• bu maç için bahçeli hesabı* yaparak bir sonuca varmak gerekirse;
    o gün ayın kaçı: 21
    o ay yılın kaçıncı ayı: 2
    hangi yıl: 2010
    yıldan birler ve yüzler basamağındakini sayıyı çıkarın. ne kaldı geriye 21. şimdi bu sayıya o ayın sayısını ekleyin (21+21=42). şimdi bu sonucu o aya bölün 42/2=21. şimdi çıkan bu sayının arasına bir çizgi atın 2-1. evet işte gördünüz. maç böyle bitecek.
    ben demiyorum bilim öyle diyor.
  • elano 50 metrelik müthiş bir dribbling ile galatasaray'ın golünü hazırladı, fakat bunlar ligimizde alıştığımız hareketler olduğundan(?!) yayıncı kuruluş pek de oralı olmayıp pozisyonu tekrar yayınlamaya gerek duymadı.
  • daha önce yazdığım futbol içerikli yazılarda belirtmemiştim ama, ilk defa belirtiyorum; bir beşiktaşlı olarak, sadece ilk yarıda bariz olmasa da üstün olan, fakat ikinci yarıda bilinçli olarak karşı kaleye gidememiş, 1-0 gerideyken bile önde basmayı düşünmemiş, bilinçli ve bizlere heyecan veren bir atak bile geliştirememiş beşiktaş'ın galatasaray'ı ezdiğini iddia edenlerin, sonrasınd nasıl bir kafa yaşadıklarını anlayamadığım maç olmuştur. ilk yarının belirli bölümlerinde beşiktaş, belirli bölümlerinde galatasaray etkin olmuş, ilk yarının son dakikalarında beşiktaş hakikaten de oyunun hakimi olmuş, beni beklenti içerisine sokmuştur. fakat ikinci yarıda böylesine eksik, üç gün önce önemli bir maç oynamış galatasaray karşısında dakikalar ilerledikçe dahi etkili olamayarak bu sezona dair zaten bir tutam kalmış umut kırıntılarımın da yarısını denize dökmüştür. maçın hakkı diye bir olgu varsa ve illa bir sonuç belirtmemiz gerekiyorsa da, oyunun hakkı beraberlikti, öyle de sonuçlandı.

    ayrıca rodrigo tello ve ona yine yeniden maçın sonuna kadar sabreden mustafa denizli'ye bakıyorum. bir de tello'nun memleketi şili'ye bakıyorum. ince... uzun.. küfrediyorum...
  • öncelikle atletico madrid maçını izleyenler, galatasaray'ın bu 3 maçlık periyotta "oyunu geride kabul eden ve uzun toplarla gol arayan galatasaray" yani bir nevi chelsea taktiği şeklinde bir strateji izleyeceğini bilirler. onun için beşiktaş topa daha çok sahip oldu gibi gözükse de, bu sahip olmalar bir anlam ifade etmedi. öte yandan lucas neill ve elano gibi usta ayakların uzun topları hep ileride tehlike oluşturmaya meyletti. ki bu oyunu geride kabul eden anlayış ve kontradan gol arama stratejisi işe yaradı; galatasaray golü buldu. fakat galatasaray bir "chelsea" fizik gücünde ol(a)madığından golü de yedi, direnemedi. galibiyeti kaçıran taraf sanılanın aksine galatasaraydır.

    not: werderweremem taraftarıyım.
  • en ucuz bilet 75 tl.

    75 lira lan şaka gibi. kaç paralık top oynuyor ki aylardır bu beşiktaş? ben kış başından beri üstüme bir kaban alıcam diye gezmedik mağaza bırakmadım, en son ykm outlette 100 liraya gördüm de fiyatı az daha insin diye beklemeye karar verdim . bu adamlar bizimle dalga mı geçiyor ulan? yıllık bilmemkaç milyon euro alan nihat'ı nobre'si bu takıma 75 liralık katkı yapmışlar mı ki benden 75 lira istiyorsunuz? taş olmayasınız e mi...

    ayrıca nereden çağrıştım bilmiyorum ama; (bkz: biz ikinciyiz ama bizimki 77 santim)
  • küçükken kurban bayramlarının 2. günü genelde yağmur yağardı. bu olay annemin de gazlaması ile benim minik aklımda "bak işte allah baba etrafta kesilen hayvan kanlarını yağmurla temizliyor. bir nevi devasa bir hortum tutuyor sokaklara" şeklinde yorumlanırdı. şimdi küçükken edindiğim bilgiler doğrultusunda şunu idrak ediyoruz
    1. allah diye bir şey var
    2. tüm hafta içinde biz çalışırken güzel havayı pencerenin dışına koydu, ve ne zaman hafta sonu oldu yağmuru salıverdi.
    3. senede 2 kez gelen galatasaray beşiktaş derbisinin de yağmur altında oynanması, turist ömer gibi allah baba'nın da fenerbahçeli olduğunu gösteriyor.

