• merak ediyorum;

    acaba hiçbir şey yapmadan, dünya kadar tatil hakkıyla acayip maaş alan milletvekillerini de protesto etmeyi düşünüyorlar mı?

    acaba istanbul büyükşehir belediyesi başta olmak üzere belediyelerde tek işleri akp propagandası yapmak olan, bunun dışında belediyeye bile uğramayan beleş maaşçılara karşı ne yapacaklar?

    acaba içi boşaltılmış, hiçbir işi olmayan sigara işletmeleri a.ş.'nin yönetim kurulu başkanı olan cemil çiçek'in oğlunu protesto edecekler mi?

    merak ediyorum, gelmiş geçmiş ekonomi politikaları, kalkınma planları, imf ile dış ülkeler ile yapılan anlaşmaların varlığını bu kadar yok sayıp, tekel işçilerine sömürücü demek, alamadıkları haklarının suçlusu olarak onları görmeyi sağlayacak kafa için ne içmek gerekiyor.

    aferin la size. siz olmasanız bu hükümetler nasıl suyunu çıkaracak ülkenin.
  • bu uğurda tekel işçileri gibi tatlı canlarından geçeceklerini sanmadığım onursuz grev kırıcılar oluşumu.
  • habersahifesi'ndeki röportajda söyledikleri için de ayrımcılığa nasıl baktıklarını gösteren bir bölüm var:

    ".....habersahifesi: bu ayrımcılığı yapmaya hakları var mı? yani birini eşcinsel ya da türbanlı olduğu için çalıştırmama hakkı. bu avrupa'da büyük bir suçtur.

    kadir: avrupa'da suç olup olmaması neyi değiştirir? sonuç itibariyle işverenin kendi tercihi. bu iş özelinde de değişebilir. tamamen tutucu bir firma sahibi belki bu kişileri çalıştırmaz hatta başı açığı bile çalıştırmayabilir ama daha özgürlükçü kişiler buna sıcak bakabilir.

    habersahifesi: peki birini kürt olduğu için çalıştırmamak.. buna da hakları var mı?

    kadir: bu arada biz 3h yi mi tartışıyoruz, tekel işçilerini mi, liberalizmi mi?

    habersahifesi: 3h yi ve düşüncelerini.. 3h ne düşünüyor bu mevzularda?
    kadir: öz itibariyle bunu hali hazırda yapan firmalar var. çalışma ortamlarında kürt kelimesini hakaret olarak öyleyen ve kürt müsün? diye konuşan insanlar var.
    biz insanların eşit olduğunu ve doğum sebebiyle kazandıkları ve asla değiştiremeyecekleri özelliklerinden dolayı yargılanmamalarını düşünüyoruz.

    açıkçası ben bir türk, sunni ve hanefi olarak tam bu ülkenin istediği yapıda birisi olmama karşın bu ülkede alevilerin, kürtlerin, eşcinsellerin ve bir çok azınlığın devlet aracılığıyla haksızlığa ugradıklarını düşünüyorum.
    bu arada kürt çalıştırıp çalıştırmama yine o işverenin kendi düşüncesi, zaten hali hazırda bizim özel şirketlerle bir sorunumuz yok. o firmalar sadece kar elde etmek için vardır ve kendi bilecekleridir. önemli olan devlet denen erkin bir kişiyi sadece kürt olmasından ya da başı kapalı olmasından ya da eşcinsel olmasından dolayı işe almamasının bir haksızlık olduğunu düşünüyoruz.

    sizce de devletin bir kişiyi sadece kürt olduğu için çalıştırmaması son derece mantıksız değil mi?

    habersahifesi: özel teşebbüsün ‘’ayrımcılık hakkı’’ varken devlet neden aynı ayrımcılığı yapamıyor?

    kadir: çünkü özel şirketler battığı zaman kimseye yük olmuyor, ayrıca o müteşebbis ile devletin bir farkı olduğunu elbette siz de biliyorsunuz. bu ülkede vergi veren kişiler o şirkete hissedar olmuyor fakat devlet denen güç bizim bu ülke topraklarında doğmamızdan dolayı vatandaşlık bağı ile bizi bağlıyor.

