• an itibariyle sadece "ayakta" biletler kalmış. heyecan dorukta ama bu organizasyona bakılırsa herkes ayakta kalacak..
  • elimdeki 2 adet fazla biletini aldığım fiyattan* satışa çıkardığım konser.

    bu entryim bugün* oylanmış garip bir şekilde. detay yazayım bari. sözlüğün en komik ismi kwisatz haderach aldı biletlerimi. satış işlemi ortaköy house cafe'nin önünde gerçekleşti. taraflar çok mutlu bir şekilde ayrıldılar olay yerinden.

    sonracıııma konser çok güzeldi, çok eğlendik. setlist beklediğim gibiydi. havai fişeklerse sürpriz oldu.
  • bir eric clapton konserinden ziyade eric clapton and steve winwood konseri olmasi dolayisi ile "bildigim sarkilar calinsin yeter"cileri tatmin etmeme ihtimali olan konserdir.

    lakin bu bir eric clapton projesidir, konserinden ziyade. eric clapton denince aklimiza gelen layla, wonderful tonight, tears in heaven, mustang sally, signe, old love, cocaine, alberta, malted milk, lonely stranger vesaire gibi sarkilarin bir cogunun calinmamasi supriz olmamalidir. bunlari bilip gidelim de konsere sonra hayal kirikligi yasanmasin.
  • elimde bir adet fazla 100 liralık bileti olan konser. isteyenlerin mesajla başvurmasi rica olunur:)

    ekleme:biletimiz sahibini bulmuştur
  • finansallarımın sıfır komşuluğunda seyretmesiyle "gidemeyeceğim konserler" listesindeydi bu etkinlik fakat yakın bir arkadaşımdan gelen "abi normalde 100 lira olan biletten 2 adedi 160'a buldum" telefonu ile "gidilecekler" listesine alındı. (bkz: türk mantığı)

    buradan ettiğim 20 lira kâr ile 19'undaki efes pilsen one love'ın 50 liralık tam bileti 30 liralık öğrenci maliyetine gelecek ve haziran ayını eric clapton - sophie ellis bextor - sonisphere gibi birbirinden alakasız 3 etkinlikle kapıyor olacağım.

    böyle ufak hesaplarla, böyle kalitesiz mantık örgüleriyle nasıl bu yaşa kadar yaşadım asıl sorulması gereken soru bu işte.
  • keyiflendirirken düşündüren konserdir. o strattan o ton nasıl çıkıyo, o steve nasıl öyle güzel şarkı söylüyo, o tonmaister hammonddı vokal kızlardı herşeyi öyle net nasıl ayarlayabiliyo?
  • boğazda pötürdeyen havai fişeklerin sabote etmeyi başaramadığı konser.

    clapton'ım sana geldim, senin huzuruna çıktım ya artık gözlerim açık gitmem, ölsem de gam yemem.

    çok resmi bir havada geçti. winwood ile clapton çıktılar, sanatlarını icra edip nihayette tek bisle konseri tamamladılar. ne bir ekibi tek tek isimleriyle tanıtma, ne bir seyirciye sesleniş... basçıyla davulcuya birer soloyu bile çok gördüler. vokalist kızların da maşallahı vardı. şart mıdır aşkın nur yengi sikletinde olmaları bütün geri vokallerin böyle?

    mahmutpaşa'da dolanır gibi canı sıkıldıkça ortalıkta gezinip önlere geçmek isteyen muhterem seyirciler, şu ufak sözüm de size; önlerde geçilecek yer olsa sizden önce biz geçerdik zaten akıllıbıdıklar. bi durun olduğunuz yerde. size öfkelenip bağırarak hadise çıkaranlar ise daha beter sıçtılar güzel ortamın içine, o ayrı mevzu. ve bir de şu, vardı (bkz: #19382786). ama konserden önce böyle ufak şeylere hiç sinirlenmeyeceğime dair zihin egzersizlerimi güzelcene yapmıştım, budist rahip gibiydim, ruhum huzur içinde gıdasını aldı gani gani.

