• 1997 senesinde legends grubuyla (marcus miller, steve gadd, david samborn, joe samle'dan olusan kadro) sessiz sedasiz geldigi istanbul caz festivalinden sonra, bu sefer solo kariyeri kapsaminda santralistanbul'da... steve winwood ve eric clapton'in 2010 haziran avrupa turnesinin son ayagi. istanbul'a da guzel bir kapanis konseri yakisir :) heyecandan cumleyi toparlayamayacagim ama sunu soyleyeyim sadece eric olmaz, doyle bramhall ii ve abe laboriel jr gelsin, hadi bir de derek trucks gelsin. olley.

    hatta bakiniz: http://www.ericclapton.com/…c-clapton-live-06132010
  • konserlerde kayıt yapmayı sevmeyen, yapanı da sevmeyen ve sadece sanatını icra eden adamı izlemeyi, dinlemeyi seven bir insan olarak iyi ki de bir kaç tane kayıt almışım dediğim konser oldu.* arada hatırlamak isteyince açar açar bakarım. clapton önümde gitar çaldı lan.

    bu arada, sürekli yer değiştiren seyirciden şikayet eden sözlük ahalisi; siz nerdeydiniz kuzum? bizim oralardaki* kitle bayağı iyiydi, biz hep sabit durduk. şanslıymışım o zaman.

    o havai şimşek olayına ben de değinmek isterdim ama yeterince bahsedilmiş. tek güzel yanı, fişekler atılırken clapton'ın 45 derecelik açıyla deniz tarafına dönerek havai fişekleri izleyerek gitar çalması oldu. hoşuna gittiğinden mi yaptı yoksa sinirlendi de mi yaptı bilinmez ama bizce görgüsüzlüktü. clapton ve winwood da hoşlanmamıştır sanırım.

    bir de akustik performansların birinde yeterli miktarda seyirci alkışla ritim tuttu şarkıya. bence yanlış şeyler bunlar. clapton ritmi şaşırmaz o hareketle ama bana yapsanız ben şaşırırım galiba.

    son olarak sözüm sana clapton amca: bi iki laf edeydin ya. "the band is very excited", "you are very special", "thank you for being here", "we're gonna do some old songs with your encouragement and with your help" falan diyeydin, sevindireydin bizi de. hayır, bunları diyorsun. biliyoruz yani, elimizde bir takım kayıtlar da var, yok değil. devlet memuru gibi adammışsın, işimi yaparım paramı alırım tadında. eheh şaka şaka. senin akor basarken pandik yaptığın orta parmağına kurban olayım ben.

    tarihe tanıklık ettik lan.

    edit: o akustik şarkı, can't find my way home'du şimdi hatırladım.
  • çok leziz bir blues gecesi yaşatan konser.

    öncelikle muhteşem olan kısımlar;

    - iki devi aynı sahnede yanyana görmek. bisten sonra steve'in eric'in omuzuna elini atması. ne sahneydi ama!

    - voodoo chile! ok, bu parça söz konusu olduğunda benim gözüm de kulağımda öbür steve'i arar, rahmetli olanı. ama buradaki yorum da çok lezizdi. (edit: benim rahmetlinin çaldığı slight return olanmış. kc'ye uyarısı için teşekkürler!)

    - crossroads. normalde eric kendi konserlerinde bu parçayı daha hızlı tempoyla çalar. yanılmıyorsam just one night'da olağanüstü bir yavaş versiyonu da vardır. burada ilginç şekilde ikisinin arasında tuttular tempoyu. crossroads'un bu versiyonunu ilk defa dinledim. süperdi! (edit: just one night'ta değil direkt crossroads albümünde var bu yavaş versiyon. halen en iyi yorum olarak bilirim. bu arada after midnight yorumu da süperdi burada).

    - bugüne dek dinlediğim en iyi cocaine yorumu. bis öncesi kapanış parçası olarak gerçekten muhteşemdi!

    - gimme some lovin. steve'den ters köşeye yatıran şahane bir sürpriz! o değil de bir ara klavye başında shake your tail feather'a girseydi sağ taraftan twist yaparak denize dökülürdük!

    şimdi de rahatsız edici kısımlar;

    - ustaların konseri fazlasıyla resmi bir havada tutması. ne bileyim isterdim bir "hellooo istanbul" veya "istanbul'da pek güzel bir ırmağınız var" yada bilahere "oh thank you törkiş people, bizim için havai fişek gösterisi yapmışsınız ama biz çalarken bu kadar gürültü çıkaracağını düşünmemişsiniz, olsun yine de sağolun" desinler. çıktılar, döktürdüler, gittiler. yüz vermediler bize fazla.