    bu sebepten dolayı devletin bu şekilde davranmaya hakkı yok. hali hazırda bir insan türkiye cumhuriyeti vatandaşlığından çıkamıyor bile. devlet baba bizi isterse vatandaşlıktan atıyor. her halükarda devlet istediğini bizlere yaptırıyor ve biz buna karşıyız."

    http://www.habersahifesi.com/…kkinin_ihlalidir.html

    yani diyorlar ki işveren isterse kürt, türbanlı, eşcinsel ve daha bilumum azınlıktan olanı işten atabilir, kendi tercihidir. ve bu herhangi bir yaptırıma bağlanamaz. bu açıkça ayrımcılığın kurumsallaşmasını sağlamaktır. bu açıkça faşizimi onaylamaktır. bir daha kendilerinin demokrasi kelimesini ağızlarına almaları yasaklanmalı!
  • ''işçilerin ve muhalefetin hakim iktidarı oy kozuyla tehdit etmesi'' nden rahatsız oluyorlarmış. demokrasi tanımından neler anladıklarını epey merak etmekteyim. hani hukuk, oy hakkı filan...

    ayrıca bir laf vardır bu insanlara söylenecek;
    "people should not be afraid of their governments. governments should be afraid of their people"
  • eğer ; iyi niyetli iseler kendilerini işsiz bırakan sistemin hastası olmak gibi vahim bir şaşkınlık içindedirler. acil şifa dilemek gerek. ha eğer durum bu değilse, hiç kendilerini yormasınlar zira burada yapılmışı var:

    (bkz: genç siviller)
  • ankara'da eylemde olan tekel işçilerinin önünde eylem yapmalarını özellikel istediğim yeni oluşum.
  • "one minute küresel barış platformu" ile de akrabalıkları var mı diye merak ediyorum. onları hatırlatıyorlar da.
  • "akp'nin değiliz" diyorlarsa iktidarın, egemen olanın yandaşı daha da ötesi yalakasıdır ve dahi sahtekar, vicdansızdır.

    "bireyin yandaşıyız" buyurmuşlar, birey sermaye mi? "işçi ezilen değilmiş de ezen"miş... sevsinler sizi *bir de bu 3h'nin açılımındaki "hürriyet, hukuk, hoşgörü" sözcükleri pek bir "abdestli kapitalizm" kokuyor. liberaller daha çok serbesti, liberasyon laflarını tercih eder, hürriyet yerine. hoşgörü'nün de bir sözcük olarak yıldızının parlaması "mütedeyyin sermaye" ile paralel gelişti. hatta ve hatta hoşgörü kavramı bir inanç sistemini esas alan bir cemaat ile öyle özdeşleşti ki, objektifleştirmeye ihtiyaç duyuyor ama öyle ise bir hayli şey söylüyor bu. çünkü sermayenin bir fraksiyonu olan bu cemaat örgütlenmesinin bütün "hoşgörü" söylemine rağmen nasıl da işçi sınıfına düşman olduğunun bir başka tezahürü olur bu durum.

    bu faaliyeti, sözcüklere otopsi yapmayı hiç hafife almayın; çocuğunuza bile isim koyarken, günlerce düşünür, fikir alırsınız. sözcükler, kavramlar dünya ile ilişkimizin aracıdır. serbesti hadi aynı anlamda değil aslında ama özgürlük yerine neden hürriyetin kullanıldığı önemlidir.