    edit. deckard'ın* yazdıklarından öğreniyorum ki bir köşede dımbır dımbır işine bakan basçı willie weeks ve ara ara bazı bazı sololara girişen klavyeci chris stainton imiş. şimdi bu ikisini de tanımam ama gel gör ki davulcu meğersem steve gadd'miş. ulan o da apayrı bir tanrı kendi aleminde. insan bir muz orta yapmaz mı koşu yoluna? niye bateride şöyle bir temiz solodan mahrum edersin seyirciyi? neyse, çok vızıltı yapmayayım. clapton'ın hikmetinden sual etmeyiz haşa.
  • clapton gitarda döktürdükçe ruhunuz vücudunuzdan ayrılıp gökyüzüne yükseliyor, solo bitince yere geri iniş yapıyorsunuz. işte böyle bir konserdi.
  • --- spoiler---

    tek eksiği vuvuzelaydı.

    eric clapton ve steve winwood konseri demek lazımmış ki winwood da deyim yerindeyse döktürdü. konser hakkındaki kısa, teknik ve müzikal eleştirilerimden önce yapım aşamasından başlamak istiyorum ( benimle ilgili olan kısmı yani). malum öğrencisin, aldığın kredinin yarısına dek gelen bir para eline geçmeli. bu konuda pek sevdiğim bir arkadaşımın pek sevdiğim bir teyzesi (?) bize yardımcı oldu ve 3 adet davetiye ayarladı. emekli organel* ile ben hisarüstünden bebeğe doğru kaptırdık. hızımızı alamadık da kuruçeşme' ye 45 dakikalık yolu da hatim ettik. bu yolculukta da kendimizi bebek şenliği' nde, balık tutan amcalar kıyısında bulduk; sıcaktan bunalan teni kavruk kesimin beyaz donlarıyla denize tabiri caizse serin sulara zıplamalarına ( çocuk işte) ve bütün erkeklerin siyah takım giydiği aptal bir yat balosu etkinliğine tanık olduk. bebek şenliği de arkadaşım organelin ifadesiyle tam bir yorkshire kafalarındaydı. her neyse arenanın kapısına geldiğimizde bizi büyük bir hayal kırıklığı bekliyordu lakin. biracı gençlik, siyah tişörtler (okteberfestvari), göstermelik rock dinleyen genç beyler ve onların tiki kız arkadaşları, orta yaş sosyete grubu ve diğer uç noktalar. bu aksilik de peşimizi bırakmadı tabii. davetiyemiz mavi ışıklı, içkilerin bedava olarak garsonlar tarafından sunulduğu, eric ve steve' in müziğini sohbetini yaparken arka fona atan insaların olduğu, facebook profil fotoğrafları çekilen bir yerdeymiş. bütün konser boyunca hayıflandık. şu çok önemli ki bir konserden aldığınız zevk, birlikte dinlediğiniz insanların dinleyicilik kalitesiyle doğru orantılı. yani sadece sizin müzikal bilgi ya da beceriniz yetmiyor. bu yüzden üniversiteli gençliği gözlerimiz baya bir aradı.

    eric clapton ve steve winwood sayesinde - her şeye rağmen- mest olmuş bir vaziyette oradan ayrıldık (hoş ben bir dirsek sıyırması ve kalça çıkığıyla noktaladım geceyi- lanet olsun o mavi ışıkla aydınlatılmış kaygan zemine). kâh ragtime usulü winwood tuşlusuyla ritmik bir dalgalanma kâh clapton’ ın telleriyle sismografik titreşimlerin en haz verici fazlarını yakaladık. cocaine ve layla parçalarında ( kitlenin ortak beğenisi) hayatta mıydım bilemiyorum. bir ara evet o gerizekalı havai fişekler yüzünden ben de bir deli fişek olup sinirden a takım yıldızına kafa göz girişmeyi düşünmedim değil; bizim beleşe gelen, davetli grubu renk cümbüşü ile müziğin mistik gücünü birleştirip psişik bir boyuta geçtiler sanırım, gözleri on beş dakika boyunca gökyüzünde asılı kaldı. boogie woogie, soul, country ve rock dozlu bir blues harikası yaşadık.