    - şimdi gelelim konserin temel işkenceye dönme nedenine; seyirci. yüz verilecek seyirci değildi maalesef. sözlük aracılığıyla turkcell arena'da bundan sonra konser izleyecek istanbul halkına ufak bir ricada bulunayım; muhterem istanbul seyircisi, tıklım tıklım dolu olduğunu gördüğünüz bir alana "pardon" "ayh tüh kusura bakmayın" diye paldır küldür dalmak normal bir davranış değildir. normal şartlarda ilkokulda görmüş olmanız gereken basit lineer fizik kanunları gereğince bir yerlerde sıkışır, etrafınızı da sıkıştırırsınız. bunu yapıyor olmanız sizin konsere girmeden önce ciddi bir iq testine tabi tutulmanız gerektiğini gösterir. ha tabi sizlerin araba kullandığı bir şehrin trafiği de anca çıkıştaki gibi olur zaten. mümkünse sizinle bir daha turkcell arena'da konser izlemeyelim. hayır o değil, zaten dağın başında olan olimpiyat stadına nasıl gidilebilir de u2 izlenir ben şimdiden onu düşünmeye başladım!
  • kulaklarımın parladığını hissettiğim konser oldu. tertemiz pırıl pırıl oldu, içimiz bile temizlenip parladı.

    tabi "laylaaa" diye brutal bağıran arkadaşa layla çalmayacak da o da ölecek diye korkmadık değil.

    bir de arena'da konser izleyecekseniz iki seçeneğiniz var ya uzun olacaksınız ya çok para sahibi... zira ikisi de değilken birkaç zıplamayla canlı görüp konserin tamamını ekranlardan izlemek zorunda kalıyorsunuz.

    yine de iyi ki gittik o apayrı...
  • tahminimce dünyanın en güzel konuşlandırılmış konser mekanlarından birinde üç günlük ömrümüzün unutulmazlarından birini daha yaşadık ne mutlu ki..

    -had to cry today'le bomba gibi başladı, cocaine'le bomba gibi standart bitişini yaptı, yalvar yakar bise gelindiğinde de nihaaaaayet gecenin traffic bombası dear mr. fantasy düştü tepemize...

    -bir winwood şarkısının ortasında anlamsızca başlayan ve sonrasındaki clapton şarkısının sonlarına doğru biten havai fişek saçmalığı da neydi öyle, hala çözemedim.. müziği bastıran pata da pat sesler sayesinde kendimizi sıcak savaşın ortasında, sağımız solumuz bombalanırken can havliyle müzik derdine düşmüş salaklar gibi hissettik.. zaten yeterince tepeme çıkmış sinirim, eğer bu şanlı gösteri "can't find my way home" sırasında olmuş olaydı, çıkışta bunu yapanları iki elim kanda olsa bulup, katletmeme sebep olabilirdi.. sakınmazdım, öyle diyeyim...

    -can't find my way home'un sadece albüm versiyonunu dinlemiş biri olarak konserde dinlediğim canlı haliyse hayallerimin ötesindeydi.. yumuşacık, bol kıvrımlı, sakin.. ama finalde o sükunet tamamen kaybolup, uçuşa geçti bir de utanmadan.. tek kelimeyle müthiş..
    kaderde bu şarkıyı iki adım ötemde kanlı canlı çalıp söyleyen winwood babayla birlikte çığırmak da varmış.. heytt bee!

    -boğaza nazır vip güruhunun da keyfi kekaydı hani.. o neydi lan öyle hakkat ?!

    -woodoo child bi acayipti.. hala çözmeye çalışıyorum.. beceremiyorum.. her bi şeyler kifayetsiz kalıyor...

    -konserin başından itibaren milletin her bulduğu ses duyurabilme fırsatında "laylaaaa!" diye bağırmasından kelli "ulen, bir an evvel çalsalar şunu da kurtulsak" derken, gene aynı milletin pusmuş kedi gibi, arada 1-2 cılız sesin eşliğinde layla'larını dinleyişlerine pek bi şaştım.. ben sandım ortalıkta infial olacak, yer yerinden oynayacak, layla'cıların seslerinden sahnedekileri duyamıycaz filan.. hatta kimilerinin o çalan parçanın layla olduğunu fark bile edemediklerini düşünüyorum hala...

    -konser boyunca winwood hakkında arkamdan arkamdan "aman işte, ezilceksen bari clapton'ın yanında ezilceksin", "yaa bak gene başladı adam, hiç kendi kitlesi de yok ki doğru belli, kimse ilgilenmiyo şarkısıyla, hehhe" şeklinde vız vız edip duran delikanlılara haktan rahmet diliyorum...

    -clapton'ın kimi alametifarika soloları bana feci halde the pros and cons of hitch hiking'i hatırlattı, özletti o esnada.. claptonsever ancak bualbümdenhabersiz olanlara tavsiyemizi de yapalım yeri gelmişkene...