    sermaye ister "abdestli olsun", ister abdestsiz işçi sınıfını pek sevmez, örgütlü olsun istemez, onların örgütlülüğünü sınıf bilincini dağıtmak, lekelemek, onları sınıf bilincine varmaktan uzak tutmak ister. böyle olsun ki, tek tek dirençle karşılaşmadan "sevebilsin" onları. liberallerin sevdiği birey de buna yakın bir birey aslında. onlar sermayenin çıkarlarını baltalayan bireyleri, sermaye egemenliğini tehdit eden bireyleri sevmezler. böyle koşullu bir bireylik ve koşullu bir demokrasidir onların ki. hele sermayenin imanlısı onlar henüz sermayenin yeni güçlenen bir fraksiyonu oldukları için, daha bir iştahlılar. zaten sermaye birikiminde yeni bir aşamaya geldiler ve öyle işçi sınıfı falan kendilerine ayakbağı olsun istemiyorlar. artık büyük kapitalistler oldular. yeni bir aşamaya geçiyorlar. dolayısıyla burjuva demokrasisinin bu seviyesine denk gelen kültürünü edinmeleri biraz zaman alacak.

    şimdi yeni durumlarını, yeni doymaz iştahlarını estetize edecek, meşrulaştıracak, teorileştirecek tüm araçları devreye sokuyorlar. yalnız çok sabırsızlar, çok açgözlüler tekamül etmeyi bekleyecek sabırları yok. bunu da siyasal iktidarları aracılığıyla hızla gerçekleştirmeye çalışıyorlar. nasıl mı? medyadan, bilim kurumlarına, sivil topluma her yeri parayla, zorla ya da diğer esnek metotlarla ele geçirip kendi sömürü düzeninin rızasını üretmeye çalışıyorlar. ama bir pürüz var işte. tekel işçileri. "hoşgörü, hukuk, hürriyet" diyorsun adam orada ankara'nın ortasında duruyor. bunu hükümetinin ağzından söyletsen, "hadi oradan, yemezler" yanıtı geliyor. o zaman "sivil toplumu", gazetelerinde yazan iktisatçıları vs. sür cepheye. ama yine olmuyor işte.

    "tekel işçileri devletin kesesinden bedava yiyormuş"... bir kez daha sevsinler sizi. 3h'ciler gidin ihalelere, kamu bankalarının krediler yağdırdığı sermaye gruplarına, yerel ve merkezi yönetim bütçelerini talan eden kan emicilere çatın. namussuzluk etmeyin.

    üniversite öğrencileri işsiz, tersane çalışanları ölüyor doğru... ama bununla mücadele etmeyip de onları işsiz bırakan, öldürenlerle saf tutup, "tekel işçilerine de hakları verilmesin" demek alçalık, namussuzluktur. sahtekar da vicdansız da ve namussuz da sizsiniz.
  • bugün eylem yerlerini değiştirmeselerdi "işten atilmalar yasaklasin platformu" üyesi bir grup genç tarafindan ellerine bu bildiri verilecekti

    3 h: halktan habersiz hareket

    tarih ilk ateşi yakanları gördü, spartakist ayaklanmaları babil’i yapanları ve yükselen iskenderiye heykelini… tarih kâğıdı bulanları, kâğıda yazanları gördü, tarih çin seddini yapanları… tarih üretenleri gördü üretilenleri ve hatta yıkanları yok edenleri. ancak tarih böyle vicdansız bir grup görmedi. görse de bize göstermedi. çünkü tarih akl-ı selim bir dede gibi bize ders çıkaracağımız hikâyeler anlatmayı her zaman tercih etti. tıpkı şimdi tekel işçilerini tarihin aklının hikâyeleştirmesi gibi. ve şimdi biz bu bir grup okumuş ama akıllanamamış arkadaşımıza tarihten öğrenmek istemedikleri bir gerçeği insanlık adına anlatmaya geldik. halktan kopmuş bu yardıma muhtaç arkadaşları tekrar topluma kazandırmayı kendimize borç biliyoruz. çünkü biliyoruz ki bu yaşa gelmeleri ve ellerine kâğıt kalem alabilmeleri binlerce yıllık emeğin yanında aynı zamanda ailelerin de karşılık beklemeden verdiği emeğe dayanıyor. belki dünyada her şeyin bir karşılık beklenmeden yapılabileceğine dair bir şey uyanır kafalarında. ve açıkçası bizim gönlümüz bunca emeğin ve beynin sahip olduğu bunca kıvrımın sonucunun böylesi hüsran olmasına elvermedi.