    işte tüm bu manzarai umumiye içinde beşiktaş tarihi inönü stadı'nda oynanıp, memleketin birlik ve beraberliğe bu kadar ihtiyaç duyduğu bir günde takımların 1-1 berabere kaldıkları bir maçtır bu.

    yani sonuçta hikaye basit. nasıl ki senede tek tük film izleyen insanlar bile oscar ve altın palmiye'den kaçınılımaz bir şekilde haberdardır, futbolla ilgisi itü mühendislik öğrencisinin karıyla kızla ilgisi nazarında olan birisi için de derbilerden haberdar olmak o kadar kaçınılmazdır. beşiktaş'ın sokaklarında ayrı bir heyecan vardır derbi günlerinde. işte o günlerden birinde, yani 21 şubat 2010'da yağmur bile olsa bayragini pelerin gibi yapip, diğer eline yarım pide alan insanlar saat 16'dan itibaren stada girmeye başlıyorlardi. olay basitti, tribünleri birer birer dolduranlar için, 1.5, 2 saat sonra maç başlayacak kartalları cimboma koyacaktı ki o sirada gümüş suyu'ndan aşağıya inen 1500 kişi'nin ruhları "inleyen nağmeler" tarafından sarılıyor, kartal'da cimbom'a çok afedersiniz eğiliyordu..

    her neyse tipik derbilerde yaşananlardan sonra saat 7'yi vururken yuzyılın derbisi olmasa da, 2010'un ilk derbisi, fırat aydinus'un ucuna "aquaball" bağladığı düdüğünü öttürmesi ile başlıyordu. (fırat aydinus'un evinde türlü türlü saçını okşadığında uğur veren trolllerden olduğuna eminim) ilk dakikalarda iki takımın da "çıkın oynayın" taktiği ile sahaya çıktığı belli oluyordu. ibrahim üzülmez "beyler şahsi oynamayın paslaşa paslaşa, yorulan defansa!" düsturu ile takımı toparlamaya çalışıyor, bu çabaları genelde keita'dan dirsek yemesi ile sonuçlanıyordu. zaten bu ikili'nin arasındaki mucadelede dirsek atmalar ve çelme takmalar sayılsaydı bu maçta, ikisi de double double yapabilirdi.

    maçın ilk dakikalarında ferrari, rüştü'nün kurtarabileceği bir topu kornere atarken esmer oyuncu, rüştü'ye "bilader sen bırak demezsen ben nasıl bırakayım" diyip dert yanıyordu. dakikalar iki takımın da birbirini ölçmesi, peşrev çekmesi ile akıp giderken çılız ataklar defansların önünde, veyahut kalecilerin yumruklarında sonlanıyordu. galatasaray orta sahasında mehmet topal'ın çok geride oynaması, barış'ın da çok ilerde oynaması nedeniyle galatasaray orta alandan topu ileriye çıkartamıyor, ama beşiktaş da kurduğu yoğun baskının neticesini alamıyordu. tribunler çılgınlar gibi bağırırlarken 38. dakika gibi holosko ön direkte topa kafa vuruyor, leo franco yıllar evvel benjamin çizgifilminde "şeker adam"ın çıkardığı gibi topu iki hamlede ama tek elle çizginin az ötesinden çıkartıyordu. benim optik gözlerime bakarsak pozisyon katiyyen gol değildi. bu pozisyon yeni geçmişti ki 43. dakikada beşiktaş topu direğe nişanlıyor dönen topu neill kornere gönderiyordu. yağmur inönü stadının üstüne yağmadan durmam derken, galatasaray savunması beşiktaş'dan gol yemem dercesine mükemmel oynuyordu. ilk yarıyı bitiren aquaball çalarken, bu ses galatasaray için round'u bitiren gong sesi gibi geliyordu.

    tüm devre arasında geçti geçmedi muhabbeti yurdun dört bir yanında konuşuluyor, illa ki birisinin "geçmedi abi" demesine ihtiyaç duyan 40 milyon kadar futbol sever ersun hoca'nin "yani geçti geçmedi şimdi ben bilemem, ama yani güzel kurtarıştı" kıvamındaki politik duruşu ile irkiliyordu. bu memleketin insanı 80 darbesi sonrasinda, darbe öncesinde belirttikleri görüşlerden o kadar cefa çekmiş ki, halk ister istemez cesaretini kaybetmiş sanırım. tek başına kimse net bir görüş belli edemezken hep beraber "pozisyon penaltı allah belanı versin" diye bağırabiliyor mesela..

    tüm bu tartışmalar içerisinde devre arası biterken, takımla çakma "this is anfield" yazısının altından (beşiktaş stadında sahaya çıkış tünelinde "burası inönü" yazıyor.) sahaya çıkarken yağmurun dinmediği farkediliyordu. yağmur dinmese bile ikinci yarıyla birlikte beşiktaş'ın akınları dinmişti ve galatasaray ilerde inceden top yapıyordu. özellikle elano, gördüğü yerden kaleye çakmaya başlamış, rüştü de tanrı'ya dualarına başlamıştı. bir pozisyonda yanılmıyorsam ibrahim toraman, mehmet topal'ı ceza alanı içerisinde kündeye getiriyor, 1 puan aldıktan sonra bir de üstüne oturup tuş yapıyordu. olay net bir şekilde güreş musabakasını kazandırabilirdi toraman'a ama futbol musabakasında bunun adı penaltıydı. her neyse..

