciz sözü paylaşarak bu konuya dalmak istiyorum. bir uzman çavuşun bizlere öğütlediği şekilde; "akşamları eş için, sabahları iş için tıraş olunur." bu durumda askerlik bizim işimiz olduğuna göre sabah tıraş olmak en güzelidir, en temizidir. haa ama; benim sakallar pek çıkmaz hacı ben akşamdan olurum.” derseniz o da olur. hatta aranızda bazı terbiyesiz köse arkadaşlar 2-3 günde bir tıraş olma lüksüne sahip olsalar da siz onlara uymayın. ilk zamanlar pek laf edilmese de gün geçtikçe çarpılma riskiniz artar. sabahları tıraş olmanın dertleri de vardır. malum bulunduğunuz yerde 40-50 kişisiniz ve hepi topu 3-5 lavabo var. ( bu da değişkenlik gösteren bir bilgidir. misal topçu taburu 1.batarya da acemilik yaparken, usta erler ile beraber 75 kişi kadardık ve 8-10 lavabo vardı. ama tugay karargah'a geçince 75 kişi 4 lavabo olan bir yeri kullanıyorum. ek olarak 3 kişilik yalak da var. ) bu kalabalık olma durumu yüzünden bazen beklemeniz gerebilir. gerçi öyle uzun otobüs kuyruğu gibi beklemezsiniz ama 1-2 dk bile olsa can sıkıcı olabiliyor. en iyisi hiç beklemeden tanıdık birini bulun ve yanına kaynak yapın. askerde kaynak yapmak bir sanattır ve bunu öğrenmek için hiç zaman kaybetmeyin!

    tıraş konusuna gelmişken, aslında her şey bir yana burada en büyük sorun su sorunu. tugayın birçok yerinde sabah ve akşam saatlerinde su sıkıntısı yaşanmakta. tesisatların eski, su depolarının yetersiz oluşundan dolayı ciddi bir su sıkıntısı yaşanabiliyor. bunun için her daim dolabınızda 1.5lt'lik bir pet şişe rezervi bulundurmanızı şiddetle tavsiye ederim.

    eveet. tıraşımızı olduk. cillop gibi parlak bir şekilde hazırız. ne yapıyoruz? kahvaltıya gidiyoruz tabii. genelde 6:00 da kalkılır ve 6:30-7:00 arası kahvaltı edilir. kahvaltı günlük olarak değişir. kimi günler sucuklu yumurta, patates kızartması, 3-4 çeşit peynir, kızarmış ekmek, kahve ya sıcak çikolata çıkmaz. ne yazık ki, bunlar hiç çıkmaz. ahaha ulan hemen heyecanlandınız siz de yahu. aslında kahvaltı menüsü şöyledir. %95 beyaz peynir + zeytin olur. yanında tahin pekmez ya da bisküvi ve ya kek ya da bal ya da reçel tereyağı olarak değişir. bazen de patates kızarması olduğu iddia edilse bile pek inanılır gibi olmayan bir şeyler de çıkar. unutmadan bir de haşlama patates olur. bu aralar kaşar peyniri görmeye başladım ve hayrolsun inşallah falan dedim ama dur bakalım. bir dakika yahu gofret de var. uuuff! şimşek gofret. aslında tadı fena değil. tüm bunların yanında çay konusuna özel olarak değinmek isterim... askerlik olayında her şey nizami ve tek tip olduğu için ve de sanırım zamandan kazanmak için çay şekerli olarak gelir. aslında çok çay demek mümkün değil. yani rengi çaya benziyor ama tadını ilk hafta yadırgayacaksınız. ama sevgili okur; nelere alışılmıyor ki şu hayatta değil mi? süt varsa süt alın en güzeli. mis gibi süt, pastörize ooh! çay ya da yemeklerde şap var dedikodusu ise külliyen yalan. aranızdan bir sivri çıkıp da komutana bunu sorarsa, alacağı cevap; “biz de bu yemekleri yiyoruz, maşallah zıpkın gibi fişek gibi sorunsuz çalışıyor makine. eki eki eki” olacaktır.