    ilk soru; cebindeki 1 liraya sahip çıkan bu arkadaşların önünde açıklama yaptıkları likör fabrikası zenginlere peşkeş çekilirken son anda mimarlar odasının açtığı dava sonucu yürütmenin durduğundan haberdarlar mı acaba?

    sahip çıktıkları liberal anlayışa göre elbette bu ters gelmez onlara fakat akıl var mantık var bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler neden hep zenginlere; zaten yapamazlar zaten geçemezler neden hep fakirlere söylendi bugüne kadar. madem fırsat eşitliği burayı bize versinler de çocuklara kolektif kreş yapalım. halka ucuz aracısız pazar yapalım, işçilerin yönetimde olduğu ürettikleri kendilerinin olan bir fabrika yapalım.

    “neden” sorusunu kendilerine sabah akşam sormalarını öneririz. tabii ilk etapta dozunu kaçırmasınlar bünyeleri kaldırmayabilir.

    ikincisi bu arkadaşların açlık- yoksulluk sınırından haberleri var mı acaba. bu sınırlar düşünüldüğünde tekel işçilerinin aldığı maaş az bile. düşünsenize, temel sosyal haklarınızdan biri olan barınmak için bir evi bile yıllarca ve yıllarca çalışmanın sonucunda alamayacaksınız. bunu hangi mantık kabul eder?

    üçüncüsü cebindeki bir liraya bile sahip çıkan duyarlı vatandaş! her yıl imf’ye akıtılan milyonlarca dolara sesini çıkarmıyorsun da işçinin emeğinin karşılığını almasına nasıl ses çıkarabiliyorsun.

    dördüncüsü, tekel işçilerinin haklarını almasıyla üniversite mezunlarının işsiz kalmaları arasında nasıl bir bağlantı kurdunuz hayret doğrusu! sakın bu durum bir taraf semirir, başkalarının emeğinin üzerine basa basa banka cüzdanlarındaki sıfırların sayısını arttırırken, köhnemiş düzenleriyle krizler yaratırken olmuş olmasın. bunlar mantıksız geliyorsa siz tekel işçileri yüzünden işsiz kaldığımızı düşünmeye devam edin…

    kendilerine 3h diyen oluşum "mezunuz-işsiziz-raziyiz" demişler aslında bu cümlelerinde "neden işsiziz?" sorusunun yanıtı mevcut ki… razi olmaya devam ettikçe ya işsiz olarak kalmaya mahkum edilirsiniz ya da önünüze konanlara şükredersiniz!

    son bir tavsiye arkadaşlar. bizi tekel işçisi mahvetti muhabbetini lütfen evlerinizde yapın. alanlara çıkarsanız işte böyle rezil olursunuz, olmayın ailelerinizin emeğine yazık, okutmuşlar bu yaşa getirmişler… yazıktır yapmayın.

    işsiziz ve tekel işçilerinin yanındayız!

    sosyal haklar herkese
  • ahahahhahahah ben buna gülüyorum ya. liberalizmin karikatürü gibi adamlar valla. bunlardan biri* amerika'nın kapitalist olmadığını, kapitalizmde savaş olamayacağını filan iddia ediyordu, aha buyrun buradan okuyabilirsiniz.
    şaka gibi yahu. ama değil. kapitalizmin sınırları içerisinde özgürlükçülük oynamanın sonuçları bunlar.
    (bkz: biz de tekel işçilerini protesto ediyoruz)
    (bkz: mezunuz işsiziz 4/c'ye razıyız)

    afferim gençler, liberalizmi ve kapitalizmi biz solculardan daha iyi teşhir ediyorsunuz. durmayın devam edin!
    (bkz: liberalizm/#18068117)
hesabın var mı? giriş yap