    -ha bir de söylemezsem çatlarım; seyirci bis bis diye yırtındıktan sonra sahneye döndüklerinde bir traffic parçası çalınca milletin balonu birden söndü, ikinci bise iştahları kalmamıştı.. şarkı bittikten sonra koşar adımlarla çıktı çoğu dinleyen.. hehhee.. sağolsunlar, var olsunlar o bis çığlıkları, ıslıkları, alkışları için.. neticesi ben ve benim gibilere yaradı..
  • ya şimdi açıklanan bilet fiyatları sonucunda bunu yapmak istemiyorum ama şu bilet fiyatları clapton'dan anlamayan bi ton insanın mekana doluşmasını, clapton'ı hatmetmiş, onu çok seven ve yıllardır gelmesini dört gözle bekleyen bir kısım insanın da elemine olmasını sağlamıştır. emeği geçen herkese teşekkürler.

    edit: öyle veya böyle 99'lukardan bir tane edinmişimdir. hayırlı uğurlu olsun. evet.
  • yer değişikliğine sevindiğim konserdir. eyüp'te olmasındansa boğazın dibinde eric calpton dinlemek her türlü daha iyidir.

    ayrıca the god'ın mark knopfler ve roger waters'tan neyi eskikti de boğazda vermeyecekti konseri?
  • zaten herkes bahsetmiş ne kadar güzel olduğundan da ben yine de bu kadar iyi olmasını beklemiyordum ki clapton o blackie'sini sadece voodoo chile'da eline aldı mesela. cocaine'de soloyu klavyeye yüklediler filan ama cayır cayır çaldılar tüm konser solo, akustik her türlü. aslında bu kadar uyumlu olmalarını beklemiyordum herhalde. ondan beklediğimden iyi oldu gibi. steve winwood şarkısıyla başlayıp yine onun şarkısıyla bitirdiler. ve clapton'ın saçını uzattığını bilmiyordum ilk anda şaşırdım. ayrıca şu havai fişek olayı bence organizasyonla alakasızdı ama bilemiyorum. bi an için bi ara vericekler ne biliyim bi terslik olacak gibi gelmişti ama neyse. herkesin dikkatini bozdu ama 5dk filan sürüp bitti sanırım.

    neyse bu konseri canlı canlı izleyebilenler cennetin olduğuna inanıyorlarsa gitmeyi garantilediler herhalde artık. bundan sonra rahat rahat yaşasınlar, istediklerini yapsınlar.

    (bkz: clapton is god)

    edit: improbability'nin dediğine göre blackie'ye benziyormuş ama o değilmiş aslında. ben uzaktaydım zaten, olabilir.
  • iğrenç ses sistemine ve konserin ortasında patır patır patlayan havai fişeklere rağmen zevk almasını bildiğimiz konserdir. ayrıca arkadan gelen 'hangisi eric olum tipe bak eki eki' sesleri 50 yaşındaki babamın bile ters ters bakıp, küfür etmesine sebep olmuştur. üzüntü duyduk.
  • 1992 yılında liseli bir ergen iken babaeski tarım festivali'nde izlediğim bulutsuzluk özlemi konserinden sonra sahne önünden izlediğim ilk konserdi*.

    diyeceğim odur ki eric clapton, steve winwood ve muhteşem ekipleri, bütçemi zorlayarak ödediğim uçuk parayı son kuruşuna kadar hak ettiler. helali hoş olsun.

    sürpriz bir playlist çalmadılar. elbette bu durum "wonderful tonight" çalınacak diye bekleyenleri biraz üzdü. sahne önünde her şarkı bitiminde alkıştan sonra yaşanan sessizlikte "vandırful tunaaağğytöööörrghhh" diye bağıran bir arkadaş vardı. eric abi hiç muhatap olmadı kendisiyle. ancak arkadaş üçüncü şarkının sonunda da bunu yapınca ben dayanamayıp "yok akdeniz akşamlarıııııaaaağğğğhh" diye bağırdım. gülüşmeler oldu. o arkadaş da böğürmeyi kesti. gelip "ne diyon lan sen" dese kavga mı çıkardı ne olurdu bilmiyorum. gerçi ben de sanki biraz hatalıyım, eleman seviyor ki istiyor değil mi? sana ne, neden karışıyorsun... lan durup dururken kızdım kendime şimdi. birader bunu okuyorsan özür dilerim, eşeklik etmişim.

    gecenin en ilginç anı ise konserin ortalarına doğru denizde başlayan havai fişek gösterisiydi. eric clapton'ın ve steve winwood'un yüzlerindeki "bu ne amk" ifadesi durumu özetliyordu. babalara çok ayıp edildi. neyse ki bu sakil durum çok uzun sürmedi de babalar konserden kopmadı.

    kuruçeşme arena'da geçmiş yıllarda izlediğim konserlere oranla ses biraz daha kısık çıkıyordu sanki. bunda sanırım etrafın meskun mahal olmasının etkisi var. bu yapılan çevrede oturan insanlara saygı açısından doğru bir şey ama sonuçta izlenen bir rock konseri olduğu için insan tool'daki gibi soloları, basları gümbür gümbür duymak istiyor. çetrefilli bir durum.

    her neyse, toparlamak gerekirse, sahnede bir gitar tanrısını ve rock müziğin kilometre taşlarından birini aynı anda görmek çok farklı bir deneyimdi. gelene de getirene de teşekkürler.
hesabın var mı? giriş yap