    60. dakika gibi önce nobre ve holosko cikip yerlerini nihat ve bobo'ya biraktilar.. mustafa denizli taze kanlarla galatasaray'ı haklamak istiyordu. rijkard'ın plani ise bambaskaydi. caner oyundan çıkarken yerine sakatlığı geçen jo giriyor, arda kanada çekiliyordu ve hemen 2 dakika sonrasinda, alıp kaleye gitmesi gereken bir topta topu arkaya birakiyor, top orada evelenip gevelenirken yine jo'nun önüne düşüyor, bu kez jo topu kaleye çıkartmak isterken top sivokta kalıyor ama defans oyuncusunun basiretsiz davranışında arda 6 pas'ın oradan topu kendisinden kapıyor, ve nazikçe galatasaray'ı 0-1 öne geçiriyordu. golden sonra reklam panolarının üzerine tırmanan arda bundan 4 sene önce hasan kabze'nin yaşattığı sevincin benzerini yaşatıyordu galatasaray taraftarına..

    inonu stadı karamsarlığa kapılmış, aralarından birisi "yeter yıldırım ören yeter" diye bağırsa cümlesi eşlik edecek pozisyona gelmişti. galatasaray bir gol daha atabilirdi. ki kontradan pozisyon da buldu. ama jo'nun muhtemel kendine güvensizligi ve sakatliktan yeni cikmis olmasi ikinci golu getirmiyordu. 80. dakika olmustu ki elano oyundan çıkıp yerine mustafa sarp giriyor, ve galatasaray 1-0'ın üstüne yatmaya hazirlaniyordu. o sirada orta sahanın 5-10 metre ilerisinde besiktas bir serbest atis kullandı. galatasaray defansı yine "lan?" şeklinde adam paylaşınca sivok karambolde topu önünde buluyor "bu mohaç savaşında katlettiğiniz soydaşlarım için" dercesine topu saraylıların ağlarına birakiyordu. golden sonra o da arda gibi reklam panolarının üstüne tırmanınca bir sonraki maçta o reklam panolarinin üzerine dikenli tel döşemek farz oluyordu..

    maç yağmur altında 1-1 biterken, iki takımın da mucadelesi göz dolduruyordu. böyle oynansın bu ülkede futbol canım yensin. iki takım da birbirine pislik yapmadan, ortamın gerilmediği, küfürün olmadığı, adam gibi futbolun seyredildiği bir musabaka 1-1 bitmiş ne güzel. memleketin her tarafında, herkes bir şekilde birbiriyle munakasa ederken beraberligin kimseye zararı olmaz sanırım. hoş bu sonuç sonrasinda, maç eksikleri ile birlikte kimin lider olduğu pek belli olmadi ama olsun. nihayetinde futbol kazandı.. ha bir de leo franco'nun son iki maçtaki "maradona beni görsün" şeklindeki performansı gerçekten büyüleyici. demek ki kalecisi iyi olduğu sürece servet'in yetek olup olmaması (nedeni bilinmese de) bir handicap değil galatasaray için..

    sozluk disi yorumlar ve maç fotograflari için. http://cekirdekcitayfa.blogspot.com/…atasaray1.html
  • galatasarayımızın beşiktaşımız ile yapacağı tsl müsabakası, fenerbahçemizin gözü kulağı da bu maçta olacaktır.
  • bilet fiyatlarına bakıldığında dubai'deki burj el-arab'da oynanacağını zannettiğim karşılaşma. tamam, belki iki takımın da değil, fenerbahçe taraftarıyım ama "yeter demirören yeter" diyen bjk taraftarının da sonuna kadar yanındayım.
  • semti bayram havasına sokan maçtır. semtin heryere siyah beyaz bayraklar asılmış, her 5 kişiden birinde beşiktaş forması var. birde havanın güneşli olması bu bayram havasını huzura çevirmiştir. semtin en güzel yanı ise farklı farklı yerlerde toplanan gruplardır. kazanın yanı, hasbinin sokağı, şairler parkı, kartal heykeli. insanın hepsine gidip içesi geliyo.
  • beşiktaş'ta bobo yerine nobre'nin ilk 11'de başlayacağı maç. kısacası şartlar eşit. galatasaray'da forvetsiz çıkıyor, beşiktaş'ta.
hesabın var mı? giriş yap