    karnımız da doydu. ama benim çarşı vaktim tükeniyor. bu haftalık da bu kadar toruncuklarım. sevgili 327'ler siz gelmeden önce acemilik rehberini tamamlayacağım diye umuyorum...
  • nerde kalmıştık?

    ilk güne devam edelim, karnımız doydu. şimdi sizleri tugay içtima alanında toplayacaklar. tugay içtima alanı nedir? tüm tugayın ( aşağı yukarı 3800 küsur kişi ) ha bire bir araya geldiği sıra sıra dizildiği, sonra koşarak mekandan ayrıldıkları dört tarafı kabak gibi açık, deli gibi rüzgar alan havadar bir alandır. 327'ler nisan ortasında geldiklerinden pek görmeyecekler ama 331'ler ve bizim gibi aralık celbinde gelecek olan gariban kısa dönemler soğuk ve rüzgar kelimesinin anlamı belleklerinde yeniden şekillendireceklerdir. kış aylarında içlik ve kazak kesinlikle şart. ( hatta geceleri çift içlik bile gerekebilir.) botun içine iki çift çorap giyip çıkmış olsanız bile tugay içtima alanında geçecek 15-20 dk. ayak parmaklarınız ile tüm bağlantıyı koparmaya yetecektir.

    önemli not : soğuk havalarda komutanlar gelene kadar portatif tribünlerin altına doğru penguen gibi sıkışın, yanınızda soğuktan korumak için dudak ve el kremi vs. bulunursa rahat edersiniz. söylemedi demeyin. 45 derece yatmış ağaçlar var lan burada. hey yavrum heey.

    peki burada neden toplanıyorsunuz? çünkü henüz ne takım ne taklavat hiçbir şeyiniz belli değil. koyun sürüsü gibi bekliyorsunuz mekanda. herkesin üzerinde sivil kıyafetleri etrafa şaşkın şaşkın bakışlar, “ben burada ne arıyorum ulaaan!” serzenişleri... derken uzaktan bir başçavuş ve uzmanlar grubu beliriyor. bu kişi ve kimseler acemiliğiniz boyunca en çok göreceğiniz rütbeliler olacaktır. gelen asker sayısına göre takımlar oluşturulup, bu takımlara 3-4 uzman verilecek ve bundan sonra sıçmaya bile giderken takımdan birilerine haber vermenizin sağlığınız açısından ne kadar önemli olduğu anlatılacaktır.

    takımlar ve takım komutanları belli olduğuna göre boş geçecek ilk haftanız başlamış demektir. ilk hafta mal gibi oradan oraya yürümek ile geçiyor. evrak kürek işleri olsun, çeşitli malzemelerin dağıtılması olsun bu işler ( yine gelen kişi sayısına bağlı olarak ) 2-3 gün ile bir hafta arasında sürebiliyor.

    ilk iş kamuflaj ve diğer askeri malzemelerin dağıtılması. tugay içtima alanından cümbür cemaat, izci yavru kurtlar gibi yürüyerek lojistik destek'in kontrolünde olan güzide ana malzeme deposuna doğru yol alacaksınız. sırayla herkese eşyalar verilmeye başlanacak. çanta, kamuflaj, bot, 2 çift don, 2 çift atlet, 2 çift çorap, 2 çamaşır filesi, şapka, eşofman, diş fırçası - macunu ( son kullanma tarihi geçmiş olabilir. bizimkilerin son kullanma tarihi 2007 idi. bu sebeple dişlerimizi değil, koğuşun zeminlerinin parlatılması için uzun dönem elemanlara verdik. ) spor ayakkabı falan filan dağıtılıyor. yani temel olarak gerekli olan her şey sınırlı sayıda olsa da temin ediliyor.

    bunun dışında ihtiyacınız olan her şeyi kantinden temin edebilirsiniz. bizim gibi 300 kişi gelmediyseniz her şey rahat rahat yeter. ama ilk günler için benim tavsiyem atlet, don, selpak, pudra, kolonya, tıraş ekipmanları vb. şeyleri ( arayan sözlükte bununla ilgili başlığı da bulabilir. ) yanınıza alın. gerçi kantinde kalmasa bile, çarşıya çıkan birilerinden rica edip aldırabilirsiniz.