    küçük notlar:

    * 55 yaşlarında bir adam '' aa görmeyeli bu adam yaşlanmış’’ dedi. sonuç: sadece gençliğinde dinleyip , yaş kemale eri(n)ce ve de malum bir eğlence aracı çıkınca konsere gelen bir orta yaş kesimi vardı.

    * ’ 60 ve ’ 70li yıllarda üniversiteli olup, sonra gelir edinip ve sosyo- ekonomik durumunu türlü şekillerde yükselten burjuva kesimi ve onların şımarık çocukları da vardı.

    * bir ‘celebrity’ ( bokum gibi kelime) levent üzümcü’ yü gördüm. alkollü ve dev gibiydi ve çökmüştü biraz.

    * eric clapton '' thank you'' dışında tek bir kelime etmedi. aa tabii bir de şarkı sözleri...

    * winwood yine kareli kırmızı gömleğini giymiş.

    * çok şükür dünya gözüyle gördük yarebbim.

    tek eksiği vuvuze- layla idi.

    -----spoiler-----

    düzeltme & evirip çevirmece:

    *masterfucka kişisi spoiler gereksiz demiş. bence de... sözlükte fenomen olmuş bir çalgıyı hele ki şu dünya kupası geçmeden herhangi bir yazımda kullanmasaydım ölecek idim.

    * organel beni uyardı. dedi ki niye buldozer teyzelerden ve i*phone'lardan bahsetmedin? sahneye yakınlaşmaya çalıştığımızda etrafımız çam yarması teyzeler ve çınar* bozması heriflerle çevriliydi: gereksiz bir kalabalık, sıfır organizasyon.

    *cep telefonundan oğluna 3g mucizesiyle konseri izleten kadından bahsetmemem ilginç.

    ve son olarak eric clapton mutlaka bir festival çatısı altında izlenmeli!

    burjuva ve kapitalizme yine sövdük anasını satayım. afrika- göç- köle- sömürü- başkaldırı- blues zincirlemesine değinmiyorum bile.
  • bütün gün içimi kıpır kıpır etti; "abi süper geçecek konser, çok iyi olacak bak, off feci lan" diye insanların başının etini yedim sabahtan beri ve sonuçta harika bir konserdi. bu sene için mükemmelin ötesinde bir açılıştı. konser alanındaki o yaşlı clapton t-shirtlü abilerin yanında konserimi izlemek ayrı bir keyifti. en son claptonu nerde gördüklerinden, dinlediklerinden bahsediyorlardı. eric slowhand clapton ve steve winwood, efsaneydi bu gece. asla unutamayacağım konserler arasında top5 te yerini aldı (bkz: high fidelity izledikten sonra her şeyin top5 ini yapma). torunlarıma varana kadar çektiğim fotoğraflardan göstereceğim, aldığım keyifi anlatacağım. ayrıca ilk defa canlı canlı voodoo chile dinledim. ilki clapton ve winwood ikilisinden dinlemek de ayrı bir olaydı.

    özetle mutlaka izlenmesi gereken bir konserdi. clapton'ın gitar çalarken aldığı keyfi izlemek için bile gidilebilirdi ya da winwood'un o harika org çalışı için...

    hemen sonradan gelen ekleme: neredeyse 1 saat kadıköy motorunu beklemek de çok iyiydi. tebrik ediyorum mükemmelsiniz organizasyon. yarın sanırım kendileri öğlenlere kadar uyuyacaklar onlar dışında herkesin işe-okula gitmesi gerekirken...
hesabın var mı? giriş yap