    sırası gelmişken istihkak alımında önemli birkaç noktadan bahsedelim. kamuflajı üzerinize uygun almaya çalışın. dağıtım yapılan yerde, hemen soyunup giyinin -ki zaten böyle yapmanızı isteyeceklerdir- eğer kıyafetler uygun değilse gidip büyük ya da küçük beden başka bir tane isteyin. depoda size uygun bir beden kalmadıysa etraftan birileriyle değiştirmeye bakın. çünkü 5 ay boyunca bunları giyeceksiniz. aslında büyük olması pek dert değil. çoğu taburda vs. terziler var, daraltabiliyorlar. kıyafetler içinde en önemlisi botlar. rahat etmek istiyorsanız gelirken kesinlikle silikon taban ve vatka alın. vatka sadece acemilik sırasında mal gibi tören adımı çalışırken topuklarınızı koruyacak ama silikon taban 5 ay boyunca size eşlik edecek güzide bir apart kuparattır. bot alırken 1-2 numara büyük bot almanızı tavsiye ederim. çünkü hem silikon taban koyacaksınız hem çorap vs.. biraz geniş olması rahat etmenizi sağlar. botları aldıktan sonra mümkün olan en kısa sürede botların topuk ve ayağın üst kısmındaki katlanan kısımlarını ezmenizi öneririm. unutmayın ne demişler? "yumuşayan bot, arkadan vurmaz!" bot demişken, askeri malzemeciler bot kilidi diye bir şey kakmaya çalışırlar size. bi bota yaramadığını kısa zamanda öğrenirsiniz. burada bir şeyin gideceği varsa gidiyor zaten. bu sebeple içiniz rahat olsun, ya giderse ya bilmem ne diye kasılmayın. acemilikte mümkün olduğunca yanınızdan ayırmayın. bulunduğunuz koğuşun kurallarına göre saklamaya çalışın. misal topçu taburunda büyük çöp poşetlerine koyup öyle botluğa koyardık. tüm 325 k.d.’ler (300 kişi) içinde benim duyduğum 3-4 tane bot gitti. o kadar da olur diyorum. içinizi ferah tutun siz bir şey olmaz.

    cicilerinizi giydiğinizde, palyaço gibi hissedebilirsiniz kendinizi. zaten ne yaparsanız yapın acemi olduğunuz kırk metreden anlaşılacaktır. bir kere şapkada nefte yok. dolayısı ile her türlü makaraya malzeme olma potansiyeliniz vardır. poşet, torba, naylon vs. diyerek başlayan muhabbetlerle sardıkça sarabilirler. bu yüzden bir önceki kısa dönemlerden faydalanmaya, onların yakınında durmaya çalışın. mal gibi sorularla kafa sikin. ama unutmayın biz de bu yollardan geçtik. rahat olun yani :)

    askerlikte, her duyduğunuza inanmayın, sazanlık yapmayın. hatta bir anımı paylaşayım. elimize tutuşturulan hk-33e piyade tüfeğiyle ilgili bizim elemanlar; "abi bu silahı hitler tasarlamış. alman yapımıymış." diye bir geyik attılar ortaya. 1-2 gün sonra alakasız kişiler bilmiş bilmiş bunu başkalarına anlatıyordu. böyle boş şeylere hazırlıklı olun derim. uzm.çvş ve subaylardan duymadıkça pek itibar etmeyin. zaten bugün öğrendiğime göre askerlik kısalıyormuş siz gelene kadar iyice kısalır :)

    ilk zamanlar, en azından etrafınızdaki uzun dönem askerleri tanıyana kadar onların yanında pek fazla şafak muhabbeti yapmayın. sizin gibi beş k.d. gördüklerini, dördünü gönderip beşinciden önce çıktıklarını unutmayın. hatta iyisi mi acemilik süresince mümkün olduğunca gözlemci olun. etraftaki canlıları ( insan diyemeyeceğiniz canlılar da var ) gördükçe ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

    eveet bu hafta da kıyafetlerinizi giydirdim, ufak bir oryantasyon bile yaptık. haftaya eğitime başlıycaz ona göre.
hesabın var mı? giriş yap